Mesnevi'den Alıntılar


Hz. Mevlana'nın Mesnevi'nin Şefik Can Tercümesinden altı çizili satırlar
(Hazırlayan: Abdullah Kargılı)

Highlight (yellow) - Location 4099

• Rûhlar âlemi pek geniş, uçsuz bucaksız, sonsuz bir âlemdir. Bu hayaller, bu varlıklar hep oradan mânevî gıda alırlar, feyz alırlar. 3095 • Hayal âlemi, rûhlar âlemine nisbetle pek dardır. Bu yüzdendir ki, hayallere dalmak, gam ve kederlere sebep olur.

Highlight (yellow) - Location 4130

• Yiğitler, pehlivanlar padişahların sol taraflarında dururlardı. Çünkü yiğitlik ve cesaret duygusunun yeri olan yürekler, bedenin sol yanındadır. • Defterdarlarla katiplerin yeri ise, sağ tarafta idi. Çünkü yazı yazmak ve defter tutmak sağ elin işidir. • Sofîlere padişahın karşısında yer verirlerdi. Zira, sofiler, canın aynasıdır. Ve manen "aynadan daha parlaktırlar. • Onlar, gönül aynasında hiç görülmemiş, dokunulmamış şekiller, hayaller belirsin diye, gönüllerini zikirle ve tefekkürle cilalamışlardır.

Highlight (yellow) - Location 4202

Biz gafiller, ancak uykuya dalarak, duygularımızın etkisinden kurtulurken, velîler, uyanık iken de duygularının yükünden kurtulmuşlardır. Bu yüzdendir ki, bizi üzen, perişan eden olaylar onları hiç bir zaman üzmez, onlar hiç bir zaman korkmazlar, mahzun olmazlar.

Highlight (yellow) - Location 4204

• Ey inatçı kişi, velîler Ashab-ı Kehf'dir. Onlar ayakta da, dönüp dolaşırlarken de uykudadırlar. • Cenab-ı Hakk onları, kendilerinin haberi olmadan, durmadan sağa sola çevirir, işe, güce sokar.220

Highlight (yellow) - Location 4221

• Kendi noksanını gören kişi, olgunlaşmaya doğru on at çatlatarak koşar. • Kendini olgun sanan zavallı ise. Celal sahibi Allah'a doğru, bu zannı yüzünden yükselemez.

Highlight (yellow) - Location 4229

Ey alçak gönüllülük, tevazu perdesi altında benlik hastalığını gizleyen kişi, birisi denemek kastı ile seni kızdıracak, coşturacak, karıştıracak olursa, içinde pislik bulunan su bulanır da pisliğin rengi meydana çıkar.

Highlight (yellow) - Location 4233

3220 • Yol bilen, anlayışlı pîr, nefis ve ten bağlarına ark açar, su akıtır da oradaki pislikleri temizler. • Pis ve murdar bir su akıntısı necaseti, pisliği temizleyebilir mi? İnsanın kendi bilgisi, kendisinde bulunan aşağı duyguları içinden süpürüp atabilir mi? • Bir kimse, kendi deresini nasıl temizleyebilir? İnsanın bilgisi, ancak Allah'ın ilminden feyz alınca yararlı olur.

Highlight (yellow) - Location 4237

Vahiy katibine vahyin ışığı vurunca, ayeti Peygamber efendimizden önce okuması ve "Bana da vahiy geliyor." diye sapıtması • Hz. Osman'dan önce bir katip vardı ki, vahiy olunan ayetleri dikkatle yazmaya çalışırdı. • Hz. Peygamber kendisine vahy edilen ayetleri söyleyince, o her bir kağıda yazardı. 207 3230 • Vahyin nûrları o katibe de vurunca, gönlüne bazı hikmetler doğardı. • Peygamberimiz de, onun gönlüne doğan hikmetleri aynen ifade buyururdu. O zavallı kişi, bu yüzden ne oldum delisi oldu da yoldan çıktı. • "Allah nûru ile nûrlanan peygamber ne söylüyorsa, o hakikat, benim gönlüme de doğuyor." demeğe başladı. • Onun bu düşüncesinin ışığı, Resûlullah Efendimize aksetti. Allah'ın kahrı da, o katibin canına geldi çattı. • Hem katiplikten çıktı, hem dinden. Kin güderek, Resûlullah Efendimizin ve İslam Dininin düşmanı oldu. 3230 • Hz. Mustafa (s.a.v) Efendimiz; "Ey inatçı kâfir, mademki nûr sendendi, neden şimdi nûrsuz kaldın, kapkara kesildin? • Eğer ilahî bir nûr kaynağı olmuş olsaydın, senden böyle kapkara su fışkırır mı idi?" diye buyurdu. • Şunun bunun yanında adı kötüye çıkmasın diye katip, ağzını açıp bir şey söylemedi. • Bu nedenle, için için yanıp yakılıyor, fakat tuhafı şu ki, gururundan tevbe edemiyordu. • Ah ediyordu, fakat bu faydasız bir ah idi. Zira kılıç gelmiş başı uçurmuştu. 3254 • Hikmetin gönlüne aksedişi, o kötü huylu katibi yoldan çıkardı. Sen de kendini görme, kendinde bir şeyler bulma da, bu görüşün seni doğru yoldan saptırmasın. Gönlünde bulduğun mânevî zevkten ötürü gurura kapılma. Kendini görme, kendini bir şey sanma. 3254 • Kardeşim, gönlünde buldukların, sana akıp gelen hikmet, güzel duygular, mânevî zevkler senin değildir. Abdalın yani bir velînin himmetidir. Bu duygu sana eğreti olarak verilmiştir. •Bir velînin kitabını okudun, sözlerini duydun, gönül evi kendinde bir nûr bulmuştur. Ama, bu nûr evi çok aydınlık olan komşudan gelmektedir. • Allah'ın lutfu eseri, sana gelen nûrdan, gönlünde bulduğun mânevî zevkten ötürü gurura kapılma; bunu verdiği için Allah'a şükret. Sözüme kulak ver, sakın ha, kendini görme, kendini bir şey sanma. 108 • Yüzlerce yazıklar olsun, yüzlerce eyvahlar olsun, kendisine akseden bu eğreti hali, bu eğreti hikmeti kendinden bilmiş ve Hakk kapısından uzaklaşmış kişiye, ümmetlere... • Ben hangi makamda, hangi mertebede olursa olsun, kendini hakîkat sofrasına ulaşmamış ve Allah'a yakınlık nimetine ermemiş gören kişinin kuluyum, kölesiyim. 3260 • Hakk yolcusunun bir gün kendi evine ulaşabilmesi için, bir çok konakları bırakıp gitmesi gerek. • Kardeşim, Hakk'a yakınlık, sonu olmayan bir dergahtır. Böyle olduğu için hangi makama, hangi mertebeye varırsan, sakın durma, Allah aşkı ile ilerle... • Demirci ocağında, demir kıpkırmızı oldu ama, aslında, o kıpkırmızı değildir. O renk, ocağın ona verdiği eğreti bir renktir. • Penceredeki cam, yahut ev nûrlanırsa, aydınlanırsa, o nûru, o aydınlığı sakın camdan ve evden bilme. O nûr ve aydınlık güneştendir. Her bina, her duvar; "Bende aydınlık var. Bu aydınlık başkasının değil, benimdir." diye söylenir. • Güneş de der ki: "Ey zavallılar, ey anlayışsızlar, ben batayım da aydınlığın kimden olduğunu, nereden geldiğini anlayın." 3272 • Suyun kaynayışı nasıl ateşin eseri ise, dilin konuşması, gözün görmesi, kulağın işitmesi de rûhun ışığı, rûhun eseridir. • Rûhun ışığı nasıl bedene vuruyor, onu etkiliyorsa, Hakk'ın velîsi olan abdalın ışığı da benim rûhuma vurmadadır.

Highlight (yellow) - Location 4331

• O der ki: "Velîlere karşı gönüllerde uyanan sevda, aşırı sevgi, insanlarda bir çok hayaller yaratır, onların düşüncelerini etkiler de, onları olmayacak şeylere inandırır." • Halbuki bu düşünce, felsefecinin fesad ve küfrünün aksidir. Bu inkar hayali, ona fikrinin çarpıklığından, inanışının bozukluğundan gelmiştir. • Felsefeci, şeytanı da inkar eder. Fakat inkar ettiği anda, bir şeytanın, yani nefsinin maskarası olduğunun, sapıttığının farkına varamaz.

Highlight (yellow) - Location 4337

3285 • Gönlünde şüphe olan, kıvranıp duran kişi de dünyada gizli bir felsefecidir. • Filozof meşreb olan, fakat Allah'a dine inanan bazı kişilerin zaman zaman felsefe damarları kabarınca inkara dönerler, yüzleri kararır. • Ey müminler, uyanık olun, sakının; o damar , o felsefeye inanış fikri sizde de var. Sizde daha bilmediğiniz, akıl erdiremediğiniz nice sonsuz âlemler var. • Ey Hakk âşıkı, sakın kendine güvenme. Yetmişiki milletin, yetmişiki çeşit inancı, senin gönlünün derinliklerinde gizlenmiş, fırsat kollamaktadır. Din yüzünden güçsüz düştüğün bir gün, İslam’a aykırı olan bu inançlardan biri, seni doğru yoldan çıkarırsa, eyvahlar olsun haline.225

Highlight (yellow) - Location 4419

3325 • Kasırga, pek çok ağaçları kökünden söker, yıkar. Fakat yeşermiş bir ota ihsanlarda bulunur. • O sert rüzgâr, körpecik otun zayıflığına acır. Ey gönül, artık sen de güçten, kuvvetten dem vurma. • Balta, ağaç dallarının çokluğundan, sıklığından hiç korkar mı? Hepsini paramparça eder, kesip biçer. • Fakat kendini zayıf bir ota vurmaz; keskin ağzını, keskinlik ve sertlik gösterenlerden başkasına değdirmez.

Highlight (yellow) - Location 4520

3460 • Kendini, kendi kötü huylarından, nefsanî isteklerinden kurtar, temizle de saf temiz gerçek varlığını, lekesiz zatını, ilahî özünü gör. O vakit kitapsız, yardımcısız hocaya başvurmadan, peygamberlerin bilgilerini gönlünde görebilirsin. • Resülullah Efendimiz; "Ümmetimden öyle kişiler vardır ki, benimle aynı yaratılıştadır, aynı himmettedir." diye buyurdu. • "Ben onları hangi nûrla görüyorsam, onlar da beni aynı nûrla görürler." • Buharî ve Müslim'in kitaplarındaki hadisler ve onları rivayet edenler olmaksızın, bunlar, Hz. Peygamberi, ab-ı hayat kaynağı olan gönüllerinde görürler.

Highlight (yellow) - Location 4622

3495 • Herkesin korktuğu, ürktüğü, kaçtığı ölüme karşı, Hakk âşıkları, acı acı gülümserler. • Kimsecikler onların gönüllerine bir zarar veremez, zîra zarar sedefe gelir, içindeki inciye gelmez. • Bunlar nahiv ve fıkıh ilimlerini terk etmişlerdir. Ama, yokluğu ve yoksulluğu seçip almışlardır. • Sekiz cennetin nakışları parladıkça, onların gönül levhine vurur, orada görünür. • Allah'ın gerçeklik durağında oturup orayı yurt edinenlerin yerleri, arştan da, ferşten de, kürsîden de yücedir.237

Highlight (yellow) - Location 4706

3515 • Ahiret âlemine göç etmiş rûhlar, yeryüzünde bir kişi öldüğü zaman; "Bakalım şu beden rahminden doğacak rûh, sevinerek mi? Korkarak mı doğacak? Bizim âlemimize gelecek rûh nasıldır? Güzel midir? Çirkin midir?" diye bekleşirler.

Highlight (yellow) - Location 5324

• Ey hakikati arayan kişi, Hakk dostu, mürşid senin gözün gibidir. Onu çerçöpten, tozdan temiz tut. • Aklını başına al da, dil süpürgesi ile ona toz kondurma, gözün gibi olan mürşidine çerçöp ve toz armağan etme.

Highlight (yellow) - Location 5369

45 • Ey hakîkati arayan kişi! Eğer sen, bir iskender isen, hakîkat güneşinin doğduğu yere gel, bir ârife yaklaş, ondan nûr al; sonra nereye gidersen git; artık sen bir ışıksın, bir nûrsun.277 277 Bu beyitte geçen, iskender, Makedonyalı meşhur Büyük iskender değildir. Mevlana'nın bahsettiği iskender, Yemenli olup peygamber olduğundan da bahs edilir. Hızır (a.s.)'la konuştuğu, hatta onunla ölümsüz bir hayata kavuşmak için "Ab-ı Hayat"ı aradığından sözedilir. Sıkıntılara katlanmayı göze alamadığı için, "Ab-ı Hayat"ın bulunduğu karanlıklar diyarına gidememiş ve ab-ı hayatı bulamamıştır. Bu zatın başında iki büyük ur, boynuz gibi göründüğünden buna "İskender-i Zülkar- neyn", (=lki Boynuzlu iskender) lakabı verilmişdir.

Highlight (yellow) - Location 5424

Bir gün Şems-i Tebrizî hazretleri, Evhadüddin Kirmanî hazretlerine: "Ne işle meşgulsün?" diye sordu. Evhadüddin, "Hakikat 'ay'ını, yani Allah'ın nûrunu leğendeki suda seyrediyorum. Yani güzel çehrelerde, Allah'ın san'atını, kudretini, güzelliğini görüyorum." deyince; "Ensende çıban mı çıktı ki, hakîkat 'ay'ını gökyüzünde göremiyorsun da, yeryüzünde dolaşan fanî güzellerin yüzünde O'nu arıyorsun" dedi.

Highlight (yellow) - Location 5449

• Kim duygusuna kapılıp kaldı ise muteziledir. Ben sünnîyim demesi 63 bilgisizliktendir. • Kim duygudan dışarı çıkarsa, sünnî odur. Gören göz, hoş gidişli olan aklın görür gözüdür.

Highlight (yellow) - Location 5484

75 • Allah'a şükürler olsun ki, kâmil insan göründü de can onun hayalinde kendi hayalini gördü.288 288 "Mümin, müminin aynasıdır." hadisi gereğince, kâmil insan, bize, lekesiz, tertemiz, tozsuz bir ayna olur da, rûhumuz o parlak aynada kendini görür. Yani Hakk âşıkı, kâmil insanın yüzünde kendi özünü, kendi gerçek varlığını görür. Bu görüş maddî bir görüş değildir, insanın aynada gördüğü kendi hayali de değildir. Bu tamamıyla gönüle bağlı, insanın rûhu ile ilgili bir haldir. Dostun maddî varlığının ötesinden gelen sarhoşluk, bir iç rahatlığı, bir hoşlanıştır ki, bu tarif edilemez. Mevlâna'nın gördüğü için hoşlandığı ve Allah'a şükrettiği kâmil insandan maksadı, Hüsameddin Çelebi olduğu gibi, Tebrizli Şems de düşünülebilir.

Highlight (yellow) - Location 5493

• Kendi kendime dedim ki, eğer ben güzel isem, bu güzelliğim ondan, onun lutfundandır. Güzel değilsem, zaten çirkinler bile bana gülerler. • Bunun çaresi, kendime bakmamdır. Ona lâyık değilsem, ben seni hiç alır mıyım? diye bana güler.289 289 Bir kimse Hakk'ın nazarında makbul bir kişi olup olmadığını anlamak için kendine bakmalı ve gönlüne danışmalıdır. Eğer kalbinde Allah'a karşı bir hayranlık, bir sevgi duyuyorsa, kendisinin de 'Allah tarafından sevildiğini anlamalıdır. Gönlüne o hayranlığı, o sevgiyi veren kimdir? O sevgiyi uyandıran Allah'tır. Çünkü bir hadis-i şerifte aynen şöyle buyrulmaktadır: "Bir kimse, Allah tarafından sevilip sevilmediğini anlamak için, kendi gönül durumuna baksın. Eğer, o kul Allah'ı gönlünde mânen buluyorsa, hissediyorsa, Allah'ın yarattığı eserlerde onun güzelliğini, yaratma gücünü görüp de hayran oluyorsa, Allah da onu sevmekledir. Çünkü, kul Allah’ı ne kadar çok severse, Allah da o kulu o kadar sever." (Mesnevi Şerhi, Ankaravî Hazretleri, c. II, s-. 35, 1289).

Highlight (yellow) - Location 5503

79 • O güzeldir, güzelliği sever. Genç bir delikanlı, eli ayağı tutmaz bunamış bir ihtiyar kadını seçer, alır mı?290 290 "Allah güzeldir, güzelliği sever." hadisine işaret edilmiştir. • Güzel, güzeli cezb eder, çeker, alır. Bunu bil de doğruluğunu anlaman için "Temizler temizlerindir." ayetini oku.

Highlight (yellow) - Location 5520

90» Gönlüme Hakk'ın bir cezbesi düştü, (O) beni çağırıyor; ben de kendime bakayım; O'nun tarafından cezb edilmeye layık mıyım, yoksa bed suratlı, çirkin biri miyim? • Çünkü, bir güzel, bir çirkini peşine düşürürse onunla alay ediyor demektir. • Acaba kendi yüzümü nasıl görebilirim? Ne renkteyim, gündüz gibi miyim? Yoksa gece gibi mi?

Highlight (yellow) - Location 5529

• Gönle dedim ki: "Ey gönül! Sen küllü gösteren bir ayna ara, yani sana Cenab-ı Hakk'ı düşündüren, içine her şeyi aks ettiren, sonsuz bir deniz gibi olan kâmil insana git; dereden fayda olmaz." • Senin gözün gönlüme göz olunca, bu görmeyen gönül göz kesildi; gözün ta kendisi oldu. 100» Seni ebedî ve küllî bir ayna olarak gördüm, senin yüzünde ben kendimi, gerçek varlığımı müşahede ettim. • Sonunda o kâmil insanın iki gözünde parlak bir yol gördüm ve o yola düşerek "Orada kendimi buldum." dedim. • Vehmim dedi ki: "Kendine gel, o senin gördüğün hayalindir; aklını başına al da kendini hayalinden ayırt et." • Benim nakşım, hayalim senin gözünden seslendi de dedi ki: "Zaten biz birlikteyiz, ayrı değiliz. Aramızda birlik vardır... Ben senim, sen de bensin." • Kâmil insanın bu nûrlu ve ölümsüz gözünde bunca gerçekler dururken, hayal, nasıl olur da vehim tesiri ile bu göze yol bulabilir?

Highlight (yellow) - Location 5565

125» Din düşmanı olanların başına kılıç ol; sakın tilki gibi yaltaklanmaya kalkışma; arslan ol arslan. • Hakk yolunun yolcuları sevdikleri bir kimseyi nefsine uymuş, nefsanî duygularına düşkün kişilerle dost olmuş görürlerse, gayretlerinden ötürü o kimseyi bırakıp giderler. Sen arslan ol, nefsine hâkim ol da, dostlar seni terk etmesinler. Çünkü Hakk yolunun yabancıları olan o dikenler, hakîkat bahçesinin gülleri olan Hakk ehlinin düşmanıdırlar.

Highlight (yellow) - Location 5590

Îsa (a.s.)'ın yol arkadaşının ondan kemikleri diriltmesini istemesi 141 • Ahmakın biri Hz. Îsâ'ya yol arkadaşı oldu. O, yolda yürürlerken derin bir çukur içinde kemikleri görünce; • "Ey yol arkadaşım!" dedi. "Ölüleri diriltmek için okuduğun o mübarek, o yüce adı... • Bana da öğret de, ben de yararlı bir insan olayım, ben de ölülerin kemiklerini dirilteyim." • Hz. Îsâ; "Sus!" dedi. "O iş senin yapacağın iş değildir. O ad senin nefeslerine, senin sözüne layık bir ad değildir. 145 • İsm-i a'zamı okuyup ölü diriltmek için, yağmurlardan daha temiz bir nefes sahibi, kullukta meleklerden daha anlayışlı bir kişi olmak gerek. • İnsanın nefesinin pak ve göklerin emini olması için ömürler, yani uzun uzun zamanlar, çalışmalar gerek. • Sen de sağ eline bir asa aldın ama, senin elin nerede, Hz. Mûsâ'nın eli nerede?" 270 • Hz. Îsâ'nın yol arkadaşı; "Benim o sırları okumak harcım değilse, o mübarek adı sen oku." dedi. • Hz. Îsâ; "Ya Rabbi!" dedi. "Bu sırlar nedir? Bu ahmakın bu husustaki ısrarı nedendir? 150» Nasıl oluyor da bu hasta adam kendi derdine düşmüyor? Nasıl oluyor da bu münasebetsiz adam kendi canı derdi ile uğraşmıyor? • Bu aptal kişi kendi ölüsünü, mânen ölmüş olan gönlünü bırakmış da, yabancı bir ölüye derman aramakta, onu diriltmeye uğraşmakta."

Highlight (yellow) - Location 5611

Allah'ın ismini okudu. • Allah'ın hükmü, buyruğu da o ham adam için o kemikleri diriltti. • Dirilen kemiklerin arasından siyah bir arslan sıçrayıp çıktı. Adama bir pençe vurup öldürdü. 460 • Çabucak başını kopardı, ezdi, beynini akıttı, ceviz içi kadar bir beyni vardı. Aslında onun başı, içi yok bir ceviz gibi idi. • Eğer onun beyni olsaydı, o kırılmakla dökülmekle yalnız bedeni yok olurdu. • Îsâ (a.s.) arslana; "Neden bu adamı hemen öldürdün?" diye sorunca, arslan; "Sen ondan sıkılmış, perişan bir hale gelmiştin de onun için." cevabını verdi. • Yine Îsâ; "Adamın kanını niçin içmedin?" diye sordu. Arslan da; "Onun kanı rızıklar dağıtılırken bana verilmemişti." dedi. • Nice kişiler vardır ki, o kükremiş arslan gibi, avladığını yiyemeden dünyadan geçmiş gitmişlerdir. 271 465 • Onların kısmeti, payı saman çöpü kadardır. Fakat hırsları dağ gibidir. Onların Allah'ın huzuruna çıkacak yüzleri yoktur. Ama insanlar arasında üstün görünürler, şereflidirler. • Ey bize dünyadaki zor işleri kolaylaştıran Allah! Dünyada olmayacak şeylerden, faydasız işlerden bizi kurtar. • Bize rızık diye gösterdiğin meğer tuzakmış; Allah'ım her şeyi nasılsa bize öyle göster. • O arslan; "Ey Îsâ bu avlanma yemek için değil, ibret içindi." dedi. • "Eğer dünyada benim rızkım olsaydı, ölülerle benim ne işim vardı? Hiç ölüp de çürür mü idim?" 472 • O aptal kişi, Îsâ (a.s.) gibi bir peygamberi ve hayat bağışlayan bir suyun sahibi olan Rûhullah hazretlerini bulmuş iken... • Fırsatı kaçırdı da, onun önünde olarak; "Ey ab-ı hayat sahibi 'kün' (=ol) emri ile beni dirilt!" diye yalvarmadı. • Ey Hakk âşıkı! Aklını başına al da, senin köpek nefsinin dirilmesini sakın isteme, çünkü o nefs çoktan beri senin can düşmanındır.

Highlight (yellow) - Location 5644

Bir hadis-i şerifte; "Nefsin senin merkebindir, yani binek hayvanındır. Ona iyi bak, ona tatlılıkla muamele et." diye buyrulmaktadır. Nefse iyi bakmak, ona tatlılıkla muamele etmek, Nefs-i Emmare'yi okşamak onu azdırmak diye anlaşılmamalıdır. Nefse iyi bakmak, onu felakete götürecek, cehenneme sokacak kötü hareketlerden sakınmaktır. Hz. Âdem "Nefsime zulm ettim." dediği zaman, bu manayı kast etmiştir

Highlight (yellow) - Location 5693

• Sonra dönüyor; "Bu kötü zan yanlış bir şey, tarikat kardeşime karşı neden böyle bir zanna düşüyorum?" diyordu. • Sonra yine böyle bir kötü zanna düşmekte de, insanı ihtiyatlı olmaya sürüklediği için bir yarar vardır. Kötü zanna düşmeyen kişi, doğru bir iş başarabilir mi? diye kendi kendini teselli ediyordu.

Highlight (yellow) - Location 5782

300 Çeşitli evlere giren güneşin ışığı bir değil midir? Sayısız bedenlere giren ilahî nOr da, beden pencerelerinin içinden girer; birbirinden ayrılır gibi görünse de hep aynı nûrdur. • Güneşin kursuna, değirmisine bakınca, onun bir olduğunu görürsün. Ama beden pencereleri ile perdelenen zan ve şüpheye düşmüştür. 279 • Ayrılık, gayrılık hayvanî rûhtadır. Rûh-ı insanî yani hakîkat-ı Muhammediye zaten birdir. • Çünkü Allah, insanî rûhlar üzerine nûrunu saçmıştır. Onun nûru asla ayrılmaz.301 301 Bu beyitte, şu anlamdaki bir hadis-i şerîfe işaret vardır: "Cenab-ı Hakk, bütün varlıkları, insanları karanlıkta yarattı. Sonra onların üstüne nûrunu saçtı. O nûrdan insanların hangisine rastladı ise, o kişi hidayete erdi, kurtuldu. Hangisine rastlamadı ise o kişi de sapıklığa düştü, asi oldu."

Highlight (yellow) - Location 5843

• Güzel kokuların yanına şeker ve mercimeği karıştırırlarsa, satıcı bunları birer birer birbirinden ayırır. • Rûhlar âleminde, rûhlarımızın tablaları kırılıp da insanların rûhları bu dünyaya, bu zuhur âlemine dökülünce iyiler ve kötüler birbirine karıştı. • Cenab-ı Hakk, peygamberleri ve kitapları, bu zuhur âleminde birbirine karışan rûhların iyilerini kötülerinden ayırt etmek için gönderdi. 285 • Peygamberler gelmeden önce hepimiz birdik, bütün insanlar bir toplum olarak görünüyorduk. İyi miyiz kötü müyüz? Durumumuzu kimse bilmezdi. • Dünyada kalp para da, sağlam para da geçiyordu. Biz de gece yolcuları gibi gaflet ve bilgisizlik içinde idik. • Peygamberlerin güneşi doğunca; "Ey kalp olan, karışık olan sen uzaklaş; ey saf olan, ey tertemiz olan sen de yaklaş." dedi.

Highlight (yellow) - Location 5859

• Ey Hakk âşıkları! Siz gündüzü kâmil insanın sırlarının aksi, belirtisi olarak biliniz. Gözleri kapatan gece de, onun hatalarının örtüsüdür. 295 • Bu sebepledir ki, Cenab-ı Hakk Hz. Muhammed(s.a.v.)'in gönlünün nûrunu temsil ettiği için "And olsun kuşluk vaktine." diye buyurdu. • Bazıları da derler ki: "Dost bu kuşluk vaktini diledi, sevdi, yemin etti. Çünkü kuşluk vakti, sevgili peygamberimizin mübarek nûrunun aksinden ibarettir." • Yoksa fanî olan bir şeye yemin etmek, yani şunun bunun hakkı için demek doğru değildir. Fanî olan, gelip geçici olan şeyin Allah Kelâmı'na girmesi layık mıdır? • Halil İbrahim (a.s.); "Ben, batıp giden yıldızları, ay ve güneşi, fanî ve gelip geçici olan bütün şeyleri sevmem." derken, âlemlerin Rabbi, nasıl olur da fanî olan kuşluk vaktine yemin etmek ister. • Yine Hakk'ın; "Geceye and ederim ki." diye yemin ettiği gece, peygamber efendimizin settarlığı (=örtücülüğü) ve kara topraktan yaratılmış mübarek bedenidir. 300 • Peygamber efendimizin mübarek rûhu güneşi göklerin üstüne yükselince, o gece gibi olan bedenine; "Kendine gel Rabbin seni terk etmedi." diye buyurdu.

Highlight (yellow) - Location 5899

Padişahın, doğan kuşunu ihtiyar köylü kadının evinde bulması • Hakîkat, ilahî bilgi, padişahtan kaçıp da un eleyen ihtiyar kadının yanına giden doğan kuşu da değildir. Ona da benzemez. • O kadıncağız, un eleyerek çocuklarına tutmaç pişirmeye çalışırken, o cinsi güzel, kendisi güzel doğanı gördü. • Dedi ki: "Zavallı kuş, ehil olmayanlar; bakmasını bilmeyenler sana iyi bakmamışlar; kanatların fazla büyümüş, tırnakların da uzamış." 325 • Onu tutup ayaklarını bağladı, kanatlarını yoldu, kısalttı, tırnaklarını kesti, yem olarak da önüne saman koydu. • Ehil olmayanların eli, seni hasta eder. Ananın yanına gel de, sana iyi baksın seni iyileştirsin. • Arkadaş! Bilgisizin sevgisini de, ihtiyar kadının doğan kuşuna olan sevgisi gibi bil. Bilgisiz kişi, Hakk yolunda eğri büğrü gider. • Padişahın günü, kaçan doğan kuşunu aramakla geçti. Akşam üstü o ihtiyar kadının çadırını buldu. 330 • Ansızın orada doğanı toz duman içinde gördü. Ona bakıp ağlamaya başladı. • Dedi ki: "Bize vefasızlık ettiğin için bu hale düştün, bu cezayı Hakk ettin. • Cehennemdekilerle cennettekilerin bir olmadığını bilmeyerek, sen cennette yaşamayı bıraktın da cehenneme kaçtın. • Her şeyden haberi olan padişahın sarayından sersemce kaçarak, kokmuş bir ihtiyar kadının çadırına gidenin layığı budur."

Highlight (yellow) - Location 5947

Ben kerem ve ululuk sahibiyim; gönlü mânâ ile dolu olan kuluma; ‘Tama' etsin, ağlasın.’ diye ona, mânâ ekmeği gösteririm." • "Çocuk uyansın da, yiyecek istesin." diye annesi bazen onun burnunu okşar ovalar. • Çünkü çocuk, açlığının farkında olmaksızın uyur. Anasının memelerindeki süt ise, çocuğa karşı duyduğu sevgiden ötürü annenin göğsünü sıkıştırır, ağrıtır. • Ben gizli bir rahmet hazînesi idim. Hidayete ermiş, doğru yolu bulmuş bir ümit halk ederek dünyaya gönderdim.308 308 Bu beyitte şu anlamdaki bir kudsî hadise işaret var: "Ben gizli bir hazîne idim, beni bilen yoktu. Bilinmemi arzu ettim ve halkı yarattım."

Highlight (yellow) - Location 5965

Cenab-ı Hakk buyurur ki: "Ben bir kulumu ağlatırsam, merhametim kabarır coşar, o ağlayan kulum nimetime erişir. • Ben bir kuluma isteyeceği bir şeyi vermeyecek isem o isteği ona vermem. O isteği onun hatırına ve gönlüne getirmem; fakat bir kulumu da sıkıntıya düşürür, daraltırsam gönlünü açar, onu ferahlandırırım. 375 • Merhametim, acımam o hoş ağlayışlara bağlıdır. Bir kulum ağlayacak olursa, rahmet denizim dalgalanır, coşar, köpürür.

Highlight (yellow) - Location 5996

Borçlu şeyh yıllarca bu işi gördü. Vazifesi bu imiş gibi zenginlerden borç alıyor, aldıklarını halka veriyordu. • Ecel gelince, ulu bir bey, iyi bir insan olarak Hakk'a kavuşmak için ölüm gününe kadar iyilik tohumlarını ekti durdu. • Şeyhin ömrü sona geldi. Bedeninde ölüm belirtileri gördü. • Alacaklıları onun etrafında toplanıp, oturdular. Şeyh ise âdetâ bir mum gibi bir hoş yanıp yakılmada, eriyip gitmede idi. 390 • Alacaklıların para almaktan umutları kesilmiş olduğu için, suratları asıktı. Gönüllerindeki para derdi de, arttıkça artıyordu. • Şeyh kendi kendine; "Şu kötü zanlara kapılanlara bak. Benim borcumu ödemek için Allah'ın dört yüz dinar altını yok mudur?" diyordu. • Bu sırada helva satan bir çocuk bir kaç para kazanmak ümidiyle dışarda; "Helva!" diye bağırdı. 289 • Şeyh, hizmetinde bulunan müridine gizlice; "Dışarı çık da helvanın hepsini satın al." diye işaret etti. • Alacaklılar o helvayı yerler de, bir müddetcik olsun bana acı acı bakmazlar diye düşünüyordu. 395 • Şeyhe hizmet eden kişi, helvanın hepsini satın almak için hemen dışarı çıktı. • Çocuğa; "Helvanın hepsi kaça?" diye sordu. Çocuk; "Yarım küsür dinar." cevabını verdi. • Hizmetçi; "Hayır, sûfilerden fazla kar isteme; yarım dinar vereceğim, artık başka söz söyleme." dedi. • Hizmetçi, helvayı kabı ile beraber getirip şeyhin önüne koydu. Sen şimdi sırlar düşünen şeyhin sırrını seyr et. • Şeyh alacaklılara; "Büyürün." dedi. "Şu helvayı teberrüken güzelce afiyetle yiyin, size helal olsun." 400 • Kap boşalınca çocuk kabını aldı. Ve şeyhe; "Haydi ey akıllı er dinarımı ver." dedi. • Şeyh; "Ben parayı nerden bulup da vereceğim?" dedi. "Ben borçlu bir kişiyim ve borçlu olarak ahiret yolcusuyum." • Çocuk, bu cevab üzerine kızdı, kabı yere vurdu. Ağlayıp bağırmağa, inleyip zırlamaya başladı. • Çocuk, aldatıldığı için hıçkıra hıçkıra ağlıyor; "Keşke iki ayağım kırılsaydı... • Keşke külhan çevresinde dolaşsaydım da bu tekkenin kapısından geçmeseydim." diyordu. 405 • Boğazlarına düşkün, yemeye alışkın köpek gönüllü sûfîler, kedi gibi yalanırlar. Yüzlerini yıkarlar, âleme temiz görünürler. • Çocuğun feryadı yüzünden orada ne kadar hayırlı hayırsız kişi varsa hepsi geldiler, çocuğun başında toplandılar. • Helvacı şeyhin önüne geldi; "Ey taş yürekli şeyh! Şunu iyi bil ki, senin yüzünden ustam beni öldürür." dedi. • "Onun yanına eli boş dönersem beni mahveder. Buna vicdanın râzı olur mu?" • Alacaklılar da bu işi kötü görüp şeyhe dönerek dediler ki: "Bu ne rezalet; yaptığım beğeniyor musun? 290 410 • Bizim malımızı yedin; yaptığın kötülükleri, zulümleri ahirete götürüyorsun. Bu yetmiyormuş gibi neden bu çocuğa başka bir zulümde, haksızlıkta bulundun?" • O çocuk ikindi namazı vaktine kadar ağladı. Şeyh gözlerini kapamış ona hiç bakmıyordu. • Şeyh bu cefaya, bu haksızlığa aldırış bile etmiyordu. Ay gibi nûrlu yüzünü yorganın altına çekmişti. • O mübarek şeyh, ezelle de, ecelle de hoştu. îkisinden de tat almada, neşelenmede idi. îyi insanların da, basit insanların da kınamalarından, kendisini çekiştirmelerinden üzülmüyordu. • Rûh bir adamın yüzüne tatlı tatlı gülerse, gönülde bulunan kendisinden memnunsa, o adama halkın surat asmasından, ekşi yüz göstermesinden ne zarar gelir?

Highlight (yellow) - Location 6049

• İkindi namazı vakti gelince, hizmetçi, Hatem gibi cömert birisinin gönderdiği bir tabağı getirdi.316 316 Hâtem-i Taî: Tay kabilesinden olup, cömertliği ile meşhur olduğu gibi yiğitliği ile de meşhurdur. Çölde yolunu kaybedenlerin gelip kendisinde misafir olmaları için, geceleri o civardaki tepelerde ateşler yaktırırmış. Hicretten 17 yıl önce öldüğü için, Peygamber efendimizi görmek saadetine erememiştir. • Hem mal, hem hal sahibi olan biri şeyhin sıkıntıda olduğunu duymuş;ona armağan göndermişti. • Gelen tabağın bir kenarında dört yüz dinar vardı. Bir kenarında da, bir kağıda sarılmış yarım dinar bulunuyordu. • Hizmetçi geldi, o eşsiz mübarek şeyhin huzurunda saygı ile eğildi. Ve tabağı önüne koydu. 430 • Tabağın üstündeki örtü kaldırılınca, halk şeyhin kerametini gördü. • "Ey şeyhlerin de, şahların da başı! Bu nedir? Bu ne haldir?" diye herkesten ahlar, feryadlar yükseldi. • "Ey sır sahibi olanların büyüğü! Bu ne sırdır? Bu ne sultanlıktır? • Biz senin büyüklüğünü bilemedik, saçma sapan ulu orta sözler söyledik; bizi affet. • Biz körcesine değnek sallıyor, bu sebeple gönül kandillerini kırıyoruz. 435 • Biz sağırlar gibi bir tek söz duymadık; kendi aklımızca cevap vermeye;çalıştık, hezeyânlarda bulunduk." 439 • Şeyh; "Bütün o sözleri, bütün o lafları size helal ettim; helal olsun." diye buyurdu. 440 • "Bunun sırrı şu idi: Borcumun ödenmesini Allah'tan istemiştim. O da bu hususta bana doğru yolu gösterdi. • O yarım dinar, pek az bir şeydi ama, onun ele geçmesi de çocuğun ağlamasına bağlı idi. • Helvacı çocuğu ağlamasaydı, rahmet denizi coşup köpürmeyecek, sizin borcunuz da ödenmeyecekti. Bunun için yediğiniz helvayı aldırttım, satan çocuğu da ağlattım." • Kardeşim! Hikayede geçen çocuk, senin göz çocuğundur. Şunu iyi bil ki, muradına ermen senin ağlamana bağlıdır. 292 • Affedilmek, lutf elbisesi giymek istiyorsan, başındaki göz çocuğunu ağlat, göz yaşı döktur.

Highlight (yellow) - Location 6079

Nerede olursan ol, can Îsâ'sı (Allah) seninle beraberdir. Ondan yardım iste, o çok hoş bir yardımcıdır. Yardımcıların en hayırlısıdır.317 317 Bu beyitte, Hadîd Sûresi'nin şu mealde olan 4. ayetine işaret var: "Nerde olursanız olunuz, Allah sizinle beraberdir." • Fakat, et ve kemikten ibaret olan bedenin isteklerini, nefsanî arzularını can Îsâ'sına arzedip de, onun gönlünü incitme. • Gönlüne geçim düşüncesini az getir, sen Allah kapısında ol; o kapıda oldukça mânevî neşen ölmez; mukadder olan rızkın da eksilmez. 455 • Bu beden rûhun otağıdır. Yahut da Nuh'un gemisine benzer."

Highlight (yellow) - Location 6088

Eğer taklitçi kıldan ince, yani manası derin sözler, tarîkata ait sırlar söylese de, onun söylediği sözlerin hakîkatinden gönlünün, rûhunun haberi bile olmaz. • Taklitçi kendi sözünü beğenir de, ondan mest olur. Fakat onun benliğinin verdiği mestlikle, hakîkat şarabının mestliği arasında ne uzun bir yol vardır. • O dere yatağı gibidir, îçinden akıp giden suyu asla içmez. Su onun içinden akıp gider; su içenlere nasib olur. • Bu sebepledir ki, su dere yatağında durmaz, çünkü dere yatağı susamış ve su içici değildir. 490 • Taklitçi, ney gibi feryad eder, ağlar, inler; ama, bu ağlayış kendisi için değildir de, dinleyici toplamak içindir.

Highlight (yellow) - Location 6101

495 • Sakın taklitçinin söylediği sözlere aldanma; öküz, yükü çeker ses çıkarmaz ama, kağnı bir iş yapmadığı halde inim inim inler. • Böyle olmakla beraber, taklitçi de sevaptan mahrum kalmaz. Nitekim, cenazede ağlayan kadınlara da ölü gömüldükten sonra hesap sırasında para verirler.

Highlight (yellow) - Location 6106

Eğer dilenci söylediği sözün, yani Allah adinin anlamını Hakk'ıyla bilseydi, her şey ona hiç görünür, kendisinde mânevî bir gönül zenginliği hasıl olurdu da, dilencilik edip yüzsuyu dökmekten kurtulurdu.

Highlight (yellow) - Location 6128

Allah'ın mübarek adını babandan, anandan işitmiş olduğun için, gaflet içinde habersizce ona sarılmışsın. • Taklide uymadan, Allah'ın adının hakîkatinden haber alsan, incelir, erirsin; hatif gibi belirtin bile kalmaz.

