Ortaasya ve Balkanlarda dini gruplar


Balkanlar ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerindeki müslümanların etkilendiği radikal dini akımlar iki kategoride toplanabilir. Birinci olarak Hristiyanlık dinine ait misyonerlik faaliyetleri ile Budizm ağırlıklı senkretik Yeni Çağ dini akımlarının yaptığı faaliyetleri sayabiliriz. İkincisinde ise İslami, dini oluşumlar yer almaktadır.

Sovyetler birliği dağıldıktan sonra Orta Asya ve Balkanlarda çok sayıda soydaş ve dindaşlarımızın yaşadığı devletler kurulmuş, yıllarca ateizm ve kominizmin karanlık dünyasında kaldıktan sonra bağımsız olan bu ülkeler dini inanç bağlamında bir çok problemlerle karşılaşmışlardır. Uzun zaman müslüman kimliklerini gizleyerek yaşayan bu insanlar zamanla İslam ve alt kategori olarak Hanefi-Maturidi kimliğini unutmaya başlamışlar, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra misyonerlerin ve aşırı grupların hedefi olmuşlardır. Bu kopuş ve devlet oluş süreci içinde radikal dini akım mensupları bu ülkelerde ciddi davet çalışmalarına girişmişler ve kendilerine azımsanmayacak derecede taraftar toplamışlardır.

Bu radikal dini grupların en önde geleni ve en etkin olanı ise Selefiliktir. Selef, önceki, geçen anlamında olup selefi de öncekileri takip eden, onların metodlarını benimseyen manasında kullanılır. Selefilik geniş kapsamlı ve muğlak bir yapıdır. Onlar, Hz. Peygamber’in ashabına, tabiine ve onların yoluna tabi olmaya telmih ederek kendilerine selefiler demelerine rağmen, günümüz selefilik düşüncesiyle Hz. Peygamber ve ashabının yaşayış ve düşünce yapısı bağdaşmamaktadır. Bu akım genellikle Vehhabi hareketiyle bağdaştırılmakta ve günümüzde bu grubun mensuplarına Vehhabi-Selefi denilmektedir. Bu anlayışta olanlar ayet ve hadislerin düz manalarını olduğu gibi kabul ederler, anlamı açık olmayan ayet ve hadisleri tevilden kaçınırlar. Bu tür kapalı ifadelerin manasını Allah’a havale ederler.

Selefilikin diğer bir ifade şekli olan Vehhabilik ise, Muhammed b. Abdülvehhab’ın, Selefilik itikadının önemli ismi İbn-i Teymiye’nin doktrinini ilmi ve fikri olarak yenileyerek ortaya çıkardığı  bir harekettir. Vehhabiler, Müslümanların şirk batağına saplandığını, bu yüzden onların mal ve canlarının helal olduğunu, onlara isyan edilmesi gerektiğini savunurlar. Vehhabiler, Kuran ve Sünnet’in zahiri anlamının dışındaki her görüşü bidat saymışlar ve bidatle savaşmanın gerekli ve zaruri olduğuna inanmışlardır.

Selefi-Vehhabi akımı mensuplarının davet ve hedef alanı gayr-i müslimlerden ziyade Müslümanlardır. Böyle olunca kaçınılmaz şekilde Müslümanlarla uğraşmışlar, müslümanların inanç hayatını kıyasıya eleştirmişler, hatta onların yüzyıllardır tevarüs ettikleri aslında İslam’a zıt olmayan gelenek ve ananelerini şirk olarak tesmiye etmişlerdir. Diğer itikadi mezheplerde daha ön planda yer alan iman-küfür ayrımının yerini Selefi-Vehhabi zihniyetinde şirk almaktadır.  Onlara göre bir müminin öncelikle şirkten uzak durması gerekir. Müslümanları şirkten uzaklaştırma kabulü ile hareket eden Vehhabiler, bu alanda şiddet de kullanmaktadırlar.

Orta Asya ve Balkan müslümanları arasında Selefi-Vehhabi grupların etkinliği önemli derecede artmıştır. Müslüman gençlerin Ortadoğu ülkelerinde özellikle Suudi Arabistan’da eğitim almaları,  barınacak mekan ve burs temini noktasında yardımcı olan kuruluş ve kişilerin Vehhabilik akımını benimsemeleri, memleketlerine döndüklerinde bu görüş doğrultusunda faaliyet yapmalarına sebep olmaktadır. Özellikle Balkanlarda bulunan Selefi ve Vehhabi temayül taşıyan gruplar, öncelikle Bosna savaşı gibi sebeplerle buralara gelen, Ortadoğu kökenli olup mücahit olarak nitelendirilen kimseler, mensubu oldukları anlayış ve görüşlerini buralarda yaymaya çalışmaktadırlar. Bu kişilerin yanında Arabistan kökenli yardım kuruluşları tarafından desteklenen kimseleri de zikretmek gereklidir.

Bu radikal gruplardan bir diğeri ise Şiiliktir. İran’ın himayesinde devlet destekli dailer Orta Asya ve Balkanlarda büyük çalışmalar yapmaktadırlar. Özellikle Balkanlarda Bektaşi ve Alevi köylerinden gençler alınarak İran’ın Kum kentinde ve Irak’ın Necef kentinde Şii inançlarına göre yetiştirilmekte ve bu gençler yine Balkanların köy ve kasabalarında Şii inancının propagandasını yapmakta, Alevi-Bektaşi kimliğini Şii kimliğine dönüştürmektedir. Şii propagandası  Orta Asya Türki cumhuriyetlerinde de kendine önemli yer bulmakta, İran, Şiilik mezhebini özellikle Tacikistan gibi ülkelerde yayma çabası içindedir. Bu mezhepte takiyye inancı esas olduğu için Şii dailer, duygu ve düşüncelerinin tamamen aksi istikamette söylem ve eylemde bulunarak Şiiliği kolay bir şekilde yaymaktadırlar.

Orta Asya ve Balkanlardaki Müslüman topluluklarında yeniden yeşeren dini duygular, dini terör, radikalizm, Selefi-Vehhabi vb. argümanlarla sınırlandırılmaya çalışılmakta ve Selefi-Vehhabi akımının yapısından kaynaklanan otoriteye isyan karakteri bölge yönetimlerini rahatsız etmektedir. Böylece dini duygulara sahip kesimler ya dışlanmakta ya da haksız şekilde şiddete maruz kalmaktadır. Her iki gelişme de insanları radikalliğe yöneltmektedir. Ayrıca bu akımlar, Müslümanlar arasındaki birliği bozmakta, onları parça parça bölerek kamplaşmalara ve kavgalara zemin hazırlamakta, Müslüman grupların birbirlerini suçlayarak enerjilerini boşa harcamalarına sebep olmaktadır.

Abdullah Kargılı





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fena ve Beka

Ebu Nasr Serrâc et-Tûsî'nin el-Lümâ'sında Tasavvuf, Tevhid, Marifet ve Makamlar