Şam ateşi


Günümüzde kanayan bir yara var. Hatta kangren haline dönüşen yara, Suriye.  Bir devlet, halkıyla kaim olması gereken bir organizasyon, kendi halkını hunharca katlediyor. Evlerini başlarına yıkıyor. Bebekleri anne karnında deşiyor. Kadınlara toplu ve sistematik tecavüz ediyor. Daha baharına ermemiş gençleri ortadan kaldırıyor.  

Moğollar, Haçlılar, Amerikalılar katletti, katlediyor. Kendi halkını mı. Hayır. Suriye'deki Baas iktidarı kendi halkını katlediyor. 


Kırk yıldır toplumu nefessiz bıraktılar. İnsanların  örgütlenme, dernek kurma hakları yoktu. Müslüman halkın özbeöz çocukları askere alındığında namaz kılamıyor, oruç tutamıyor, hatta yakınlarını ziyarete gelen kadınlara -eğer güzelse- askerlik görevini yapan yakınına baskı yaparak taciz ediliyordu.  

Hama'da onbinlerce insan bir hafta içinde katledildi. Koca şehir yerle bir edildi. Binalar arasında canlı kalan varsa tek tek tespit edilip yok edildi.  

Kayıpların sayısının ne kadar olduğu bilinmiyor. Muhaberat tarafından alınan kişiden artık ümit kesiliyor, öldü diye bakılıyor.  

Sizlere iki örnek vermek istiyorum: Meşhur alim Ali Tantavi'nin kardeşi. İhvanı müslüminden gözaltına alınmıştı. Üzerinde çok işkence yaptılar. En son yaptıkları işkencede öldürdüler. Makatına hortuma bağladılar. Ve tazyikli suyla bedenini patlatarak o alimi şehit ettiler. 

Diğer bir örnek ise 12 yaşında bir hafız. Şam'lı büyük alim ve davetçi Usame Rıfai'nin talebesi. Geçen sene isyan başladıktan sonra muhaberat tarafından bulunduğu medreseden alınıyor. Ailesi biricik evladının ardından gözyaşı döküyor. Araya hatırlı kişileri sokuyorlar. Vermiyorlar. Kendisine işkence ediliyor. Beşşar Esed'e tapmaya zorluyorlar. Kendisinden o kelimeyi alamıyorlar. Bir hafta sonra ailesini çağırıyorlar. Çocuğunuzu teslim edeceğiz diyorlar. Heyecanla  giden ailesinin eline büyük bir poşet veriyorlar işte oğlunuz diyerek. O güzel, o gencecik şehidin bedenini lime lime ederek teslim ediyorlar.  

İsyan bunun için büyüdü. Halk bunun için isyan etti.  

Suriye devrimini nasıl başladığına isterseniz kısaca bir bakalım. Dera'da iki kadın doktor telefonda konuşuyorlar. Mısır'daki devrimi selamlıyorlar. Sıra bizimkine de gelse  diyorlar. Telefonda konuşmalarını dinleyen muhaberat iki kadın doktoru gözaltına alıyor. İşkenceden geçiriyor. Günler sonra saçlarını sıfıra vurarak salıveriyorlar. Yakınlarından, akrabalarından bir çok genç bu olayı protesto ediyor. Duvarlara yazı yazıyorlar. Protestocu çocuklar, gençler gözaltında işkencelere maruz kalıyorlar.  

Kent halkı sokaklara çıkıyor. Göstericileri dağıtmak için ateş açılıyor. Bir çok insan, silahsız masum insan gösterilerde katlediliyor. Hama sokağa iniyor. Maretünnuman, Humus, İdlib sokakları dolduruyor.  

Her gösteri kanla bitiyor. Silahsız insanlar, çocuklar öldürülüyor.  

Suriye'nin tüm kentlerinde gösteriler yapılıyor. Fakat iki önemli kent Halep ve Şam'da fazla bir kıpırdanış olmuyor. Belki ateşin kendilerine ulaşmayacağını düşünüyorlar. Ama hesaplar üstü bir hesap, artımüslümanların bu nusayri çetesinden, zülmünden kurtulmasını istiyor. Şam ve Halep halkı farkında olmadan kendilerini savaşın içinde buluyorlar. 

Peygamber Efendimizin övdüğü, salih insanlar yurdu Bilad-ı Şam şimdi ateşler içinde. Bu acı, bu ateşe karşı hepimizin bir su borcu ve ateşi söndürme vazifesi var. Üzerimize düşen neyse yapmamız gerekiyor. Aksi halde o bombalar bir gün hepimizin üzerine düşecek. O ateş hepimizi yakacak.


Abdullah Kargılı






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fena ve Beka

Ortaasya ve Balkanlarda dini gruplar

Ebu Nasr Serrâc et-Tûsî'nin el-Lümâ'sında Tasavvuf, Tevhid, Marifet ve Makamlar