Highlight (yellow) - Location 6152

Tekkedeki dervişler yoksul kişilerdi. Bu yüzden kusurlu idiler. Çünkü fakirlik, yoksulluk insanı helâk edecek kâfirliğe yakındır.322 322 Peygamber efendimiz bir hadislerinde; "Fakirlik, yoksulluk küfre yaklaşmaktır." diye buyurmuşlardır. Yani bir fakir, zaruret ve ihtiyaç yüzünden dinden imandan çıkabilir. Bu sebeple Peygamberimiz; "Bu çeşit fakirlikten ben Allah'a sığırım." diye buyurmuştur. Bir hadislerinde de; "Ben fakirlikle övünürüm, iftihar ederim." demişlerdir. Buradaki fakirlik, maddî fakirlik değil, mânevî fakirliktir... Kendinin hiçbir şeyi olmadığını, malının mülkünün, hatta kendi varlığının Allah'a ait olduğunu zevken bilmektir.

Highlight (yellow) - Location 6177

Sûfî, canı istediği yemeği çok zor bulur da, o yüzden obur olur. • Ancak, Allah'ın nûrundan, mânevî nimetten doyuncaya kadar yemiş olan sûfî başkadır. O kapıları çalma, ekmek dilenme ayıbından kurtulmuştur. • Fakat, sûfîlerin binde biri böyle ilahî nûrla dolup, yemeye muhtaç olmaz. Öbürleri onun sayesinde yaşarlar.

Highlight (yellow) - Location 6322

Yılanların, akreplerin arasında bile olsan, Allah seni güzel hayallerle avutursa... • Yılanlar da, akrepler de sana eş, dost olur. Çünkü güzel hayalin, bakırı altın yapan bir kimyası vardır. • Sabır, güzel hayallerle tatlılaşır, çünkü hepsinden önce sıkıntıdan kurtuluş hayali gelir, seni rahatlatır. • O kurtuluş hayali, içteki imandan ileri gelir, îman zayıflığı ümitsizlik, iç sıkıntısı verir.

Highlight (yellow) - Location 6363

Kim seni Hakk'tan, hakikatten soğutursa, seni ibadetten alıkoyarsa, bil ki şeytan o kişinin içindedir. Onun derisi altına gizlenmiştir. 640 • Asıl Şeytan, kendisine yardımcı insan şeytanı bulamazsa, hayaline girer de seni vebale sokar. • Seni kah gezip eğlenme, kah dükkan açıp alış veriş etme, bolca para kazanma, kah ilim öğrenme, kah ev bark kurup çoluk çocuk sahibi olma hayallerine düşürür. • Bazen kazanç yeri, iş yeri düşündürür. Bazen ticarette çok ileri gitme, çok kazanma hırsı verir. Bazen macera peşinde koşturur; bazen de, hâkim olma, adaleti yerine getirme isteği verir. • Bazen altın gümüş, bazen erkek evlad, güzel kadın sevdasına düşürür. • Bazen değirmen, bazen bağ bahçe, bazen bulut, yağmur düşündürür. Bazen neşe, eğlence hayal ettirir. 307 • İnsanı bazen insanlarla dostça yaşamaya sevk eder. Bazen de onlarla savaşa iter. Bazen insanı ad, san peşinde koşturur. Bazen de ayıplanmaktan utandırır. • Bazen koyun sürülerine, yığınlarla kumaşa malik olma arzusu verir. Bazen kıymetli halılar, antika eşyalar düşündürür. • Bütün bu isteklerin seni rahatsız edeceğini anla da, bu hayalleri aklından çıkar. Bu lüzumsuz şeyleri, bu fanî istekleri gönlünden süpür at. • Aklını başına al da, bu hayallerden kurtulmak için hemen "La havle ve la kuvvete illâ billahi'1-azîm" oku. Ama yalnız dille değil, canla gönülle oku.

Highlight (yellow) - Location 6384

Varlıktan yokluğa dönüş • Ey kurtuluş yolu, kurtuluş çaresi arayan kişi! gözünü mekansızlığa, yani zamandan da, mekandan da münezzeh olan Allah'a çevir. Ölmek üzere olan bir adamın gözü nasıl rûhuna çevrilir, onu izlerse, sen de öyle yap. • Bu dünya cihetsizlik âleminden meydana gelmiştir. Bu dünyaya "lâ-mekân" (=yersizlik) âleminden muvakkat bir yer verilmiştir.334 334 Bir hadis-i şerîfte; "Allah vardı, onunla beraber hiç bir şey yoktu." diye buyrulmuştur. Gerçekten de, ezelde yani, başlangıcı olmayan zamanlarda Allah var idi. Fakat yer, gök, zaman, mekan, hulasa hiç bir şey yaratılmamıştı. Yalnız varlıkların "a'yan-ı sâbite"si, yani ne şekilde yaratılacağı, taslağı, planı Allah'ın indinde vardı. Sonra, zaman, mekan ve sair eşya yaratıldı. Zamansızlıktan zaman, mekansızlıktan mekan meydana geldi. Bundan anlaşılıyor ki, her şeyin çıkış yeri "lâ-mekân" (yersizlik)dır. Bu sebeple: Ey Hakk âşıkı! Sen de derdine dermanı lâ-mekândan, yani zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah'tan bekle. Sebeplere teşebbüs et. Çalış, uğraş fakat, muradının, isteğinin elde edilmesini "Müsebbibü'l-Esbâb"dan, sebepleri

Highlight (yellow) - Location 6436

Şunu iyi bilmeli ki, sevgilinin sureti, şekli yoktur. Sevilen, onun manasıdır. İster bu dünyaya ait aşk olsun, ister o dünyaya, yani mânâ âlemine ait aşk olsun bu böyledir.338 338 Bu beyt, Mesnevî'nin I. cildindeki 111 numaralı olan şu beyte çok benziyor: "Açıklık ister mecazî, nefsanî olsun, ister hakîkî, rûhanî olsun, sonunda bizi ötelere, Hakk'a götürecek bir rehber, bir kılavuzdur." • Eğer sen, sevgilinin sadece bedenini sevsen, eğer şekle, sürete âşık isen, bir güzelin rûhu bedeninden ayrılınca neden onu bırakıyorsun? Neden onu götürüp gömüyorsun? 705 • Bir ölünün bedeni, şekli, sureti yerindedir. Senin ona karşı duyduğun soğukluk, bu vazgeçiş nedendir? Ey âşık! Bir ara bakalım, senin gerçek sevgilin kimdir? • Görülen bir güzel, bizim gerçek sevgilimiz olsaydı, duygulu olan herkes sevgilisine âşık olur, onu bırakmazdı. Ona vefalı olurdu.

Highlight (yellow) - Location 6446

Güneşin ışığı duvara vurur. Onu iğreti olarak aydınlatır. • Ey temiz yürekli saf kişi! Ne diye bir kerpice gönül verdin? Sen hiç sönmeyen, nûru ebedî olan güzelliği, aslı ara.

Highlight (yellow) - Location 6449

Senin duyguna vuran "küllî akl"ın ışığıdır. Bu ışığı, bakır gibi olan duygularının üzerine iğreti düşen bir altın yaldızı bil de, kendini üstün görme.339 339 Sufîlere göre, zaman itibariyle olmamak üzere, bütün yaratılan varlıklar ezelde "Mutlak Varlık" olan Allah'ın âleminde sabit olmuştur. Buna "A'yan-ı Sâbite" diyorlar. Bu var oluş, tasarıdır. Henüz meydana gelmiş değildir. Buna "Hakîkat- i Muhammediye" de denir ki, "Küllî Akıl" budur. Her varlık ondan nasîbini alır.

Highlight (yellow) - Location 6462

• Çünkü gönül güzelliği, iğreti güzellik değildir. Seneler geçmekle onun güzelliği kaybolmaz. Onun iki dudağı, senin için ab-ı hayat sakîsi olur. • Aslında, ab-ı hayat da kendisidir, sakî de kendisi, mest olan da kendisidir. Senin benlik tılsımın bozulunca, her üçü de bir olur.341 341 716 numaralı beyitte geçen "gönül"den maksat, insan-ı kâmil olan mürşiddir. O mürşid ab-ı hayat gibidir. Manen ölmüş olan bir kalbi diriltir. Kendisi, ilahî aşk ile mest olmuştur. O, istidadı ve olanlara ilahî aşk şerbetini sunar. Onları da mest eder. Benlik tılsımının bozulması, benlikten, benlik düşüncesinden kurtularak, kendini yok bilmektir. Bâyezid hazretleri şöyle diyordu: "Bir yılan, derisinden nasıl sıyrılıp çıkarsa, ben de benliğimden sıyrılıp çıkınca, yani, Bâyezid'liğimden kurtulunca, sevenin de, sevgilinin de, sevginin de bir olduğunu anladım. O zaman, şarap içen de, şarap da, şarabı sunan da bir olur." • Sen, bu biri, birliği kıyas yoluyla, yani; "Şöyle olursa, böyle olur." demekle anlayamazsın. Ey kendini tanımayan kişi! Saçma sapan şeyler söyleme. Kulluk et, iyiliklerde bulun da, Allah'ın yardımı ile anlayasın.

Highlight (yellow) - Location 6490

İnsanlarla hoş geçinen Peygamber efendimiz de, "eğer" demeyi men etti. "O sözü söylemek münafıklıktan ileri gelir." diye buyurdu.342 342 Hz. Peygamber(s.a.v.)'in şu mealde bir hadisi olduğu Enes b. Malik'ten rivayet edilmiştir: '"Eğer, şöyle, böyle olsaydı' demekten sakının. Çünkü o söz münafık sözüdür."

Highlight (yellow) - Location 6530

Böylece sabırla ve sebatla, yani ayak direyişi ve dayanışı ile cisimlerin yedi rengini gören baş gözünden başka, bir gönül gözü elde edesin.346 346 Beyitte geçen yedi rengi, baş gözü ile görüyoruz. Gönül gözü, o yedi rengin ötesindeki renkleri görür. ârifler, o yedi rengin ötesindeki yedi rengi şöyle değerlendirmişlerdir: l- Birinci renk beyaz; İslam 2- İkinci renk sarı; iman 3- Üçüncü renk koyu mavi; ihsan 4- Dördüncü renk yeşil; huzur ve itmînan 5- Beşinci renk; açık mavi; ibkan 6- Altıncı renk kırmızı; irfan 7- Yedinci renk siyah; hayranlık.

Highlight (yellow) - Location 6559

• İş yeri iş yapanın, büyük yaratıcının bulunduğu yerdir. Onun iş yerinden dışarda kalan, onun yarattıklarının güzelliklerini sezemeyen, hayran olamayan kimse, bu büyük yaratıcıdan gafildir. • Öyle ise iş yurdu, yani yokluğa gel de, orada sanatı da, sanatkârı da beraberce bir arada gör.349 349 Bilginler yokluğu ikiye ayırmışlardır; "Adem-i Mahz" (=Tam Yokluk) ve bir de "Adem-i izafî." Tam yokluk, tamamiyle ve gerçekten yok olandır, izafî yokluk ise, görünüşte var, fakat, Allah'ın varlığına nisbetle yok demektir. Şu dünya varlığı, yaşayan, var gibi görünen bizler, izafî yokluktayız. Çünkü ecelimiz gelince, varlığımız yokluğa gidecektir. Allah kâinatı yoklukta yarattı. Bu yüzdendir ki; "A'yan-ı Sabite gerçek varlık kokusunu koklamamıştır." derler. Allah'ın yaratma yeri, yokluk âlemi olduğu için, Hz. Mevlâna "Maddî varlığından kurtul, yokluğa gel de, orada sanatı da, sanatkârı da bir arada gör." diye buyurmaktadır. Mevlâna Mesnevî'nin bir çok yerlerinde, yokluk âlemine temas eder. Mesela, Mesnevîm.n I. cildinin 3094 numaralı beytinde: "Yokluk âlemi, pek geniş ve hudutsuz bir âlemdir. Bu dünya, bu hayal ve varlık âlemi, o âlemden yüzlerce gıda alır, o âlemde belirir, beslenir."

Highlight (yellow) - Location 6616

352 Kaside-i Bürde'nin şu beyti ne güzeldir. (Nesf, memedeki çocuk gibidir. Onu ihmal edersen, yani, zamanı gelince memeden kesmezsen, büyür gider de, yine meme emmek ister. Fakat zamanı gelince memeden kesersen, o da süt emmekten vazgeçer.)

Highlight (yellow) - Location 6640

• Halkın nebîlere ve velîlere düşmanlık göstermesi, hintli bir kölenin, efendisine kin güderek, inadından kendisini öldürmesine benzer. • O köle, efendisini kölesiz bırakmak için, kendisini damdan baş aşağı atar. Helak olup gider.

Highlight (yellow) - Location 6654

• Sen, "Ben filan kişiden daha aşağı mıyım ki tali'im böyle ters gidiyor?" diye ona buna haset ediyorsun. 805 • Zaten haset, bir başka eksiklik bir başka ayıp, hatta bütün aşağılıklardan aşağı beter bir şey. • Şeytan da aşağılıktan utandığı, yani Hz. Âdem'e secde etmenin ve onu üstün görmenin kendisini küçük düşüreceğini sandığı için, alçaldı; yüzlerce kötülüğe düştü. • O, topraktan yaratılan Âdem'in ilahî halife olmasına haset ederek, ona secde etmedi de, böylece kendisini yüceltmek istedi. Fakat yücelik nerede kaldı? Gözlerinden kanlı yaşlar boşaldı. • Ebû Cehil de asil, fakat yetim ve servetsiz bulunan Hz. Muhammed'in, Allah'ın elçisi olmasına haset etti de, hasedi yüzünden kendisini aziz Peygamberimizden üstün tutmaya kalkıştı. • Adı Ebu'l-Hakem iken, Ebu Cehil oldu. Nice ehliyetli kişiler vardır ki haset yüzünden ehliyetsiz olmuşlardır. 810 • Ben insanların çalışıp çabaladıkları, didinip durdukları bu arayış dünyasında, iyi huydan daha iyi bir ehliyet görmedim.354 354 Şeyh Sâdi hazretleri de: (Edep, terbiye, iyi huy Allah'ın nûrundan bir taç gibidir. Onu başına koy, istediğin yere git. Her yerde itibar görürsün.) demek istiyor. 320 • Fazilet ve üstünlük davasından, dolayısıyla, kendini faziletli, başkalarından üstün, fende ve ilimde ileri gitmiş görerek, küstahlığa kapılmaktan vazgeç. Çünkü Hakk yolunda işe yarayan amel, Allah rızası için insanlara hizmette bulunmaktır, iyi huylu olmaktır.355 355 Yine Şeyh Sadi Bostan adlı eserinde: (Tarîkat; Hakk yolunda yürümek, insanlara hizmetten, yararlı olmaktan başka bir şey değildir. Yoksa, tesbih çekmek, çok namaz kılmak, sûfî elbisesi giymek değildir.) • Gönül gözleri kapalı kişiler, peygamberleri kendileri gibi birer insan saydıklarından, onların mânevî yönlerini, hakîkatlerini göremediklerinden onların üstünlüklerini, sabır ve tahammüllerini kıskandılar. Onlara haset ettiler; "Onların hasedi meydana çıksın." diye Cenab-ı Hakk peygamberleri vasıta kıldı. • Çünkü, bütün insanlar, gerçek olsun olmasın bir mabud tanır, ona kulluk etmekten arlanmaz. Hakk'a haset eden hiç bir yerde yoktur. • Fakat, halk peygamberi de, kendisi gibi bir insan sanır, onun mânevî gücünü anlayamaz da, o yüzden ona haset eder.356 356 Bu beyitte, Kehf Sûresi'nin şu anlamdaki 110. ayetine işaret edilmektedir; "Sevgili peygamberim.' Onlara de ki: 'Gerçekten ben de sizin gibi insanım, fakat şu farkımız var; bana Allah tarafından vahy gelir de, size gelmez'." • Peygamberin büyüklüğü ve kutsallığı anlaşılınca, ona uyanlardan hiç biri, onun hakkında hasede düşmez.

Highlight (yellow) - Location 6725

820 • Kandil derecesinde olan velînin mertebesine ulaşmamış olan da, bizim kandil konan yerimizdir. Çünkü, nûrun mertebe bakımından dereceleri vardır. • Çünkü, Allah nûrunun yedi yüz perdesi vardır. Nur perdelerini bu kadar kat ve derece bil.361 361 Bir hadis-i şerîfte; "Gerçekten de Cenab-ı Hakk'ın nûrdan ve karanlıktan yediyüz perdesi vardır." diye buyrulmuştur. Burada yediyüz rakamı ile hicapların (=perdelerin) çokluğu anlatılmaktadır. Allah lutf ederse, hakkı, hakikati bizden perdeleyen sayısız örtüler kalkar da, kurtuluşa ereriz. Bu kabiliyete, istidada ve ilahî lutfa bağlıdır. • Her perdenin arkasında, bir toplumun yeri vardır. Bu perdeler imama, yani mihrap önüne varıncaya kadar saf saftır. • Son safta kalmış olanların gözleri mânen zayıf olduğu için, ön safta bulunanların nûruna dayanamaz. • En son safın önündekiler de, görüş kuvvetleri olmadığı için fazla aydınlığa bakamazlar. 825 • En öndeki safta bulunup, Hakk'a en yakın bulunanların hayatı olan nûr, geride kalanların ve biri iki gören şaşıların rûhları için illettir, meşakkattir, fitnedir. • Şaşılıklar ve hiddet halini kesret halinde görüşler, yavaş yavaş azalır. Yediyüz perdeyi aşınca da, bu perdeleri aşan, geçen, kendisi deniz gibi olur da böylece kesret gider, vahdet gelir. • Demiri yumuşatan, altını saf altın haline koyan ateş, taze ayva ve elmanın olgunlaşmasına yarar mı? • Elmanın, ayvanın da az bir hamlığı olabilir, fakat onların olgunlaşmaları için demiri yumuşatan ateş gerekmez. Güneşin az bir harareti onları yumuşatır. • Elmayı, ayvayı olgunlaştıran o hararet, demire kafi gelmez. Demir ejderha gibi olan ateşin alevini ister. 325 830 • Demir, zorluklara katlanan, meşakkatler çeken, dövülen, ezilen, hakaretlere maruz kalan fakir derviş gibidir. Çekiç altında, ateşin içinde olmakla beraber, kıpkırmızıdır. Hoş bir haldedir. Mutludur. • Demir, vasıtasız olarak ateşin perdecisidir. Bir bağla bağlanmadan, kendiliğinden ateşin ta içine girer. • Su çocukları, yani su yardımı ile yetişen sebze ve meyveler gibi, bitkiler doğrudan doğruya ateş vasıtasıyla ne olgunlaşırlar, ne de ateşle konuşabilirler. • Yürümek için ayağa nasıl ayakkabı lâzım ise, onlara da pişmek için tencere veya tava lâzımdır. • Yahut da arada bir yer gerek ki hava ısınsın, kızsın da sıcaklığı suyu da ısıtsın. 835 • Onun gibi Hakk âşıkı fakir de vasıtasız olarak tecellîye mazhar olmuş, bu yüzden onun varlığının tecellî alevleri ile bir rabıtası, bir bağı ve bağlanışı vardır. • Bu sebeple, o velî, âlemin gönlü olmuştur. Çünkü beden bu gönül vasıtasıyla iş görür. Hüner gösterir. • Gönül olmazsa, beden konuşmayı ne bilir? Gönül aramazsa, ten araştırmadan ne anlar? • Demek ki, ilahî tecellîlerin şûlelerinin, yalımlarının düştüğü yer, o demir gibi dayanıklı olan velîdir. Allah'ın nazargâhı, görüş yeri de beden değil, gönüldür. • Sonra bu cüz'î gönüllerde ilahî sırların kaynağı, madeni olan ârifin kalbine (yani gönül sahibinin kalbine) nisbetle, halkın gönülleri tenlere, bedenlere benzer.362 362 İlahî aşkın tecellîlerine mazhar ve ilahî sırların kaynağı olan kâmil insanın gönlü, küll'e kavuşmuş, küllî gönül olmuştur. Halkın gönülleri ise, külle karşı birer cüz'î gönül sayıldığından, onlar kâmil insanın gönlüne nisbetle, adeta tenlere, bedenlere benzerler ve onlar ancak kâmil insanın nûruyla canlanırlar, yaşarlar. 840 • Bu söz, çok örnek ister. Bu sözü şerh etmek, etraflıca anlatmak, açıklamak gerek. Fakat ham kişilerin vehme kapılıp ayaklarının kaymasından korkuyorum. • Yapmak istediğimiz iyilik, bizim için kötülük olmasın. Yani, doğru yolu göstermek isterken sapıklığa düşürmeyelim. Hayır yapalım derken, şer yapmayalım. Zaten, bu kadar söylemem de kendiliğimden değil, dileyerek söylemedim. Bunları kendimde olmadığım için söylemiş bulundum. 324 • Çarpık ayağa, çarpık ayakkabı iyi gelir. Dilencinin eli, daima kapıda gerek, o evin içine giremez. Yani, ilahî sırlar herkese açılamaz363 istidadına kabiliyetine göre söylenir. 363 Bu beyitte şu hadis-i şerîfe işaret var: (Biz nebîler topluluğu, yani bütün peygamberler, halkın derecelerine inmeye ve onların akıllarının ereceği derecede söylemeye emr edilmişiz. Bize böyle buyrulmuştur.)

Highlight (yellow) - Location 6824

940 • Ey gafil! Biliyor musun ki, ölüm gününde bu duygularımn hiç birisi kalmaz. Senin can nûrun var mı ki, gönlüne yar olsun. 327 • Mezarda bu göze toprak dolar, mezarı aydınlatacak rûhanî bir nûrun, bir gönül gözün var mıdır? • Bedendeki hayvanî rûh kalmayınca, onun yerine ölümsüz bir rûh koyman gerekir. • O ölümsüz rûhu elde etmenin şartı yalnız iyiliklerde bulunmak değil, o iyilikleri Hakk'ın huzuruna götürmektir.365 365 En'am Sûresi'nin 160. ayetinde, Allah huzüruna götürülecek iyilikten bahsedilmektedir. Bu ayetten anlaşıldığına göre, iyiliği rastgele bir vazife olarak değil, iyiliği, gösterişten uzak, yerinde ve güzel yapmak. Sadakayı yalnız maldan değil, candan vermek, iyiliği, yalnız insanların hoşuna gidecek bir şekilde değil, Allah'ın hoşuna gidecek bir şekilde yapmak; güzel işi, güzel yapmak; güzel işi, kötü yapmamak.

Highlight (yellow) - Location 6833

945 • Senin insanlıktan mı bir cevherin var? Yoksa eşek olduğun için mi bir hayvanî rûha sahipsin? Bu a'razlar yok olunca, yani, yaptığın işleri, hareketleri öldüğün vakit Allah'ın huzuruna nasıl götüreceksin.366 366 A'raz, bir cisimde muvakkat bir zaman için bulunan bir vasıftır. Gülün rengi ve kokusu gibi... Bir de cevher vardır ki; a'razın bulunduğu cisimdir. Renk ve kokuya nisbetle gül, bir cevherdir. Cevher; kendi kendine var olan şeydir. A'raz ise; kendi kendine var olmayıp, varlığı için bir cevhere muhtaç olan şeydir. Mesela, cisim cevherdir. Cismin şekli, rengi, hali, sayısı, bulunduğu yer, yaydığı ısı ve saire a'razdır. Eski bilginler a'razı ikiye ayırırlardı. Birincisi; varlığı için bir cevhere muhtaç olmakla beraber, karar kılan vasıflar. Bir cismin beyazlığı ve siyahlığı gibi... Bu a'razlar, cisimle bakîdir. Cisim yok olunca, a'razlar da yok olur. İkinci kısım a'raz; hareket ve sükûn gibi, durmayan, bir an için mevcut olan, sonra yok olan a'razlardır. Bunlar iki zaman zarfında durmaz. Bulunduğu zamana aittir. Geçmiş zamanda olmadıkları gibi, gelecek zamanda da olmazlar, işte Mevlâna'nın bahs ettiği, namaz, oruç bu çeşit a'razlardır. Bu yüzdendir ki; "A'raz'ı iki zaman zarfında durmayan." diye anlatmışlardır.

Highlight (yellow) - Location 6845

Bu namaz ve oruç a'razlarını Allah'a nasıl arz edeceksin? Çünkü, “a'raz” iki zaman zarfında bakî kalmaz. Mesela; bugünün namazı yarın, bu senenin orucu gelecek sene bulunmadığı için onların sûretleri de fanîdir. • A'razlar götürülemez. Mesela; kılınan namazları, tutulan oruçları dünyadan ahirete götürmek mümkün değildir. Fakat a'razlar, yani namazlar, oruçlar rûhtaki, cevherdeki hastalıkları, yani kötü huyları, mânevî etkileri giderirler.367 367 Ankebût Sûresi'nin şu mealdeki 45. ayetine işaret var: "Gerçekten de namaz, sahibini fuhuştan, kötülüklerden alıkoyar." Namaz kendisini hakkıyla kılanı kötü huylardan arındırır.

Highlight (yellow) - Location 6854

950 • Ekin ekerseniz, yerler başakla örtülür. Saç ilacı baştaki kılları bitirir. Kıllar örülecek saç haline gelir. • Nikâhla bir kadın almak, onunla birleşmek a'razdır. Bu hal geçicidir. Fakat, bu geçen a'razdan bir çocuk cevheri meydana gelir. • Atı da, deveyi de birleştirmek a'razdır. Bunlardan maksat da, cevher olan yavrunun doğmasıdır.

Highlight (yellow) - Location 6860

955 • Aynayı cilalamak a'razdır. Bu a'razdan tertemiz bir ayna cevheri meydana gelir. • Öyle ise; "Ben iyi işler işledim. Namaz kıldım, oruç tuttum, kulluk ettim." deme. Bu a'razlardan elde edileni göster. Ürkme.

Highlight (yellow) - Location 6871

Mahşer vaktinde, her a'razın kendine layık ayrı bir şekli vardır. Her a'razın şekli vardır... Her a'razın şekillenmesinin de, bir sırası, bir nöbeti vardır.368 368 Yaptığımız iyi işler, kötü işler, ibadetlerimiz, sözlerimiz, kabahatlerimiz hepsi birer a'raz olduğuna göre, onların ahirete götürülmesi, cevherin nakli gibi taşınmamakla beraber, hususî, kendilerine layık bir şekilde başka bir kılığa girerek götürülecektir. Ve ahirette iyi işlere sevap, kötü işlere de ikab vardır. Öyle olmasaydı, öteki âlemde amellerimizin tartılacağı mizan, terazi olmazdı. Nitekim, Seyyid Şerif Cürcanî; "Bir yerden bir yere nakledilemez." Sözünü;"Cismin, cevherin bir yere nakline kıyasla." diye yorumlamıştır, İmam-ı Gazzalî de, birer a'raz olan amellerimizin, rûhanî âlemde başka bir şekle bürünerek manen ötelere götürüleceğini yazmaktadır. Böylece ibadetlerimiz, kabahatlerimiz, sözlerimiz, düşüncelerimiz, iyi kötü hareketlerimiz yok olmamakta. 99. süre olan Zilzal Sûresi'nin 7. ve 8. ayetlerinde bildirildiği gibi, zerre miktarda hayır da, zerre miktarda şer de kaybolmayacak, başka bir şekle bürünerek karşımıza çıkacaktır. Kendi tabiatlerine yakışır bir şekilde, başka kılığa girerek, bizi takip edeceklerdir. Büyük alimler bu yorumu Peygamber Efendimizin şu mealdeki hadisine dayanarak yapmışlardır: '"Cennete çok çok ağaç dikiniz' hadisini duyan sahabe; 'Ya Resullallah cennette ağaç dikmek nedir?' diye sorunca. Peygamber Efendimizin; "Allah'ı tesbih etmek, tehlil etmek, yani 'subhanallah' ve 'lâilâhe illellah' diyerek zikretmektir." diye buyurmuştur, işte bu hadîste, tesbih ve tehlîl birer a'raz oldukları halde, cennette birer ağaç süretine bürünürek karşımıza çıkacağı haber verilmiştir. Hz. Mevlâna Dîvân-ı Kebîr (c. II s. 692)'de; "Gidecek yerde yalnız kalmayı istemiyorsan, hayırdan, iyilikten, ibadetten birer evladın olsun." diye buyurur. Seyyid Nizam hazretleri de: "Ahlak-ı zemîmendir tâmûda sana ateş, Bir zerre kadar anda, bir ateş-i sûzan yok." Yani "Kötü huyların cehennemde sana ateş olacaktır. Yoksa cehennemde bir zerre bile ateş yoktur." demektedir.

Highlight (yellow) - Location 6907

Bütün âlemler a'raz idi. "insanın ezelde anılmaz, bahsedilmez bir zamanda bulunduğu haberi, ona gelmedi mi?" ayeti bu manayı bildirmek için geldi.369 369 İnsan Sûresi'nin l. ayetini şu hadisle izah ediyorlar: "Ezelde Allah vardı. Onunla beraber hiç bir şey yoktu." • Bu a'razlar neden doğar? Şekillerden, suretlerden. Şekiller neden doğar? Düşüncelerden. • Aslında bu dünya, "küllî akl"ın bir düşüncesinden ibarettir. Akıl padişaha benzer; şekiller, suretler onun elçileri, peygamberleri gibidir.370 370 Akl-ı Küll, ilk yaratılmış olan büyük nûrdur ki, her şeye hâkim olan odur. Ona "Hakîkat-i Muhammediye" de derler.

Highlight (yellow) - Location 6927

İçteki inançlar gizli olmasaydı da, açıkta bulunsaydı ve din ile kâfirlik insanın alnına yazılsaydı. • O zaman şu dünyada put mu kalırdı? Puta tapan bulunur mu idi? O zaman insanlar, inançları yüzünden birbirlerini hor görürler mi idi? Birbirleri ile ibadetleri yüzünden alay ederler mi idi? • O zaman şu dünyamız, sırların açığa çıkacağı kıyamet günü gibi olurdu. Kıyamet günü, kim suç işleyebilir? Kim yanlış iş görürdü?" • Padişah dedi ki: "Allah kötülüklerin cezasını gizledi. Gizledi ama, bu gizlilik avama göre; Allah'ın has kullarına göre değil.372 372 Ermişler, gönülleri görürler, onların gözlerinden hiç bir şey gizlenemez. Hz. Osman zamanında bir kişi, bir kadına yolda kötü gözle bakmıştı. Sonra o adam bir işi için halifenin yanına girmişti. Halife onu görünce; "Allah, Allah... Yollarda zina ediliyor." diye buyurunca, kadına bakan kişi; "Ya emîr, Peygamberimizden sonra sana vahiy mi geldi ki, benim suçumu bildin?" deyince; "Kötü bakışını, senin gözünden anladım." diye buyurmuştur. 990 • Ben bir emîri cezalandırmak istersem, bu hali öteki emîrlerden gizlerim; fakat vezirden gizlemem. • Cenab-ı Hakk da bana işlerin yüzbinlerce şekli ile, yapılan işlerin karşılığını, yani, verilecek mükafat ve mücâzatı da göstermiştir. • Sen de yaptığın işlerden bana bir nişan, bir iz ver de onu tamamıyla bilip, anlayayım. Zaten, hakîkat âyinini tereddüd ve şüphe bulutu gizleyemez." • "Mademki, benim işlerimi, iç yüzümü, ahlakımın nasıl olduğunu biliyorsun, öyle işe, beni söyletmekteki maksadın nedir?" deyince • Padişah dedi ki: "Dünyayı yaratmaktan, meydana getirmekten maksat, Allah'ın bildiği şeyleri apaçık ortaya dökmesidir. 332 995 • Allah bildiğini ortaya koymadıkça, adeta ilahî tasavvur, ilahî plan olan 'a'yan-ı sâbite'yi meydana çıkarmadıkça da, cihana doğurma dert ve zahmetini vermedi.373 373 Allah, her şeyi ve hepimizin ne olacağını biliyordu. A'yan-ı sabitede yani, ilm-i ilahîde, ilahî tasavvurda her şeyi önceden biliyordu. Bu hal bu biliş "ilme'1-yakîn"dir. Onun kâinatı yaratmaktaki maksadı, ilme'l-yakîn halini, ayne'l-yakîn haline çevirmekti. İim-i ilahîde mevcut ilahî tasavvurları ortaya koymakla, daha doğrusu âlemin zübdesi ve hulasası olan insanı yaratmakla, gizli hazîneyi ortaya çıkarmış oldu. Bir anne bile, rahminde taşıdığı yavruya özlem duyar. Onun doğmasını candan ister. O, doğuşun zahmetsiz, acısız, ızdırapsız olmasını ister. Aslında bu dünya, bir imtihan yeridir. Bu konuyu daha iyi anlamamız için Muhammed Sûresi'nin şu mealdeki 31. ayetini okuyalım:"İçinizde Hakk uğrunda savaşan ve sabırlı olan kimdir. Onları bu dünyada tecrübe ve imtihan ediyoruz." • Senden bir kötülük, yahut iyilik meydana gelmeden bir an bile duramazsın, yani, her an senden bir iyilik veya bir kötülük zuhur eder. • Sana bu işe koyulma, çalışma arzusu da sırrın, gizliliğin meydana çıksın diye verilmiştir. • İnsanın gönlü, yahut kaza ve kader, ipin uçunu çekip durdukça, tenin yumağı nasıl hareketsiz durabilir? • Tasalanman, dertlenmen, uğraşıp durman o çekişin belirtisidir, işsiz güçsüz kalman, sana can çekişmektir. Ölümdür. 1000 • Bu cihan da öteki cihan da hiç durmadan iş ve hareket doğurmaktadır. Her hareket sebebi, anadır. Ondan doğan çocuk da onun eseridir. • Bir sebepten, bir hareketten, bir eser doğunca, o eser de ayrıca bir sebep meydana getirir. O sebepten de şaşılacak eserler doğar. • Bu sebepler, nesilden nesle, soydan soya sürerek gider. Fakat, bunları görmek için uyanık bir gönül, gören bir göz gerekir."374 374 Mesneviyi en güzel şekilde şerh eden ismail Ankaravî hazretleri, bu konuyu açıklamak için şöyle bir örnek vermiş: "Sen buğdayı ekersen, o bir sebep olur. Onun başak vermesi, o sebebin eseridir. O eser, tarlada başakların olgunlaşmasına, toplanıp harmanda buğday haline gelmesine, sonra tane olarak değirmene götürülme-sine, değirmen taşı altında buğdayın un haline gelmesine, ondan fırıncıların unu ekmek haline getirmelerine, ekmeğin yenilmesine, karın doyurmasına, karın doymakla bedenin beslenmesine ve kuvvet peyda etmesine sebep olmaktadır. Bedende enerji doğuran, kuvvet haline gelen ekmek, vücutta iyi ve kötü hareketlere, o hareketler de sevaba ve ikaba, sevap ve ikabın ise cennet nimetlerine yahut cehennem azaplarına sebep olur. Böyle bir sebebin doğurduğu bir eser de, başka eserler için ana yerine geçer. Ve bundan bir çok sebepler doğar. Şu sayılan şeylerin hepsi de, buğdayın tanelerinin tarlaya ekilmesinden husule gelmiştir. Diğerleri de bunlara kıyas edilmelidir. Fakat bu sebep ve eser zincirini birer birer görebilmek için, açık ve nûrlu bir göz gerektir."

Highlight (yellow) - Location 7045

Sen şu sonradan peydahlanan dünya hayatını hayat sayma, geç.378 378 Bizim asıl hayanınız ezelde takdir buyrulmuştur. Biz orada yazılanları, takdir edilenleri, burada, bu dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden bazı ârifler; "Hatimeden değil, Fatiha'dan korkmalı; buradaki fanî hayatımızın sonundan değil, ezeldeki alın yazımızdan, levh-i mahfuzdan korkmalı." demişlerdir. • İş ârifin işidir. Çünkü ârif şaşı değildir. Gözü ilk ekilen şeyleri görür. • Oraya buğday mı ekilir, arpa mı? Gözü gece gündüz oradadır.

Highlight (yellow) - Location 7107

Kur'an'ın nûrunu görmeğe çalış;bakışını, düşünceni doğrult da şüpheye düşüp sorular sorma. 852 • Kur'an'ın nûru, zerre zerre Hakk ile batılı ayırt eder; bize gösterir. • O irfan incisinin nûru gözümüzün nûru olsaydı, soruyu da kendimiz sorardık, cevabı da kendimiz verirdik. • Şaşı gibi baktığın için ayın değirmisini iki gördün, işte senin bu şaşkın bakışın, şüpheye düşüp soru sormana benzer. 855 • Bakışını doğrult da hakîkat ayına, ay ışığına öyle bak ki, onu tek göresin. İşte sana cevap da budur. • Düşünceni doğrult, iyi bak; çünkü düşünce de o irfan incisinin parıltılarındandır. • Kulaktan gönüle gelen her cevaba göz; "Onu bırak da cevabı benden duy." der. • Kulak arabulucudur. Kavuşup buluşansa gözdür. Göz hal sahibidir. Kulak ise dedikoduya dalmıştır. Kaal sahibidir. 340 • Kulağın işitmesinde sıfatın, huyun değişmesi; gözlerin apaçık görmesinde ise; zatın, mahiyetin, özün değişmesi vardır.379 379 İnsan kulağı ile doğru bir söz işitirse, kabiliyeti varsa iyiye doğru gitmek ister. Mesela huysuz bir kimse; "Öfkesini yenen, suçluları affeden kişileri Allah sever." anlamına gelen Al-i İmran Suresi'nin 134. ayetini duyunca huyunu değiştirebilir. Hakarete maruz kalan birisi Mevlâna'nın şu manaya gelen beytini duysa suçluyu bağışlar: "Şayet rastlamasaydık bizler edepsizlere / Affetmenin zevkini kim verirdi bizlere." Gözün görmesi ile zatın değişmesine gelince: "İçinizden hiç biri ölmeyince Rabbini göremez." hadisi gereğince, ölmeden önce Allah'ı görmeye imkân yoktur. Ancak gerçek müminlerden ibadetle, iyiliklerle kendilerini maddî isteklerden, dünya sevgisinden kurtaranlar; ölmeden evvel ölenler; ve kendilerini Hakk'ta fanî kılanlar, Allah'ı Allah ile görürler. Çünkü ârifler; "Allah görülmez, ancak Allah ile görülür." demişlerdir. Büyük bir ârif de "Rabbimi gördüm. 'Sen kimsin' dedi, ona; 'ben senim' dedim" sözünü bu konu üzerine söylemişlerdir, işte zatın değişmesi budur.

Highlight (yellow) - Location 7273

Bir doğan kuşunun viranede baykuşlar içine düşmesi • Doğan kuşu ona derler ki; av peşinde uçtuktan sonra döner, tekrar padişaha gelir. Yolunu kaybeden doğan, kör bir doğandır.391 391 Hakk tâlibi olan kişi, şu fanî dünyada geldiği yeri, ezelî âlemi unutmaz. Kör bir doğan gibi yolunu kaybetmez. Geldiği yere; padişahlar padişahına döner. Hz. Mevlâna bu hikâyede şu dünyaya aldanmayan, asıl vatanı olan ezel âlemine dönüp gitme için çırpınan bir garibin, bir Hakk âşıkının vatan özlemlerini, feryadlarını ifade buyurmaktadır. 347 • Bir doğan yolunu şaşırdı, bir yıkık yere vardı. Orada baykuşlar arasına düştü. • O doğan ilahî rıza nûru ile tamamıyla nûr olmuştu. Etrafını pek iyi görürdü. Fakat kaza ve kader çavuşu onun gözünü kör etmiş, görmez bir hale getirmişti.392 392Kaza gelince insanın gözü kör olur." mealinde bir hadis bulunduğu gibi, irfan sahibi bir şairin şu beyti de bu hakikati ifade etmektedir: "Hakim-i hükm-i ezel infaz için takdirini, Selbeder erbab-ı aklın reyini, tedbîrini." • Kader çavuşu onun gözüne toprak serpti de yolunu şaşırttı. Onu bir harabeye, baykuşlar arasına düşürdü. 1135 • Harabede bulunan baykuşlar, onun başına vuruyorlar, nazlı kanatlarını yoluyorlardı. • Baykuşların içine bir gürültüdür düştü; "Doğan geldi, bizim yerimizi alacak." diye bağrışmaya başladılar. • Öfkeli korkunç köy köpekleri gibi, o garibin hırkasını çekiştirmeye başladılar. • Doğan diyordu ki: "Benim baykuşlarla ne ilgim var? Bu yıkık yerde benim baykuşlarla ne işim var? Ben burada nasıl yaşayabilirim? Ben böyle yüzlerce viraneyi baykuşlara feda ederim. • Ben burada kalmak istemem, ben padişahlar padişahına dönüp gideceğim. 1140 • Ey baykuşlar! Fazla telaşa kapılmayın, kendinizi meraktan öldürmeyin; ben burada, bu viranede kalacaklardan değilim. Ben vatanıma gideceğim. • Bu yıkık yer size hoş görünüyor. Benim nazlandığım yerse padişahın koludur, bileğidir." • Baykuşlardan biri dedi ki: "Doğan sizi yerinizden yurdunuzdan söküp atmak için hileye sapıyor, sizi şaşırtıyor. • Hile ile yuvamızı elimizden alacak, bizi kandırıp yerimizden atacak. • Bu hileci doğan kendini tok gösteriyor ama, vallahi bu bütün harislerin en kötüsüdür. 1145 • O hırsından, balçığı pekmez gibi yer. Ey dostlar! Sakın ayıya kuyruk kaptırmayın. 348 • Bizim gibi saf kişileri yoldan çıkarmak için padişahtan, padişahın elinden söz ediyor. • Küçük bir kuş padişahla aynı cinsten olur mu? Azcık aklın varsa onu dinleme. • O padişahın cinsinden mi? Vezîrin cinsinden mi? Badem helvasına sarımsak yakışır mı? • 'Padişah adamları ile beni arıyor.' demesi de onun hilesinden, düzeninden. 1150 • İşte sana kabul edilmeyecek bir malihülya, işte sana kabul edilmeyecek ham laf, ahmak avlayan tuzak. • Kim bu söze kanarsa, aptallığından kanar. Sıska bir kuş padişaha nasıl layık olur? • Baykuşların en zayıfı en en bayağısı bile onun beynine vuruyor. Hani padişahtan bir yardımcı nerede?" diyordu. • Doğan da onlara dedi ki: "Eğer benim kanadım kırılacak olursa, padişahlar padişahı baykuş yuvalarının kökünü kazır." • Baykuş kim oluyor ki, bir doğan bile beni incitir, gönlümü kırarsa bana cefa ederse... 1155 • Padişah, her yokuşta her inişte, doğanların başlarından yüzlerce binlerce harman yığar, tepe yapar. • Benim bekçim, padişahın lûtuflarıdır, inayetleridir. Nereye gidersem gideyim, padişah benimle beraberdir. • Hayalim, padişahın gönlündedir. Benim hayalim olmadıkça padişahın gönlü hastadır. • Padişah beni uçurunca, onun nûru gibi gönül yücelerinde uçarım. • Bir ay gibi bir güneş gibi uçarım da, göklerin perdelerini yırtarım. 1160 • Akılların parlaklığı benim fikrimdendir, göklerin parıltısı benim yüzümdendir. • Ben bir doğanım, ama Hüma denilen devlet kuşu bana hayrandır.Baykuş kim oluyor ki, bizim gibilerin sırrını veya padişaha olan yakınlığını bilsin. • Padişah, kurtulmam için zindanı açtı. Bağlanmış yüzbinlerce kişiyi azad etti.393 393 Cenâb-ı Hakk kâmil insanın şerefine, milyonlarca günahkarı affeder ve cehennem den azad eder. Mesnevî şerhedenlerden Tahirü'l-Mevlevî merhum bu beytin şerhinde şu mealde bir hadisten bahseder: "Resülullah Efendimiz Miraç gecesi Cenab-ı Hakk'a ettiği münacaat sırasında: 'Ya Rabbi, senden beni doğuran Amine'yi, emziren Halime'yi, kızım Fatıma'yı istemiyorum, ancak ve ancak ümmetimin affını ve mağfiret edilmesini niyaz ediyorum.' demiş. Cenab-ı Hakk da; 'Sen bir şerefli nebîsin, ben de lutuf sahibi bir Rabb'im; ümmetin ise zayıf bir halk. Bir zayıf halk, şerefli bir nebî ile lutuf sahibi Rabb arasında nasıl olur da zayi olur? Sen 'Ümmetim.' dersin ben de, 'Rahmetim' derim; müjdesini vermiştir." 349 • Bir an beni baykuşlar arasında bulundurdu, benim sohbetimden baykuşları doğanlaştırdı. • Ne mutlu o baykuşa ki, tali'i yar olur da, uçuşumdan benim sırrımı anlar. 1165 • Bana uyun, bana sarılın da doğan olun. Baykuşsunuz ama, iri doğan kuşları halini alın. • Böyle bir padişahın sevgilisi olan nerede bulunursa bulunsun, o nasıl garip olur? • Padişah kimin derdine deva olursa, o ney gibi inler; sessiz kalmaz. • Ben mülk sahibiyim, başkasının yemeğini yemiyorum. Padişah kıyıdan benim davulumu çalmakta, nöbetimi vurmaktadır. • Benim davulumu çalan "irci'î" (=geri dön) sesidir. Benimle davaya girişenin inadına, benim şahidim Cenab-ı Hakk'tır. 1170 • Ben padişahlar padişahının cinsinden değilim, haşa bunu iddia etmiyorum. Bu düşünce benden uzak olsun. Fakat onun tecellîsi nûruna sahibim. Onun nûru beni aydınlatmış. • Bir cinsten oluş; şekille, yaratılışla değildir. Yani onunla şekil ve zat yönünden cins değiliz. Fakat isimlerine ve sıfatlarına mazhar oluşumuz bakımından bir münasebetimiz vardır. Bitkilerin yetişmesine yarayan su, bir bakıma toprağın cinsindendir. • Rüzgâr ateşi üfleyip yaktığı için ateşin cinsindendir. Şarap da tabiata neşe verdiğinden tabiatın cinsinden sayılır. • Bizim cinsimiz padişahımızın cinsinden olmadığı için, bizim bizliğimiz yani varlığımız, onun varlığında yok oldu. • Bizim bizliğimiz yok olunca, tek olarak onun varlığı kaldı. Ben onun atının ayağı altında toz gibiyim. 350 1175• Can toprak oldu. Onun izleri toprak üstünde Hakk'ın ayak izi olarak kaldı. • Bu ize kavuşmak için onun ayağının toprağı ol ki; yüce kişilerin başlarına taç olasın. • Benim şeklim, cismaniyetim sizi aldatmasın. Ahirete göç etmeden önce benim mânâ şarabımı için, rûhanî duygularımın meyvelerini yiyin.

Highlight (yellow) - Location 7440

• Diken güçlenmede, boy atmada; diken sökecek ise ihtiyarlamada, gücü kuvveti eksilmede. 355 • Diken her gün, her an yeşerip tazelenmede; diken sökecek her gün daha da perişan olmada, kuruyup gitmede... • O daha da gençleşiyor, sen daha da ihtiyarlıyorsun. Çabuk ol, vaktini boşa geçirme..." 1240 • Sen de her bir kötü huyunu bir diken bil. O dikenler kaç keredir senin ayaklarına battı, seni yaraladı.

Highlight (yellow) - Location 7530

Hüsn nûru, duygu nûru insanı toprak yönüne çeker. Hakk'ın nûru ise onu yücelere, mânâ âlemine doğru götürür. 1295 • Çünkü duygularla idrak ettiğimiz âlem, yani üstünde yaşadığımız bu dünya, çok aşağılık bir dünyadır. Hakk'ın nûru deniz gibidir. Duygu ise çiğ tanesine benzer. • Fakat hüsn nûrunu aydınlatan Hakk nûru, gizlidir. Gözle görünmez. Aydınlattığı kişinin iyi hareketleri, güzel sözleri ile belli olur. • Varlıkları bize gösteren şu baş gözümüzün yoğun ve ağır olan nûru bile, gözlerin karasında gizlidir. • Baş gözündeki duygu nûrunu gözünle görmediğin halde; iman nûrunu, dîn nûrunu gözünle nasıl görebilirsin?

Highlight (yellow) - Location 7545

Sen şu uçup giden oka bak. Meydanda görünüyor ama onu fırlatan yay gizli. Canlar bedenlerle ilgili oldukları, bedenleri canlandırdıkları için etkileri ile meydanda, fakat canlara can veren, canların canı olan Allah gizli.

Highlight (yellow) - Location 7569

1315 • Kalp aynası, masiva pasından yani dünya sevgisinden tamamıyla temizlenmemiş kişinin de özü temizdir, muhlistir. Ama tevhid kuşunu henüz yakalayamamıştır. Onu avlamak için uğraşmaktadır. • Allah'ın lutfu ile kötü huylarından kurtulan, günahlarından arınan özü temiz kişi, "Eman buluş yerine varır." dileğine ulaşır. Muhlas (=kurtulmuş, halas bulmuş) olur. • Hiç bir ayna yoktur ki, ayna olduktan sonra tekrar demir haline gelsin. Hiç bir ekmek yoktur ki yeniden harmandaki buğday tanesi şekline donsun.407 407 Sûfî kemal mertebesine erince, artık nefsanî düşüklüklerden, hayvanî düşüncelerden kurtulur. Allah'ın inayeti ile insanlıktan hayvanlığa dönmez. Yani beka mertebesine yükselen, fenadan kurtulmuştur. Kısaca bekadan fenaya dönüş yoktur.

Highlight (yellow) - Location 7577

Hiç bir üzüm artık koruk olmaz. Hiç bir olgun meyve de yeniden turfanda haline dönemez. • Ey Hakk yolcusu! Sen de bu yolda iyice piş, olgunlaş da bozulmaktan kurtul. Seyyid Burhaneddin Tirmizî gibi nûr ol.408 408 Seyyid Burhaneddin Tirmizî, Hz. Mevlâna'nın babasının halîfesi idi. Bilindiği gibi Mevlevi tarikati Mevlâna'dan sonra kurulmuştur. Mevlâna'nın babası Sultanü'l-ulema Bahaeddin Veled hazretleri, Necmeddin Kübra hazretlerinin yolunda, yani Kübreviyye tarikatinde olup Necmeddin Kübra halîfelerindendi. Sultanü'l-ulema Anadolu'ya göç ettiği sırada halîfesi Seyyid Burhaneddin'i şarkta irşada memur etmişti. Sultanü'l-ulema hicri 628 (1230)'da Konya'da vefat edince, Seyyid Burhaneddin gönül yolu ile şeyhinin vefatını haber almış, şeyhinin oğlunu yani Mevlana'yı manen terbiye etmek için Konya'ya gelmişti. On sene kadar Mevlâna'ya şeyhlik etti. Ve hilafet verdi. Sonra Kayseri'ye gitti. 1240 senesinde orada vefat etti. Türbesi Kayseri'dedir. Konya'da iken Şems-i Tebrizi'nin geleceğini bildiği ve haber verdiği için Kayseri halkı kendisini Seyyid-i Sırdan (=sırları bilen seyyid) diye yadederler.

Highlight (yellow) - Location 7587

1320• Kendinden, kendi benliğinden kurtulunca, tamamıyla Tirmizî gibi burhan (=kamil insan örneği, bilge) kesilirsin. Kul yok olunca sultan olur. Yani insan kulluktan kurtulunca sultanlık derecesine erer. • Kendinden kurtulmak nasıl olur? Bunu apaçık görmek istiyorsan Şeyh Selahaddin'e bak ki onun feyizli nazarı gözleri açtı. Hakîkati gösterdi.409 409 Şeyh Selahaddin Konyalı idi ve Konya'da kuyumculukla meşguldü. Bu sebeple kendisi; altın varakları döken anlamına gelen "Zergub" ve "Zerger" diye anılır. Seyyid Burhaneddin Konya'yı şereflendirince ona intisap etmişti. Bu sebeple Hz. Mevlâna'nın "pîrdaş"ı, yani aynı şeyhe bağlı tarîkat dostu idi. Seyyid Burhaneddin'in vefatından sonra Hz. Mevlâna'nın hem dervişi hem de halîfesi olmuştu. Mevlâna'nın oğlu Sultan Veled'e kızını verdiği için. Mevlâna'nın akrabası olmak şerefine ermişti. Ümmî yani okur-yazar değildi. Fakat ârif, hal sahibi, gönül ehli, kâmil bir insan idi. Bu yüzdendir ki Mevlâna Şems-i Tebrizî'den sonra onu gönül dostu ve mahremi yapmıştı. Hatta kendisine vekil tayin etmişti. Başta oğlu Sultan Veled olduğu halde Mevlâna'ya bağlı herkes Selahaddin'i şeyh tanıyor, ona tabî oluyorlardı. Mevlâna'ya on yıl vekalet ettikten sonra 662 (1264)'de vefat etti. Mevlâna türbesinde Sultanü'l-ulema'nın sol yanında yatmaktadır. • İlahî nûrla aydınlanan her göz, yokluğu, yokluğun sırlarını onun gözünden, onun yüzünden gördü.

Highlight (yellow) - Location 7618

Üstün, kutlu, mânevî bir padişah olan Hz. Mûsâ'nın pabucunu öptüğü için Tûr-ı Sîna baştan başa la'l olmuştu. • Hz. Mûsâ'nın feyzi ile Tûr Dağı'nın bütün cüzleri canlandı, akıllandı. Ey insanlar! Bizler taştan da daha aşağı mıyız ki, velîlerin feyzini kabul edemiyor, ondan yararlanmıyoruz? • Dağlarda taşların kalbinden sular fışkırır da, üstün bir varlık olan insanın rûhundan bir kaynak kaynayıp coşmaz, bedeni de yeşiller giyen rûhanîlerden olmaz mı?412 412 Bedenin yeşiller giyinen rûhanîlerden olması, insan bedeninin rûhanî varlıklar, yani melekler gibi hiç günah işlemez, masum bir hal almasıdır.

Highlight (yellow) - Location 7643

Cansız ekmek cana eş olunca dirilir. Canın ta kendisi olur. • Kapkara odun ateşe eş olunca karanlığı gider. Baştan başa nûr olur. • Ölmüş bir eşek bir tuzlaya düşse, eşekliği ve leşliği kalmaz.

Highlight (yellow) - Location 7649

• Bir Hakk âşıkı o küpe düşse de sen ona; "Kalk, küpten çık." desen, neşesinden der ki: "Beni kınama; ben küp oldum."416 416 Tevhîd mertebesine eren bir kişiye "Bu makamdan ayrıl!" denilse, o oradan o kadar çok zevk duymaktadır ki, o neşe ile "Ben yabancı değilim, hatta ben küp oldum, ben küpten ibaretim." der. • "Ben küpüm" demek; "Ene'1-Hakk" (=Ben Hakk'ım) demektir. Demir demirdir, ama ateş rengine girmiştir; o renge boyanmıştır.417 417 Âriflerden birisi; "Allah adamları, yani ermiş kişiler Allah olmazlar, fakat Allah'tan da ayrı değillerdir." demiştir. Gerçekten de ilahî tecellîye mazhar olan Hakk yolcusu, demir gibi olan maddî varlığını ilahî potada yakar. Kıpkırmızı ateş haline gelir, işte o zaman Hakk âşıkının dilinden Hallac-ı Mansur hazretleri gibi "Ene'1-Hakk" (=Ben Hakk'ım) sözleri çıkar. Bu hal ateşe sokulmuş ve kıpkırmızı bir hal almış olan bir demir parçasının "Ben ateşim." demesine benzer. Bu halin devamı müddetince o "Ben ateşim." demekte haklıdır. Çünkü ateşin rengini ve yakıcılığını almıştır. Fakat bu hali geçince, yani o ateşten çıkınca, onun demirliği belirir.

Highlight (yellow) - Location 7670

Hakîkat denizi • Ayağını denize atma, pek o kadar da denizden bahsetme. Hakîkat denizi çok geniştir. Anlatılacak gibi değildir. Bu konuya girme. Sen deniz kıyısında susarak otur. Onun büyüklüğü karşısında hayranlıkla dudağını ısır. • Benim gibi yüzlerce kişi denizin genişliğine, dalgalarının dehşetine dayanamaz. Ama ben denize sabredemiyorum. Ona dalıp boğulmaktan korkmuyorum. Çünkü onda boğulmak, sonsuzluğa kavuşmaktır. Hakk'ta yok olmaktır.

Highlight (yellow) - Location 7704

Beden denizi ile gönül denizi birbirine bitişiktir. Fakat aralarında bir berzah vardır. Birbirlerine karışmazlar.419 419 "Cenab-ı Hakk biri tatlı, öbürü acı iki denizi akıttı. O iki deniz birbirine ulaştı. Aralarında bir mani var, engel var. Birbirine karışmazlar." (Rahman Sûresi 55/19-20). Sufîlere göre bu iki deniz misali ile; nûr ehli ve nar ehli murad edilmiştir. Mevlâna bu beytinde beden denizi ile gönül denizinin aynı tende bulundukları halde birbirlerine karışmadıklarını ifade buyuruyor. Daha doğrusu; dünya zevkleri için çırpınan beden denizi ile ilahî duygularla, mânevî heyecanlarla dalgalanan gönül denizinin bir tende yaşadıkları halde, birbirlerine karışmadıklarını anlatmak istiyor.

Highlight (yellow) - Location 7711

Padişahların huzurunda can tehlikesi var. Ama himmetleri yüce kişiler, can korkusu yüzünden padişahtan ayrılmazlar. • Bir de padişah şekerden de tatlı olursa, canın tatlılığa gitmesi daha da hoştur.

Highlight (yellow) - Location 7729

Gam ve keder sana fazlaca neşe vermeye başlayınca, can bahçeni güller, suzanlar kaplar.422 422 Ârif insan başa gelen belaları, gam ve kederi Hakk'ın bir cilvesi olarak kabul eder de, şikâyet şöyle dursun ondan memnun olur. Neşe duyarsa, rûhunda bir huzur peyda olur. Çünkü bir hadiste: "En çok ızdırap çekenler, gam ve kedere mübtela olanlar, Hakk'ın sevgili kullarıdır" buyrulmuştur. Bu yüzdendir ki; Fuzulî bir beytinde Allah'a yalvaran Mecnun ağzından şöyle münacatta bulunur: "Az eyleme inayetini ehl-i dertten, Yani ki çok belalara kıl mübtela beni."

Highlight (yellow) - Location 7765

Zünnün gibi mânâ padişahları halkı ürkütmekten çekinmişler, onların zulmünden can korkusuna düşmüşlerdir. Çünkü halk kördür. mânâ padişahlarının ise nişanı, izi yoktur.

Highlight (yellow) - Location 7779

Ey güvenilir dostlar! Tımarhâneye neden geldiğimi araştırmayın, bana kamçı ile vurun da kamçı yarası ile Hz. Mûsâ nın ineği gibi dirileyim, hayat bulayım.424 424 Bu beyitte Mevlâna Kur'ân-ı Kerîm'in Bakara Sûresi'nin 67-73'üncü âyetlerinde geçen şöyle bir hâdiseye işâret etmektedir: İsrailoğulları arasında birisi öldürülmüş, fakat katili bulunamamıştı. Hz. Mûsâ onlara; "Bir sığır kesin, o ölüye o sığırın yâni ineğin bir uzvu ile vurun; ölü dirilir, kendini kimin öldürdüğünü söyler." diye buyurmuştu. Gerçekten Mûsâ nın emri yerine getirilince, ölü adam dirildi, kendini mirâs yüzünden kardeşinin öldürdüğünü söyledi. Kâşânî Tefsiri'nde ineği nefs ineği olarak yorumlar da, bu nefs ineğinin ne temiz işler gördüğünü, temiz işler tarlasını sürdüğünü, ne de ilâhî irfân tarlasını suladığını söyler. Bu mânâsıyla Mevlâna (gelecek 1445 numaralı beyitte) bu nefs ineğini, insanın içinde gizlenen, açığa çıkmak için fırsat kollayan nefsânî arzular öldürülürse, sırların dirileceğini, her şeyin açıkça görüleceğini anlatır. Nefs ineğini kesmenin, varlıktan, benlikten kurtulmanın bir ifâdesi olduğunu beyân buyurur.

Highlight (yellow) - Location 7795

Şu etten kemikten ibâret olan beden ölünce, sırları bilen rûh dirilir. •Ya tabiî ölümle ölen, yahut kötü huylarından kurtularak "Ölmeden evvel ölen kişinin rûhu", cenneti de cehennemi de görür ve bütün sırları bilir. •Kanlı şeytanları, insanları avlayan tuzağı, hile ve düzeni görür ve gösterir. 1445 • İneği yâni nefsi öldürmek, Hakk yolunun şartıdır. Bunu yapmalı ki onun kuyruğu yarasından can kurtulsun. 371 • İnek gibi yiyip içmekten başka bir şey düşünmeyen nefsini, riyâzet ve mücâhede ile çabucak öldür ki; gizli olan rûhun, akıl ve şuur ile yeniden hayat bulsun.

Highlight (yellow) - Location 7872

1420 • İnsanda an olur kurtluk zuhûr eder. Bir an olur insan ay gibi Yûsuf yüzlü bir güzel olur. • İyilikler de, kinler de gizli bir yoldan gönüllerden gönüllere gider. • Hattâ anlayış, bilgi, hüner insandan öküze ve eşeğe bile geçer.431 431 Bu beyitten önce gelen beyitte Hz. Mevlâna; "İyilikler de, kötülükler de, kinler de gizli bir yolla gönüllerden gönüllere gider." diye buyurmuştu. Böylece insanın insandan etkileneceğini belirtmişti: Bu beyitte ise; hayvanın insandan etkilendiğini, onun tesiri altında kaldığını, hatta insandan öküze ve eşeğe bile anlayış, bilgi ve hüner geçtiğini haber vermektedir. İnsanlarla görüşüp konuşurken, haberimiz olmadan bir çok huylar, sezişler alıyor, veriyoruz. İnsan ahbaplık ettiği kişilerden bir çok huylar, davranışlar öğrenir. Bundan dolayıdır ki iyi insanlarla arkadaş olmalıdır. İnsan dâimî olarak görüştüğü kimsenin, az çok tesiri altında kalır. Bu tesir gönüller arasında bulunan ve göz ile görünmeyen gizli bir yol vasıtasıyla olur. İnsanın hayvana bile hüner ve bilgi verdiğinin en canlı misâli sirklerde görülür. Orada hayvanların yaptıkları insanı şaşırtan hünerler, hep insandan hayvana geçen hünerler ve bilgilerdir. Arslan, kedi gibi insana boyun eğer. Fil kocaman cüssesi ile insanın istediğini yapar. Atların, geyiklerin gösterdiği hünerlerin hepsi de insandan hayvana geçmiş hünerlerdir.

Highlight (yellow) - Location 7887

1425 • "Ashab-ı kehf"in köpeğine onlardan öyle bir huy geçti ki, sonunda yürüdü gitti, Allah'ı arar oldu.

Highlight (yellow) - Location 7982

•Bedenine saplanmış bir oku çekip çıkarmak için yaralı bir adama afyon verirler. • Ölüm vaktinde de hastaya ağrı, sızı verirler. O onlarla meşgul iken canını alırlar.

Highlight (yellow) - Location 7992

• Ey işinin üstüne çok düşen kişi! Her ne elde edersen et, o sırada bir hırsız, ummadığın ve emin olmadığın yönden gelir, elde ettiğin şeyi alır , götürür. • Öyle ise sen en iyi olan bir işle oyalan da, senden en bayağı, en değersiz şeyi alıp götürsün. • Bir tâcirin yükü suya düşecek olursa, tâcir elini en değerli kumaşa uzatır. En kıymetli metâ`ını kurtarmaya çalışır. • Mâdemki senin de bir şeyin suda yok olup gidecek, en iyisini kurtar da değersizini bırak gitsin.

Highlight (yellow) - Location 8003

• Bir gün efendiye armağan olarak kavun getirmişlerdi. Kölelerden birine "Git oğlum, Lokman'ı çağır." dedi. 1515 • Lokman gelince kavundan bir dilim kesti, ona verdi. Lokman o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi. • Öyle hoşlanarak, öyle zevkle yedi ki; efendisi ona ikinci dilimi de verdi. Böylece dilimler on yediyi buldu. • Bir tek dilim kalınca "Bunu da ben yiyeyim de ne kadar tatlı kavun olduğunu anlayayım, göreyim." dedi. • Lokman öyle hoşlanarak öyle zevkle yemişti ki, onu görenlerin de iştahları kabarıyor, karınları acıkıyordu. • Efendisi o dilimi yer yemez, kavunun acılığından ağzını bir ateş kapladı. Dili uçukladı, boğazı yandı. 1520 • Acılığından kendinden geçti. Ondan sonra Lokman'a; "Ey benim canım! Ey benim cihanım!" dedi. • "Böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı tatlı yedin? Böyle bir kahrı nasıl oldu da lûtuf saydın? • Bu ne sabırdır? Ne yüzden bu acılara katlandın? Buna sabrettin? Yoksa sen tatlı canına düşman mısın? • Neden bir şey söylemedin? Neden; `Beni mazur görün, şimdi yiyemem.' demedin?" • Lokman dedi ki: "Ben senin nimetler bağışlayan elinden o kadar tatlı yemekler yedim ki, onlara karşı utancımdan iki kat olmuşumdur. • Elinle sunduğun bir şeye, `Bu acıdır, yenilemez.' demeye utandım. • Çünkü bedenimin bütün cüzleri senin nimetlerinle yetişti, gelişti. Benim varlığım senin nimetlerinin yemine ve tuzağına tutulmuştur. • Senden gelen bir acıdan feryâd edersem, yüzlerce defa toprak başıma saçılsın. • Şükürler bağışlayan elinin tadı bu kavunda nasıl acılık bırakır? Sevgiden acılar tatlılaşır, sevgi yüzünden bakırlar altın olur. 1530 • Sevgi ile tortular durulur, arınır. Sevgiden dertler şifâ bulur; sağlığa kavuşur. 381 • Sevgiden ölü dirilir, sevgi yüzünden pâdişah kul olur. • Sevgiden hapishâne, zindân gül bahçesi olur. Sevgi yüzünden karanlık evler aydınlanır, nûrlanır. • Sevgi yüzünden dikenler sûzan olur. Sevgi olmayınca mum demir gibi katılaşır. • Sevgi yüzünden nâr nûr olur. Sevgiden dev hûri kesilir. • Sevgiden kederler, üzüntüler neşe olur, sevinç olur. Sevgi yüzünden yol azdıran "gul" yol gösterici olur, hidâyete yol açar. • Sevgi yüzünden hastalık, sıhhat ve âfiyete çevrilir. Sevgiden kahr rahmet olur.

Highlight (yellow) - Location 8030

440 Ârifler demişlerdir ki: "Allah bir câhili velî, yâni kendine dost yapmak isterse, onu câhil olarak kabul etmez. Ona bir şeyler öğretir, ona ledün ilmini verir."

Highlight (yellow) - Location 8074

Şimşek çok vefasızdır. Çakar, söner. Sen gönül aynasını kirlerden temizlemediğin için, fanî olanla yani sönüp gidenle bakî olanı, ölümsüzü ayırt edemiyorsun.445 445 Şimşek çakıp söndüğü gibi, güzellerin güzelliği de çabucak geçer gider, ikisinin de vefası ve devamı yoktur. Ey kalbinde basiret bulunmayan irfansız kişi, sen o güzelc güzellik veren, güzeller güzeli olan Allah'ı bırakıyorsun da, muvakkaten onun parıltısı düşmüş birini seviyorsun. Gelip geçici güzelliğe tutuluyorsun.

Highlight (yellow) - Location 8080

Gökyüzü nûrları, yani yıldızlardan gelen nûrlar, izleri kesilmiş yani zayıf ve nakıstır. Fakat o, doğuda da batıda da olmayan ilahî nûr gibi nasıl olur? O sonsuz ilahî nûr kimindir?446

Highlight (yellow) - Location 8086

Yine Fahreddin-i Razi hazretleri buyurmuştur ki: "Allah imanı kandile benzetmiştir. Çünkü bir evde kandil yanarsa hırsız o evin çevresinde dolaşamaz. Onun gibi imanın aydınlatmış olduğu kalbe şeytan giremez. Yanan bir kandil evin içini aydınlattığı gibi, ziyası pencerelerden dışarı vurur. Böylece iman nûru da kalbi aydınlatır ve duygular vasıtasıyla bütün uzuvlara akseder. Onlarda da nûrlanma olur."

Highlight (yellow) - Location 8099

Bu denizin yükselişini, çekilişini gören göze sahip olan, uğursuzluğu deler geçer, uğurluluğa erer.449 449 Denizin kabarıp karaya doğru ilerlemesine "med", alçalıp geri gitmesine "cezir" denildiği malumdur. Allah'ın da "bast" ve "kabz" tecellîyatı vardır ki, birincisi; "hidayet"!, ikincisi; "dalalet"! temsil eder. "Med" uğuru, "cezir" uğursuzluğu gösterir.

Highlight (yellow) - Location 8103

Bu yüzdendir ki Allah, seni bir halden bir hale döndürür durur. Hem de halden hale döndürürken, zıttı da zıttı ile ortaya koyar. • Sende sola döndürür diye korku belirir, irfan sahibi erler gibi sen de sağ yan ehlinin tadını almayı umarsın. • Böylece iki kanatlı kuş olursun, çünkü tek kanatlı bir kuş uçmaktan tamamıyla âcizdir.450

Highlight (yellow) - Location 8153

• Başına gelen bir beladan ötürü, can yaprağının yüzünü sararmış, kararmış görürsün de, padişahlar padişahının öfkesinden haberin olmadığı için, niyazda bulunmuyorsun. Tövbe istiğfar etmiyorsun.454 454 Rûhlarda bazen bir kasvet, bir sıkıntı ârız olur. Görünürde bir sebep olmadığı halde, insanın içi içine sığmıyacak derecede kederlenir, gamlanır. Buna "kabz hali derler. Çoğu zaman işlediğimiz bir günah yüzünden Cenab-ı Hakk'ın öfkesinden ileri gelir. Nitekim Hz. Mevlâna bir başka Mesnevi beytinde: "Sen kalbinde gam, keder hissedince istiğfar et ki, o gam Allah'ın emri ile gelmiştir, yine onun emri ile gidecektir." Bu sebeple, bir sıkıntıya uğrayınca hemen "estağfirullah el-azîm" diyerek istiğfara başlamalı ki, Allah'ın gazabından affına sığınalım.

Highlight (yellow) - Location 8178

• Göğün yarılması nedendi? Toprağı açan, toprakla olan ilgiyi kaldıran, zorlukları halleden bir göz yüzünden idi.457 457 İnşikak Suresi'nin l. ayetine işaret var. Topraktan yaratılmış bir varlığın geçmesi için gökler yarıldı. Peygamberlerden İdris ve isa (a.s.) topraktan yaratıldıkları halde, göklere yükselmişler, gökleri geçmişlerdi. Keza bizim azîz ve eşsiz Peygamberimiz de miraç gecesinde gökleri yarmış, geçmiş; Cebrail(a.s.)'ı bile gerilerde bırakmışlardı.

Highlight (yellow) - Location 8206

1625 • Ben dört tabiatta da değilim, 'illet-i üla(=ilk sebep)'da da değilim. Daima işler başarmada, düzüp koşmadayım. Ben ölümsüzüm.460 460 Eski Yunan filozoflarının eserlerini okuyan İslam âlimleri, Yunan filozoflarının fikirlerini, görüşlerini İslamiyete uydurmaya çalıştılar. Bu âlimlere "hikmeti sever" manasına gelen "hakîm" derler. Bu kelimenin çoğulu "hükema" olduğu için, Yunan felsefesi etkisinde kalan islam bilginlerine "hükema" adı verildi. Bunların görüşleri eski Yunan felsefesinin islamîleşmiş görüşleridir. Mevlâna bunların inançlarını reddetmektedir. Bu hükemanın inançlarına göre her şeyin bir illeti, yani sebebi vardır. Yaratılışın ilk sebebine "illet-i ula" (=ilk sebep) denmiştir. İllet-i ula, yaratıcı kudretin faaliyeti demek olan "akl-ı küll"dür. "Akl-ı küll"ün aktif kabiliyeti ikinci aklı meydana getirmiştir. Pasif kabiliyetinden de dokuzuncu göğün nefsi, cürmü, yani maddesi doğmuştur. Bu aklın aktifliğinden sekizinci gök, böyle böyle sonunda onuncu akıl ve dünya meydana gelmiştir. Göklerin dönüşünden dört basit unsur (yaşlık, kuruluk, soğukluk, sıcaklık) meydana gelmiştir; "Su, toprak, hava, ateş" doğmuştur. Dört unsurla; dokuz gök, cansızlar, nebatlar ve canlılar meydana gelmiştir. Mevlana bu inanışın manasız ve boş olduğunu, gerçek olmadığını, Cenab-ı Hakk'ın dilinden söyleyerek; "Ben dört tabiatten değilim, illet-i ula (=ilk sebep) da değilim. Daima işler başarmada, düzüp koşmadayım. Ben ölümsüzüm." diye buyuruyor.

Highlight (yellow) - Location 8342

• Mademki gereği gibi aradın, işe iyice sarıldın, dikkatle baktın. "Bir işe tam sarılan kişi yanılmaz." diye bir hadis de vardır. Elbet bulursun.470 470 Bir hadis-i şerifte: "Bir kimse bir şeyi ciddiyetle ararsa, bulur ve bir kimse bir kapıyı ısrarla çalarsa, içeriye girer." buyrulmuştur. Hz. Mevlâna bu hadîse işaret ediyor. Demek aradığımız bir şeyi bulmamız için, ciddî davranmamız ve bir kapıdan içeriye girebilmek için, onu ısrar ile çalmamız lâzım. Diğer bir hadis-i şerifte; "Cenâb-ı Hakk duada ısrar edenleri, muradını Allah'tan tekrar tekrar isteyenleri sever." buyurmuştur. Dualarda bir isteğin üç defa tekrar olunması, bu

Highlight (yellow) - Location 8421

1765 • Âşıklar her an bir başka çeşit yanarlar, yakılırlar. Yıkık bir köyden ne haraç alınır, ne de vergi.

Highlight (yellow) - Location 8539

1840 • Her kim de bir köşkte maddî varlık içinde mutlu bir hayat sürüyorsa, onun bu mutlu hayatı çetin uğraşmaların, mihnetlerin, ızdırapların neticesidir.

Highlight (yellow) - Location 8767

• Dadı da, ana da çocuk ne vakit ağlayacak ki süt verelim diye bekleşir dururlar. • Allah da sizin ihtiyaç çocuklarınızı, ağlasın da süt meydana gelsin diye yarattı.

Highlight (yellow) - Location 8884

• Bülbüllere yakışan yer, çayırlık ve çimenliktir. Pislik böceğinin yurdu da pisliktir. • Allah bana lutfetti de, bir mürşid vasıtasıyle beni pislikten, murdarlıktan pak etti, arıttı. Böyle iken nasıl olur da nefs-i emmâre gibi bir murdarı başıma bela eder? • Mürşide ulaşmadan önce, bir damarım, nefsine esir olan o murdarlardan idi. Fakat Hakk, mürşid eliyle o damarı kesip attı. • Artık o kötü damar, o kötü huy bana nasıl ve nerede ulaşabilir? • Hz. Âdem'in ezelde bir belirli vasfı şu idi: Secde edilmeye layık olduğu için melekler onun önünde baş eğdiler, secde ettiler. 2120 • Bir başka belirtisi de şu idi: iblis onun önüne baş koymadı. "Padişah da benim, reis de benim." dedi; ona secde etmedi. • Zaten eğer İblis Hz. Âdem'e secde etmiş olsaydı, Âdem, Âdem olmazdı da bir başkası olurdu. • Meleklerin secde etmesi Hz. Âdem'in ademliğine ölçü olduğu gibi; îblis'in inadı, ona secde etmeyişi de Âdem'in ademliğine delil oldu. • Böylece; hem meleklerin kararı onun Hakk'ın halifesi olduğuna bir tanık, hem de iblis köpeğinin kâfirliği ona tanık oldu.

Highlight (yellow) - Location 8931

2475 • Ben de; 'Ya Rabbî!' diyordum. 'Ahirette çektireceğin azabı bu dünyada hemen çektir! • Çektir de, ahirette mutlu olayım!' Böyle istekle ilahî kapının halkasınıçalip duruyordum. • Derken bende böyle bir hastalık belirdi. Hastalığın verdiği zahmetten canımın rahatı kalmadı. • Zikrimden, evradımdan geri kaldım. Hatta kendimi, iyiliğimi ve kötülüğümü bilemez bir hale geldim. • Ey fütüvvetli, ey kokuşu mübarek azîz Peygamber! Senin o nûrlu yüzünü görmeseydim, 2480• Bu hayat bağından tamamıyla kurtulacak, yani ölüp gidecektim. Teşrif buyurun da, bana şahane bir tesellide bulunun." • Peygamber Efendimiz buyurdu ki: "Sakın bu duayı bir daha etme; kendi hayat ağacını kökünden söküp atma! 422 • Ey zayıf ve zavallı karınca! Senin ne gücün var ki, tutup da dağ gibi olan, kaldıramayacağın bir hastalığın yükünü sana yüklesin?"

Highlight (yellow) - Location 8969

Hasta yoklamanın, hastanın halini hatırını sormanın faydası • Hastayı yoklamanda, halini hatırını sormak için yanına gitmende fayda var. O fayda döner, yine sana gelir. • İlk taydaşı şu: Olabilir ki, o hasta adam zamanın kutbu ve mânevî , büyük padişahı olur. 2145 • Ey inatçı kişi, senin gönlünün iki gözü de kör. Bu yüzden adî odunu öd ağacından ayırt edemiyorsun. • Dünyada ne hazîneler vardır; yani şu dünya Allah'ın velîlerinden boş değildir. Velî bulunmaz diye üzülme, hiç bir yıkık yeri, viraneyi hazinesiz, boş sanma! • "Ne olur ne olmaz." de de her dervişin yanına var, herhangi birisinde mânevî bir koku bulursan, onun hizmetinde dön, dolaş. • Sende iç yüzü ve hakikati gören gönül gözü olmadığı için, her varlıkta mânevî bir hazne var zannında bulun. • Fakat olmasa bile, yol arkadaşı, yani seyr ü sülük erbabından olur; padişah olmasa bile atlı bir asker olabilir.

Highlight (yellow) - Location 9009

Gerek evvelki beyitlerle ilgili kudsî hadiste ve gerekse Mevlâna'nın bu beytinde anlatılan hal, yani insanın Allah'la beraber bulunması, tamamıyle mânevî ve rûhanî bir haldir. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerekse Mevlâna, biz âciz insanların anlamaları için bir takım benzetmelerle bu rûhanî ve mânevî buluşmayı belirtmektedir. Fakat şunu da iyice bilmeli ki, en büyük tecellîye insan mazhar olduğu için ve insanda ilahî emanet, ilahî nefha bulunduğu için, Allah'ın insanlara karşı bir yakınlığı vardır. Büyük bir ârifin dediği gibi; "Haşa insan Allah değildir, fakat Allah'tan da ayrı değildir." Nitekim Mevlâna yine Mesnevî'nin bir başka yerinde buyurur ki: "Nasın Rabbi olan Allah'ın, insanların rûhu ile bir birleşmesi, bir yakınlığı vardır. Fakat bu yakınlık nasıldır tarif edilemez. Hiç bir şeyin yakınlığı ile de kıyas edilemez." Herhangi bir insan ile buluşmak, oturmak, Allah velîleri ile beraber oturmaya benzemez. Allah velîlere tam tecellî ettiği için onlarla oturmak Allah'ın huzurunda bulunmuş gibi mânevî bir duygu içinde kendinden geçmektir. Bir velînin huzurunda otururken manen içimiz yıkanır, rûhen tazeleniriz. Onun mânevî gücü ile kendini gizleyen büyük yaratıcının varlığını, sevgisini gönlümüzde duyar, Allahımızı vicdanen hissederiz.

Highlight (yellow) - Location 9170

Sonunda pişmân olmamak için, yapacağın işlerde danışman, müşâvere etmen gerekir. 2268 • Sonunda pişman olmamak, hiç olmazsa az bir zararla kurtulmak için, yapacağın işlerde müşaverede bulunmak ve danışmak gerekmektedir. • Peygamberlerin bu tavsiyelerine karşı ümmetler; "Kimin ile istişare edelim?" diye sordular. Peygamberler de; "Kendilerine uyulan akıllı kişilerle." cevabını verdiler. • Eğer sen kimseyi bulamaz da kendi nefsine danışırsan, o alçağın dediğinin aksini yap! • Nefsin sana; "Namaz kıl, oruç tut!" diye buyursa bile inanma! Nefis hilecidir. Onun emrinden bir hile doğabilir. 2275 • Yapacağın işlerde nefsine danışmak, ne derse onun aksini yapmak kemaldir, olgunluktur. • Eğer nefisle başa çıkamaz ve onun direnmesine karşı koyamazsan, o zaman hakîkî bir dostun yanına git, onunla uzlaş!

Highlight (yellow) - Location 9189

2280 • Cenab-ı Hakk sana yüz yıllık ömür bağışlasa, yine uslanamazsın. Bu nefis seni, her gün yeni bir bahane bulur, aldatır. • Nefis; soğuk vaadleri, sonunda seni perişan edecek arzuları, tatlı dille, güler yüzle, sıcak ve kabul olunacak bir şekilde söyler ve seni kandırır. O öyle kuvvetli bir büyücüdür ki, insanı büyüler ve kıskıvrak bağlar.

Highlight (yellow) - Location 9219

2320 • İnsan evin sonradan yapılmış olduğunu bilir. Fakat orada ağ gerip yuva yapan örümcek, bunu ne bilsin? • Sivrisinek bu bağın kimden kaldığını, ne zamandan beri var olduğunu ne bilir? O baharda doğmuştu, kışın ölecektir. • Tahta içinde çok zayıf ve güçsüz halde doğan küçük kurt, içinde yaşadığı tahtanın fidan olduğu vakitteki halini hiç bilir mi? • Eğer küçük kurt içinde doğduğu tahtanın ne olduğunu, fidanının dikilip büyüdüğünü ve nihayet kuruyup kesileceğini ve tahta olacağını bilseydi, o kurt sûretinde, kurt şeklinde bir akıl olurdu.

Highlight (yellow) - Location 9352

Filozoflar inanmazlar ama mutasavvıflar; "Cansız sandığımız her şeyin kendilerine göre bir hayatı ve şuuru vardır ki, yeryüzünün ve göklerin verilen emri anlayıp yerine getirmeleri, onların canlı olduklarının bir belgesidir." derler. 2370 • Toprak da, su da, rüzgâr da, kıvılcımlar saçan ateş de bize karşı habersiz, cansız, duygusuz gibi duruyorlar, fakat Allah'ın emirlerini yerine getirmek için bekliyorlar. Çünkü onların her şeyden haberleri var, her şeyi biliyorlar, görüyorlar.

Highlight (yellow) - Location 9533

• "Nefs-i emmâre"yi de pîrin, mürşidin gölgesinden başka hiç bir şey öldürmez. Ey Hakk tâlibi; o nefsi öldürenin eteğini sıkı tut! • Mürşidin eteğini sımsıkı tutmak, ondan ayrılmamak; Allah'ın sana mânevî bir lûtfü, bir yardımıdır. Sana ne güç, ne kuvvet gelirse onun çekişinden gelir.

Highlight (yellow) - Location 9555

• O kötülüğü, o belayı vermek de, O'nun, yerinde bir takdirinden ve olgunluğundandır. Ey Hakk âşıkı! Bunu isbat için sana bir misal söyleyeyim: • Bir ressam iki çeşit resim yapsa, biri temiz, güzel, göz alıcı; öbürü çirkin, hoşa gitmez bir resim olsa, • Yûsufun ve huri gibi yaratılışı hoş bir güzelin resmini yapsa, bir de çirkin ifritlerin, şeytanların resimlerini yapsa, • O iki çeşit resmi de güzel yapmışsa, onun üstadlığındandır. Yaptığı çirkin resim, resim yapanın çirkinliğini değil, san'atındaki maharetini, üstünlüğünü gösterir. 450 2540 • O çirkini pek çirkin resmeder. O derecede ki, bütün çirkinlikler onun etrafında döner dolaşır. • Bütün bunlar, ressamın bilgisinin üstünlüğünü, san'atındaki hünerini inkar edenleri utandırmak, rüsvay etmek içindir. • Çirkinin resmini yapmasını bilmezse, o ressamın sanatı noksandır. Bu yüzdendir ki Cenab-ı Hakk, hem ateşe tapanın yaratıcısıdır, hem de özü temiz inanç sahibinin, müminin... • Bu sebepledir ki; küfür de, iman da onun yaratıcılığının küçük şahididir.

Highlight (yellow) - Location 9603

• Ey gönül! Senin içini aydınlatan yere, sana yakın olan olgun insanların bulundukları yere git ki; onlar sana gelecek belalara karşı siper olurlar. 452 •Onlar; senin kötülüklerini hoş görürler, canlarının içinde sana yer verirler. • İlahî aşk şarabıyla dolu bir kadeh haline getirmek için, seni canlarının içine alırlar; sana canlarının içinde yer verirler. • Ey mânevî nûrlarla nûrlanan, ay gibi nûrlar saçan derviş! Onların canlarının içini ev edinirsen, kendine gökyüzünde ev yapmış olursun. • Kendine velîlerin kalbinde yer edin ki; sırları belirtmek için onlar sana Utarit yıldızı gibi, gönül defterini açsınlar.

Highlight (yellow) - Location 9623

• Nerede manen çıplak bir yoksul görürsen bil ki; o zavallı, kâmil insandan kaçmış, ondan uzak düşmüştür. • O; kör ve hiç bir şey olmayan gönlünün isteklerine uymuştur da, mürşidden uzak düşmüştür. 2590 • Eğer mürşidden uzak düşmeseydi de onun dileklerine uysaydı, kendisini de, yakınlarını da manen süslemiş olurdu. • Şunu iyi bil ki; bu kirli dünyada kim kendisine yol gösterecek kâmil insandan kaçarsa, o; devletten mutluluktan kaçmış demektir.

Highlight (yellow) - Location 9679

• Allah âlemi kullarına iyilik, lûtuf ve ihsanda bulunmak için yarattı. Bütün varlıkları, bütün zerreleri O'nun cömertlik ve kerem güneşi okşamaktadır. • Ayrılık O'nun kahrından doğmakla beraber, buluşmanın, kavuşmanın kadrini kıymetini bilmemiz içindir. • O; ayrılığı, can buluşma günlerinin değerini bilsin diye ister. Böylece canı terbiye eder, kulağını çeker. 2635 • Hz. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde demişlerdir ki: "Allah; 'Halkı yaratmaktan maksadım, onlara iyilikte ve ihsanda bulunmaktır.' diye buyurmuşlardır."557 557 Cenab-ı Hakk buyurmuştur ki: "Ben, halkı benden faydalansınlar, kar elde etsinler diye yarattım. Ben onlardan yararlanayım, kar elde edeyim diye değil!" Bu kudsî hadis, Ankaravî Şerhi, c. II, s. 212'de bulunmaktadır.

Highlight (yellow) - Location 9689

• İblis devam etti ve dedi ki: "Bir kaç gün beni huzûrundan kovmuşsa da benim gözüm O'nun güzel ve mübarek cemâlinde kalmıştır. • Öyle latîf, öyle güzel bir yüzden böyle bir kahır gelir mi? Şaşılacak şey; herkes sebeple meşgul oluyor. 2640 • Ben sebebe bakmam; çünkü sebep sonradan olmadır. Sonradan olan şey de ancak sonradan olanın varlığına sebep olur. • Ben önceki ezelî lûtfa bakarım. Sonradan olan her şeyi yırtar iki parça ederim.558 558Şeytan demek istiyor ki: "Benim Hz. Âdem'e secde etmeyişim şu veya bu sebepten ötürü değildir. Ben ezeldeki takdire boyun eğdim." • Benim Âdem'e secde etmeyişime, hasedim sebep oldu diye yorumlanmaktadır. Halbuki o haset, Hakk'a karşı duyduğum aşktan, yani Allah'tan başka kimseye secde edilmez inancımdan ötürü idi. inattan, inkardan değildi. • Gerçekten de her haset; dostluktan, sevgiden doğar. Bir yabancının dostla beraber oturmasını görmekten meydana gelir. • Aksıran kişiye; "Çok yasa!" demek dostluğun şartı olduğu gibi, kıskançlık da sevginin şartıdır. 2645 • Hakk'ın satranç tahtasında bundan başka bir oyun yoktu. Yani Hakk'ın ezelî takdirinde, benim secde etmeyeceğimden başka bir yazı yoktu. Benim secde etmeyişim ezelden takdir edilmişti. Ben kaderi nasıl değiştirebilirim? • O takdir edilmiş oyunu ben oynadım. Âdem'e secde etmemekle kaderin hükmünü yerine getirdim. Onu yapmakla da kendimi belaya uğrattım. • Uğradığım belada da O'nun takdirine boyun eğmenin verdiği mânevî zevki tatmaktayım. Ben O'na mat oldum. O'na mat oldum. O'na mat oldum.

Highlight (yellow) - Location 9774

• Siyah tenli Hindli; 'Bu insanı kara yüzlü gösteriyor!' diye aynayı ateşe attı, yaktı. 460 • Ayna dedi ki: 'Suç benim değil; suçu benim yüzümü cilalayan üstâda bul! • Çirkin kimdir, güzel kimdir; göstereyim diye, o beni gammaz yani herkesin ayıbını, kusurunu görüp gizlice söyleyen, doğru sözlü yaptı. 2690 • Ben şâhidim. Doğru söyleyen bir şahidi zindana atmak nerede görülmüştür? Allah şâhittir ki ben masumum, ben zindan ehli değilim." • Ben nerede meyveli bir ağaç görürsem, onu bir dadı gibi besler, terbiye ederim. Fakat nerede acı ve kuru bir ağaç görsem, misk fışkıdan kurtulsun diye, o ağacı keserim.565 565 Şeytan 'ın, meyveli ağaçları, yani mümin ve salih kişileri terbiye etmesi, onları sapıklığa götürerek tövbe ve istiğfara zorlamakta; tövbe ile günahkar şeytan 'ın hilesinden Allah'a sığınır.

Highlight (yellow) - Location 9852

Bazıları bu ağacın, Âdem'le Havva'nın birleşmesinin (=cinsel buluşmasının) bir sembolü olduğunu söylemişlerdir. Hz. Mevlana, bir çoklarının inandıkları gibi bu ağacı "buğday" olarak kabul etmiştir.

Highlight (yellow) - Location 9979

Hz. Mevlâna bir rubaîsinde şöyle buyuruyor: " "Bir kimse kendi benliğinden mutlak surette fani olmadıkça, onun için (tevhîd) Hakk'a ulaşmak imkansızdır. Tevhîd, hulûl değildir. Tevhîd; benlikten kurtulmak, varlığından sıyrılmak, yok olmak demektir; yoksa boş ve manasız sözlerle, batıl, hak olmaz." Cüneyd Hazretleri de; "Allah ile senin aranda en büyük perde, senin kendi varlığın, kendi benliğindir." diye buyurmuştur.

Highlight (yellow) - Location 10206

Herkes görünmeyeni, yâni Cenâb-ı Hakk'ı bir sıfatla sıfatlandırır. • Filozof kendi aklına göre O'nu bir başka türlü anlatır. Konu ile ilgilenen, bahse giren birisi filozofun sözünü ret ve cerh eder. 480 2925 • Başkaları çıkar, her ikisini de kınar. Bir başkası da, herkese bilgili olduğunu göstermek için, süslü laflar eder, yırtılır durur. • Duyanlar kendisini o köyün bilgili adamı sansın diye, her biri bu yolun izlerini söyler durur. • Şu hakikati bil ki; bu çeşitli görüşlerin hepsi de doğru değildir. Fakat bu insanların hepsi de yollarını kaybetmiş sayılmaz. • Çünkü Hakk olmayınca batıl meydana çıkmaz. Ahmak kişi kalp parayı, kalp para olduğu için almaz, altındır ümidi ile alır. • Eğer dünyada elden ele dolaşan geçer akça olmasaydı, kalp paraları sürmek, harcamak nasıl olurdu?

Highlight (yellow) - Location 10219

• Sakın; "Bunların hepsi de hayal, hepsi de sapıklıktır." diye düşünme; bu dünyada hakikatsiz hayal olmaz!587 587 Felsefecilerden bir grup vardır ki; "Hiç bir şeyin hakikati yoktur; her şey hayaldir." derler. Bunlar "şüpheciler"dir. Dikkat edilirse bu sözlerinde bir çelişki vardır. Çünki "şey" mevcut olana denir. Mevcut olan yani var olan ise; bir hakîkattir. O halde "Hiç bir şeyin hakikati yoktur." demek; "Var olan hakikî bir şeyin mevcudu, hakîkati yoktur." demek olur. Onun için Hz. Mevlâna; "Hakîkatsiz hayal olmaz." diye buyuruyor.

Highlight (yellow) - Location 10238

Nerede anlayışlı bir mümin ki, ham kişileri gerçek Hakk âşıkından ayırdetsin? • Dünyada ayıplı, kusurlu mallar olmasaydı, alış veriş edenlerin hepsi de ahmaklaşırdı. 2940 • Bütün kumaşlar kusursuz olduğu için, kumaş tanımak kolay olurdu. Mademki ayıplı yok, ehil olan da, ehil olmayan da bir olmuştur. • Eğer dünyadaki şeylerin hepsi de ayıp ve kusurlu bulunsa idi, o vakit de aklın faydası olmazdı. Çünkü hepsi de odundan ibaret bir yığın içinde, öd ağacı yok demektir.

Highlight (yellow) - Location 10276

• Şu gamlı, kederli, suratı asık toprak; Allah'ın hazînesinden, kerem deryasından her ne çaldı ise, her neyi koynunda sakladı ise... 2955 • Takdir polisi ona; "Doğru söyle, ne çaldın, ne götürdün; onları birer birer açıkla.." der. • Hırsız, yani toprak; "Hiç bir şey almadım, hiç bir şey çalmadım." der. Polis onun bu sözüne inanmaz, onu sımsıkı yakalar, çekiştirir durur. • Polis ona bazen şeker gibi tatlı sözler söyler, bazen onu asar, ona en kötü işkenceleri yapar. 483 • Böylece; kahırla lûtuf arasında, korku ile ümit ateşinin tesiri ile toprağın koynunda gizlediği Hakk'ın lutuf hazînesinden çalınmış şeyler, çeşitli bitkiler, meyveler, çeşitli madenler halinde meydana çıkar. • O bahar mevsimleri Hakk polisinin lûtfudur, ihsanıdır. Sonbaharlar da yine Hakk'ın toprağı ürkütmesi, korkutması, hırpalamasıdır. 2960 • Kış mevsimi ise toprağın mânevî olarak çarmıha gerilişidir. Sanki ona; "Ey gizli hırsız, meydana çık!" denmektedir. • Hakk yolunda olup nefsi ile savaşan kişinin de zaman olur gönlü ferahlar, zaman olur daralır, derde düşer, şüphelerle kıvranır. • Çünkü su ve balçıktan yaratılmış olan bedenlerimiz, can ışıklarını inkar eder; o ışıkların hırsızıdır. • Bu yüzdendir ki, Hakk teâla harareti, soğuğu, ağrıyı, sızıyı, hastalığı, derdi bizim bedenlerimize yüklemiştir. • Korku, açlık, mal noksanlığı, sakatlık; bütün bunlar değerli, geçer akça olan "can"ın meydana çıkması içindir.593

Highlight (yellow) - Location 10296

Bir Hindlinin kendisini de uğraştıran,kendisinin de başına bela olan bir iş yüzünden, arkadaşı ile kavga etmesinin hikâyesi 3027 • Dört Hindli müslüman bir mescide girdiler, ibadet etmek için rukûa vardılar, secde ettiler. 593 Bu beyit ile Bakara Sûresi'nin şu mealdeki 155. ayetine işaret var: "Sizi elbette imtihan ve dcrtlere uğratacağız; korkudan, açlıktan; malların, insanların, yemişlerin eksilmesi ile. Habibim! Bu imtihanlara karşı sabredenlere mükafatını göreceklerini müjdele!" 484 • Her biri niyet etti, tekbir getirdi. Kendi noksanlarının, hatalarının idraki içinde, hulus ile candan yakararak namaza başladılar. • Bu sırada mescidin müezzini geldi. Namaz kılan Hindlilerden biri, kendisinin namazda olduğunu unutarak; "Ey müezzin!" dedi "Ezanı okudun mu? Yoksa daha vakit var mı?" 3030 • Öbür Hindli de namaz içinde olduğu halde; "Sus be kardeşim; söz söyledin, namazın bozuldu." diye söylendi. • Üçüncü Hindli ikincisine; "Amca!" dedi. "Ona ne kusur buluyorsun? Sen de söz söyledin; sen kendine bak; öğüdü kendine ver!" • Dördüncüsü; "Allah'a hamdolsun ki, üçünüz gibi ben kuyuya düşmedim, yani ben konuşarak namazımı bozmadım." dedi. • Böylece dördünün de namazı bozuldu. Şunun bunun halasını, ayıbını görüp söyleyenler, ayıbı olanlardan daha çok yol kaybederler, sapıklığa düşerler. • Kendi ayıbını gören can, ne mutlu bir candır. Bir kimse birinin ayıbını görse, onu kendi satın almış olur. 3035 • Çünkü insanın yarısı, yani nefsi ve maddî yönü, ay iplik ve kusur âlemi olan bu dünyadadır. Öbür yarısı, yani rûhanî ve mânevî yönü ise, gayb âlemindedir.

Highlight (yellow) - Location 10334

Oğuzların, birini korkutmak için başka birini öldürmeye kalkışmaları 3045 • Kan dökücü Oğuz Türkleri geldiler, yağma etmek için ansızın bir köye saldırdılar. • O köyün ileri gelenlerinden iki kişi buldular, onlardan birisini öldürmek istediler. • Başını kesmek için ellerini bağladılar. O zavallı adam can korkuşu ile; "Ey padişahlar, ey yüce kişiler!" diye yalvarmaya başladı. • "Ne yapıyorsunuz? Beni neden öldürmek istiyorsunuz? Niçin benim kanıma susadınız? 3050 • Benim öldürülmemde ne hikmet var? Beni öldürmekteki maksadınız nedir? Görüyorsunuz ki ben zengin değilim, çıplak yoksul bir kişiyim." • Oğuzlardan biri; "Şu arkadaşın korksun da, varını yoğunu çıkarsın diye seni öldüreceğiz." dedi. • O zavallı adam dedi ki: "Korkutmak istediğiniz arkadaşım benden daha çok yoksuldur." Oğuz; "O öyle görünüyor, ama onun altını vardır." dedi. 486 • Adam; "Peki!" dedi. "Mademki ikimizde de para var sanıyorsunuz, ikimizden de şüpheleniyorsunuz... • Ey padişahlar! Önce onu öldürün de onun ölümünden ben korkayım ve altınların bulunduğu yeri göstereyim!" 3055 • Allah'ın hikmetine, lutuf ve keremine bak ki, biz, ümmetlerin sonunda, âhir zamanda geldik. • Yüzyılların sonuncusu ilk yüz yıllardan hayırlıdır, üstündür. Çünkü hadis-i şerifte de; "Biz sonraya kaldık, ama önce gelenleri geçtik." diye buyurulmuştur.597 597 "Biz hayır ve fazilette ileri gidenlerin son gelenleriyiz." "Biz sonraya kaldık, fakat bizden evvel gelen bütün ümmetleri geçtik." hadîslerine Mevlâna işaret buyuruyor. Eski ümmetleri geçmiş olmamız, derece ve sevab itibariyledir. Hatta Mûsâ (a.s.); Muhammed'in ümmetinden olmayı ve bizim aramızda bulunmayı istemiştir. • Allah'ın merhameti Nûh kavmmin, Hûd kavminin helakini bizim canımıza gösterdi, bizi uyardı.598 • Cenab-ı Hakk, onların başlarına gelenleri işitip korkalım ve O'nun varlığı ile birliğine inanalım diye, onları kahretti. Bu iş tersine olsaydı, yani biz evvelce gelip onlar bizden ibret alacak olsalardı, vay halimize...

Highlight (yellow) - Location 10369

3065 • Eğer bir velî senden bir şey kabul ederse, ona "Dilenci." dersin; almayacak olursa "Riyâya sapıyor, gösteriş yapıyor." diye söylenirsin.599 599 Sarih Ankaravî hazretleri bu beytin şerhinde, şu anlamda olan imam-ı Şafiî hazretlerinin bir şiirini almış. Bu şiiri hocam Tahirü'l-Mevlevî hazretleri tercüme etmiştir: "insanların dilinden hiç kimse kurtulmamıştur. Tertemiz olan Peygamber Efendimiz bile buyurmuştur ki: 'Sen susacak olursan dilsiz, konuşacak olursan geveze derler.' Gündüzleri oruç tutsan, geceleri ibadetle vakit geçirsen sana; 'Hileci mürâî, gösteriş yapıyor.' derler." (c. II, s. 467.) • Velî insanlara karışsa, onlarla dostluk kursa; "Çıkarını düşünüyor, onlardan bir şeyler umuyor." dersin; insanlardan uzak dursa; "Kibirlilik yapıyor, kendisini büyük görüyor." dersin.

Highlight (yellow) - Location 10418

• Bir kimsenin kullukta bulunmayıp, dinî vazifesini yapmadan, farzları ifa etmeden "Allah gafûrdur; günahları örter. Merhametlidir; kullarına acır." demesi de yine nefsinin hilesinden başka bir şey değildir. • Ey "Elimde ekmek yok, elim boş." diye gam ve kederden ölme derecelerine gelen kişi! Mademki Allah gafûr ve rahimdir; senin bu korkun, bu telaşın nedendir.603

Highlight (yellow) - Location 10454

Cennet ve cehennem de velîlerin cüz'üdür. Yani onun râzı oluşu, cenneti, incinmesi de cehennemi getirir. Sen ne düşünürsen düşün, velî o düşüncenin üstündedir. 605 Ârifler kıyameti ikiye ayırmışlardır: Zahirî kıyamet; cesetlerin hayat bulup mezarlardan kalkmasıdır. Bir de batınî kıyamet vardır ki; o da eşyanın yani varlıkların Hakk'la kaim olması, yani eşyanın kendi varlıklarından, benliklerinden sıyrılması, Hakk'ta yok olmasıdır. Velîler her an gönüllerinde varlıkların fanî olduklarını ve Hakk'la kaim olduklarını müşahede kılarlar. Bu çeşit nice bin kıyamet velîlerin içlerinde kopup durmaktadır. Bu yüzdendir ki, velînin dış görünüşü bazan iç görünüşünü maskeler.

Highlight (yellow) - Location 10465

Ahmaklar insan yapısı mescide saygı gösterirler de, gönül sahiplerinin gönüllerini kırmaya çalışırlar. 3110 • Ey eşekler! insan yapışı olan mescid mecazdır; yok olup gider. Ermişlerin gönüllerinden başka hakikî mescid yoktur. • Velîlerin gönüllerindeki mescid, herkesin secde yeridir. Orada sadece Allah vardır. • Bir Allah adamının, yani bir peygamberin veya velînin gönlü incinmeyince, Allah hiç bir kavmi rezil ve rüsvay etmemiştir. • Bazıları peygamberlerle cenk etmeye kalkıştılar. Onların bedenlerini gördüler; onları basit insan sandılar.607 607 Evet; peygamberler de velîler de insan idiler. Fakat peygamberlere ilahî vahiy geliyordu. Kur'an-ı Kerîm'in Kehf Sûresi'nin şu anlamda olan 110. ayeti bu hakikati beyan buyurmaktadır: "Habîbim! Onlara de ki: Ben de sizin gibi bir insanım. Şu kadar ki, bana vahiy geliyor." • Sende de önce gelen ve Hakk'ı inkar edenlerin ahlakı var. Onların başlarına gelenler senin de başına gelebilir; niçin korkmuyorsun? 3115 • Onlarda neler varsa sende de vardır. Mademki onlardansın, ilahî azaptan nasıl kurtulabilirsin?

Highlight (yellow) - Location 10522

3140 • Bu dünya da denizdir. Beden de o denizin balığıdır. Rûh ise ilahî nûru görememiş, perde arkasında kalmış Yunus gibidir. • Beden balığı içinde mahbus olan rûh, Allah'ı tesbih ederse, balıktan kurtulur. Yoksa balığın karnında sindirilir, yok olur gider.

Highlight (yellow) - Location 10549

Bir bedevînin çuvala kum doldurması ve bir filozofun da onu kınaması 3176 • Bir bedevî, devesine buğdayla dolu büyük iki çuval yüklemiş, götürüyordu. • Kendisi de iki çuvalın ortasına oturmuştu. Yolda birisi onu söze tuttu. • Bedevîye yurdunu sordu, onu konuşturdu. Bu soruşturma ile güzel sözler söyledi, hoş ifadelerde bulundu. • Ondan sonra bedevîye dedi ki: "Bu iki çuvalda ne var, söyle bakalım?" 3180 • Bedevî; "Çuvalın birinde buğday, öbüründe insanın yiyeceği olmayan kum var." dedi. • Adam; "Ne diye kum yükledin?" deyince bedevî "Buğday çuvalı tek kalmasın, kum çuvalı ona denk olsun diye." cevabını verdi. • Adam; "Akıllılık etseydin de buğdayın yarısını bu çuvala, yarısını da öbür çuvala koysaydın daha iyi olmaz mı idi? • Hem çuval hafifleşirdi, hem devenin yükü azalırdı." dedi. Bedevî; "Aferin ey akıllı ve hür fikirli filozof!" dedi. • "Böyle ince düşünce, böyle güzel görüşün varken sen nasıl oluyor da çıplak haldesin, yaya yoruluyorsun?" 3185 • O iyi kalpli bedevî, filozofa acıdı da onu devesine bindirmek istedi. • Tekrar ona dedi ki: "Ey hoş sözlü filozof! Birazcık kendi halinden bahset! • Sende bu akıl, bu düşünce varken, sen ya vezirsin ya padişahsın. Kendini gizleme, doğru söyle..." • Filozof; "İkisi de değilim." dedi. "Ben halktan biriyim, işte halime ve elbiseme bak da ne olduğumu anla..." • Bedevî; "Kaç deven, kaç öküzün var?" diye sordu. Filozof; "Ne bu, ne o vardır? Bizi deşme, bu soruları çok uzatma!.." dedi. 3190 • "Bâri dükkanındaki eşyan, varın yoğun nelerdir; onları söyle!" dedi. Filozof; "Bizde ne kan, ne de mekan var." dedi. • Bedevî; "Öyle ise paranı pulunu sorayım!" dedi. "Sen yapayalnız gidiyorsun, herkese hoş nasihatlarda bulunuyorsun. • Herhalde dünyadaki bakırları altın haline getirecek kimya sendedir. Akıllı, bilgili adamların incileri yığın yığındır." 496 • Filozof; "Ey Arap kavminin efendisi! Vallahi bütün varım yoğum bir akşam yemeğinin karşılığı bile değildir. • Yalın ayak, çırçıplak koşup duruyorum. Kim bir dilim ekmek verirse oraya gidiyorum. 3195 • Bu fazîlet, bu hikmet ve bu hünerden ancak hayal ve baş ağrısı elde ettim." • Bu sözler üzerine bedevî, filozofa; "Çekil yanımdan, benden uzaklaş da senin şomluğun, uğursuzluğun benim de başıma yağmasın, beni yoksul bırakmasın!" dedi. • "O uğursuz hikmetini benden uzaklaştır!" dedi. "Senin sözlerin zamane halkına şom gelen sözlerdir. • Ya sen o tarafa git, ya ben bu tarafa gideyim. Yahut sen önden yürü, ben geri kalayım." dedi. • "Bir çuvalımın kum, öbürünün buğday dolu olması; senin hikmetinden daha iyidir. 3200 • Benim ahmaklığım, pek kutlu bir ahmaklıktır. Gönlüm ilahî lûtuflarla, mânevî azıklarla doludur. Canımda da Allah'tan çekinme ve onun emirlerine uyma isteği var. • Sendeki eşkıyalığın, azgınlığın azalmasını istiyorsan; çalış çabala da sendeki hikmet, felsefî düşünceler azalsın. • Tabiattan ve hayalden doğan hikmet, felsefî düşünceler; celal sahibi Allah'ın nûrunun feyzinden doğan hikmet değildir.612 612 Kur'an-ı Kerîm'de Bakara Sûresi'nin şu mealdeki 269. ayetinde; "Bir kimseye hikmet verilmişse, ona bir çok hayır verilmiştir." diye buyurulmuştur. Bu hikmet; akıl yorarak zan ve vehimlerden hasıl olan hikmet değildir. Bu hikmet; Kur'an'dan ve hadîsten kaynaklanan hikmettir. Tasavvuf görüşleri, duyguları; bu hikmetten kaynağını alır. Sufî; akıl yolu ile değil, gönül ve aşk yolu ile hakîkate ulaşır. Abdurrahman Camî hazretleri; "Yunan hikmeti felsefesi; heva ve hevesin mahsulüdür. Halbuki müminlerin hikmeti; Peygamber'in emir ve buyruğu olan şeylerdir." buyurmuştur. • Dünya hikmeti, felsefe; zannı, şüpheyi artırır. Fakat din hikmeti insanı göklerin üstüne çıkarır, ötelere yüceltir. • Ahir zamanın zeki filozofları, İblis huylu bilginleri kendilerin! önce gelenlerden üstün gördüler. 497 3205 • Onlar hileler öğrenerek ortaya atıldılar. Dine aykırı fikirler ile Hakk bilginlerini üzdüler. Onlar, ne akıl almaz işler, düzenler peşinde koştular! • Asıl kâr ve mânevî kazanç iksiri olan sabrı, bağışlamayı, hoşgörürlüğü, cömertliği yok ettiler.

Highlight (yellow) - Location 10636

• Görmeyen gözünü görür bir hale getirsin, gönlünü "Sîna göğsü" eylesin!614 614 Sîna Dağı'nda Hz. Mûsa'ya Hakk tecellî etmiş, bu tecellînin şevkiyle dağ parçalanmış, Hz. Mûsâ da bayılmış, düşmüştü. Göğsün Sîna oluşu, idrakten âciz günahkarların ilahî duygulara ulaşması, hidayete ermesidir.

Highlight (yellow) - Location 10649

Ârifin gaybı gören nûr ile duygularının aydınlanması 3240 • Hakk yolunda yürüyenlerden biri, duygularından birinin bağı çözülür de biraz mânâya vâkıf olursa, diğer duygularında da değişiklik olur.617 617 Duygularımızdan birinin bağının çözülmesi demek; hakikat kokuşu almaya başlamamız, gözümüzden gaflet perdesinin kalkması, kulağımızın ötelerden gelen mânâ sesini duyması gibi, rûhanî duyguların gelişmesidir. Bu hususta Hakk'ın inayetine mazhar olan Hakk yolcusunun, mesela gözünden gaflet perdesi kalkarsa, onun bütün duyguları Hakk'a yönelir. O, meyhânede bile olsa, dinlediği şarkılarda ezel âleminin özlemini duyar. Halbuki aynı şarkı, sarhoşların nefsanî duygularını uyandırır. Bu konuyu daha iyi anlamamız için bir misal verelim: Daha hayatta iken Hakk'ı manen bulmak ve O'nun varlığını gönlünde hissedebilmek için Hakk yoluna düşen, yani bir tarîkata giren kişi; bir mürşidden el alır, onun verdiği dersi yaparsa, o mürîdin gönlünde, kabiliyetine göre, mânevî bir neşe, bir zevk hasıl olur. Bu zevk onun gözündeki gaflet perdesini giderir, ona rûhanî kapılar açar. Bunun en canlı örneğini meşhur şairlerimizden merhum Necip Fazıl'ın hayatında görürüz. Arvasî hazretlerine intisap etmeden önce Necip Fazıl, başka şairler gibi şiirler yazıyor, bazı şiirlerinde nefsanî duygulara yer veriyordu. Kadınlara düşkünlük, içki, kumar gibi İslamî olmayan bir çok kusurları vardı. Fakat bir mürşide intisap edip de Hakk yoluna düştükten sonra, nefsanî duyguları, rûhanî duygulara çevrildi ve böylece bütün kötü huylarını terketti. Hakk'ı ve insanlığı terennüm eden güzel şiirler yazan Necip Fazıl, sonunda bir mürşid olarak hayata gözlerini kapadı. Bu beyitle başlayan diğer beyitlerinde Hz. Mevlâna, duyguların aydınlanmasını ve bütün duyguların birleşmesini açıklayacaktır. Bu konuyu îbn Fârız hazretleri Ta'iyye-i Kübra adlı kasîdesinin 580-590 numaralı beyitlerinde açıkladığından, teberrüken o beyitleri tercüme ederek aldım: "Büyüklerin haber verdiklerine göre 'ahadiyet mertebesine' ulaşan, Hakk'ta fanî olan kâmil insanın her bir azası, diğer uzuvlarının vazifesini görür. Her şey O'ndan gelmektedir. Konuşan O'dur, bakan O'dur, tutan el de O'nun elidir; idrak de, işitme de O'ndandır. Bütün duygular O'nun emrindedir. Her şeyi O büyük varlığın gücünün, kudretinin atomları gibidir. Benim Hâlik'ım için benim bütün uzuvlarım dil olmuştur. Benim bütün bedenim görür; hakikatleri, manaları idrak eder. Benim bütün bedenim sanki O'nun sözlerini işitmek için kulak olmuştur. Benim her uzvum öteki uzuvların vazifesini üstüne alır. Benim her bir cüz'üm benim sahibimin emrini yerine getirmeye gayret eder. O zaman gözüm dile gelir; isteklerini halka arzeder; dilim O'nun isimlerinin, sıfatlarının medhini yapar; kulağım O'nun seslerini duyar; elim O'nun eli gibi iş görür. Benim kulağım adeta göz olur, parlar; O'nun sesini dinler. Gözüm öyle kulak olur ki; gördüğü şeylerde O'nun sesini duyar. O'na hitapta benim elim geniş bir dil olmuştur. Gözüm kulak, elim dil olduğu gibi, elim de, her şeyi gören göz olmuştur. Her şeyim bir olmuştur; sıfatlarım, duygularım bir olmuştur. Öyle ki kulağım, gözüm, elim, dilim ötelerden gelen kokuyu almaya başlamıştır. Basîretim, mânâ gözüm, bedenim hiç bir uzuva mahsus değildir. Yani benim basiretim öyle tek bir kuvvettir ki; kulağım, gözüm, elim, dilim hepsi ondan güç alırlar. "Basar-ı basîret" dediğimiz öyle bir nûrdur ki, bütün uzuvlarımızda parlamaktadır. Her bir uzuv onun sayesinde idrak eder. Bu sebeple, benim bedenimde her bir uzvum adeta göz olmuştur; her şeyi görür."

Highlight (yellow) - Location 10764

3275 • Eğer yeryüzünde yaşayanların yeryüzüne ihtiyaçları olmasaydı, âlemlerin Rabbi yeri hiç yaratmazdı. • Eğer bu sallanan yeryüzü dağlara muhtaç olmasaydı, Allah o koskoca, heybetli dağları yaratmazdı. • Eğer göklere de ihtiyaç olmasaydı, Allah yedi göğü yoktan var etmezdi. • Güneş de, ay da ve şu yıldızlar da hiç ihtiyaç olmasaydı yaratılırlar mı idi? • Şu halde varlıkların kemendi, ihtiyaçtır. Allah insana da ihtiyacı kadar uzuv vermiştir. 3280• Ey muhtaç olan kişi! Çabuk ihtiyacını artır da, Allah'ın cömertlik denizi coşsun, ikramlarda bulunsun! • Şu yollara düşen dilenciler, şu dertliler, kederliler, şu belalara uğrayan kişiler halka ihtiyaçlarını söylerler; gelip geçenlerden merhamet dilenirler. • İnsanların merhametleri uyansın, muhtaç olduklarını halk görsün diye körlüklerini, çolaklıklarını, hastalıklarını, dertlerini sergilerler, gösterirler. • Bir dilenci "Ey insanlar! Benim malım var, anbarım var, sofram döşeli; bana ekmek verin!" der mi?

Highlight (yellow) - Location 10791

3295 • Ey insan! Senin çerçöpün de düşüncelerindir.! Her an sana dokunulmamış, alınmamış, kızoğlan kız, çeşitli şekillere bürünmüş düşünce gelir gider. • Suyun yüzü de, düşünce ırmağı da akıp giderken, sevimli sevimsiz, güzel çirkin, bir çok çerçöpü de sürükler, onlardan bir türlü kurtulamaz. Tertipleyen öyle tertiplemiştir. • Aslında hakîkat bahçelerinden akıp gelen bu ırmağın üstüne, gayb âleminin meyvelerinden kabuklar düşer. • Sen o kabukların özünü, meyvesini suyun içinde ara! Çünkü o su hakîkat bağından gelmektedir. O meyvelerden bazıları kabz (acı), bazıları bast(tatlı)dır; bazıları insana yolunu şaşırtır, "dalalet"e sürükler, bazısı doğru yola, "hidayet"e ulaştırır.627

Highlight (yellow) - Location 10843

• Allah'a ulaşmış olanlar için gönül gözünden, gönül ışığından başka delil, kılavuz yoktur. Onlar; delilden de yoldan da vazgeçmişlerdir. • Eğer o Hakk'a kavuşan kişi delilden bahsetse, bu kendisinin delile muhtaç olduğundan değil, nefsi ile savaşa, aykırılığa düşenleri uyarmak içindir. • Henüz konuşmasını beceremeyen bir çocuğa bir şey öğretmek, ona söz söyletmek için üstada kendi dilinden ayrılmak, kendi sözünü bırakmak gerekir. 3315 • Bu durumda çocuğun dilince konuşmak, onun anlayacağı derecede çocukça söz söylemek gerek ki senden bilgi alsın. • Şu halde, bütün halk mürşidin çocukları sayılır. O mürşidin de öğüt verirken onların anlayacakları şekilde konuşması, onların anlayışlarına inmesi lâzımdır.

Highlight (yellow) - Location 10877

Şeyh cevap verdi de dedi ki: "Kadehimi öyle doldurdular ki, içine değil şeytanın sidiği, bir üzerlik tohumu bile sığmaz. 509 • Bir bak da gör; bu kadehe bir zerre bile sığar mı? Sözü yanlış anlamış ve aldanmışsın. • Bu görünen kadeh ve bu şarap, bilinen şarap değildir. Bu kötü düşünceleri, bu ayıplamaları gaybı gören şeyhten uzak tut!" • Ey boş şeyleri konuşan kişi! Şarap kadehi şeyhin kendi benliği, varlığıdır. Oraya şeytanın idrarı sığmaz. 3410 • Şeyh Hakk'ın nûru ile dudağına kadar doludur. O, beden kadehini kırmış, baştan başa nûr olmuştur.633 633 Hz. Cüneyd demiştir ki: "Şarabın sâfiyeti ile kadehin rengi birbirine o kadar benzedi ki, birbirinden ayırdetmek o kadar zorlaştı ki, sanki; 'Şarap var kadeh yok.' yahut da; 'Kadeh var şarap yok.' dersin." Sahib bin Abdülvezîr'e isnad edilen bu şiir çok ârifanedir. • Güneşin nûru, pislik üzerine düşmekle pislenmez; o yine aynı nûrdur.

Highlight (yellow) - Location 10903

Kamil insanın, şeyhin hakîkatini görmeyenin imandan haberi yoktur. 3325 • Kâfir kimdir? kâmil insanın, şeyhin, hakîkatini görmeyen, imanından haberi olmayandır. Ölü kimdir? Şeyhin rûhundaki yüksekliği, enginliği bilmeyendir.636 636 kâfir, görmediği için inkara kalkışır. Allah hiç görünür mü? "O her şeyi ihata etmiştir." Muhit olan, yani ihata edilmiş bulunan, kendini ihata etmiş olanı nasıl ihata edebilir ki onu görebilsin? • Denenmiştir ki; "Rûh" her şeyden haberi olmaktır. Kimin daha fazla haberi varsa, onun rûhu daha üstündür. • İnsanların rûhu, hayvanların rûhlarından daha üstündür. Neden? Çünkü bizim rûhumuzun her şeyden daha fazla haberi var. • Demek ki, meleğin rûhu da, bizim rûhumuzdan üstündür. Çünkü melekte "hiss-i müşterek" (=ortaklaşa duygu) yoktur. Bizi nefsanî isteklere götüren, bizi hayvanlaştıran beş duygudan onlar münezzehtir. Onlar sırf nûrdur.637

Highlight (yellow) - Location 10928

• Ateş her zaman su ile korkutulur. Çünkü; onu söndürür, onun düşmanıdır. Fakat su yanmaktan, alevlenmekten hiç korkar mı? Sen de ezel denizi olan şeyhin karşısında ateş gibisin. • Ayın yüzünde leke, ayıp görmeye, cennette diken toplamaya kalkışıyorsun. • Ey gül değil de diken arayan kişi! Sen cennete girebilsen, orada kendinden başka diken bulamazsın! • Güneşi balçıkla sıvamak istiyorsun, ayın ondördünde bir noksan, bir gedik, bir çatlak arıyorsun. 3350 • Dünyada parlayan, göz kamaştıran, nûrlar saçan güneş, bir yarasa yüzünden hiç gizlenir mi? • Ayıpları kâmil insanlar, pîrler beğenmedikleri için ayıp sayılmıştır. Ayıpları, gizli şeyleri de onlar kıskanmışlar; "Açığa çıkarsa, insanlar rahatsız olurlar." diye düşünmüşlerdir de, o yüzden ayıplar gizlenmiştir.639 639 Şarap içmek Hristiyanlık'ta ve Musevîlik'te ve başka dinlerde helal olduğu halde islamiyet'te haramdır. Hz. Peygamber Efendimiz ve sahabelerinden bazıları; şarap içmek haram sayılmadığı ve yani Cenab-ı Hakk tarafından yasaklanmadığı zamanlarda bile içki içmemişlerdir. Kendileri onu içmeyi ayıp saymışlar, nefislerine haram kılmışlardır. "Ayıb"a gelince; Cenab-ı Hakk ayıpları bildiği için, bazı makbul kullarına; "Ayıbı bilmek kerametini" vermiştir. Hatta "kalplerden geçeni bilmek" ve "kabirlerde olup bitenleri görmek", yani kabirde bulunan ölünün; nimet içinde mi, azap içinde mi olduğunu bilmek, görmek, hassalarını da vermiştir, işte bu gerçek velîler böylece ayıbı bilmek ve görmek hassalarına nail oldukları halde, Allah'ın sırlarını muhafaza hususundaki gayretlerinden, o sırları kıskanmışlar; "Halk bilirse rahatsız olur, endi-şeye kapılır." diye kimseye söylememişlerdir. Gaybın "gayb" olmasını istemişlerdir. Eğer haber vermiş olsalardı "gayb" kalmazdı.

Highlight (yellow) - Location 10946

Bari velîlere uzaktan olsun hizmet etmeye çalış. Şimdiye kadar uzak kalışından pişman ol. Hemen işe koyul!640 Hiç değilse onlar hakkında kötü zanda bulunma, iyi zanda bulun! 640 Büyük velîlerden Abdullah Ensarî hazretleri dervişlerine demiş ki: "Her velînin bir sözünü ezberleyin; ona muvaffak olamazsanız, o mübareklerin isimlerini hatıranızda tutarsanız onlardan mânevî feyz alırsınız." • Böylece o yoldan sana bir feyz rüzgârı gelsin. Sen onlara haset ederek, neden rahmet suyunun önünü kesiyorsun, bağlıyorsun? • Uzakta bile olsan velîlere karşı alçak gönüllü, saygılı ol! O tarafa yönel, çünkü Kur'an'da ; "Nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa döndürün!" diye buyurulmuştur.641 641 Bu beyitte Bakara Sûresi'nin 144. ayetine işaret var. Bu ayet, kıble değiştirilmesi hakkındadır. Kabe, puthane olduğu için müslümanlar önceleri namaz kılarken yüzlerini Kudüs'e çeviriyorlardı. Hicret'in ikinci senesinde Recep ayında "Benî-Seleme" yurdunda öğle namazı kılınırken, Kudüs'e karşı Peygamberimiz ashabıyla beraber namaza durdular. Farzı kıldırırken ikinci rekattan sonra, Kabe'ye dönülmesi, Hz. Peygamber'e namazda vahyolunmuştu. Bu ayet nazil oldu, Peygamber de yüzünü Kabe'ye çevirdi. Evliyalar bu teveccühün mânevî yönünü düşünürler; Hakk'a yönelmeyi kasdederler. 3355 • Bir eşek; "Hızlı yürüyeyim." derken çamura düşerse, kalkmak ve kurtulmak için uğraşır durur. • Orada kalmak, oraya yerleşmek için düştüğü yeri düzeltmeye kalkışmaz. Çünkü oranın yaşanacak bir yer olmadığını bilir. • Senin duygun, eşeğin duygusundan daha mı aşağı ki, gönlün, kötü huylar, günahlar, mânevî arzular çamurundan sıçrayıp kalkmıyor? • Günah işlerken yorumlarda bulunuyor, kendini haklı çıkarmaya uğraşıyorsun da, gönlünü, seni alçaltan duygulardan çekip çıkarmak istemiyorsun. • "Bu davranış benim için uygundur. Ne yapayım, elimden bir şey gelmiyor. Allah kerem sahibidir; acze düşmüş kulunun suçuna bakmaz." diyorsun. 3360 • Halbuki Cenab-ı Hakk işlediğin günahları bilmekte ve vicdanın seni suçlamaktadır. Ama sen kör sırtlan gibi gurura kapılıyor, suçlarını görmüyorsun. • Sırtlan avlamak isteyenler; "Bu mağarada sırtlan yoktur. Dışarda aramalıdır." derler. • Avcılar bu sözü söylerler de mağaranın ağzını kapatırlar. Sırtlan da; "Bunların benden haberleri yoktur." der. 513 • Yine sırtlan der ki: "Bu düşman benim burada olduğumu bilseydi;'Bu sırtlan nerede?' diye nasıl seslenir?"

Highlight (yellow) - Location 10989

O da günahın tesirini çabucak anlar da; 'Aman ya Rabbî!' diye ağlayıp sızlanmaya başlar.642 642 Hz. Mevlâna Mesnevî’nin bir yerinde buyurur ki: "Sen bir günah işleyecek olursan, kendinde bir gam görürsen, bir vicdan azabı hissedersen, öyle bir hale maruz kaldığın vakit; derhal tövbe ve istiğfar et ki, o gam Allah'ın emri ile ve sana bir ihtar olarak gelmiştir."

Highlight (yellow) - Location 10996

• Onun demir kalbini, kaskatı olan kalbini paslar yemeye koyulur, temelini de yok etmeye girişir.643 643 Bir hadîs-i şerîfte; "Demir paslandığı gibi kalpler de paslanır." buyurulmuştur. "Ya Resülallah! Onun cilası nedir?" diye sorulunca; "Allah'ı zikretmektir." cevabı verilmiştir. • Beyaz bir kağıt üzerine yazı yazarsan, o yazı, bakınca okunur. • Yazılı bir kağıt üzerine yazarsan, yazdığın anlaşılmaz. Okunması güçleşir ve yanlış okunabilir. • Çünkü mürekkebin siyahlığı üst üste gelince, iki yazı da körleşmiştir, manası kalmamıştır. 3385 • Eğer o kağıda üçüncü kere yazı yazarsan, onu kâfir kalbi gibi simsiyah edersin.644 644 Peygamber Efendimiz bir hadîslerinde; "Hakîkaten bir kul bir günah işlerse, kalbinde siyah bir leke hasıl olur. Eğer istiğfar ederse, o leke cilalanıp zail olur. Eğer o günahı tekrar işlerse leke artar. Nihayet kalbi simsiyah olur." O karanlık, Hakk Teala'nın Kur'ân'da bahis buyurduğu; Mutaffifîn Sûresi, 11-14. ayetlerinde açıklanmıştır.

Highlight (yellow) - Location 11026

Bir fârenin bir devenin yularından tutup çekmesi ve bu yüzden kendini üstün görmesi, gurura kapılması 3436 • Küçük bir fâre bir devenin yularını kapmış, eline almış, kurula kurula gidiyordu. • Deve, kendi huyu, uysal tabiatı yüzünden, onunla yol alıp giderken fâre, kendi küçüklüğünü göremeden; "Ben bir pehlivanmışım, bir yiğitmişim." diye böbürleniyordu. 516 • Deve fârenin bu düşüncesini anladı; "Hoş, şimdi ben sana, seni gösteririm." dedi. • Gide gide kocaman bir filin bile geçemeyeceği büyük bir nehrin kenarına geldiler. 3440 • Fâre orada durdu; şaşırıp kaldı. Deve; "Ey dağda, ovada bana arkadaşlık eden!" dedi. • "Neden durakladın? Neden şaşırıp kaldın? Haydi, yiğitçe nehrin içine gir. • Sen benim kılavuzumsun, öncümsün. Yol ortasında böyle şaşırıp kalma, susma!" • Fâre; "Arkadaş!" dedi "Bu su pek büyük, pek derin bir su; boğulurum diye korkuyorum." • Deve; "Dur bakalım suyun derinliği ne kadarmış?" diyerek hemen nehrin içine ayağını bastı. 3445 • "Ey kör fâre!" dedi. "Su diz boyu imiş, ne diye şaşırdın, aklın başından gitti?" • Fâre dedi ki: "Nehir sana göre karınca, bize göre de ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. • Ey hünerli deve! Su sana diz boyu ama, benim başımı yüz arşın geçmede." • Deve; "Öyleyse;" dedi "bir daha terbiyesizlik etme ki; onun kıvılcımı ile bedenin ve canın yanmasın! • Sen, kendin gibi fârelerle boy ölçüş; fakat fârenin deveye söylenecek bir tek sözü bile olamaz!" 3450 • Fâre; "Tövbe ettim, pişman oldum. Allah için olsun şu öldürücü, şu boğucu sudan beni geçir!" diye yalvardı. • Deve ona acıdı da; "Haydi" dedi "sıçra da hörgücümün üstüne çık, otur! • Bu sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim isimdir. Ben senin gibi yüz binlercesini geçiririm."647 647 Bu hikâyede fâre; başından büyük işler görmeye kalkışan, kendini başkalarından üstün gören, böbürlenen bir kişinin sembolü olduğu gibi; deve de sabırlı, tecrübeli, olgun bir insanı göstermektedir. Mevlâna; hikâyeyi anlattıktan sonra, hikâyeden bir takım fikirler, duygular çıkarmaktadır. Bu münasebetle söylenen mübarek beyitlerin her biri, bir irfan deryasıdır. 517 • Ey gafil insan! Mademki peygamber değilsin, ötelerden haber alamıyorsun, sana uyanlar da yok; bu yolda haddini bil, geri kal! Büyük bir velînin arkasından yürü ki, bir gün nefsaniyet kuyusundan çıkıp Hz. Yûsuf gibi bir mânâ padişahı olasın. • Mademki bir mânâ padişahı olamadın, hiç değilse sadık bir kul ol! Mademki gemici değilsin, gemi kullanmaya kalkışma!

Highlight (yellow) - Location 11129

Onların yoksulluğu dünyalık için, dünyaya sarılmak için değildir. Dünyada Hakk'tan başka hiç bir şeyi olmadığından, onlar yoksulluğu benimsemişlerdir.652

Highlight (yellow) - Location 11134

3500 • Nefis şüphecidir, onun başına vur! O ancak sopadan, vurulmaktan, dövülmekten anlar. O belge, delil, hüccet getirmekle yola gelmez!653 653 Hz. Mevlâna bu beyitte; "Nefis sufîstaî amed mîzeneş" diye buyurmuştur. "Sufistaî" (=sofist) kelimesi; Yunanca bir felsefî görüşü ifade eder. Biz burada bu felsefî görüşü şüpheci diye aldık. Çoğu tercümelerde de böyle alınmıştır. Bu görüşte olanlar her şeyden şüphe ederler. Derler ki: "Şaşı biri iki görür. Bir şeyden uzak olan, onu küçük görür. Gemide bulunan kimse kıyıdakilerini yürür gibi görür." Bunlar duygulanmızın bizi aldattıklarına inanırlar. Bunlara göre, eşyanın hakîkatini anlamak, tesbit etmek imkansızdır. Bu sebeple eşyanın hakîkatini inkar ederler ve dolayısıyla her şeyden şüphelenirler. Hatta şüphelerinden de şüphelenirler, istanbul'un ilk kadısı Hızır Bey'in oğlu ve Fatih'in hocası olan Sinan Paşa, gençliğinde nasılsa bu "sofistler" yani şüpheciler inancına kapılmış. Bir gün babası ile yemek yerken Hızır Bey; "Sinan! O derece sapıklığa düştün ki, şu önündeki sahanın bakır olduğundan şüphe edeceksin." demiş. Sinan da; "Evet; biz bakır gördüğümüz halde onun başka bir şey olması ihtimali vardır." deyince Hızır Bey sahanı yakalamış ve oğlunun başına vurmuş, ve; "Şimdi bakır olduğunu anladın mı?" demiş.

Highlight (yellow) - Location 11362

Üzümü her biri başka bir adla tanıyan dört kişinin üzüm için kavgaya tutuşmaları • Bir adam dört kişiye bir miktar para verdi. "Bu para ile işinize yarayanı alın!" dedi. Dört kişiden biri; "Bu parayı engür'e verelim." dedi. • Öbür arkadaşı Arap idi. "Aksilik etme!" dedi. "Ben engür istemem, ineb isterim." • Onlardan birisi Türk idi. "Ben ineb istemem, üzüm isterim." dedi. • Rum olan bir başkası; "Bırakın bu lafları!" dedi. "Bu para ile istafil alalım." dedi.668 668 "istafil" Rumca, "ineb" Arapça, "engür" Farsça üzüm demektir. 3685 • Derken dört kişi birbirleri ile çekişmeye, döğüşmeye başladılar. Çünkü adların anlamından haberleri yoktu. • Onlar ahmaklıklarından, birbirlerine yumruk atıyorlardı. Çünkü bilgiden bomboş, bilgisizlikle dolu idiler. • Orada çeşitli dil bilir, sır sahibi üstün bir er bulunsa idi onları uzlaştırır, barıştırırdı. • Onlara derdi ki: "Ben bu para ile hepinizin istediğini alırım. • Hiç bir ard düşünceye kapılmadan, hile yoluna sapmadan gönlünüzü bana verirseniz, bu paranız istediğiniz şeylerin hepsini yapar. 3690 • Bu paranızla dördünüz de muradınıza erersiniz. Dört düşman uzlaşır, birleşir. • Sizin her birinizin sözü ayrılık belirtir, savaş doğurur; fakat benim sözüm uzlaştırır, birleştirir." • Yazık ki; Türk, Rum ve Arab'ın kavgasından engür ve ineb şüphesi çözülemedi. • Mânâ dillerini bilen bir Süleyman gelmedikçe, bu ikilik ortadan kalkmaz.

Highlight (yellow) - Location 11417

Ümitsiz olmamak gerekir. kâfir koruklara da Allah acır, onların içindeki istidadlı iyi koruklar, sonunda gönül ehlinin nefes ve terbiyesi ile müminlere karışır, bir tek gönül sahibi olurlar. 534 • Hepsi de üzüm olmaya koşarlar. Aradaki ikilik, yani korukluk ve üzümlük farkları ile beraber, kin ve kavga da kalkar. 3725 • Korukların hepsi de üzüm olunca, kabuklarını yırtarlar, birbirlerine karışır, şıra olurlar. Böylece "vahdet" (=birlik) hepsinin vasfı olur. • Böyle birleşme derecesine ulaşmayana dostu da düşman olabilir. Çünkü bu kimsede ikilik vardır. Fakat vahdet (=birlik) mertebesini bulanlar bütün insanları kendilerinden sayarlar, kendileri gibi görürler. Hiç kimse de kendine düşman olup, kendisi ile savaşa girmez.

Highlight (yellow) - Location 11427

• İnsanlar, yollardaki toprak gibi dağınık idiler. Testi yapan üstadın eli onları topladı, bir testi haline getirdi. • Fakat su ve çamurdan olan bedenlerin birleşmesi tam birleşme değildir. Rûhların birleşmesi ona benzemez. 3730 • Burada buna benzeyen şeyleri örnek olarak söylesem, aklın karışacağından, anlayışın dağılacağından korkarım.

Highlight (yellow) - Location 11431

Şimdi de bizi kurtaracak bir Süleyman vardır; fakat biz o Süleyman'ı göremiyoruz. • Şimdi de bir Süleyman vardır; fakat biz uzağı görmek neşesine kapılmışız da önümüzde bulunan Süleyman'ı göremiyoruz. • Uzağı görüş, yani yakını bırakıp uzağa bakış, insanı kör eder. O da, uyumuş bir kimsenin gözleri kapalı olduğu için önünü görmediği gibi, gaflet gözümüzü kapamış da önümüzdekini göremiyoruz.673 673 Gaflet mânâ gözümüzü perdelediği için, bizde bulunanı, bize bizden yakın olanı göremiyoruz. • Biz ince ve derin sözlere dalmışız ve onların düğümlerini çözme sevdasını tutulmuşuz. • Düğümleri bağlayıp çözdükçe, soruyu cevabı artırıyoruz, sözü uzatıyoruz. 3735 • Tuzağın bağını gâh çözüp gâh bağlayan, böylece de tam hüner sahibi olan kuş gibi. 535 • O kuş, ovadan, çayır çimenden mahrum kalır. Ömrünü düğüm çözüp bağlamakla harcar. • Düğüm çözmekte usta olduğu için, o hiç bir tuzakta kalmaz. Kalmaz ama, gün geçtikçe kanadı tutulur, uçamaz olur.674 674 Bu ve bundan önceki iki beyitte geçen kuş; hakîkat yolcusunu, Hakk âşıkını göstermektedir. Hakk âşıkının Hakk'ı ve hakikati bulmak için felsefî problemlerle, ilmî teorilerle aklını fıkrini yormasını, gönül yolundan değil de akıl yolundan hakîkate ulaşacağını sanmasını belirtiyor; didinmelerin boşa gideceğini ve aziz ömrün boş yere harcandığını açıklıyor. • Ey Hakk âşıkı! Şu dünya hayatının karşına çıkardığı problemlerle, düğümlerle az uğraş da, aklının kolu kanadı kırılmasın.675, 675 Karşılaşılan konuları mecazî ve batınî yorumlarla çözmeye çalışmak, aklı ve fikri yormak, beyhude uğraşmaktan ibarettir.

Highlight (yellow) - Location 11478

• Onların güvercinleri doğanlardan korkmazlar. Hatta doğanlar onların güvercinleri önünde baş kor, secde ederler.680 680 Doğanlar madde dünyasının padişahları; güvercinler velîleri temsil etmektedir. Hükümdarlar zaman olur velîlerin önüne baş korlar.

Highlight (yellow) - Location 11970

“Su içsin de, yüzlerce ot bitirsin.” diye, Allâh’ın lutfu, keremi toprağa görünmez boğazlar ihsan eder. • Sonra topraktan yaratılan mahlûklara boğaz verir, dudak verir. Onlar da, topraktan biten otları arayıp otlarlar. • Hayvan, toprağın otunu otlayıp semirince; insana lokma olur, ortadan kalkar gider. 25• Hayvan etini yiyerek beslenen insandan da rûh ayrılınca, insan toprağın kucağına düşer. Bu defa da toprak insanı yer. • Ben, zerreler gördüm ki, hepsi de ağızlarını açmışlar, lokmalar bekliyorlardı. Eğer onların yediklerini söyleyecek olursam, bahis uzar gider. • Ağaçların, bitkilerin yaprakları bile, O’nun nimetinden rızıklanmada. Yarattığı her varlığı düşünen, esirgeyen lutfu dadılara da dadılık etmede. • Rızıklara bile O rızık vermededir. Çünkü, bir rızık olan buğday; rızıklanmadan, yâni gıdalanmadan, nasıl olur da boy atar, yetişir?

Highlight (yellow) - Location 12003

Allâh, Hz. Mûsâ’nın adâlet asasına öyle bir boğaz bağışladı ki, Mısır sihirbazlarının ortaya attıkları o kadar değneği ve ipi yuttu. • Asa, o kadar değneği ve ipleri yuttuğu halde semirmedi. Çünkü kendisi de hayvan değildi, yiyişi de hayvan yiyişi değildi. • Allâh, insandaki “yakîn”e, yâni tam inanışa da Mûsâ’nın asasına verdiği gibi mânevî bir boğaz verdi de, o boğaz, doğan her hâyali yedi yuttu. 40• Demek ki, görünen maddî mahlûklar gibi mânâların da boğazı var. Mânâların boğazlarına rızık veren de Allâh’tır. • Öyle ise balıktan aya kadar her mahlûkun, her varlığın gıdasını sömürüp yemeğe yarayan bir boğazı vardır.6 6 Yeryüzünden arşa kadar mevcut olan maddî ve mânevî bütün varlıklann Hakk’tan feyz aldıklarını anlatmak için, ağız ve boğaz kelimeleri kullanılmıştır. Âriflere göre her varlığın kendine has özel gıdası vardır. Ayânın gıdası varlık, cevherin gıdası a’raz, rûhların gıdası da bilgi ve irfândır.

Highlight (yellow) - Location 12155

Ey gâfil! Sen uyuyorsun; fakat, yediğin veya işlediğin bir haramın kokuşu, şu yeşil renkli gökyüzüne yükselir durur. 165• Senin çirkin, kötü nefeslerinle birlikte o haram kokusu göklere yükselir. Gökyüzünde o kokuları kontrol etmekle vazifelendirilmiş olan meleklere kadar gider.13 13 Neden duâlanmız kabul edilmez? Bazı ârifler buyuruyorlar ki: Her bir huyun, her bir hareketin, her bir amelin kendine has mânevî birer kokusu vardır. Bu kokuları bazı melekler kontrolden geçirirler, inandığını yaşayan, iyi insan, tam müslüman olan kişinin duâsını Hakk’ın dergâhına ulaştırırlarmış. Aksine kötü huylu insanların niyâzlarını geri çevirirlermiş. Kötü huylar, günahlar yüzünden duâların yukarılara çıkmasına, Hakk’a ulaşmasına engel olurlarmış. Yedi kat göğün her birinde bu vazife ile vazifelendirilmiş özel melekler bulunurmuş. Bu vazifeli melekler, şu yedi kötü huyun sahiplerinin duâlarının ilâhî dergâha yükselmesine mani olurmuş: Birinci kat gökte bulunan vazifeli melekler; duâ eden kişi “hile” yapan, onu bunu kandıran bir kişi ise, onun istediklerinin kokusundan o kişinin hileci bir kişi olduğunu anlarlar, duâyı oraya sokmazlar, geri çevirirlermiş. İkinci kat göktekiler; “riyâ” sâhibinin duâsını; üçüncü kat gökte bulunanlar, gönüllerinde “kin ve nefret” bulunan kişilerin duâsını yukarılara bırakmazlarmış. Dördüncü kat gökte bulunan melekler de “kibir” sâhibinin, yâni kendini beğenen, başkalarında kusur, ayıp arayan kişinin duâsının yukarılara çıkmasına engel olurlarmış. Beşinci kat gökte bulunanlar; “hased”i, altıncı kattakiler; “insafsızlığı” (merhametsizliği), yedinci kat gökte bulunan melekler de gözü doymayan, dünya malına karşı çok “harîs” olan kişinin duâsının yücelere yükselmesine engel olurlarmış.

Highlight (yellow) - Location 12251

Hz. Muhammed(a.s.)’ın mübârek kulağı, dünyadaki bütün seslerin, sözlerin sırrını, içyüzünü duyduğu için Cenâb-ı Hakk Kur’ân’da o eşsiz varlığa; “Kulağın ta kendisi” diye buyurmuştu.21 21 Bu beyitte Tevbe Sûresi’nin şu meâldeki 61. ayetine işaret var: “İçlerinden bazıları da Peygamber’e eziyet ediyorlar. ‘O her söyleneni dinleyen bir kulaktır.’ diyorlar. De ki: ‘(O) sizin için bir hayır kulağıdır. Allâh’a inanır, müminlere inanır. Sizden hakîkaten inananlar için de (O) bir rahmettir. Allâh’ın Resûlü’nü incitenlere acı bir azap vardır.’ ” • O azîz Peygamber; baştan başa kulaktır, gözdür. O mübârek yüzünden yenileşiriz, gençleşiriz. O bizim süt annemizdir. Biz de onun süt emer çocuklarıyız.

Highlight (yellow) - Location 12268

Aklınızı başınıza alın; sizin ağzınızı koklayan Allâh’tır. Temiz olandan, doğru olandan başka o muayeneden kim canını kurtarabilir?

Highlight (yellow) - Location 12270

Yazıklar olsun o kişiye ki, mezarda onun ağzını koklayacak olan ya Münker’dir veya Nekir!23 23 Münker, Nekir: Ölüye kabirde Rabbi’nden, peygamberinden, dininden, imanından sual soracak olan meleklerdir. Onların ağız koklaması, ölünün îmân ve itikadını, yaptığı işleri, işlediği günahları teftiş etmesidir. Kabirde sual haktır ve herkes için olacaktır. Bundan kurtuluş yoktur. Fakat kabir neresidir? Kabire girmeyen ölüler de bulunur. Mesela denizde boğulan bir kimsenin cesedini balıklar yer. Savaşta ölen bir asker gülle Yâhut bomba ile parça parça olur. Şüphesiz bunların kabri rûhlarının ilk ulaştıktan makamdır ki, sual orada olacaktır. 110• O büyük meleklerden ne ağız kokusunu, yâni dünyada edilmiş gıybet kokusunu gizlemeye imkân vardır, ne de bir ilaç bulup ağzı hoş bir hale getirmeye, yâni pis kokan ağzın kokusunu gidermeye zaman vardır. • Orada günahkarın gizlenmek için hile yapması ve aklın fikrin de hile yoluna sapması mümkün değildir.

Highlight (yellow) - Location 12307

İkbâl hazretleri bir beyitinde; “Allâh’ı inkar eden imamın nazarında kâfirdir. Kendinde bulunanı inkar eden benim nazarımda kâfirin de kâfiridir.” demiştir. Hafız-ı Şîrazî de demiştir ki: “Bir an için olsun, kendinde bulunandan gâfil olan, o an kâfir olmuştur, fakat onun kâfirliği gizlidir.”

Highlight (yellow) - Location 12310

Senin ömrün, bir altın torbaya benzer. Gece ile gündüz de altınları sayan iki kişidir. 23 125• O iki kişi ömür torbaşındaki altınları bilmeden, anlamadan sayar dururlar ve yokluğa atarlar. Sonunda ömür torbası boşalır. Hayatın anlamı ve nûru kalmaz.

Highlight (yellow) - Location 12321

Asıl mezar, kendi benliğini, Hakk’ın benliğine defnetmektir. Mevlânâ Dîvan-ı Kebîri’nde; “Gönül de, can da, senin aşkının şehitleridir. Onlar, beden kabrinde yatmaktadırlar. Bu şehitlerin mezarlarına gel de, onları ziyaret et!” diye buyurmaktadır. Bundan çıkan mânâ şudur ki: “Ey Hakk yolcusu! Maddî varlığını, fânî olan

Highlight (yellow) - Location 12334

Dostların yanlışları, yabancıların doğrusundan daha iyidir.

Highlight (yellow) - Location 12367

Duâ eden kişinin “Allâh” demesinin Hakk’ın “Lebbeyk” demesi ile aynı olduğunun açıklanması • Birisi, bir gece Cenâb-ı Hakk’ı zikrederek dilini, dudağını mânen tatlılaştırmak için; “Allâh, Allâh!” diyordu. 190• Şeytan ona dedi ki: “Senin ‘Allâh, Allâh!’ deyişine karşılık; ‘Lebbeyk!’ (=Ne istiyorsun kulum?) sesi nerede? Ey bu sözü çok söyleyen kişi! Ne vakte kadar böyle söyleneceksin? • Cenâb-ı Hakk’tan sana bir cevap gelmiyor, sen bu sıkılmaz, bu utanmaz yüzünle daha ne zamânâ kadar “Allâh” deyip duracaksın?” • Adamın neşesi kaçtı, gönlü kırıldı. Zikri bırakıp başını yastığa koydu ve uyudu. Rüyasında yemyeşil, çayırlık çimenlik bir yerde Hz. Hızır’ı gördü. 26 • Hızır (a.s.) o şaşkına dedi ki: “Ne diye zikirden geri kaldın? Allâh’ın ismini anmaktan ne diye pişman oldun?” • Adam; “Ettiğim zikir karşılığında bana bir ‘Lebbeyk’ (=Buyur kulum!) diye bir cevap gelmiyor.” dedi. “Allâh’ın kapısından kovulacağım diye korkup durmadayım.” 195• Hızır dedi ki: “Senin ‘Allâh’ deyişin, bizim ‘Buyur!’ dememizdir. Senin o yalvarışın, yanıp yakılman da, bizim habercimizdir. Çünkü zikretmek arzusunu sana biz verdik. • Senin; ‘İşim çok, zamanım yok, çok da yorgunum!’ demen, hilelere başvurman, ‘Allâh’ı gereği gibi zikredemiyorum.’ diye düşünmen, çâreler araman, bizim seni kendimize çekmemizden, ayağındaki dünya sevgisi bağını çözmemizdendir. • Senin korkun, aşkın, bizim lutfumuzun kemendidir. Senin her ‘Yâ Rabbî!’ deyişin altında ‘Lebbeyk’ (=Buyur) deyişler vardır. • Hakk bilgisinden haberi olmayan kişinin canı, bu duâdan uzaktır. Çünkü onun, ‘Yâ Rabbî!’ demesine izin yoktur; ona zikir zevki verilmemiştir. • “Bir zarara, bir sıkıntıya uğradığı vakit, inleyip de Allâh’a yalvarmaması için, onun ağzına da, gönlüne de mânevî kilitler vurulmuştur.” 200• Cenâb-ı Hakk, Firavun’a yüzlerce mülk, mal verdi de; o, ululuk, büyüklük dâvâsına kalkıştı ve halka; “Ben sizin rabbinizim!” demeye başladı. • O kötü yaratılışlı, mayası bozuk Firavun’un, Allâh’a yalvarmasın, sızlanmasın diye, bütün ömründe bir defa olsun başı ağrımadı. • Allâh, Firavun’a şu dünyanın bütün mülkünü, saltanatını verdi de, ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermedi. • Şunu iyi bil ki, sana Allâh’ı hatırlatan, seni inciten, gizlice Allâh’a yalvartan dert; dünya mülkünden, saltanatından daha iyidir.28 28 Bir hadîs-i şerif meâli şöyledir: “Allâh bir kulunu severse, onu belaya uğratır. O kul, o belaya sabrederse, Cenâb-ı Hakk da onu seçilmiş kullanndan eder.”

Highlight (yellow) - Location 12487

“İnsan yelkenli gemiye benzer. Rüzgârı estiren Allâh; gemiyi ne zaman, ne tarafa sûrecek bilinmez ki!”

Highlight (yellow) - Location 12497

Şehirli dedi ki: “Dediğiniz doğrudur fakat, ‘iyilik ettiğin kişinin şerrinden sakın!’ denilmiştir.

Highlight (yellow) - Location 12730

287 • Bir köpeğe bir kapıdan bir lokma ekmek verilse, o kapıya bağlanır, o kapının minnetdârı ve hizmetkârı olur. • O köpeğe eziyet edilse, ona bir şey verilmese bile, o kapıdan ayrılmaz, oranın muhafızı ve bekçisi olur. • Âdetâ o kapının çavuşu olur, orada yerleşir kalır. Bir başka kapının çevresinde dolaşmayı nankörlük, küfür bilir. 290 • O mahalleye başka bir yerden bir garip köpek gelirse, hemen o mahalle köpekleri bir araya toplanır, gelen garip köpeğe havlarlar; onu edebe dâvet ederler. • Ona derler ki: “İlk önce ekmeğini yediğin kapıya dön! Orada yediğin nimetlerin hakkı, senin gönlünü oraya bağlamandır! • Haydi git! Vakit geçirmeden eski yerine git, orada nâil olduğun nimetlerin hakkını yerine getir!” diye ona bağırırlar, onu ısırırlar.

Highlight (yellow) - Location 12776

Hem de onların karşısında don dolaş, Ashab-ı Kehfin köpeği ile kapı yoldaşı isen, yâni velîlerin dostu isen, kapı beklemekte bir köpekten de aşağı olma.42 42 Eski bir yazma mecmuada. Molla Cami’ye ait şöyle bir kıt’a görmüştüm: “Ey Allâh’ın Resulü! Ashab-ı Kehfin köpeği gibi ben de senin ashabının arasına karışsam da, cennete girsem ne olur? Ashab-ı Kehfin köpeği cennete girer de, ben nasıl cehenneme girerim? O Ashab-ı Kehfin köpeği, ben de senin ashabının köpeğiyim. 315. Köpekler bile mahallelerine gelen serseri köpeklere “İlk evden gönül bağını koparma.” diye öğüt verirler: • Kemik yemiş olduğun ilk kapıya sımsıkı sarıl. O nimetin şükrünü yerine getir. Hakk’ı gözet, o kapıdan ayrılma... • İlk kapısına gitsin ve orada kurtuluşa ersin diye o serseri köpeği terbiye etmek için ısırırlar. • Onu ısırırlar da; “Git, ey şaşkın köpek, velînîmetine isyan etme.” derler. • O kapıya halka gibi bağlan, o kapının çevik, atik bir bekçisi ol. 320 • Bizim vefâsızlığımıza örnek olma, vefâsızlık edip boş yere vefâsızlığı açığa vurma. • Çünkü vefâlı olmak, köpeklere mahsus bir huydur. Sen vefâsızlık ederek köpeklerin adını kötüye çıkarma.

Highlight (yellow) - Location 12814

Şeyh Sâdi hazretleri Gülistan adlı meşhur kitabında bu konuya temas ederek der ki: “Yaşayan mahlükatın nefes alması, hayatını uzâtır. Nefes vermesi de içine bir ferahlık verir. Şu hâlde bir nefes alıp vermede iki nimet vardır. Ve her nimete karşı bir şükür vâciptir. Bir nefeste böyle bir nimet mevcut olunca ve her nimet için de bir şükür lazım gelince, ilâhî nimetlerin sayılıp tüketilemeyeceği ve onların şükrünün yerine getirilemeyeceği anlaşılır. Mesela, bir adam bir nimete karşı “Elhamdülillâh” dese, o da mânevî bir nimet olduğu için, ona da bir şükür gerekir, ikinci, üçüncü, sonuna kadar şükürlerin herbiri de bir nimettir. Bu yüzdendir ki, onlara da birer şükür îcab eder. Demek ki insan, bir defa “Elhamdülillâh” demek nimetinin şükrünü ölünceye kadar yerine getiremez. O hâlde ne yapmalı? Aczini i’tiraf etmeli: “Yâ Rabbi, ben senin sonsuz olan nimetlerinin hepsine değil de bir tanesine bile şükretmekten âcizim” dememiz gerekiyor. Şeyh Galib merhum da Hüsn ü Aşk adlı eserindeki bir beyitte şöyle söyler: “Yarattığı varlıklara acıyıp da, nimetlerine karşı şükür ve hamd etmekten âciz kaldığını i’tiraf etmeye imkân veren Allâh’a hamdederim.”

Highlight (yellow) - Location 12856

Hakk yolunda okuduğun virdi, çektiğin tesbîhi terk edince zahmete, sıkıntıya düşersin, sana sebebi bilinmeyen bir iç sıkıntısı gelir, çatar.

Highlight (yellow) - Location 12861

Ancak akıl ile anladığın o mânevî darlık, o iç sıkıntısı, o eziyet, Hakk’ın bu işaretlerini boş sanmaman için, duygunla duyulur bir hâle gelerek ortaya çıkar.

Highlight (blue) - Location 12905

O Allâh ki, buğdaya bile topraktan rızk verir. Onu yetiştirirken, sen insan olarak onun kulu olduğun hâlde, yeryüzünde seni nasıl aç bırakır? Nasıl olur da, senin kendisine olan tevekkülünü görmemezlikten gelir, bitirir? 50 • Sen, buğday yüzünden, yâni bedenini beslemek sevdâsına kapıldın da, sana gökyüzünden peygamberi vasıtasıyle mânevî gıdalar gönderen Allâh’tan ayrı düştün ve senin esas gıdanın gökyüzünde olduğunu unuttun.

Highlight (yellow) - Location 12955

Kazâ ve kader gökten baş çıkarınca bütün akıllılar kör olur, sağır olur. 469 • Kazâ ve kader gökten baş çıkannca, bütün akıllılar kör olur, sağır olur. 470 • Kazâ gelip çatınca, balıklar kendilerini denizden dışarı atarlar. Yerde kurulmuş bir tuzak, havada uçan bir kuşu bile yakalar. Güçsüz bir hâle kor. • Peri ve şeytan bile şişe içine girer. Hattâ Hârût kendi ayağı ile Babil’e gidip, başaşağı bir kuyu içine asılır. • Kazâ ve kaderden, ancak kazâ ve kadere kaçan kurtulur. Hiç bir burç hattâ “ay “in güçlü hâli bile onun kanını dökemez. • Sen kazâ ve kadere uğradıktan sonra, kazâ ve kaderden başkasına kaçar, sığınırsan, hiç bir hile seni ondan kurtaramaz.

Highlight (yellow) - Location 12999

• Hakk’ın (Lâ tehaf), yâni “Korkma.” hitabını duydun ya; artık ne denizden kork, ne de dalgalardan ürk.57 57Yunus Sûresi’nin 62. ayetinin meâli şöyle: “Biliniz ki, Allâh’ın velîleri için korku yoktur. Onlar, mahzun da olmayacaklardır.” 495. Mâdem ki Allâh sana bir korku vermiştir, o korkuyu sen (Lâ tehaf=) “Korkma” emri bil de, korkma... Mâdem ki sana tabak gönderdi, ekmek de gönderir.58 58Şeyh Sa’di merhumun Bostan’ında şöyle bir fıkra var: “Pek fakir bir ailenin süt emer bir çocuğu vardı. Bir gün kadıncağız: ‘Efendi, çocuğun dişleri çıktı, kendimiz ekmek bulamazken, ona nereden bulup yedireceğiz?’ dedi. Kocası da: ‘Merak etme hanım, dişi veren ekmeği de verir.’ cevâbında bulundu. • Korku, korkmayan kişinindir. Yâni “Hikmetin başı Allâh korkusudur.” nüktesini bilmeyen kişi içindir. Gam, gussa, keder, Hakk kapısında dönüp dolaşmayan ve oraya sığınmayan bahtsızların nasibidir.59 59 Şeyh Galip hazretlerinin şöyle bir beyti Mevlânâ’dan mülhem gibi: “Aşkta keder neyler, Gam halk-ı cihânındır.”

Highlight (yellow) - Location 13018

Her ne ki seni Rabb’inden alıkoyuyor ve Hakk’ı sana unutturuyorsa, işte dünya odur. Nitekim Hz. Mevlânâ da şu beytinde bu hakîkati ifade buyurmuştur: “Dünya nedir? Dünya, Allâh’tan gâfil olmaktır. Yoksa zenginlik, kadın, çocuk, çoluk değildir..” Şu hâlde cennet arzusu, cehennem korkusu da insanı aşırı derecede meşgul ederse, onların düşüncesi de Allâh’ı unutturacak dereceye varırsa, onlar da dünya sayılır.

Highlight (yellow) - Location 13034

Oklar uçuşup durmada, onları atan yay da, gayb âleminde gizlidir. Gençlere, ihtiyarlatıcı yüzlerce ok saplanmaktadır.61 61 Şârih Ankaravî hazretleri, bu beyti şerh ederken, Yunan filozofu Eflâtun’un şu sözünü almış: “Felekler birer yaydır. Vak’a, hadiseler de birer ok. İnsan nişân alınan bir hedeftir. Allâh da, o okları atan okçu.”

Highlight (yellow) - Location 13038

• Gönül ovasına adım atmak gerek. Çünkü bedenimizin mayası olan balçık ovasında açılıp saçılmaya, gönül ferahlığı elde etmeye, mânen yükselmeye imkân yoktur.

Highlight (yellow) - Location 13069

babanın dostluğu nerede? 550 • Eğer Hakk’tan başka biri dayanmaya ve güvenmeye layık olsaydı, senin dadı ve lalana olan bağlılığın, dostluğun devam etmez mi idi? • Senin süte, memeye olan alışkanlığın kalmadı; mektepten nefret ederdin, yâni tiksinirdin; o da geçti gitti. • O dostluk, o alışkanlık onların varlık duvarlarına akseden ışıktı. O ışık güneşe döndü gitti. • Hakk güneşinin ışığı her neye aks ederse, her neye düşerse, ey yiğidim, sen ona âşık olursun. • Böylece, sevdiğin her varlıktaki güzellik Allâh’tan geliyor. Sen, her neye âşık olursan, o şey ilâhî sıfatlardan biri ile yaldızlanmış, nûrlanmış.

Highlight (yellow) - Location 13078

Sevgilinin seni büyüleyen, o yaldızlı sıfatlarından, o yaldızlı güzelliğinden elini, ayağını çek; bilgisizlik yüzünden kalp bir madeni altın sanıp da hoş deme. • Çünkü kalp şeylerdeki hoşluk, güzellik iğretidir. Görünüşte süslü püslüdür, ama altında süssüzlük, çirkinlik vardır. • Fânî varlıklarda görülen güzellik, ilâhî güzelliğin iğreti olarak onlara aksetmesinden ibârettir. Akseden o nûr, günün birinde aslına geri dönecektir. Bu yüzden ey sâlik, iğreti güzelliklere bakma da, sen onun aslını, yâni o güzelliği vereni ara! 58 • Güneşin duvara düşen nûru, yine güneşe gider. Sen duvara düşen nûra değil de, o nûru düşürene, yâni güneşe git; sana layık olan odur. 560 • Mâdem ki oluktan su akmadı, yâni güzellerden vefâ görmedin; bundan sonra suyu, sen göklerden elde et.

Highlight (yellow) - Location 13105

Ey sâlik, kendi sûretini, mevhum benliğini kınp yakacak olursan, yâni bütün putların anası olan kendi nefsine tapmaktan kurtulursan, içindeki bütün putları kırmayı öğrenirsin. • Bundan sonra, artık her sûreti, her putu kırar, Hz. Haydar gibi Hayber Kalesi’nin kapısını koparırsın.

Highlight (yellow) - Location 13121

668 • Benim kendimden bile haberim yok. Gönlümde “Allâh”tan başka bir şey mevcut değildir. 60 669 • Dünkü yediğim yemek bile hatırımda yok, bu gönül hayretten, Allâh’ın yarattıklarına bakıp, yaratana hayran olmaktan başka bir şeyle şad olmuyor.63 63 Hayret, hayranlık, şaşırıp kalma, Allâh’ın aşk ve şevkinden, güzel yaratma gücünden insanın hayran olup kalması, dünya, yıldızlar, dağlar, göller, mehtaplar, çiçekler, kelebekler, denizlerin dibinde yüzen renk, renk balıklar, hepsinde o büyük, eşsiz Allâh’ın sıfatı, güzelliği, kudreti sergileniyor. Bu yüzden Cenab-ı Peygamber “Allâh’ım sana karşı duyduğum hayranlığı arttır.” diye duâ etti.

Highlight (yellow) - Location 13156

Hakka yakınlık, kabiliyet ve istidat sebebiyle çeşit çeşittir. • Yaratmak, rızk vermek sûretiyle olan Hakk yakınlığı umumîdir. Allâh bütün yarattıklarını sever. Onların rızkını verir. Onları gözetir. Onlardan uzak değildir.66 Kaf Suresi’nin 16. ayetinde: “Biz, insana şah damarından daha yakınız”, diye buyrulmuş ve bütün mahlûkat için umumî, genel bir yakınlık olduğu bildirilmiştir. Evet, yaratan, her şeyi halk eden Allâh, yarattıklarından ayrı ve uzak değildir. Mesela; Süleymaniye Camii’ne gitsek, cami-i şerifin ne tarafına bakarsak bakalım, orada Mimar Sinan’ın sanatının üstünlüğünü, kemâlini görürüz. Bununla beraber Allâh’a yakınlığın çeşitleri ve dereceleri vardır. Hz. Mevlânâ, bir kaç örnek vererek bu hususu daha iyice anlamamıza yardımcı olmaktadır. • Fakat nebilerle velîler, ayrıca, ilâhî aşkın ve rabbânî ilhamın da yakınlığına ermişlerdir. Bu sebeple onların yakınlığı başka türlü bir yakınlıktır. 705• Babacığım, Hakk yakınlığı çeşit çeşittir. Güneş dağa da, taşa da, altına da ışığını düşürür, vurur. • Fakat güneşin altına öyle bir yakınlığı vardır ki, o yakınlıktan, söğüt ağacının haberi bile yoktur. 62 • Güneş, kuru dala da, yaş dala da yakındır. Güneş ikisinden de utanır, gizlenir mi? • Fakat zamanı gelince olgun, lezzetli, güzel kokulu meyvelerini yiyeceğin yaş, taze dalın güneşe yakınlığı nerede? • Kuru dalınki nerede? Kuru dal, güneşe yakınlığı yüzünden daha çok kurumaktan başka ne elde edebilir?

Highlight (yellow) - Location 13246

Hakk yolunda çok imtihanlar ve çok imtihan mihenk taşları vardır. 743• Eğer sen, doğruluktan bir kâr elde etti isen, küçük de olsa, mânevî bir kazancın varsa sakın ağzını açma, kendinden bahsetme, kendini üstün görme. Çünkü Hakk yolunda çok imtihanlar, çok imtihan mihenk taşları vardır. • Bir çok hususta seni deneyen imtihan mihenk taşlarına bile imtihanlar vardır. Yâni seni imtihan eden kişilerin, senin mânevî değerini anlamak için seni mihenk taşına vuran mürşidlerin de imtihanları vardır. Onlar da her insan gibi Hakk’ın imtihanından geçerler. 66 745 • Cenâb-ı Hakk buyurdu: “İnsan, doğuşundan ölümüne kadar, her sene iki defa imtihan olur.”70 70 Burada Hz. Mevlânâ Tevbe Sûresi’nin 126. âyetinden ilham alarak: “İnsan doğuşundan ölümüne kadar her sene iki defa hastalık, sıkıntı, yoksulluk, sevdiklerimizden birisinin kaybolması gibi, çeşitli musibetlerle imtihan edilmektedir.” diye buyurur. Azîz Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir hadîslerinde şöyle buyurur: “Serveti kaybolmayan, bedeni hastalanmayan kulda hayır yoktur. Allâh, bir kulunu severse onu ibtila eder. Yâni bir derde mübtela kılar. Sonra ona sabretmesini öğretir.” • Babacığım, bu dünyada imtihan içinde imtihan vardır. Aklını başına al da,küçük bir imtihanla kendini satın alma. Yâni ufak bir imtihan geçirmekle kemâle erdiğini sanma.

Highlight (yellow) - Location 13261

801 • Hârût ile Mârût, göklerde, yerlerde gördükleri bütün eserlerde, Allâh’ın sanatını, yaratma gücünü ve kendilerinde zuhur eden kuvvet ve kudretini gördükleri, sezdikleri için hayran olmuşlar, pâdişahlar pâdişahının akıl almaz işlerinden, azar azar kahretmesinden ve o kahır içinde mutluluğun gizli bulunmasından şaşırmışlar, kendilerinden geçmişlerdi.71

Highlight (yellow) - Location 13311

Cenâb-ı Hakk; “Allâh’ın lutfuna, inayetine kavuşmuş kullar, yeryüzünde yavaş yürürler.”72 diye buyurdu. 72 Furkan Sûresi’nin şu anlamdaki 63. ayetine işaret var: “Rahmân olan Allâh’ın has kulları yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler. Onlara câhiller hitap edip de mânâsız bir söz söyleyince, aynı şekilde karşılık vermezler. ‘Selamette olunuz’ derler.” Hz. Mevlânâ da bir gazelinde; “Sana ‘Murâîsin’ derlerse, ‘Dediğinizin iki kat fazlasıyım’ de yürü. Eğer kızıp da sana sövmeye başlarlarsa onlara duâ et ve gönül hoşluğu ile gülerek git.” diye buyurur. 835 • Yalınayak bir kimse; bir dikenlikte durarak, dinlenerek, düşünerek, sakınarak, çekinerek yürüyebilir. Yâni hak yolunda yürüyen bir kişi, adım attığı yere dikkat etmeli, düşünerek gitmeli ki yürüyebilsin.

Highlight (yellow) - Location 13474

• Hâlbuki senin kötü hâllerinden, kötü huylarından söz edilse, canın sıkılır, hoşuna gitmez; başkalarından bahsedilse sana masal gibi gelir!.

Highlight (yellow) - Location 13517

1053 • Ey insanoğlu; senin nefsin de bir ejderhadır! Ölmüş görünse bile ölmemiştir; günah işlemek için eline fırsat geçmediğinden ötürü, gamdan uyuşmuş bir hâlde, donmuş gibi beklemektedir! 1055 • Nefis güçlense, fırsat bulsa hemen Firavunluğa başlar; yüzlerce Mûsâ’nın, yüzlerce Hârun’un yolunu keser!76 76 Şu’ara Sûresi’nin 27’nci ayetinin meâli şöyledir; “Eğer Allâh kullarının rızıklarını genişletseydi ve insanlara her istediğini verse idi, insanlar yeryüzünde azar, isyan ederlerdi.” Keza Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîslerinde; “Allâh bir kulunu çok severse, sizin hastanızı çok su içmekten koruduğunuz gibi Allâh da o sevdiği kulunu dünya malına sahip olmaktan kurtarır.” Hz. Ali de bir şiirinde; “Servet sâhibi olma, yüksek mevkilere geçmek için didinip durma; onları elde etmemen, günah işlememene sebeptir.” diye buyurur. • Nefis ejderhası; yokluğa, yoksulluğa, fakirliğe düşerse, küçük bir kuvvet hâline girer. Fakat mal mülk, yüksek mevki yüzünden nefis sivrisineği çaylak kesilir.

Highlight (yellow) - Location 13556

Nerede birisinden bir iyilik, bir lutuf görürsen sevin, teşekkür et! Böylece, belki sen o lutfun aslına, kaynağına yol bulursun. • Çünkü, bu dünyada gördüğün bütün bu hoşluklar, bu güzellikler, bu iyilikler; sonsuz bir deryadan sızıp gelmektedir. Sen cüz’ü bırak da, külle doğru yüz çevir; küllü ara, küllü bul!79 79 İbn-i Farız hazretlerinin Kasîde-i Ta’iyyesi’nin şu 242. beyti ile başlayan üç beytinde Hz. Mevlânâ’nın bu beyitlerinin açıklaması var: “Kadınlarda olsun, erkeklerde olsun görülen bütün güzellikler, Hakk’ın güzelliğinden gelmektedir. Çünkü Cenâb-ı Hakk, bütün güzellere muvakkat bir zaman için kendi güzelliğinden vermiştir. Mecnûn’ların hepsi de Leylâ’larda parlayan Hakk’ın güzelliğinin âşıkıdırlar. Hakk’ın güzelliği maddeye aksettiği, maddede tecellî ettiği için, sevenler fânî güzelleri sevdiklerini sandılar da, o güzellikleri verenden haberleri olmadı. Aslında Hakk, kendini maddede perdeleyerek güzelliğini gösterdi. Kendi güzelliğini; düşürdüğü maddelerde gizlendi; çeşitli şekillere, çeşitli renklere büründü.”

Highlight (yellow) - Location 13571

990. Halkın, hiddeti, öfkesi, savaşı uzlaşmak, barışmak içindir. Rahatı tuzağa düşürecek, yâni elde edecek olan rahatsızlıktır.81 81 Barış isteyen savaşı göze almalı ve ona göre hazırlanmalıdır. Savaşa hazırlanmak için rahatsız olmalı, sıkıntıya katlanmalı ki barış rahatına kuvuşsun. Dinimiz; miskinliği, tenbelliği sevmez, didinmeyi, uğraşmayı emreder. Kur’ân-ı kerîm’de; • Her tokat, okşamak için vurulur; her şikâyet insana şükretmeyi anlatır.82 82 Kabahat eden bir kimseyi dövmek, Yâhut cezalandırmak, aslında onu iyiye doğru götürmek, hatalarından kurtarmak için onu sevmek ve okşamak gibidir. Her şikayet, elimizden kaçırdığımız bir nimet içindir. Bu sebeple şikayet, o nimete sahip olanı şükre götürür.

Highlight (yellow) - Location 13638

Düşünceleri, endişeleri silip süpürmek için hayret gerekir! 1116 • Bir hayret gerek ki, düşünceleri, endişeleri silip süpürsün. Çünkü hayret; fikri de, zikri de alır götürür.89 89 Hayret; Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı eserlerin müşahedesinden Yâhut Rabbânî aşk ve şevkin akla üstün gelmesinden meydana gelen şaşkınlık. Hayretin fazlasına “heyecan” derler. Hayret gelip geçicidir ama, heyecan sürekli olur. Peygamber Efendimiz; “Yâ Rabbi; sana karşı olan hayretimi artır!” diye duâ buyururdu. • Dünya işlerinde bilgi bakımmdan çok ilerde olan, hünerleri olan kişi maddî yönden ileridir; mânâda, mânâ âleminde gerilerde olabilir. • Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı kerîm’de “geri dönenler” diye buyurdu. Bu geri dönüş, bir sürü koyunun mer’adan ağıla dönmesi gibidir.90 90 “Geri dönenler”: Bakara Sûresi’nin 155. ve 156. ayetlerinde insanların korku ile, açlıkla, mal ve can noksanlığı ile imtihan edilecekleri haber verilmektedir ve bir musî-bet uğrayınca, başa bir felâket gelince; “Biz, Allâh dostuyuz; gerisin geri O’na döneceğiz.” diyenlerin müjdelenmesi emredilmektedir. Hz. Yâkub sevgili Yûsuf unu kaybedince; “Vah, Yûsuf a yazık oldu!” demedi de; “Muhakkak ki biz Allâh içiniz ve O’na dönücüyüz.” dedi. • Fakat sürü ağıla dönünce, giderken en önde olan keçi en geride kalır. Bunun gibi sûrette, şekilde ileri olanlar, mânâda geri bulunanlardır. 1120 • Ağıla dönüşte geride kalan o topal keçi, sürü otlak yerine giderken suratı asıkları bile güldürecek bir hâlde öne düşer. • Bu toplum, yâni Hakk âşıkları, neden topal olup sûrette geri kalırlar? Neden övünmeyi, iftiharı bıraktılar da utancı, arı kabul ettiler; bunları boş yere yapmadılar. • Hacca gidenler içinde kırılmış ve dikenlerden yaralanmış ayaklarla yürüyenler bulunur. Çünkü sıkıntılardan, izdırablardan, acılardan neşeye, ferahlığa gizli yol vardır. 84 • Hakk yolunun âşıkları, gönüllerinden maddî ilimleri çıkarmışlar, atmışlardır. Çünkü, maddî ilimler Hakk yolunda bir işe yaramaz!91

Highlight (yellow) - Location 13666

1125 • Her kanat, geniş bir denizi aşabilir mi? Allâh ilmi olmalı ki, insanı Allah’a götürsün!92 92 ibn-i Farız hazretleri Kaside-i Ta’iyyesi’nin 286. beytinde buyurur ki:“Ben sana ilmi verdim. Eğer sen, onun sana açılmasını istersen benim yoluma gir, benim şerîatimi takip et!” • iş böyle iken, sonunda gönülden silinecek, atılacak ilmi adama ne diye öğretiyorsun? • Ey Hakk yolunun yolcusu; bu fânî dünyada baş olmaya, öne geçmeye heves etme; topal ol, geri kal da, Hakk’a dönüşte önde bulun! • Ey nâzik, zârif dost; geride, en ileride gidenlerden ol! Turfanda meyve de ağaçtan ileridir, ağaçtan öncedir!93 • Görünüşte meyve ağaçtan sonra meydana gelirse de, aslında o öncedir, ileridir. Çünkü ağaçtan maksat meyvedir.

Highlight (yellow) - Location 13700

Hani o tanınmayan kimsenin bilmediği bir yıkık yer var ya, orada korunmak için gömülmüş bir hazine vardır. • Hazineyi hiç bilinen yere korlar mı? işte tıpkı bunun gibi, feraha kavuşma, kurtulma da, hastalıklar da, meşakkatlar da, sıkıntılar da gizlidir. 1135 • Burada hâtıra bir çok şüpheler, tereddütler gelebilir. Ama iyi at, köstekleri kırar, kendini kurtarır. Yâni olgun bir derviş, nefsanî bağlardan kendini kurtarır, doğru yolu bulur.

Highlight (yellow) - Location 13814

Deniz ve üstündeki köpükler 1270• Denizi gören göz başkadır, köpüğü gören göz başka. Sen köpüğü gören gözü bırak da, denizi gören gözle bak! • Gece gündüz dalgaların hareketi denizdendir. Köpükler de denizin üstünde belirip oynamadadır, fakat ne şaşılacak şey ki, sen, her zaman köpüğü görüyorsun da denizi göremiyorsun?103 103 Şiddetli bir fırtına sırasında dalgalar ve köpükler denizin yüzünü kaplar, insan bakınca dalgaları ve köpükleri görür de, denizi göremez. Halbuki, o dalgalar ve köpükler denizden hasıl olmuştur. Fırtına dinince onlar kaybolur da, deniz meydana çıkar. Bütün varlıklar da, varlık denizi olan Allâh’dan zuhûra gelmiş dalgalar ve köpükler gibidir. Varlık fırtınası onları coşturmuş ve asıl deniz görünmez olmuştur. Ne vakit o fırtına diner, yâni bütün varlıklar yok olursa, o vakit denizden başka bir şey kalmayacaktır. Kur’ân’da beyan buyurulduğu üzre kâinatın yok oluşundan sonra Cenâb-ı Hakk; “Bugün mülk kimindir?” diye soracak. Cevap verecek hiç kimse bulunmadığı için yine Allâhu Zülcelâl; “Tek ve Kahredici olan Allâh’ındır!” (Mü’min Sûresi, 16) cevâbını verecektir. • Biz insanlar, deniz üstünde dolaşan gemilere benziyoruz. Bazen birbirimize yaklaşıyor, bazen uzaklaşıyoruz. Bazen de birbirimize çarpıyoruz. Parlak bir denizde olduğumuz hâlde, gözümüz bulanık olduğundan, bizi hareket ettiren denizi göremiyoruz. • Ey beden gemisinde uykuya dalan kişi! Beden gemisini hareket ettiren suyu, yâni rûhun seni hareket ettirdiğini anladın; bir de suyun suyunu, yâni rûhu da hareket ettiren ilâhî irâdeyi anlamaya çalış! • Suyun bir suyu vardır ki, onu sürüp götürüyor; dağlardan derelere, ırmaklara dolduruyor; onları çekip çeviriyor, denizlere doğru koşturup duruyor. Rûhun da bir rûhu vardır ki, onu hareket ettirir!104 104 Suyun suyundan maksat, ilâhî irâdedir. Nitekim Cenâb-ı Hakk; “Biz, her şeye sudan hayat verdik!” (Enbiya Sûresi, 30) diye buyurmuştur. Rûhun rûhundan maksat da, ilâhî hayatın mazharı ve Allâh’ın ilk yarattığı varlık olan “Muhammedî nûr”dur ki, o nûr; bütün varlıkları hidayete, doğruluğa çağırır. 1275 • Hakîkat güneşinin bütün varlıklara can suyu (hayat) verdiği sırada Mûsâ nerede idi, Îsâ nerede idi? Yâni onlar daha dünyaya gelmemişlerdi. 92 • Cenâb-ı Hakk sayısız varlıkları yarattığı zaman Âdem ve Havva nerede idiler? • Cenâb-ı Hakk’ı denize, suya benzetmek sûretiyle söylediğimiz sözler kusurludur, sonu yoktur. Noksan olmayan, kusurlu olmayan söz ise o taraftadır; yâni Hakk’tandır, hakîkattandır. • Eğer kâmil bir insan ötelerden bahsederse, onun sözlerini aklın kabul etmediği için ayağın sürçer, kayar; fakat hiç söylenmese de, ondan bilgisiz kalacağın için vay hâline!105 105 Gerek Kıır’ân’da, gerek hadîslerde muhkemât ve müteşâhibât denilen iki anlatış şekli vardır. Muhkemât; açık ifadelerdir, onları herkes anlar. Fakat muteşabihatı; benzetmelerle anlatılmaya çalışılan, yorumlarla, te’villerle açıklanan hususları herkes anlayamaz. Bu işe akıl erdirmeye çalışanlar biraz anlar gibi olurlar. Mesela; “Sen atmadın, Allâh attı!” (Fetih Sûresi, 15), Hudeybiye Anlaşması hakkında nâzil olan ayette “Habîbim; sana bey’at edenlerin elleri üstünde Allâh’ın eli vardır!” gibi ifadeler insanı şaşırtabilir. Allâh’ın eli olur mu ki “Allâh attı”, “Elleri üstünde Allâh’ın eli vardır?” Allâh maddeden münezzehtir. Burada “el” sözü “müteşâbihât” (mânevî benzetmelerdir. Bunları yorumlayarak anlamaya çalışırız. Burada “el” kelimesine “güç, kudret” mânâsı verdiler de; “Allâh’ın kudreti, kuvveti onların kudreti üstündedir.” dediler. • Ey genç! Kâmil bir insan sana Cenâb-ı Hakk’tan bir misal, bir örnek ile bahsetse, hemen o örneğin sûretine yapışır kalırsın, o sûreti hakîkat sanırsın.106 106 Peygamber Efendimiz Mirâç’tan bahsederken; “Rabbimi en güzel bir sûrette gördüm. Ellerini sırtıma koydu; onların serinliğini göğsümde hissettim ve evvelkilerin de, sonrakilerin de bilgilerini öğrendim.” buyurmuştur, işte bu hadîs de “müteşâbihât’tandır. Bunu işiten bir gâfil; onun sûretine, dış yüzüne bağlanır kalır. Allâh’ı, iki eli bulunan güzel bir insan şeklinde vehmeder ve îmânını kaybeder, şirke düşer.

Highlight (yellow) - Location 13858

Ayağını beden balçığından nasıl kurtarabilirsin ki, yaşayışın bu balçık içindedir, o balçıktandır. Bu yaşayıştan vazgeçmek çok zordur. • Ey zavallı! Sen yaşayışı Hakk’tan bulursan, o vakit hiç bir şeye aldırış etmezsin; dünyadan da, balçıktan da kurtulursun. • Süt emen bir çocuk, memeden ayrılıp sütten kesilince mama yer; dadıyı bırakır. 1285 • Sen topraktan biten daneler gibi yeryüzü sütüne bağlanmışsın; bu sütten kesil de gönüller gıdasını al!

Highlight (yellow) - Location 13879

1295 • Fakat meyveler olgunlaşınca, tatlılaşınca, dudakların ısıracağı hâle gelince, artık düşmeye hazırdırlar ve dallara pek gevşek sarılırlar. • İnsanın ağzı da o mânevî ikbâl ve saadetten tatlılaşınca, dünya mülkü ona mânâsız ve soğuk gelir.

Highlight (yellow) - Location 13961

1340• Ey kemâl sâhibi Rabbim! Ne seninleyim, ne de senden ayrıyım! Neliksiz, niteliksiz, sebepsiz, illetsiz ben seninleyim!”112 “2 Eski ârif şairlerden birisi; “Allâh adamları, haşa, Allâh değildir fakat; Allâh’dan da ayn değillerdir!” diye yazmıştır. • Ey bütün iyi sıfatların sâhibi olan Allâhım! Sen, bir hayat denizisin;biz de senin lutfunla yaşayan balıklarız! • Sen bir düşünceye sığmadığın gibi, sebeple (illetle) de izah edilemezsin!

Highlight (yellow) - Location 13991

l355 • Cenâb-ı Hakk buyurdu ki: “Ey Nûh! Istersen boğulanların hepsini dirilterek yeniden topraktan çıkarayım! • Bir Kenan için senin gönlünü kırmam, fakat şu hâli sana bildirmek istedim ki, Allâh’ı inkar eden bir oğul, senin ehlinden değildir; o, artık senin oğlun sayılamaz!” • Nûh; “Hayır, hayır!” dedi. “Eğer irâdene uyarsa beni de onlar gibi tüfana garket; ben senin kazana râzıyım! • Allâhım! Sen beni her zaman sulara boğsan, hoşuma gider. Çünkü senin emrin, buyruğun, takdirin candır; can gibi onu bağnma basarım! • Ben kimseye bakmam; bakacak olsam bile o baktığım bahânedir. Çünkü ben, aslında sana bakıyorum; her yerde, her şeyde gördüğüm yalnız sensin Allâhım! 99 1360 • Allâhım! Her şeyde ben, senin sanatına âşıkım; başıma gelen belalara, acılara, ıstırablara sen verdiğin için sabrediyorum! Yine senden geldiği için lutuflarına, ihsanlarına, iyiliklerine şükrediyorum! Ateşe tapan kâfirler gibi nasıl seni görmez de yarattığına, ortaya koyduğun sanat eserine âşık olurum? • Bu bir gerçektir ki, Allâh’ın sanatına, yaratma gücüne âşık olan, üstün bir varlıktır. Gönlü uyanık, gözü aydın bir kişidir, fakat sadece Allâh’ın sanat eserine, yarattığı güzele âşık olan kimse de, hakîkati görememiş bir kâfirdir!”116 . 116 Azîz Hüdayî hazretleri Cenâb-ı Hakk’a hitaben; “Hoştur bana senden gelen, ya gonca Yâhut diken/ Lutfun da hoş, kahrında hoş” demişti. Şirazlı Sâdi hazretleri de; “Ben, Hakk yarattığı, O’nun eseri olduğu için dünyada gördüğüm her şeyi seviyorum.” demişti.

Highlight (yellow) - Location 14107

Nasıl ki sûfînin ders hanesi dizidir, zoru çözmek için iki diz âdetâ sihirbazdır.118 ‘‘8 Tasavvuf erbabı bir meseleyi hâlletmek, bir karara varmak için diz çöker ve dizlerine doğru eğilip kalbine yönelir, murakabeye varır. Cenâb-ı Hakk’tan bir işaret niyâz eder. O sırada kalbine her ne ilham olursa, ona göre hareket eder. Şu hâlde iki diz, dervişler için, helâl sihir yapan bir sihirbaz olur. Sihrin helâli, yâni haram olmayan sihir, dinleyenlere sihir gibi tesir eden bir söz demektir. Bir hadîs-i şerifte; “Söz vardır ki, insana sihir gibi tesir eder.” diye buyurulmuştur.

Highlight (yellow) - Location 14192

“Küfre râzı olmak küfürdür.” hadîsi ile; “Kazâ ve kaderime râzı olmayan, kendisine benden başka bir Rab arasın!” hadîsinin mânâlarının birleştirilmesi. 1362• Dün, bazı konularda konuşmasmı, fikir yürütmesini seven biri bana bir soru sordu. 108 • Dedi ki: “Kâfirliğe râzı olmak kâfirliktir.” Bu sözü Peygamber Efendimiz söylemiştir. Onun söylediği mübârek söz doğrudur, yerindedir. • Yine Resûlullah buyurmuştur ki: “Her kazâya ve ilâhî takdire müslü-man olanın râzı olması gerektir.” 1365 • İyi ama, kâfirlik ve münafıklık da Allâh’ın kazâsı ve takdiri değil midir? Ben bu kazâya râzı olursam, günaha girmiş olurum. • Eğer bu kazâya râzı olmasam, bu bir günah olur. O hâlde bu ikisinin arasında ne çâre vardır, kurtuluş yolu nedir?”120 120 “Kâfirliğe râzı olmak kâfirliktir.” ve “Cenâb-ı Hakk buyurmuştur ki: ‘Her kim benim nimetlerime şükretmezse, verdiğim belaya sabretmezse, kazâya, yâni verdiğim hükme râzı olmazsa kendisine benden başka bir Rab arasın!’” hadîsleri vardır. Görünürde bu iki hadîste çelişki var sanılır. Çünkü, kâfirliğin de, îmânlı olmanın da yaratıcısı Allâh’tır. Nitekim; “Her şeyi yaratan Allâh’tır.” (En’am Sûresi, 102) ayeti ve daha başka ayetler de bunu açıkça göstermektedir. Buradaki kâfirlik, nefsanî arzulara düşerek kâfir oluştur. • Ona dedim ki: “Bu kâfirlik; Allâh’ın takdiri iledir, ama Allâh’ın hükmü ile, Allâh’ın emir ve rızâsı ile değildir. Bu kâfirlik, yalnız kazâ ve kaderin eserlerindendir.” • “Hocam; sen kazâ ve kaderi Hakk’ın bilgisi olarak bil de, müşkilin hâllolsun!”121 Yâni bu kâfirlik; kâfire bu dünyada verilmiş, hükmedilmiş değildir. O, ezelde kâfirliğe mahkum edilmiştir. 121 îmân eden kişinin “imanı”, kâfirin de “kâfirliği” burada verilmiş ve hükmedilmiş değildir. Allâh’ın takdirinin eseridir. Hakîm Senâî hazretleri buyuruyor ki: “Küfür de, îmân da; ‘Allâh birdir, şeriki ve nazîri yoktur.’ diye Hakk’ın yolunda koşar dururlar.” Şu hâlde ilâhî kazâ eseri olması itibariyle kâfirliğe râzı olmak, kâfirlik değildir. Onun kâfirliğine bu dünyada hükmedilmemiştir. Ezelde verilmiş ilâhî takdirdir. • Ben, Allâh’ın hüküm ve takdiri gereği gelen kâfirliğe râzıyım. Fakat bu râzı oluşum; benim nefsimle olan savaşımın zayıf oluşundan, benim kendi kötülüğüm sebebi ile gelen kâfirliktir. Ben, bu kâfirliğe râzı değilim. 1370 • Zaten kâfirlik, kazâ ve kader yüzünden kâfirlik değildir. Sakın ha, burada Allâh’ın kâfirliğe râzı olduğunu söyleme!.. • Kâfirlik, bilgisizliktir. Kâfirliğe hükmetmek, takdir etmek, yâni onu var etmek; bilgidir, Hakkı’n bilgisidir. Yumuşaklık anlamına gelen “hilm” ile sevmek anlamına gelen “hilm”in ikisi de bir olur mu? • Bir resmin çirkin olması, onu yapan ressamın beceriksiz, acemi olduğunu göstermez. Belki çirkinliği resmetmekteki maharetini, ustalığını gösterir. 109 • Hattâ ressamın gücünü, maharetini gösterir. Demek ki o, hem çirkinin resmini yapabiliyor, hem de güzelin resmini.122122 Bütün varlıklar, her şey, birbirine zıt şeylerden ibârettir. Mesela; sıcaklık-soğuk-luk, aydınlık-karanlık, akıllılık- delilik, güzellik-çirkinlik, müminlik-kâfirlik gibi. Bunların hepsi de Hakk’ın yaratışı eseridir. Içlerinde iyi olmayanlar, ressamın yaptığı çirkin resim gibidir. Bu hâl, ressamın yalnız güzel resim yapmakta değil, çirkin resim yapmakta da başarılı olduğunu gösterir. Bunun gibi dünyada görülen çirkinlikler, kötülükler de yaratıcının gücünü, kuvvetini göstermektedir. Allâh yalnız iyilikleri halk edip kötülükleri yaratmamış olsaydı, hem iyiliklerin kıymeti bilinmezdi, hem de haşa; “Hakk kötülükleri yaratmağa muktedir değildir.” gibi bir vehim mey-dana gelecekti. Böylece, küfür de îmân gibi Hakk’ın kazâsı eseri olduğundan ona da hoş bakmak gerekmektedir. Onun için; “Yaratılanı hoş gördük, yaratandan ötürü.” denmiştir. Fakat kâfirliğin kâfirden zuhuru itibariyle onu hoş görmek kâfirlik olur. Bu konular çok derindir; anlaşılması gibi anlatılması da zordur. Ben, naçizane sayın okuyucularıma çeşitli şerhlerden aldığım görüşleri arzediyorum. Herkes anlayışına, sezişine ve Hakk’ın lütf ve ihsanına göre konuyu benimseyecektir. Bu konuyu, bir başkası da şöyle açıklamıştır: Cenâb-ı Hakk’ın her şeyin sonunu bilmesi “kader”dir. İnsanların iyilik veya kötülük yapacaklarını Allâh bilir, fakat bu bilgisi “cebredici, zorlayıcı” bir iş değildir. Yâni Allâh, o kişiye, yapacağını bildiği iyilik ve kötülüğü zorla yaptırmaz. Herkes yaptığı işi kendi irâdesi ile fakat Allâh’ın takdiri ile yapar. Kul da zanneder ki, yaptığı işleri kendisi yapıyor. Halbuki, o işleri ancak Allâh’ın takdiri ile yapmaktadır. Yâni o işi yaratan Allâh’tır, irâdeyi sarf eden kuldur. Hulâsa; cebr yâni zorlayış bâtıl olduğu gibi, “ta’vîz” yâni Allâh karışmaksızın yapış da bâtıl olur.

Highlight (yellow) - Location 14286

Kur’ân’ın sûretini, yâni kelimelerini, sözlerini böyle derin mânâları ile bir araya getirmek, onları gereği gibi mânâlandırmak ancak mânevî bir sultan olan Hz. Peygamber ve onun kâmil varisleri için mümkündür. • Böylece Kur’ân’ın derin mânâsı ile kendinden geçiş hâlinde, edep kollamak, harekesine ve okunuş şartlarına uymak şaşılacak şeydir.127 127 Kur’ân’m derin mânâsıyla meşgul olanlar tecvid ve kıraat usulleri ile pek meşgul olmazlar. Yâni, “ayn”ı çatlatarak, “kaf’ı patlataratk; şekle pek dalmazlar. Onlar, mânânın derinliklerine dalarlar. 1395• İstiğna mertebesine ermiş, dünyevî her şeye doymuş, hiç bir isteği kalmamış, her şeye boş verme hâline gelmiş olanlar için niyâza, yalvarıp yakarmağa düşmek, yuvarlak bir şeyi uzun bir şeyle bir araya getirmek gibi iki zıddı birleştirmek demektir. • Değnek zaten körlerin sevgilisidir. Kur’ân’ın mânâsını bırakıp kelimelerini ezberleyenler de, “Kur’ân sandığı”, “Kur’ân mahfazası” olabilirler.128 128 Hz. Mevlânâ; Kur’ân’ın mânâsını bırakıp da tecvid usulü ile okumakta titizlik gösterenleri, değnekle yttruyen körlere, hafız olan körleri de Mushaf mahfazasınabenzetiyor. • Körlerin sözleri Mushafın harfleri ile, hikâyelerle, korkutuluşlarla dopdolu sandıklardır. • Elbette, Kur’ân dolu bir sandık, bomboş bir sandıktan iyidir. • Yükten ve eşyâdan bomboş olan bir sandık da; farelerle, yılanlarla, akreplerle dolu olan sandıktan daha iyidir.129 129 Yukanki beyitler dikkatle okunursa görülecektir ki; Mevlânâ Kur’ân ehlini (Kur’ân okuyanları) bir takım derecelerc ayırmıştır. Birinci derecede olanlar; Kur’ân’m hem dış yüzünü, kelimelerini doğru okuyan ve mânâsını bilen mutlu kişilerdir, ikinci de recede olanlar; Kur’ân kelimelerini, sözlerini bilip de esrar ve hakîkatinden gâfil olanlar. Üçüncü derecede olanlar; Kur’ân’ın yalnız lafızlarını, kelimelerini hıfzetmiş ve Mushaf çekmecesi gibi kalmış olanlar. Dördüncü derecede olanlar; Kur’ân’da ta-mamıyle boş, ne dışım ne içini bilmeyenler ve boş sandık gibi olanlar. Beşinci derecede olanlar da; Kalpleri Kur’ân’dan boş, fare ve yılan gibi yanlış f8sid fikirler, yanlış itikadlarla dolu olanlardır.

Highlight (yellow) - Location 14316

1405 • Pâdişahın huzûruna kabul edilmiş ve huzûrda oturmuş bir kimsenin pâdişahtan mektup beklemesi, elçi araması çirkin bir şeydir.

Highlight (yellow) - Location 14369

Hakk yolunda oturup kalmış, hâli beklemekte olan kişi, işin sonuna varmamıştır. • Hâle hakim olan kâmil insanın eli, hâl kimyasıdır. Elini oynatınca bakır, onun sarhoşu olur, yâni altına çevrilir. • Kâmil insan dilerse, ölüm bile tatlılaşır; diken ile neşter onun elinde nergis ve beyaz gül olur. 1425 • Hâle bağlı kalan insan ise, hâl gelince yücelir, yükselir; hâl gelmeyince eksilir, aşağılara düşer.135 135 Sufîler gelip geçici olan zevk ve neşeye “hâl” derler. Hâl devam etmez. Devamlı olan neşeye “makam” derler. Hâl ehli olanlar da bazen “inbisat” (=rûhî rahatlık), bazen “inkıbaz” (=rûhî sıkıntı) ile hâllerim değiştirirler.

Highlight (yellow) - Location 14376

“Sûfi”, “hâle” kavuşup değeri arttığı için “vaktin oğlu” olmuştur. Yâni, geçmişi geleceği düşünmez, bulunduğu vaktin gereğini yapar. Fakat “sâfî” olan kişi, “vakf’ten de, “hâl”den de kurtulmuştur.’136 136 Tasavvuf ehli arasında “sûfî” ve “sâfî” denilen kimseler vardır. Sûfi, vaktin oğludur, yâni vakit neyi gerektiriyorsa onu yapar. Sûfiden yüksek olan “sâfî” ise, hâlden ve vakitten kurtulmuştur, ilâhî tecellîye mazhar oluşunun farkına varmış, kendisini tam mânâsıyla arındırmış, Hakk’ta fânî olduğu için vakit ona tabi olmuştur. • Hâller, vakitler onun azmine, dileğine; onun isteğine uyarlar ve onun Îsâ’nın nefesine benzeyen nefesi ile diridirler.

Highlight (yellow) - Location 14416

• “Dudakların kurumuş olması, bu ıztırap, bu çırpınma; seni bize ulaştıracaktır.” diye suyun gönderdiği müjdeli bir haberdir. • Bu arayış, mübârek ve kutlu bir harekettir. Bu candan isteyiş, Allâh yolundaki bütün engelleri kırar döker. • Bu isteyiş, isteklerinin anahtarıdır; senin ordundur, sancakların ve zaferlerindir. • Bu isteyiş, sabaha karşı horozun; “Sabah oluyor.” diye ötmesine benzer. • Aletin yoksa, yâni Hakk’a yaklaşmak için iyi işlerin, ibâdetin yoksa da, ümitsizliğe kapılma, yine de istekte bulun! Allâh yolunda ibâdete ihtiyaç yoktur; yalvarış, yakarış ibâdete yol açar.141 141 Bir hadîs-i şerifte; “Cenâb-ı Hakk sizin sûretlerinize ve amellerinize bakmaz; belki kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” diye buyurulmuştur.

Highlight (yellow) - Location 14498

• O dilenci kişi, ham bir tama’a kapılmıştı da örnek oldu. Fakat o, istekten de, yalvarıştan da vazgeçmedi.147 147 Azîz Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîslerinde buyurmuşlardır ki: “Cenâb-ı Hakk, duâda ısrar edenleri sever. Cenâb-ı Hakk’tan bir şeyi ısrarla istemek, isteyen için istediği şeyden daha iyidir.” Şeyh Sa’dî hazretleri Gülistan kitabinin başında buyurur ki; “Günahkar kullardan biri, kabulü ümidiyle ellerin; açar, duâ eder, yalvarır fakat Allâh; onun duâsını kabul etmez. O kul tekrar duâ eder, Allâh yine kabul etmez. Kul üçüncü defa ellerin; açar, duS ve yalvarmaya başlar. Bu sefer Cenâb-ı Hakk buyurur ki: ‘Ey benim meleklerim; kulunum ısrarla yaptığı duâyı kabul ettim ve istediğini verdim. Çünkü, bir kulumun uzun uzadıya duâ edip inlemesinden utanırım.’” Şeyh Sa’dî hazretleri bu fıkradan sonra: “Allâh’ın lutuf ve keremini gör ki, günaha giren kuldur fakat, haya eden Allâh’tır.” demektedir.

Highlight (yellow) - Location 14706

• Zahmetsiz rızık nedir, biliyor musun? Rûhların gıdası ve peygamberlerin getirdikleri haberler, mânevî rızıklardır. • Fakat bu zahmetsiz rızkı elde etmek de, öküzü kurban etmeye bağlıdır. Ey yerleri kazıp define arayan kişi; defîne, öküzün, yâni bedenin içindedir!

Highlight (yellow) - Location 14721

• “Neye inanıyorsan onları söyle, gizleme!” diye (senin için) iç varlığın, bir memur gibi başına dikilir.154 154 Eskiden liselerde ders kitabı olarak okutulan Şekip Tunç Bey’in Rûhiyat Dersleri kitabında Amerikalı bilginlerden William James’in şöyle bir paragrafını hatırladım:“Dinlerin bahsettiği ‘Kiramen Katibin’ yâni iyiliklerimizi, kötülüklerimizi yazan melekler gibi, bizim iç varlığımız, rûhumuz yaptığımız her şeyi kaydetmektedirler.” Hz. Mevlânâ Dîvdn- ı Kebtr’mdeki bir şiirinde; “Burada gizli birisi var; kendini yalnız zannetme!” diye buyurmaktadır. • Hele hiddete kapıldığın, kızgın olduğun, dedikodu yaptığın zamanlarda senin sırrını kıldan kıla ortaya koyar. • Ettiğin zulümler, cefâlar, birer memur gibi başına dikilirler de; “Haydi”, derler. “Ey el, ey ayak; yaptıklarını açığa vur, gizleme!”

Highlight (yellow) - Location 14756

1490. Ey gönlümdeki istekleri, doğacak çocuk gibi oynatıp duran Rabbim! Mâdem ki şu Mesnevî’nin tamamlanmasını istiyorsun, • Onun yazılmasını kolaylaştır, yol göster, beni başarıya ulaştır. Mûsâade et de, kitap tamamlansın. Eğer başarımı istemiyorsan, bu isteği benden al, beni Mesnevî ile meşgul etme! • Senin irâden, senin yardımın olmadan gece gündüz şiir söylemeye, kaafiyeler bulmaya kimin gücü yeter? • Ey her şeyi bilen Allâhım! Şiir de, cinas da, kafiyeler de korkudan senin emrine kul, köle olmuşlardır.157

Highlight (yellow) - Location 14781

Konuşan iki insan, insan oldukları halde birbirinin halini bilmezse, duvar, kapı gibi cansızların hali nicedir? Onların tesbihini nasıl bilir, nasıl anlar? 1500• Benim, konuşan bir varlığın bile tesbih edişinden haberim olmazsa, gönlüm konuşmayan bir varlığın tesbihini nasıl bilir?

Highlight (yellow) - Location 14911

Kötü zan, kötüye yoruş, hasta değilken, gam ve kederi yokken bile insanı hasta eder. 139 1580 • Peygamber Efendimiz’in şu mübârek hadîsini kabul etmek bizlere farzdır: “Yalandan hastalanırsanız, gerçekten hasta olursunuz.”

Highlight (yellow) - Location 15001

Halvet sülûke başlandığı, yâni dervişlik yoluna ilk adım atıldığı zaman ve bir de ortasında yapılır. Kâmil olanlara, halktan kaçınmaktan ziyâde onlarla beraber bulunmak, onları irşad etmek gerekmektedir.

Highlight (yellow) - Location 15070

Sen işin sonunu başlangıcında gör; işin sonunu gören kuyumcunun gerekenleri söylemesi. • Akıllı kişiler önceden ağlarlar; bilgisizler ise işin sonunda başlarına vururlar, hayıflanırlar. • Sen işin başlangıcında sonunu gör de, kıyâmet gününde pişman olma! • Birisi bir kuyumcuya geldi; “Altın tartacağım; bana bir terazi ver!” dedi. 162• Kuyumcu; “Efendi yürü git, bende kalbur yok!” dedi. Adam; “Benimle alay etme de teraziyi ver!” diye cevap verdi. • Kuyumcu; “Dükkanda süpürge yok!” dedi. Adam; “Yeter, yeter artık; alayı bırak!” dedi. • “Benim istediğim teraziyi ver; kendini sağır gösterme, her tarafa sıçrama, yâni mânâsız, rast gele konuşma!” • Kuyumcu; “Sözünü işittim; sağır değilim.” dedi. “Sözlerimi mânâsız sanma. • Terazi istediğini duydum, işittim ama, görüyorum ki sen, eli ayağı titreyen bir ihtiyarsın, bedenin zayıf, ellerin titriyor. 1630• Altının külçe halinde değil; ufak ufak kırıntılar halinde. Tartarken elin titreyecek, altın kırıntıları dökülecek. • Sonra diyeceksin ki; ‘Efendi, bir süpürge getir de altınlarımı toz toprak içinde süpüreyim, kırıntıları bulayım.’ • Süpürüp, süprüntüler bir araya gelince de “Bir kalbur istiyorum.” diyeceksin. • Ben, işin sonunu önceden gördüm; sen buradan başka yere git, vesselâm!”

Highlight (yellow) - Location 15162

• Aslında, bu dünya bir rüya gibidir. Ey Hakk yolcusu! Rüyada görülen hayalleri gerçek sanıp zanna kapılma; rüyada bir el kesilse bu korkulacak bir şey değildir! 1730• Rüyada bıçak senin başını keserse ne çıkar? Hem başın yerindedir, hem de ömrün uzun olacaktır!179 179 Rüya gören kimsenin haline, durumuna göre, ya aynen yâhut da aksine zuhûr eder. Sâlih bir kimsenin rüyası aynen vaki olur, yâni görüldüğü gibi çıkar. Halkın rüyası aksine zuhûr eder. Mesela; rüyasında ağlamışsa güler, ölmüşse yaşayacaktır. Hastalanmışsa sağlıklı bulunacağını gösterir.

Highlight (yellow) - Location 15280

1770• Uyuduğun vakit, bedenin bütün duygularının yok olmayacağına emin olduğun için, uykuya hazırlanırken korkmazsın, endişe ve telâşa kapılmazsın. • Uykun gelince, duyguların dağılır, yıkılır gider. Sen de harap, perişan bir hale gelirsin ama, duyguların yok olacaklar diye titremezsin.

Highlight (yellow) - Location 15317

1814• Soruyu soran, şeyhe; “Peki!” dedi. “Mâdem ki herkese acıyorsun, şu halde bu sürünün etrafındaki çoban gibisin. 1815• Ecel celladı oğullarını vurup öldürdükçe, ne diye kendi evlâdına ağlamıyorsun, sızlamıyorsun? • Acımanın tanığı gözyaşlarıdır. Neden gözlerin yaşlı değil, neden ağlamıyorsun?” 157 • Şeyh, bu soruları soran karısına yüzünü çevirip dedi ki: “Hanım, kış mevsimi Temmuz ayı gibi değildir. Yâni benim gözyaşlarım donmuş değildir. Fakat Allâh sevgisinin ateşi, onları kurutmuştur. • Çocuklarımın hepsi ölseler de, yaşasalar da, onlar, gönül gözümden kaybolmazlar. • Onları gözümün önünde belirli bir şekilde görüyorum. O halde neden yüzümü senin gibi üzüntüden tırmalayayım, yırtayım? 1820• Çocuklarım maddî olarak benden ayrıldılar, zamanın deveranından dışarı çıktılar ama, onlar benimle beraber bulunuyorlar, benim etrafımda oynayıp duruyorlar. • Ağlamak; çok acı duymaktan, sevdiklerinden ayrılmaktan ileri gelir. Ben ise azîz evlatlarımla beraberim, onlarla kucaklaşmaktayım. • Halk onları rüyada görebilirler; ben ise, onları uyanık iken apaçık görüyorum. • Ben bir an için olsun kendimi bu dünyadan gizlerim, his yapraklarını beden ağacından silker dökerim. O zaman yavrularımla beraber bulunurum. Yâni his âleminden kurtulur, kendi gönlüme sığınır, bu sûretle bâtın âlemini ve oranın acayip hallerini müşahede ederim. O zaman yavrularımla da beraber olurum.”

Highlight (yellow) - Location 15362

Hiç bir suçlu, başkasının suçunu yüklenmez; ben de yüklenmem! Fakat Allâh; onların yüklerini alır, onları hafifletir.

Highlight (yellow) - Location 15364

• Ey genç; günah yükü olmayan kişi şeyhtir! Yay gibi, Hakk onu eline almıştır! Ondan gelen her şeyi kabul etmiştir. 1790• Şeyh kimdir? Şeyh; pîr, ihtiyar, yâni saçı sakalı ağarmış kişi demektir. Fakat ey yanlış düşüncelere kapılan; bu beyaz kılın anlamını bil!193 193 Üç çeşit şeyh vardır: 1) Bilgi bakımından şeyh olanlar; islam alimleridir. 2) İbâdet ve kulluk yönünden şeyh olanlar; tekkelerin şeyhleri, mutasavvıf ihtiyarlardır. 3) Mevkî bakımından şeyh olanlar; Araplar arasındaki kabilenin başında bulunan şeyhtir. Bir evvelki beyitte geçen mecazî olarak “yay gibi Hakk’ın eline aldığı şeyh”: Bir kudsî hadîse göre; çok nafile namaz kılarak Hakk’a yakın olan şeyhler “Hakk aleti olurlar.” Onlar atmaz, Hakk atar. Halbuki “farzlarla yetinerek” Hakk’a yakın olanlar “Hakk’ın eli” olurlar. • Siyah saç, onun benliğinin sembolüdür. Saçların ağarması, şeyhin benliğinden, varlığından kurtulmasını gösterir. Saçı sakalı bembeyaz olunca, onun varlığından, benliğinden bir kıl bile kalmamıştır, demektir. • Bu yüzdendir ki, herhangi bir kişinin varlığı, benliği kalmayınca o pîr olmuş, şeyh olmuş demektir. Onun ister saçı siyah olsun, ister kır, önemi yoktur. • O siyah saç; insan vasfıdır, insan sıfatıdır. Nefsanî arzulara bağlılığı gösterir. Söylediğimiz kıl, sakal bıyık kılları; söylediğimiz saç, baştaki saç değildir. • Hz. Îsâ beşikte iken daha genç yaşına gelmeden; “Biz şeyhiz, biz pîriz” diye bağırdı.194 194 Meryem Sûresi’nin 27-33. ayetlerine işaret vardır. 1795 • Oğul! Eğer bir kişi bazı beşerî vasıflarından, nefsanî duygularından kurtulur da bazıları kalırsa, o kâmil bir şeyh olmaz; sadece seneleri saymış, yaşlı bir insan olur. • Bizim bedene ait vasıflarımızdan, beşerî duygularımızdan, siyah bir kıl (yâni, bizim nefsanî isteklerimizden biri dahi) kalmamış ise, işte o kişi Allâh’ın makbûlü bir şeyhtir. • Fakat; bir kimse sadece yaşlansa, ihtiyarlasa, saçı sakalı da ağarsa, bembeyaz olsa, o ne şeyhtir, ne de Allâh’ın has ve makbûl bir kuludur.195 195 Büyük mütefekkir Jean Jacques Rousseau (1727-1778); “Çok yaşayan, seneleri sayan değil, hayatı hisseden, duygulu olan kişidir.” demiştir. Bir düşünür de şöyle yazmıştır: “Gerçekten birbirine bağlı bir çift için gençliğin elden gidişi, ihtiyarlık bir felâket değildir. Birlikte ihtiyarlama tatlılığı, birlikte kılınan namazlar, birlikte tutulan oruçlar, ihtiyarlama açısını unutturur.” 160 • Bir kimsede beşeriyet sıfatlarından bir tek kıl bile kalsa, o kişi arşa, göklere mensup değildir. Yâni, Allâh’ın has kullarından değildir; rastgele bir insandır.

Highlight (yellow) - Location 15447

1842 • Lokman; tertemiz, nûrlu yüzlü Dâvud(a.s.)’ın yanına gitmiş, onun demirden halkalar yaptığını görmüştü.198 198 Lokman Sûresi’nin 11-12. ayetlerinde adı geçen Hz. Lokman hakkında çeşitli rivayetler var. Hz. Dâvud’un veziri olduğunu söyleyenler de var. Peygamber mi, değil mi tam anlamıyla bilinemiyor. Bazıları onun simsiyah bir köle olduğundan söz ederler. Bir gün Hz. Dâvud’un zırh yaptığını görmüş. Ne olduğunu bilmediği halde beklemiş, sormamış. Hz. Dâvud zırhı bitirdikten sonra; “Güzel bir harb elbisesi oldu.” diye açıklayınca, müşkilini halleden Hz. Lokman’ın; “Sabr ve sükut (=konuşmamak), ne kadar büyük fazîlet ise, ondan faydalanan da o kadar azdır.” dediği söylenir. • O yüce pâdişah, yaptığı çelikten halkaları birbirine takıyordu. 163 • Lokman, zırh yapma sanatını az görmüştü. Bu işe şaştı kaldı; vesveseleri de arttıkça arttı. 1845• “Acaba bu neye yarar? Kat kat halkalarla ne yapıyor? Kendisinden sorayım mı?” diye hatırından geçirdi. • Sonra kendi kendine; “Sabretmek daha iyidir.” dedi. “Çünkü sabır, insanı maksadına çabucak ulaştıran bir kılavuzdur. • Bir şeyi sormayınca, o şey sana daha çabuk açılır. Sabır kuşu, bütün kuşlardan daha hayırlı uçar. • Eğer sorarsan, istediğin daha geç hasıl olur. Kolay bir şey, senin sabırsızlığın yüzünden zorlaşır.” • Lokman bir zaman sustu, seyretti. Hz. Dâvud da işini bitirdi. 1850• Sonunda, yaptığı zırhı sabırlı Lokman’ın karşısında giyindi. • “Yiğidim! Bu zırh, insanı savaşta yaralanmaktan koruyan bir elbisedir.” dedi. • Lokman; “Sabır, iyi bir şey; her yerde insana sığınak olur. Her gamı, kederi giderir.” dedi.

Highlight (yellow) - Location 15478

Velîlerden duâ ehli olanlar başkadır. Onlar, bazen duâları ile iyiliği dilerler, yâni mutluluğa sebep olurlar; bazen de söğerler, yâni felâketi dâvet ederler. 1880 • Velîlerden başka bir grup tanırım ki, onların ağızları duâya kapalıdır; onlar hiç duâ etmezler. • O büyük insanlar, Allâh’ın hükümlerine râzı olmuşlardır. Başa gelen ve gelecek kazâyı defetmeyi aramak, yâni duâ etmek; onlara haram olmuştur. • Allâh’ın o has kulları; kazâda, başa gelen bir felâkette ayrı bir zevk bulurlar. Kazâdan, beladan kurtulmayı dilemek ve duâ etmek onlara âdeta küfür gelir.

Highlight (yellow) - Location 15484

Cenâb-ı Hakk onların gönüllerine öyle bir hüsn-i zan (=güzel zan) vermiştir ki, onlar, hiç bir gam ve hiç bir musibet yüzünden matem elbisesi giymezler.201 201 Bu inançta olan velîler mihneti kendilerine nimet, zahmeti de rahmet bilirler. Çünkü, başına gelenlerin Hakk’ın takdiri olduğunu bilirler de Aziz Hüdayî hazretleri gibi; “Hoştur bana senden gelen, Yâ gonca gül, yahud diken, Yâ hil’at ü yahud kefen, Lutfun da hoş, kahrın da hoş.” derler. Yâhut da Fuzulî gibi bütün istekleri gönüllerinden atarlar, başa ne gelirse ona râzı olurlar. “Bütün emelleri gönlünden eyleyüp ib’ad, Ne verseler ana şakir, ne kılsalar ana şad” derler ve Allâh’tan daha çok dert ve ıztırab isterler. Yine Fuzulî gibi; “Az eyleme inayetini ehl-i derdden Yâni ki çok belalara kıl mübtela beni” diye Allâh’a yalvarırlar. “Hikmet; müminin kaybettiği bir nesnedir, nerede bulunursa bulunsun, onu alınız.” diye buyuran sevgili, azîz, canımızın canı Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in emrine uyarak şunu arzetmek istedim: Büyük Rus romancılarından Dostoyevski sara illetine mübtela imiş. Bazen kendini kaybeder düşer, çırpınır dururmuş. Bazı yaralar alırmış. Ağzından burnundan köpükler gelirmiş. Sara nöbeti geçip de kendine gelince; “Allâhım; beni daha çok hırpala, daha çok ıztırap ver! Seni seviyorum; senin verdiğin ızdırabları, acıları da seviyorum.” diye yalvarırmış.

Highlight (yellow) - Location 15541

Akıl biliyor ki var bir Allâh Mahiyeti anlaşılmıyor... ah!” diye yazmıştır. “Ta’rîfe gelir mi hiç Mevla, Ta’rîfîne gitmemektir evla.”

Highlight (yellow) - Location 15545

Allâh’ın takdiri kulun rızâsıdır. 1906• Allâh’ın takdiri, kulun rızâsı olur. Kul ilâhî takdire râzı olur, onun hükmüne uyar. Yâni, Cenâb-ı Hakk ne takdir etmişse kul ona râzı olur. • Bu; zorlama değil; bir karşılık, bir sevap umarak da değil; kulun gönlü, tabiati bunu hoş görür. • Kendisi için azıcık bir şey bile dilemez ve tatlı yaşayışın tadının peşine de düşmez. Yâni, maddî yönden mutlu olarak yaşamayı da istemez. • Her kimde ezelî emre uyma huyu varsa, ölüm ve hayat onun için birdir. 1910• Artık o, hazîne ve defîne için değil, Allâh için yaşar. Ağrı, sızı, zahmet, mihnet, hastalık korkusundan ölmez; Allâh rızâsı için ölür. • O kâmil insanın imanı, Allâh rızâsı içindir; cennet için, ağaçlar için, dereler için değildir.207

Highlight (yellow) - Location 15575

İnsan-ı kâmilin huyu, ezelden böyle gelmiştir. Bu huy; riyâzatla, çalışmakla, araştırma ile kazanılamaz. • O; Allâh’ın rızâsını görünce güler, kazâ ve kaderin hükmü ona şekerle yapılmış helva gibi gelir.

Highlight (yellow) - Location 15577

1915•Dünya, huyu ve yaratılışı böyle olan bir kulun emir ve fermanına uymaz mı? • Durum böyle olunca, bu kul ne diye; “Allâhım; başıma gelen bu felâketi, bu belayı, kazâyı sen değiştir!” diye yalvarsın, ne diye duâ etsin? • Kendi ölümü de, çocuklarının ölümü de ona helva gibi tatlı gelir. Çünkü bütün bunlar, Allâh rızâsı içindir. • Çocuklarının ölümü, o vefâlı insana, fakir bir ihtiyara kadayıf nasıl tatlı gelirse öyle tatlı gelir. • Öyle ise neden duâ etsin? Ancak, lutuf sâhibi Allâh’ın rızâsını duâda görürse, o başka...208 208 Olgun mümin, nefsanî öfkelerinden, cismânî arzularından kurtulup Hakk’la bakî olduğu için her hususta Hakk’ın hükmüne râzı olmuştur. Kahır da, lutuf da onun için bir olmuştur. Bu mertebeye gelen insan bir şeyin olması veya olmaması için niçin duâ etsin? Herşey Hakk’tan geldiği için duâ etmek, Hakk’ın emrine, takdirine karşı gelmek gibidir. Fakat Allâh’ın rızâsının duâ etmelerinde olduğu görülürse, o vakit Allâh’a yalvarırlar. Nitekim; Eyyûb Peygamber senelerce hasta yattığı halde; “Yâ Rabbi! Bana şifâ ver!” diye duâ etmemişti. Sonra Allâh’ın rızâsının duâ etmesinde olduğunu anlayınca; “Yâ Rabbi! Bana hastalık geldi. Sen ise merhametlilerin merhametlisisin.” diyerek hastalıktan kurtarılmasını niyâz etti. 1920• O doğru yolu bulmuş kâmil insanın duâsı da, şefaati de kendi merhametinden ötürü değildir; Allâh’ın ilhamı iledir. • O büyük insan ilâhî aşkın çerağını gönlünde yaktığı an, kendi merhametini de yakmış, yandırmıştır. • Sanki onun sevgisi, ilâhî aşkı vasıflarına, huylarına cehennem olmuştur da onun bütün vasıflarını, huylarını yakmış, yok etmiştir. 169

Highlight (yellow) - Location 15730

2035• Peygamberler; kötü kişilerin birlikte yalanlamalarına baktılar da, peygamber oldukları halde, onların bile içlerine bir şüphe, bir zann düştü. • Şüpheden sonra onlara, bizim yardımımız geldi. Sen de halkı inkar edenleri terk et de, can ağacına çık, yâni velîlere yaklaş. 175 • Can ağacının meyvelerinden ye, kimin nasibi ise, kime müsaade edilmişse ona da ver deniyordu. Böylece her an ona bu çeşit sihirler öğretiliyordu. • Hiç bir şeyi duyamayan, anlayamayan halk ise; ‘Tuhaf şey bu dâvet sesleri sizden geliyor?’ diyorlardı. ‘Çünkü ovada ne ağaç var, ne meyve. • Bir kara sevdâya tutulmuş abdalların sözlerinden bıktık, usandık. Yakınınızda bağ, bahçe var, sizler için sofralar yayılmış, diyorlar. Hani, nerede sofralar 2040• Gözlerimizi ovuyoruz da bakıyoruz ki, burada bağ, bahçe yok; yakıp kavuran kuru bir çöl, Yâhut da zor, sarp bir yol. • Şaşılacak şu ki bu kadar uzun dedi-kodu, nasıl olur da asılsız olur? Peki bağ, bahçe varsa nerede?’ • Ben de o inkar edenler gibi, daima bu görüntüler, bu haller şaşılacak şey diyordum. Allâh’ın san’atı neden bu çeşit bir mühür vurdu? Ne diye gözlerim görmez etti?”219 219 Velîler hakkında halkın görüşü üç türlüdür: Bir kısmı Allâh’ın velîlerini tamamıyla inkar eder. Bunlar ilâhî yardımdan mahrum kalmış zavallılardır. Bir kısmı, eski devrelerde gelmiş velîlerin kerâmetim kabul eder. Kendi zamanındaki velîlere inanmaz. Üçüncü kısım ise; evliyanın kerâmetim tasdîk etmekle beraber zamanındaki velîyi kabul etmez. Bu üçüncü gruba dahil olanlar için büyük bir ârif demiştir ki: “Gönül sâhibi velîler çekilip gittiler de, aşk şehri boş kaldı deme. Bugün de cihân Şems-i Tebrîzî gibi velîlerle doludur. Fakat Mevlânâ gibi bir Hakk âşıkı nerede?”

Highlight (yellow) - Location 15773

İçlerinden biri; ‘Velî bir adı bilmezse, bilmiş ol ki, o bilgisizliğinden değildir, istiğrak halinde, yâni kendinden geçmiş bir halde bulunuşundandır.’221 221 İstiğrak: Velîlere has bir haldir ki, bu hale gelince velînin Hakk’ın müşahedesi ile kendini ve bütün varlıkları kaybetmesidir, istiğrak halinde olanların bazıları, kendilerini bilmemekle beraber, şerîatın kurallarından hiç bir şeyi terk etmezler, şerîatten kıl kadar ayrılmazlar. Bunlara “mahfuz” denilir. Allâh onları, dîninin erkanından bir tekini bile terk etmekten muhafaza buyurmuştur. Şeyh Sadî hazretleri istiğrak halinde bulunduğu halde, namaz vakti olunca, abdest alır, namazını kılardı. Şeyh-i Ekber hazretleri de, bir mescitte imamlık ederken, kendisinde istiğrak vaki olmuş, o halde iken de imamlık vazifesini yerine getirmişti.

Highlight (yellow) - Location 15783

• Sizin tertemiz sohbetinizle, toplu dostluğunuzla, o zorluklar çözülsün. Üzüm bile topraktan tek başına değil, salkım halinde çıkar. Bir arada sohbetlerle yetişir ve üzüm üzüme bakarak korukluktan kurtulur. • İçi özle dolu, sağlam bir tohum, kereminden, lutfundan ötürü kara toprakla dost olur. Onunla sohbet eder, konuşur, görüşür. • O kırmızı veya sarı rengi, kokusu kalmayıncaya kadar kendini toprakta mahv eder. Böylece benliğini yok eder de, gerçek varlığını bulur. • Tohum tohumluktan çıkıp toprak içinde yok olunca, gönlündeki darlık (=kabz) hali kalmaz. Kol kanat açar, ferahlığa (=bast) ulaşır, ilerler.222 222 Kabz hali: Maddî hiç bir sebep yok iken, gönlün mânevî bir sıkıntıya uğraması, insanın sebepsiz olarak içinde bir sıkıntı, üzüntü, bir melal duyması. Bast hali: Yine maddî bir sebep yok iken, gönlün bir ferahlık içinde bulunması, insanın kendini mutlu hissetmesi, mânevî zevkler içinde olması. 2070• Böylece o tohum, aslı olan toprağa karşı, benlikten kurtulup, kendinden geçince, onun tohumluk sûreti gider, onda mânâ cilvesi başlar.’

Highlight (yellow) - Location 16021

2130 • O adam bilgisizliği sebebiyle yüzünü ters çevirmiş, yâni gökte ışıklar saçan ayı bırakmış da kuyudaki aksini övmeye başlamışsa da, aslında yine ayı medh etmiş olur. • O kimsenin övdüğü aydır. Ayın aksi değildir. Ama, bu olay yanlış olursa, yâni yaratıcı değil de, yaratılan medh edilse, bu medih küfür ve isyan olur.

Highlight (yellow) - Location 16040

Onlar tekbîr getirip namaza girince, kurban gibi bu dünyadan çıkıp gittiler.244 244 Kesilen kurban, nasıl şu fena âleminden ayrılırsa, onlar da öyle oldular. • Ey imam, namaza başlarken Allâhuekber demenin mânâsı şudur: “Allâh’ım, biz senin huzûrunda kurban olduk.” • Kurban keserken Allâhuekber dersin işte, öldürülmeye layık olan nefsi kurban ederken de bu söz söylenir.245

Highlight (yellow) - Location 16050

Beden şehvetlerden, hırslardan kurtulur, namazda “Bismillahirrahmânirrahîm” demekle kurban olur gider. • Namaz kılanlar, kıyâmette olduğu gibi, Allâh’ın huzûrunda saflar halinde dururlar, sorguya, hesap vermeye, yalvarmaya koyulurlar.246 246 Büyük sofilerden Ebû Saîd Harraz hazretlerine; “Namaza nasıl durulur?” diye sormuşlar. O da; “Kıyâmette, Allâh’ın huzûrunda çıkıp duracağın gibi. Öyle bir duruş ki, senin ile onun arasında tercüman bulunmayacak. O sana bakacak ve soracak, sen de ona cevap vereceksin ve öyle bir pâdişahlar pâdişahının huzûrunda bulunduğunu bileceksin.” diye buyurmuş.

Highlight (yellow) - Location 16056

• Namazda gözyaşı dökerken ayakta durmak, kıyâmet günü dirilerek, kabirlerden kalkıp mahşer yerinde Allâh’ın huzûrunda ayakta durmağa benzer. • Cenâb-ı Hakk; “Sana verdiğim bu kadar mühlet içinde ne yaptın? Ne kazandın, ve bana ne getirdin?” diyecek. 189 2150 • Ömrünü ne ile, ne işlerle, ne gibi ibâdetlerle, ne iyilikler yaparak harcadın, bitirdin? Sana verdiğim rızkı, kuvveti, gücü ne ile yok ettin? • Gözünün nûrunu nerede tükettin? Beş duygunu nerelerde kullandın? • Gözünü, kulağını, aklını, irâdeni, bileğini, arşa ait olan bütün bu kuvvetlerini, neye, nerelere harcadın da onlara karşılık, bu dünyada neyi satın aldın? • Sana kazma gibi, bel gibi el, ayak verdim. Onları sana ben bağışladım;onlar ne oldular?” • Allâh’ın huzûrunda bunun gibi derde dert katan yüz binlerce haberler, sualler gelir. 2155• Namazda kıyamda iken, kula gelen bu sözlerden kul utanır, utancından iki büklüm olur ruküa varır. • Utancından ayakta durmağa gücü kalmaz, ruküda: “Subhane rabbiye’1- azîm” diyerek Allâh’ın noksan sıfatlardan berî olduğunu söyler. • Sonra o kula Hakk’tan ferman gelir; “Başını kaldır da sorulan sorulara cevap ver.” denir. • Kul utana utana başını ruküdan kaldırır; fakat, dayanamaz; o günahkar, utancından yine yüz üstü yere kapanır. • Ona tekrar; “Secdeden başını kaldır da, yaptıklarından haber ver.” diye ferman gelir. 2160• O bir kere daha utanarak başını kaldırır ama, dayanamaz yine yılan gibi yüz üstü düşer. • Cenâb-ı Hakk; “Tekrar başını kaldır da söyle, yaptıklarını kıldan kıla, birer birer senden soracağım” diye buyurur. • Allâh’ın heybetli hitabı, onun rûhuna te’sir ettiği için, ayakta duracak gücü kalmamıştır. • Bu ağır yük yüzünden ka’deye varır, dizleri üstüne çöker. Cenâb-ı Hakk ise; “Haydi söyle, anlat.” diye buyurur. • “Sana nimet vermiştim, nasıl şükrettiğini söyle; sana sermaye vermiştim, onunla ne kâr elde ettiğini göster.” 2165• Kul yüzünü sağ tarafına döndürür, peygamberlerin rûhlarına ve meleklere selam verir. • Onlara niyâzda bulunur da der ki: “Ey mânâ pâdişahları, bu kötü kişiye şefaat edin, bu günahkarın ayağı da, örtüsü de çamura battı.” 190 • Peygamberler selam veren kula, derler ki: “Çâre ve yardım günü geçti, gitti. Çâre dünyada olabilirdi, orada hayırlı işler yapmadın, ibâdet etmedin, öğünler geçti. • Ey bahtsız kişi, sen vakitsiz öten bir horoz gibisin; git, bizi üzme, bizim kalbimizi kırma.” • Kul yüzünü sola çevirir, bu defa akrabalarından yardım ister, onlar da ona; “Sus.” derler. 2170 • “Ey efendi, biz kimiz ki sana yardım edelim, elini bizden çek de kendi cevâbını Allâh’a kendin ver.” derler. • Ne bu taraftan, ne o taraftan bir çâre bulamayınca, o çâresiz kulun gönlü, yüz parça olur. • O herkesten ümidini kesince, iki elini açar, duâya başlar. • “Allâh’ım, herkesten ümidimi kestim. Evvel ve ahir kulunun başını vuracağı, sığınacağı sensin; senin rahmet ve mağfiretine son yoktur.” • Namazdaki bu hoş işaretleri gör de, sonunda, kesin olarak işin böyle olacağını anla... 2175 • Aklını başına al da namaz yumurtasından civciv çıkar, yâni namazdan mânen yararlan, yoksa dane toplayan bir şey öğrenememiş kuş gibi, Allâh’ın büyüklüğünü düşünmeden yere başını koyup kaldırma.

Highlight (yellow) - Location 16105

İnsanlar yoksulluktan, fakirlikten korkacakları yerde, o yoksulluğu yaratandan, yâni Allâh’tan korksalardı, çekinselerdi, onlara yer yüzünde defineler, hazîneler belirirdi.247

Highlight (yellow) - Location 16111

Halkın hemen hepsi de, gam korkusundan, gamın ta kendisi olmuş, varlık kaygısı ile yokluğa düşmüşlerdir.248

Highlight (yellow) - Location 16132

Tilkileri ayakları kurtarır; onlar kendilerini kuyrukları kurtardı sanırlar. 2227 • Avda, tilkileri ayakları kaçırır, kurtarır. Onlar, aldanırlar da kendilerini kuyrukları kurtardı sanırlar. •İnlerine giderler de; “Canımızı bu kurtardı.” diye, kuyruklarını severler, kuyrukları ile oynarlar. • Ey tilki, ayağını taştan ve kesikten koru, ey aç gözlü, ayak olmayınca, kuyruğun ne faydası var? 2230 • Biz de tilkilere benzeriz, velîler ise, bizi yüzlerce kötülüklerden, intikamlardan kurtaran ayaklar durumundadırlar. • Kurnazlıklarımız, hîlelerimiz ise kuyruğumuza benzer; sola, sağa döner, kuyruklarımızla oynar dururuz.

Highlight (yellow) - Location 16164

2261• Ben gönül sâhibi bir ârifim, başka birine ihtiyacım yok, Hakk’a ulaşmışım diye böbürleniyorsun. • Senin bu halin bulanık suyun, “Ben suyum, niçin yardım arayacakmışım?” demesine benzer. • Nefsanî isteklerle kirlenmiş gönlünü, sen temiz, günahsız bir gönül sandın da gönül ehlinden, velîlerden kendini çektin, ayırdın.

Highlight (yellow) - Location 16170

Cenâb-ı Hakk; “Biz daima gönüle bakarız.” diye buyurdu. 2243 • Ey gönül, sen bir cüz’sün, ne vakit küllînin tarafına yönelir gidersen, yâni kâmil bir insana sığınırsan, o zaman sen, Allâh’ın sevdiklerinden olursun. • Cenâb-ı Hakk; “Biz daima gönüle bakarız, su ve çamurdan ibâret olan sûrete, şekle değil.” diye buyurdu. 2245 • Sen; “Bende de gönül var.” diyorsun, diyorsun ama; gönül arşın üzerinde olur, halbuki sen, aşağılardasın, aşağılıklarda bulunmadasın.254 254 Her göğüste bir kalp vardır. Kan dolaşmasına hizmet eder. Onu pompalar. Fakat insanın mânevî kalbi, yâni gönlü, bir yumruk büyüklüğündeki et parçacığı değildir. Bu kalp hayvanlarda da var. Belki kalp denilen gönül mânevîdir. Maddî değildir. Allâh’ın tecellî yeri olan gönül, onun maneviyetidir. Yere göğe sığmayan Allâh orada bulunur. Hz. Bestamî; “Arş ile onun ihtiva ettiği şeyler, bir ârifin gönlü köşe-sinden birine konsa, ârif onları hissetmez.” demiştir. Ve bu söz ile, ârifin gönlünün ne kadar geniş olduğunu anlatmıştır. • Kara balçıkta da su bulunduğunu herkes bilir. Fakat o su ile abdest alınmaz ki. • Balçığın içinde su vardır, vardır ama, o balçığa yenilmiş, balçıkta kaybolmuştur. Sen de gönlüne; “Bu da gönüldür.” diyemezsin. Çünkü senin gönlün de kirli emellere, şehvete, hiddete, mevkî hırsına, dünya isteklerine mağlub olmuş, onlar arasında kaybolup gitmiştir.

Highlight (yellow) - Location 16189

Dikkatle bak da gör ki: Şu bizim can suyumuz, balçıktan yaratılan şu beden içinde mahpus kalmıştır. Ey rahmet denizi bize acı, ve bizi şu çamurdan kurtar. 195 • O rahmet denizi sana der ki: “Ben, seni kendime çekiyorum ama, sen benliğe kapılıyorsun ‘ben de hoş bir suyum, sâfî bir suyum’ diye laf ediyorsun. • Bu lafın, seni benden mahrum ediyor, o vehmi, o benliği bırak da bana gel, bana karış. • Balçığın içindeki su, denize gitmeyi, aslına kavuşmağı ister ama, balçık suyun ayağını sımsıkı tutmuştur. Onu kendine çeker, bırakmaz. 2255• Eğer su, yâni rûh, ayağını balçığın elinden, yâni bedeninden kurtarırsa balçık kurur, su da hür ve bağımsız bir hale gelir.255 255 Hz. Mevlânâ’nın şeyhi Seyyid Burhaneddin Tirmîzî hazretlerinin şu meâldeki kıtası anlamlıdır: “Rûhun çıkış yeri Allâh’ın arşının nûrudur. Halbuki rûhumuzun kafesi olan beden, üzerinde yaşadığımız yeryüzü toprağındandır. Ahdi ve imtihanları kabul etmek için Allâh, bu iki zıt varlığı bir araya getirmiş, birbirine alıştırmıştır. Bu durumda rûh ötelerden gelmiş bir gariptir. Beden kendi vatanındadır. Onun için kendi evindeki köpek gibi azgındır. Allâh’ım, garip, mahzun, kimsesiz, vatanından ayrı düşmüş olan rûha acı, merhamet et.”

Highlight (yellow) - Location 16256

Yûsuf (a.s), bundan sonra ne türlü cefâlara uğradı ise, o sesin vermiş olduğu kuvvetle, güçle, o eza ve cefâlara dayanıyordu. • Onun gibi o, (Elestü bi-rabbiküm) “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sesinin mânevî zevki de her müminin gönlünde ta kıyâmete kadar vardır. 2345• Bu yüzdendir ki, müminler ne belalara itiraz ederler, ne de Cenab-ı Hakk’ın “yap, yapma” buyruğundan sıkılırlar. 198 • Acılık tadı veren, Hakk’ın emir lokmasını bile, rûhanî zevkle, gül reçeli gibi yerler, içlerine sindirirler.261 261 Büyük velî Eşrefoğlu ne güzel söylemiş: “Eşrefoğlu Rumî yârı, Sevenlerin budur kârı, Ol dost için ağuları, Şeker gibi yutmak gerek.” (Eşrefoğlu! Allâh’ı sevenler, onun verdiği zehri, şeker gibi yutarlar.) • Fakat rahmânî zevkten mahrum olan kişi, kazâ ve kader lokmasını inkar eder de gül reçeli bile yese, isti’dadına aykırı düştüğü için sindiremez, kusar.262 262 “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabına inanmayan, Allâh’ın kazâ ve kaderini inkar eden ve başına gelen belalara teslimiyet göstermeyen kişi ise, ma’ruz kalacağı belaları hazm etmez; inkar ve i’tiraz sûretiyle bir takım herzeler kusar.

Highlight (yellow) - Location 16278

Fakat elest âleminde, böyle bir rüya görmeyen bu dünyada ne velîlere kul olur, ne de mürîd. • Olsa bile gönlünde yüzlerce tereddüd vardır, bir an şükür etse bile, bir sene şikayette bulunur. 2355 • Din yolunda, tam inanca ermeyerek yüzlerce tereddüdle ileri doğru bir adım atarsa, öbür adımı geriye doğru gider.

Highlight (yellow) - Location 16285

Aslında, dün gece biraz bir şey yemiştim demem de masal, çünkü her ne gelirse ondan, o müsebbibü’l-esbab olan Allâh’tan geliyor.

Highlight (yellow) - Location 16314

Bu sebep ve müsebbib konuları, işi uzatıp duran akıl ile, keşf ve hâl edilemez. Sen candan hulus ile Allâh’a kulluk et ki bunun hakîkati sana açılsın.269 269 Bir hadîs-i şerifte buyurulmuştur ki: “Bir kimse, bildiği ile kulluk ederse, Allâh ona, bilmediği ilmi ihsan eder.”

Highlight (yellow) - Location 16323

Akıl baştan başa defterler karalar, yâni kitaplar yazar. Aklın aklı ise ufukları, ay nûrları ile doldurur. • Aklın aklı; aktan, karadan, kağıt ve mürekkeble eser yazmaktan kurtulmuştur. Çünkü onun ayının nûru, rûha ve gönüle akseder. • Bu kara ve aktan, yâni yazılmış kitaplardan şereflenenler, değer kazananlar varsa, onlar da Kadir gecesi gibi olan ve bir yıldız misali parlayan akl-ı küllin ilhamı eseridir. • Dağarcığın ve kesenin değeri, içindeki altındandır. Altınsız dağarcığın ve kesenin hiç değeri yoktur, ilâhî bilgiden ve irfândan boş olan kitaplar; içi boş keselere benzerler. 2535• Nasıl ki bir et yığınından ibâret olan bedenin değeri de candandır, canın değeri de canandandır. • Eğer can, îmân nûru olmaksızın diri olsaydı, hiç kâfirlere Cenâb-ı Hakk “Ölüler” der miydi?270

Highlight (yellow) - Location 16341

Nefsi yenmek için bir mürşide, bir şeyhe uymak gerekir. • Çalışıp çabalamakla, can gıdasını nasıl elde edeceksin? Onu ancak, sana bir şeyhin himmeti bağışlar. 2545 • Nefis, şeyhe uyduğunu, şeyhle beraber adım attığını görünce, ister istemez senin buyruğun altına girer. • Şeyh senin dostun olunca, akıl o vakit köpek nefsini yener. 202 • Nefis yüzlerce gücü, kuvveti ile, yüzlerce hüneri ile, ma’rifeti ile bir ejderhadır. Şeyhin yüzü, ona karşı göz çıkaran zümrüddür.272 272 Zümrüd taşınırı, yılan gözünü kamaştırıp görmez bir hale getirdiği söylenir. 2550 • Nefis Allâh velîsinin huzûrunda bulunursa, onun yüz arşın uzunlu ğundaki dili kısalır, yâni kötülüğe cüreti kalmaz. • Nefsin yüz dili vardır, her dilinde yüz çeşit lügati vardır. Onun hîlesi, masalı anlatılamaz ki...273

Highlight (yellow) - Location 16352

Nefsin sağ elinde tesbîh ve Kur’ân vardır. Ama yeninde ise hançer ve kılıç saklıdır.274 274 Bir taraftan kendisini sûfîve imanlı gibi gösteren nefis, fırsat bulunca türlü günahlar cinayetler işler.

Highlight (yellow) - Location 16424

Îsâ (a.s.) dedi ki: “Ahmaklık, Allâh’ın bir kahrıdır. Hastalık, körlük kahır değildir; bir ibtila, yâni bir belaya uğrayıştır. •İbtila, belaya uğrayış bir hastalıktır, belaya uğrayan kişiye acırlar, ama ahmaklık öyle bir hastalıktır ki başkalarını yaralar, incitir.” • Ahmak adama vurulan “dağ” Allâh mührüdür. O mühür üzerine hiç bir el bir çâre bulamaz. 2595 • Hz. Îsâ’nın kaçtığı gibi, sen de ahmaktan kaç, ahmakla sohbet, konuşup görüşmek, nice kanlar dökmüştür. • Hava suyu nasıl yavaş yavaş çeker, buharlaştırırsa, ahmak da onun gibi sizden bir şeyler çalar, rûhen sizi yoksul bırakır. • Senin hararetini çalar, soğukluk verir, seni mermi taşı üstüne oturmuş kişiye döndürür.

Highlight (yellow) - Location 16566

Peygamberler ve onların varisleri olan velîler gönül hastalarını başka türlü tedâvi ederler. • Biz nabız tutmadan, vasıtasız olarak gönüle bir hoşça bakarız. Allâh’ın verdiği seziş dolayısıyle bizim görüşümüz pek yücedir. • O hekimler, hastaya gıda verirler, meyve verirler; böylece hayvanî rûh, onların ilaç ve gıda tedâvisi ile bedenle beraber canlanır, kuvvetlenir. • Biz ise iş hekimleri, söz hekimleriyiz. Biz hastalanmıza ilaç vermeyiz. Bize ilham veren, Allâh’ın celâl ve büyüklük nûrunun aksidir. 2705• Hastaya deriz ki: “Şöyle bir iş, sana yararlıdır, böyle bir iş ise zararlıdır. Zararlı olan iş senin Allâh’a giden yolunu keser.” • Bu çeşit söz, seni ileri götürür, bu çeşit söz, seni yaralar. • O hekîmler hastalığı anlamak için hastanın idrarına bakarlar. Halbuki, bize delil olan hastalığın anlaşılması için yol gösteren, Allâh’ın yüce vahyidir. • Biz kimseden tedavî ücreti almayız, emek karşılığı bir şey istemeyiz. Bizim ücretimiz Hakk’tan gelir; bu da bize yeter.

Highlight (pink) - Location 16723

• Sebe’ kavmi peygamberlerine dediler ki: “Siz kendinizce uğurlusunuz, ama bizce uğursuzsunuz, bize zıtsınız, aykırısınız. • Bizim rûhlarımızda üzüntü yoktur. Siz geldiniz, sözlerinizle bizim rahatımızı bozdunuz, bizi gama, kedere, sıkıntıya soktunuz. 2950• Biz, birbirimizle uzlaşmış, birlik halinde yaşıyorduk. Sizin kötü haberleriniz yüzünden birlik bozuldu. Aramızda, yüzlerce ayrılık, aykırılık belirdi. • Biz önce şeker yiyen develer gibi neşeli idik, sizin yüzünüzden ölümü düşünen baykuşlara döndük. • Nereye bir gam masalı yayılmışsa, nerede kötü bir ses duyulmuşsa, dünyanın neresinde bir kötüye yoruş varsa, nerede bir kötüye dönüş, çarpılmış azab duyulursa; • Hepsi de sizin hikâyelerinizden, sizin kötüye yoruşunuzdan meydana gelmiş; hırsınız, düşkünlüğünüz hep gam koparmada, azap duyurmadadır.”

Highlight (yellow) - Location 16770

• Velîlerin öfkesi bulutu kurutur, gönüllerin öfkesi ise âlemleri yakar, yıkar.

Highlight (yellow) - Location 16819

Eğer yolda su varsa, taşıdığın suyu döker, tazesini içer ve kabını doldurursun, fakat ya yolda su yoksa; eyvahlar olsun susuz yola düşene...295

Highlight (pink) - Location 16923

• Nimet insana, gaflet verir. Şükretmek ise uyanıklık getirir. Sen aklını başına al da, şükür tuzağı ile nimet avla.301

Highlight (yellow) - Location 16927

“Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir.”

Highlight (orange) - Location 16956

• Siz kendinize; bencilliğinizden ötürü kendi sanatınıza âşıksınız. Allâh’ın yarattıklarını göremiyorsunuz. Zaten yılanların kuyruklarına yılan başları yakışır. • Ne o kuyrukta bir devlet, bir nimet vardır, ne o başta bir rahatlık, bir sağlık vardır.

Highlight (blue) - Location 16992

Herkes Cenâb-ı Hakk’ın yaptığı işler hakkında örnek getiremez. 2785• Örnek getirmek; Allâh’ı, ay’a, kaynağa benzetmek ve bunlarla ilâhî dergâha ta’rîzde bulunmak sizin haddiniz midir? • Örnek vermek, misal getirmek Allâh’a layıktır, gizli açık şeyleri bilmek de ona mahsustur.

Highlight (yellow) - Location 17092

• Hz. Mûsâ, o iç ağrısı gibi herkesi rahatsız edici olan kavim (yâni İsrailoğulları), kendilerini başka kavimlerden üstün görmesinler, başları eğilsin diye; Kudüs kalesinin kapısını ufak, alçacık yaptırmıştı. 310Zâriyât Sûresi’nin şu meâldeki 56. âyetine işaret var: “Ben cinni ve insanı ancak kulluk etsinler diye yarattım.” 236 • Çünkü onlar zorba kişilerdi, dik başlı kişilerdi, onlara o alçacık kapı, yalvarış, baş eğiş yeri oldu, cehennem kesildi. Cenâb-ı Hakk hükümdarları, Allâh’a boyun eğmeyen zorbaları yola getirmekle vazifelendirmiştir. Nasıl ki Hz. Mûsâ, Benî İsrâil’in secde edercesine eğilerek girmeleri için Kudüs kalesinin duvarına küçük ve alçacık bir kapı açtırmıştı.311 311 Bu başlıkta Bakara Sûresi’nin 58. âyetine işaret vardır. Âyette; “Beyt-i Mukaddes’in kapısından secde ederek girin.” diye bir emir var. Secde edercesine girmek hususunu aydınlatmak gerekir, insanın o dar kapıdan geçebilmesi için eğilmesi, yere sürünmesi, secde etmesi gerekiyor. Bunun için de kendini küçük görerek o kapıdan geçmek lazımdır. Aslında o kapı, aşk ve insanlık kapısıdır. Kendini küçültmek, gururu, şehveti, şöhreti, mevkî hırsını, zengin olmak sevdâsını, hiddeti ve bütün kötü huyları terk ederek alçak gönüllü olmak, âdetâ küçülmek icâb ediyor. Kendini büyük görenler, dünyayı kendileri yaratmış gibi böbürlenerek yürürler; kendilerini büyük, üstün insan sananlar, o kapıdan geçemeyeceklerdir. 2998 • Allâh pâdişahları etten ve kemikten küçük bir kapı olarak yarattı.312 312 Pâdişah etten, kemikten nasıl kapı olabilir? Burada da mecazî bir ifade var: Allâh kapısına göre, daha doğrusu Hakk’a nisbetle pâdişahlar küçük bir kapı sayılıyor. Ne yazık ki insanlar, Allâh kapısını bırakıyorlar da, pâdişahların, zenginlerin, yüksek mevkilerde bulunanların kapılarını çalıyorlar, imam Muhammed Bakır hazretleri; “Biz, yurdumuzun kapışıyız.” diye buyurmuştu. Yâni bizim yurdumuza ancak bizden geçilir, demek istemişti. Nitekim Peygamber Efendimiz de; “Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır.” diye buyurmuştu. Fransız ediplerinden Andre Cide’nin Dar Kapı adlı romanında, bu konu işlenmiştir. Herkes bu dar kapıdan geçemez. Bu kapıdan geçmek için kâmil insan olmak lazımdır. • Dünyadaki insanlar, Allâh’a secde etmeye düşmandırlar da, tutarlar pâdişahlara secde ederler. 3000• Allâh, kokmuş et yığınını, bu beden pisliğini, onlara mihrap yaptı. O mihrabın adı da beydir, pâdişahtır. • Ey dünyada mevkî sahiplerinin, zenginlerin karşısında yerlere kapananlar, sizler Hakk’ın dergâhına, o yüksek kapıya layık değilsiniz. Temiz olanlar şeker kamışı gibi mânevî şekerle doludurlar, siz içi boş birer kamışsınız.

Highlight (yellow) - Location 17124

• Fare tabiatlı olan insanların beği, kedi gibi hayvan tabiatlı olur. Fare kim oluyor ki arslanlardan korksun?314 314 Fareler arslandan korkmazlar, fakat kediden titrerler. O huyda olan insan şeklindeki mahlûklar da Allâh’tan korkmazlar. Fakat yüksek mevkilerde bulunanlardan, zenginlerden, kuvvetli zâlimlerden korkarlar. • O fare huylu kişiler, Allâh’ın nûru ile nûrlanmış, âdetâ Allâh’ın güneşi olmuş velîden korkmazlar da, Allâh’ın kedilerinden, köpeklerinden korkarlar. 3005• Birer hakîkat güneşi olan velîlerin virdleri: “Rabbimiz yücelerden yücedir.” sözüdür. Bu ahmaklara yaraşan vird ise, Allâh’ı -haşa- yarattıklarına benzeterek, aşağı sıfatlarla övmektir. • Fare nasıl olur da arslanlardan, yâni velîlerden korkar? Arslanlardan korkanlar, göbeklerinde misk bulunan ceylanlardır. Yâni gerçek bilginlerdir.315 315 Fâtır Sûresi’nin 28. âyetinin mânâsı şöyle: “Allâh’tan kulları içinde ancak alimler korkar.” Maddî yönde ilerlemiş, ordinaryüs prof. olmuş, fakat ârif olmamış bir kimse Allâh’tan korkmaz, gerçek alim, hakîkati gören ârif korkar. Bir hadîste; “Ben Allâh’ı en iyi bileninizim ve Allâh’tan en çok korkanınızım.” diye buyurulmuştur. Keza “Hikmetin başı Allâh korkusudur.” diye bir hadîs de vardır.

Highlight (yellow) - Location 17166

• Âşıkların varlıkla işleri yoktur. Âşıklar sermayesiz kâr elde ederler. • Kanatları olmadığı halde dünyanın etrafında uçarlar. Elleri yok iken topu meydandan kaparlar. 239 • Mânâdan koku alan o velî, eli kesilmiş olduğu halde zenbil örerdi. • Âşıklar yokluk âleminde çadır kurmuşlardır. Yokluk gibi tek bir renge boyanmışlardır, bir olmuşlardır. 3025• Süt emen çocuk, yemeğin tadını ne bilir? Perinin gıdası da sadece kokudur.318 318 Periler, yâni cin denilen görünmeyen mahlûklar “tayyibe” ve “habîse” olmak üzere ikiye ayrılmış, iki taifenin de gıdası koku imiş. Tayyibe olan perîler, güzel kokularla, habîseler de kötü kokularla gıdalanırlarmış. • Fakat insan oğlu o kokunun gıda olduğunu nasıl anlar? Çünkü huyu, perinin huyuna zıttır. • O perinin kokudan aldığı zevki, sen yüz batman güzel yemekte bulamazsın.

Highlight (yellow) - Location 17277

3075• Sen tedbirini, yâni kazâ ve kadere karşı gelmeyi unutursan, bir işe sarılmayı, bir karara varmayı bırakırsan, kendi pîrinden o genç bahtı elde edersin.327 327 Dikkat edilirse Hz. Mevlânâ, her fırsatta kader üzerinde durmakta, bu konuyu sık sık tekrar etmektedir. Çünkü bu devirde olduğu gibi o devirde de İslâmî olmayan; Mutezile, îsmailiye, Batiniyye gibi sapık inançlarla itikatları sarsılan müminleri, uyandırmağa çalışmaktadır. Mevlânâ’nın bu beyitlerini de yanlış yorumlamamak gerekir. Nitekim büyük bir Mevlevî şairi olan ve Hz. Mevlânâ’dan dörtyüz sene sonra gelen Şeyh Galib hazretleri de, aynen Mevlânâ gibi; “Tedbîrini; terk eyle, takdîr Hüda’nındır, Sen yoksun, o varlıklar hep vehm ü gümânındır.”demişse de bu; “Çalışmayı, sebebe teşebbüs etmeyi terk edin.” demek değildir. Hani son devirde yetişen bir dîvan şairinin yazdığı gibi: “Hakk’a tefvîz-i umûr et, ne elem çek, ne keder, Gelir elbette zuhûra, ne ise hükm-i kader.” (Bütün işlerini Hakk’a bırak, üzülme kaderin hükmü ne ise o başına gelecektir.) diye düşünmek, islâmî bir düşünce değildir. Çünkü Cenâb-ı Hakk; “Çalışmaktan başka, insan için bir çıkar yol yoktur.” diye buyurmuş ve bizi didinmeye ve uğraşmaya teş-vîk etmiştir. Bize irâde-i cüz’iyye vermek lutfunda bulunmuştur. Çalışacaksın, uğraşacaksın ondan sonra Allâh’ın takdiri ne ise o tecellî edecektir, tşte o takdire boyun eğmeli, o takdiri hoş karşılamalı. “Neden böyle oldu?” Yâhut; “..olmadı.” diye üzülmemelidir. Hakk’ın kararma tam teslim olacaksın. Nitekim Hz. Mevlânâ da bu beyitten bir kaç beyit sonra 3081 numaralı beyitle âdetâ bu konuya açıklama getirmektedir. “‘Kaderim böyle imiş’ diye miskince durma, ihtiyat ve gayret atını ok gibi sür. Yâni çalış, gayrette kusur etme.” diye buyurmaktadır. Âriflerden birinin söylediği şu söz, bu konuya ışık tutacaktır: “Takdîr-i ezel, gayrete âşıktır.” 244 • Kendini, kendi benliğini unutursan seni yad ederler, anarlar; kul olursan o vakit seni azad ederler. 3079 • Dişlerin keskinliği; midenin gücünden, hararetinden meydana geldiği gibi, halkın uğraşması, çalışması, sağa sola koşması, hep Allâh’ın kazâ ve kaderi îcabıdır.

Highlight (yellow) - Location 17310

3085 • “Kimim? Neyim? Ne olacağım? Bunları bilmedikçe gemiye binmem, deniz yolculuğuna çıkmam.” dersen; • “Bu yolda kurtulacak, sağ, esen kalacak mıyım? Yoksa batıp boğulacak mıyım? îki halden hangisindeyim? Bunu bana açıkla, bildir. • Ben bu yola şüphe ile girdim. Başkaları gibi kuru bir ümide kapılıp yola çıkmam.” diyecek olursan; • Böyle kuruntularla, hiç bir iş yapamazsın, ticaret edemezsin. Çünkü bu iki husus, gayb âlemindendir. îkisi de gizlidir.329 9 Sadreddin Konevî hazretleri, üvey babası Muhiddîn Arabî hazretlerinden naklen buyuruyorlar ki: “Şeyh bana dedi ki: ‘Mağripten diyar-ı Rum’a geleceğim ve sahilden gemiye bineceğim sırada, Allâh bu seferin neticesini bana keşf ettirmeyince gemiye binmeyeyim dedim. Ve Hakk’a gönülden teveccüh ettim. Allâh, bana bu yolculuğumda ne olup biteceğini, hattâ anneni alacağımı ve senin ne mertebeye vasıl olacağını bana bildirdi. Ondan sonra kalp huzûru ile gemiye bindim.’” Sûre-i Mutaffifîn’de 18-21. âyetlerde şöyle buyurulmaktadır: “Ebrârdan olanların amel defterleri illiyyîn denilen makamdadır, illiyyînin ne olduğunu sana ne bildirdi? Orada olanlar yazılı kitaplardır ki onları melekler görürler.” Şeyh-i Ekber hazretleri Sadreddin Konevî’ye naki ettiği keşf sırasında: “Bahs edilen kitabı müşahede eyleyen Allâh’ın yakınlarının mertebelerim seyr kıldım.” demiştir. • Korkan, nâzik, şişe canlı olan tâcir, ne kâr edebilir, ne de ziyan. 3090• Hattâ ziyâde eder, kazançtan mahrum kalır. Ancak gönlünde aşk ateşi bulunan kimse, nûra kavuşur. • Çünkü bütün işler, ümitle, ihtimal ile başarılır. Sen de din işini daha üstün tut, onu seç de kurtul. • Burada ümitten başka şeyle kapının açılmasına izin yoktur. Her şeyin doğrusunu en iyi bilen Allâh’tır.

Highlight (yellow) - Location 17330

3095• Ey mukallit, belki senin rızkın yoktur. Belki mahrumiyet alın yazındır. Öyle olduğu halde, neden dükkana gidiyorsun? Neden çalışma gücünü kaybetmiyorsun? 246 • Bil ki ezelde sana bir rızık verilmemiştir. “Bu ezelde mahrumiyet korkuşu nasıl oluyor da, yiyeceğini, içeceğini elde etmek için çalışıp çabalamanda seni âciz ve güçsüz bir hale sokmuyor?” • Böyle bir soru sorsalar dersin ki; “Evet, çalıştığım halde ber şey elde edememek korkusu var, var ama, tenbellikte bu korku daha da fazla. Belki rızkım çalışmama bağlı idi, çalışmasam onu elde edemem. • Çalışmaktaki ümidim daha ziyâde, tenbelliğimde daha fazla tehlike görüyorum.” • O halde ey kötü zanna kapılan kişi, ne diye din işlerinde ziyan etmek korkuşu eteğini tutuyor?330 330 Bazı insanlar vardır ki, ibâdet hususundaki tenbelliklerine bir bahâne bulmak için; “Ben galiba âhiret nimetlerinden ezelden mahrum edilmiş ve hisseme şakîlik düşmüş bir kimseyim. Öyle isem burada uğraşmanın ve ibâdet etmenin bana ne faydası olacaktır?” derler. Hz. Mevlânâ; “Benim mânevî kaderim böyle imiş.” diyenlere sesleniyor da diyor ki: “Dînî işler, ibâdet hakkında söylediklerim, niçin dünya işlerinde tatbik etmiyorsun? Mesela; bir dükkancı olarak, müşteri gelip gelmeyeceğini ve kazanç olup olmayacağını düşünmüyorsun da, sabahleyin erkenden dükkanını açıp müşteri bekliyorsun. Halbuki bu işte kazanmak ümîdi olduğu gibi iflas etmek tehlikesi de vardır. Çünkü rızk, ezelde Hakk tarafından taksim edilmiştir. Öyleyse dünyaya ait işler hakkındaki hareket tarzını, din işlerinde de ortaya koysana.” 3093 numaralı beytinin üstündeki başlıkta “mukallit” (=taklitçi) ile “muhakkik” (=hakî-katli) kelimelerinin de mânâsı şöyle: Muhakkik dinin bütün emirlerim ve onlardaki hikmetleri, hakîkatleri bilerek ibâdet etmek isteyen kişi. Mukallit de bu hakîkatleri bilmeden taklit eden kişi. Ehl-i sünnet inancına göre mukallidin de imanı sahihtir, doğrudur, fakat mânevî zevk almaz.

Highlight (yellow) - Location 17628

3260 • Allâh’ın takdiri gereğince, bir şey kaybedersen üzülme, şunu iyi bil ki o kaybettiğin şey senden bir belayı giderir. • Tasavvuf nedir? diye bir büyüğe sordular. “Sıkıntı, gam ve keder zamanında gönlün ferah, huzûr içinde olmasıdır.” cevâbım verdi.347 347 Sûfi büyükleri tasavvuf kelimesin; türlü türlü târif etmişlerdir. Târifteki bu çeşitliliğin sebebi, soranların kabiliyeti ve anlayışlarının farklı olmasındandır. Mesela; Şeyh Ebu Muhammed el-Cerîrî: “Tasavvuf her türlü iyi ahlak ile ahlaklanıp, her nevî kötü ahlaktan uzaklaşmaktır.” demektedir. Hz. Cüneyd-i Bağdadî ise; “Tasavvuf öyle bir haldir ki, onda beşeriyet ahvali yok olur, gider.” diye târif etmiştir. Hz. Mevlânâ bu beytinde tasavvufun, işlediği konuya ait bir yönünü belirtmiştir ki, o da Şeyh Galib merhumun; “Âşıkta keder neyler, gam halk-ı cihânındır.” görüşüdür. • Cenâb-ı Hakk: “Kurt gelse de, koyunu yese bile kaybettiğiniz şeyler için mahzun olmayınız.” diye buyurdu.348 348 Hadîd Sûresi’nin 22-23. âyetine işaret edilmektedir • Çünkü başa gelen o belâ, büyük belaları giderir; o ziyan daha çok ziyanlara engel olur. 3340• Aslında bir ziyana uğramak, bir çok ziyanları giderir. Bizim bedenlerimiz de, mallarımız da, canlarımız da fedâ olsun. Çünkü biz, can ile var olduk, can ile yaşıyoruz. Biz candan ibâretiz.349 349 Yâni canımıza gelecek belâ, bedenimize, malımıza gelir. Nitekim, evlerde bardak, fincan gibi şeyler kırılınca; “Ziyanı yok, gelecek belayı def eder.” derler ki, doğru bir sözdür. Onun için insan bir musîbete, bir belaya uğrayınca, onun daha büyük bir felâketten eman olduğunu düşünmeli ve kazâya râzı olmalıdır. • Pâdişahların huzûrunda bir gazaba, öfkeye uğrayınca malım verir, canım kurtarırsın. • Bunu bildiğin halde, kazâya, kadere karşı neden bilgisizlik malını, mal sâhibinden yâni Allâh’tan kaçırmaya çalışıyorsun?350 350 Yoksullara sadaka vermek de, malım verip basını kurtarmak gibidir. Sadaka hakkında bir çok âyet ve hadîs-i şerîf vardır. Mesela; Bakara Sûresi’nin 261. âyeti gibi. Bazı hadîsler de şöyle: “Sadaka belayı defeder ve ömrü uzâtır.” “Sadaka vermek, Allâh’ın öfkesini teskîn eder.” “Sadaka imansız gitmeyi önler.”

Highlight (yellow) - Location 17650

261 Bir adamın Hz. Mûsâ’dan hayvanların, kuşların dillerini öğrenmeyi istemesi. • Mûsâ peygambere, genç bir adam “Bana hayvanların dillerini öğret.” dedi. “Hayvanların ve canavarların sözlerini duyayım da, onlardan dinime ait işlerde ibret alayım, Çünkü ademoğullarının dilleri, tamamıyla ekmek, su, şan, şeref ve gösteriş konuları üzerindedir.351 • Belki hayvanların başka bir dertleri vardır, belki bu dünyadan göçme zamanında bizim bilmediğimiz bir kurtuluş tedbîri düşünmektedirler.” 3270• Hz. Mûsâ o adama dedi ki: “Sen bu hevesten vazgeç, çünkü, onların dilinden anlamanın, önünde sonunda bir çok tehlikeleri vardır. • Sen ibret almayı, uyanıklığı sözden, harften, dudaktan, değil, Allâh’tan iste.” Hz. Mûsâ onu men ettiği için, adam konunun daha da üstüne düştü. Hırsı iyice arttı. Zaten insan men edildiği şeyin üzerine daha çok düşer. • Adam; “Yâ Mûsâ!” dedi, “Senin nûrun dünyaya aks edince, her şey senin yüzünden kadrini, kıymetini buldu. • Ey cömert er, beni bu muradımdan mahrum etmek, senin lutfuna uygun düşmez. 3275•Bu zamanda, Hakk’ın halîfesi sensin bana engel olursan çok üzülür, yaslara bürünürüm.” • Hz. Mûsâ; “Yâ Rabbi!” dedi, “Bu saf adamı, galiba mel’ün şeytan aldatıyor. • Eğer istediğini öğretirsem ona ziyanı dokunacak, öğretmesem gönlüne kötü düşünceler gelecek.” • Cenâb-ı Hakk buyurdu ki: “Yâ Mûsâ, öğret, çünkü biz lutuf ve keremimizden hiç bir duâyı reddetmeyiz.” 351Yaratılmış olanların en şereflisi, en üstünü oldukları halde insanlar mala, mülke, yüksek mevkîye, yiyeceğe, içeceğe, şehvete, şöhrete kendilerim kaptırmışlardır da, faziletten, iyi huydan, iyi huylu olmaktan bahsetmez olmuşlardır. Halbuki hayvanlar, Allâh’ın kendilerine verdiği iç gözü ile hareket ederek, insanlar kadar zâlim olmamakta, yeryüzünü kanla, haksızlıkla kirletmemektedirler. Bu yüzdendir ki büyük Alınan filozofu Schopenhauer “insanları anladıkça, hayvanlara karşı duyduğum sevgi artıyor.” demiştir. 262 • Mûsâ “Yâ Rabbi!” dedi. “Sonra pişman olacak, ellerini ısıracak, elbisesini yırtacak. • Kudret, gücü yetmek, herkesin harcı değildir. Âciz olmak, bunalıp kalmak, Allâh’ın has kulları için en iyi bir sermayedir. • Bu yüzdendir ki, fakirlik (yokluk) ebedî bir iftihar, bir övünme olmuştur. Çünkü eli bir şeye erişmeyen kişiler, kendilerini zühd ve takvaya vermişlerdir.” 3286• Cenâb-ı Hakk; “Ey Mûsâ!” diye buyurdu. “Sen onun dilediğini ver, onun irâde ve ihtiyar elini çöz de, istediğini yapsın.” 3290• “Yâ Mûsâ, o adamın eline bir kılıç ver. Onu âcizlikten kurtar. Kurtar da, ya Allâh uğruna savaşsın gazı olsun, ya da yol keşsin, eşkiya olsun. • Çünkü insan, istediğini yapabilmesi yüzünden (Kerremna=) ‘Biz ona ikramda bulunduk, onu yücelttik.’ sırrına erdi. Fakat, insanların yarısı yılan, yarısı bal arısı oldu. • Müminler bal arısı gibi, bal madeni kesildiler, kâfirler ise yılana döndüler, zehir madeni oldular.” 3301• Mûsâ (a.s.) ona yine acıdı da, öğüt verdi: “istediğin şey senin yüzünü sarartacaktır. • Bu sevdâdan vazgeç, Allâh’tan kork. Şeytan seni aldatmış, o, seni tuzağa düşürmek için bu hevesi, sana ders olarak vermiş, • Adam; “Hiç olmazsa kapı önünde yatıp duran, ev bekçiliği eden köpek ile kümes hayvanlarının dillerini öğret.” • Mûsâ peygamber dedi ki: “Aklını başına al, istek senin, ötesini sen bilirsin; haydi git dilediğin oldu. Artık ikisinin de dilini anlayacaksın.” 3305• Adam sabahleyin; “Bakalım sahiden dillerini öğrendim mi?” diye denemek için kapı eşiğinde durup bekledi. • Hizmetçi kadın, sofra örtüsünü silkelerken bir parça bayat ekmek yere düşer. • Horoz bu ekmek parçasını hemen kaptı. Köpek horoza “Sen bize zulm ettin. • Çünkü sen buğday tanesini de yiyebilirsin, halbuki ben yem yiyemem; yerimde, yurdumda tane yemekten âcizim. • Ey neşeli neşeli öten horoz, sen buğday da yiyebilirsin, arpa da, başka yemleri de. Bense onları yiyemem. 263 3310• Sonra tutuyorsun, bizim nasibimiz olan şu bir parça ekmeği de kapıyor, köpeklerin hakkını yiyorsun.” • Horoz köpeğe “Süs!” dedi. “Gam yeme, buna karşılık Allâh sana başka şeyler verir. • Ev sâhibinin atı sakatlanacaktır, yarın doya doya et yersin. Pek hüzünlenme, kendini üzme. • Atın ölümü köpeklere bayram olacak, onlar sokak sokak dolaşmadan, yorulmadan birçok rızk elde edeceklerdir.” • Ev sâhibi bu sözleri duyunca hemen atı sattı. Köpeğe karşı horoz yalancı çıktığı için yüzü sarardı. Utangaç bir duruma düştü. 3315• Ertesi gün horoz yine ekmeği kapınca, köpek ağzını açtı da: • “Ey yalancı horoz!” dedi. “Bu yalanlar ne zamânâ kadar sürecek? Zâlimsin, yalancısın, hiç de yüzünde nûr yok. • ‘At sakatlanacak’ demiştin, hani? Sen yalancı körün birisin, hiç bir doğru sözün yok.” • Bu işten haberi olan horoz; “At sakatlandı ama,” dedi, “Başka yerde sakatlandı. • Ev sâhibi atı sattı, ziyandan kurtuldu. O ziyanı, atı satın almış olanlara yükledi. 3320• Fakat yarın katırı sakatlanacak, köpeklere nimet var, ziyâfet var.” • O haris adam çabucak katırı da pazara götürüp sattı, gamdan da, ziyandan da kurtuldu. • Üçüncü gün köpek horoza dedi ki: “Ey yalancılar beği olduğu herkese davulla, dümbelekle duyurulan! Vaadin nerede kaldı?” • Horoz; “Hemencecik katırı da sattı. Fakat yarın kölesi korkunç bir hastalığa tutulacak. • Kölesi ölünce yakınları köpeklere de, dilencilere de ekmek dağıtacaklardır.” 3325• Adam bu sözü duyar duymaz, kölesini de götürdü sattı. Ziyandan kurtulduğu için neşesinden yüzü parladı. • Şükürler etti, sevindi; “Dünyada başıma gelecek üç felâketten de kurtuldum.” dedi. • “Horozla köpeğin dillerini öğrendiğimden beri, kötü kazâ ve kaderden kendimi kurtardım.” diyordu. 264 • Ertesi gün umdukları boşa çıkan, bu yüzden hayal kırıklığına uğrayan köpek, öfkeye kapıldı da: “Ey saçma sapan herzeler yiyen horoz!” dedi. “Hani söylediklerinin hiç birisi doğru çıkmadı. • Senin yalanın, hilen ne vakte kadar sürecek? Sen yalandan başka bir söz söylemez misin?” 3330 • Horoz; “Haşa” dedi. “Ben de yalan söyleyemem. Benim cinsimden olan öbür horozlar da. Biz yalancılıktan uzağız. • Biz horozlar müezzinler gibi doğru söyleriz, doğru haber veririz. Güneşi gözetler, vaktin gelmesini bekleriz. • Üstümüze taş örtseler, bizi yer altında, kapkaranlık bir zindana kapatsalar, biz yine içten içe güneşi bekleriz, vaktini haber veririz. • Allâh biz horozları, insanlara namaz vaktini bildirmek için armağan olarak vermiştir. 3335• İçimizden biri vakti bildirmekte yanılır da vakitsiz öterse (yâni vakitsiz ezan okursa), bu ötüş, onun basının kesilmesine sebep olur.352 352 Hz. Mevlânâ bir gazelinde diyor ki: “Horozlar seher vaktinde; ‘Ey gâfil insan, kalk, namaz vakti geldi. Namaz kıl!’ diye seslenirler. Sen hayat sarhoşu olduğun için bu sesin mânâsını bilmiyorsun, bu sesin ne dediğini kalbi uyanık ârif olanlar anlar.” • Vakitsiz; ‘Haydin felaha’ dememiz, kanımızı mubah kılar. • Suç işlemeyen, yanlıştan arınmış horoz ise, ancak vahye mazhar olan can horozudur.353 353 “Can horozunu” Cebrail (a.s.) diye yazanlar olduğu gibi, insan-ı kâmildir diyenler de var • Adamın kölesi, onu satın alan kişinin yanında düştü, öldü. Böylece alan adam, çok ziyana girdi. • O açıkgöz efendi malını kaçırdı, kaçırdı ama, şunu iyi bil ki, bu davranışı ile o kendi kanına girdi.” 3343 • Horoz söylenmeye devam ediyordu: “Yarın da ev sâhibi ölecek, mirasçısı feryad, figan ederek öküz kurban edecek. • Yarın ev sâhibi ölünce, sana bol bol yiyecek gelecek. 3345 • Köy de, halk da, ileri gelenler de kurban etleri, lalangalar ve çeşitli yemekler yiyecek. • Köpeklere de, dilencilere de kurban edilen öküzün eti ve koca koca somunlar dağıtılacak. 265 • Atın, katırın, kölenin ölümleri, bu ham adamın, bu aldanmış kişinin başına gelecek kötü kazanın siperi ve kalkanı idi. • Fakat o, malın ziyanından ve zarara uğramak derdinden kaçtı, malını çoğalttı ama, kendisi, kendisinin kanına girdi.” 3366• O alçak adam da, horozun laflarına kulak kabarttı. Ve ondan kendi öleceğine dair sözler duydu da; • Bu sözleri duyunca, bedenine bir ateş düştü, hemen koşa koşa Hz. Mûsâ’nın kapısına gitti. • “Yâ Mûsâ kelîmullah!” dedi. “Feryadıma yetiş, beni ölümden kurtar.” diye korkusundan yüzünü yerlere sürdü. • Hz. Mûsâ buyurdu ki: “Atı, katırı, köleyi sattığın gibi, git, kendini de sat da kurtul! Madem satış işinde usta oldun, bu sefer de yine öyle yap! Bu bedeni sat, yâni bu beden kapısından sıçra çık kurtul! 3370• Hadi müslümanlara ziyan ver, keseni, dağarcığını iki kat doldur! • Sana şimdi bahtının aynasından görünen bu kazâyı, bu takdiri ben kerpiçte, yâni iç aynasında müşahede etmiş, vak’a olmadan evvel sezmiş, görmüş, seni uyarmıştım. • Akıllı kişi, işin sonunu, gönül gözü ile önceden görür. Bilgisi az olan kişi ise, sonunda, o iş olup bitince farkına varır.” • Adam yine; “Ey iyi huylu peygamber! Lütfet, yaptıklarımı başıma kakma, yüzüme vurma.” diye feryad ediyordu. • “Ben iyiliğe layık bir adam değilim. Ancak öyle yapabildim. Başka türlü yapmak elimden gelmedi. Sen benim değersizliğime iyi bir karşılıkta bulun, lütfet.” 3375• Hz. Mûsâ; “Ey oğul, ok yaydan fırladı. Okun geriye dönüp tekrar yaya girmesine imkân yoktur. Yâni Allâh’ın takdiri, Allâh’ın verdiği hüküm geri dönmez. • Ancak lutuf sâhibi Hakk’tan dilerim ki, ölürken îmânlı gidesin, • Çünkü imanını kendine yoldaş edersen, sen mânen diri demeksin, imanlı ölürsen bakîsin, ölümsüzsün.” • Tam o sırada adamın hali değişti. Midesi bulandı, tas getirdiler. 3380• Dört kişi onu aldılar, evine götürdüler, adamın ayakları birbirine dolaşıyordu. • Seher vaktinde Hz. Mûsâ: “Yâ Rabbi! Onun imanını alma, onu imansız götürme.” diye Allâh’a yalvardı. 266 • Diyordu ki: “Yâ Rabbi, ona karşı büyüklüğünü göster, onun günahını bağışla. O yanıldı, şaşkınlıkta bulundu, haddini aştı. • Ona; ‘Bu ilim senin harem değil.’ dedim, sözümü dinlemedi. Onu başımdan savıyorum sandı. • Ey kullarını görüp gözeten, kullarını seven, onlara acıyan Allâh’ım! O gâfil denize girdi.. Fakat su kuşu değildi. Boğuldu gitti. Sen onu affet.” diye yalvardı. 3390• Cenâb-ı Hakk buyurdu ki: “Ona imanını bağışladım. Hattâ ya Mûsâ! İstersen şimdi onu diriltirim. • Hattâ hattâ senin yalvarışın hakkı için, şimdi yer altındaki bütün ölüleri diriltirim.” • Mûsâ dedi ki: “Yâ Rabbi, bu dünya fânî, ölümlü bir dünya. Sen onu, öbür dünyada dirilt, çünkü öbür dünya aydınlık ve ebedî olan dünyadır.”

Highlight (blue) - Location 17782

Zengin kişi, zenginliği yüzünden Hakk’ın huzûrundan sürüldü; çünkü gücü var, kuvveti var, her şeye gücü yetmektedir. Bu yüzden o sabrı bıraktı, kötülendi. • İnsanı hırs ile, derdlerle dolu nefis belasından kurtaran, âcizliktir, yokluk ve yoksulluktur.

Highlight (orange) - Location 17825

Eğer riyâzat sana, kendiliğinden, ihtiyarın dışında kalırsa, ey murada ermiş kişi, secdeye kapan, şükran borcu olarak fakirlere sadaka ver.357 357 Riyâzâtın mümine kendiliğinden gelmesi, mümin riyâzata kendini alıştırırsa, kendini zorlamadan riyâzâtın getirdiği sıkıntılara katlanmayı kendine âdetâ zevk edinirse o riyâzat, mümin için âdetâ ilâhî bir lutuf olur. Bir de müminin hastalık icabı iştahtan kesilmesi, yemek yiyemez oluşu, bedenin yemeğe ve içmeğe düşmemesi, böyle bir hale uğraması, yaşamasını temin etmek, bedenine ve kendine zülm etmemek şartıyle az bir şeyler yemesi de; o kişinin ihtiyarinin dışında bir hareket sayılabilir • Allâh o riyâzat isteğini sana verdi ise, şükret. Çünkü sen bir şey yapmadın, Hakk seni “Kün” (Ol) emri ile riyâzata çekti.

Highlight (blue) - Location 17858

Sözün kısası; kadın cenneti görünce mest oldu ve bu tecellî yüzünden kendinden geçti. • Bu köşkün üstünde adının yazılmış olduğunu gördü. O inancı doğru olan kadın, orasının kendisine ait olduğunu anladı. 3410• Sonra ona dediler ki: “Bu nimet acılara katlananın, büyük ıztıraplara tahammül edenin, Hakk sevgisi uğrunda her şeyi fedâ edenindir. • Çok hizmet etmen gerek ki, sen de bu mânevî ziyâfete, bu kuşluk kahvaltısına layık olasın. • Sen ibâdette, Hakk’a ilticada tembel davrandın, buna karşılık da Allâh sana bu musibetleri verdi. • Kadın; “Yâ Rabbi!” dedi. “Yüzyıl, hattâ daha da fazla bir zaman bana bu çeşit musibetleri ver, benim kanımı dok.” • Yavaş yavaş, adım adım, cennet bahçesinde ilerleyince, orada bütün çocuklarını gördü. 34l5• Kadın dedi ki: “Allâh’ım, çocuklarım benden kayboldular, fakat senden kaybolmadılar. Gaybı, gizli şeyleri gören iki gönül gözü bulunmayan kimse, gerçekten de insan değildir.”

Highlight (orange) - Location 17873

Hz. Hamza’nın zırhsız savaşa girmesi. • Hz. Hamza, ömrünün sonlarında, düşman saflarına zırhsız girer, kendinden geçmiş halde savaşa atılırdı. 2420• Göğsü, kolları, bedeni açık, yâni zırhsız bir halde kendini düşman safına, kılıçların önüne atardı. • Halk; “Ey peygamberin amcası! Ey saflar yaran arslan! Ey yiğitler pâdişahı! Sen Allâh’ın buyruğunda, ‘Kendinizi tehlikeye atmayın.’361 âyetini okumadın mı? 361 Bakara Sûresi 195 • O halde neden savaş meydanında, kendini böyle tehlikeye atıyorsun?” diye sordular. • “Sen genç iken, sağlam iken, gücün kuvvetin varken düşman safına zırhsız girmezdin. 3425 • Şimdi ihtiyarladın, zayıf düştün, belin büküldü ama, tedbirsiz olarak düşmânâ atılıyorsun. • Hiç bir şeye aldırmıyorsun. Bir kılıç ve bir mızrakla savaşa giriyor, sanki kendini imtihana çekiyorsun. • Kılıç duygusuzdur, ihtiyara saygı göstermez, acımaz; kılıçta, okta insanı ayırdetmek hassası yoktur.” • Bir şeyden haberleri olmayan dostlar, onun durumuna üzülenler, gayret ve sevgilerinden ötürü, ona böyle öğüt veriyorlardı. • Hz. Hamza dedi ki: “Ben genç iken, ölümü bu dünyaya veda etmek gibi görürdüm. 3430• Ölüme doğru kim isteyerek gider? Ejderhanın önüne kim çıplak çıkâr? 272 • Fakat Hz. Muhammed’in nûru sâyesinde ben şimdi bu fânî dünyaya bağlı ve ona boyun eğen değilim. • Ben duyguların ötesine çıkıyorum da, hakîkat şahının ordugahını, Hakk nûru ve askerleri ile dolu görüyorum. • O ordugâhda çadırlar çadırlara bitişmiş, ipler iplere sarılmış. Allâh’a şükürler olsun ki beni gaflet uykusundan uyandırdı. • Ölüm kimin gözünün önünde tehlike olarak görülürse ‘Kendinizi tehlikeye atmayın.’ âyeti onun içindir. 3435 • Fakat birisinin nazarında ölüm, hakîkat kapısının açılmasına sebep olursa, ona; ‘Haydin, çabuk olun.’ emri gelir. • Ey ölümü görenler; uzaklasın, kaçışın, sakinin. Ey haşri, dirilmeyi görenler; çabuk olun, buraya koşusun. • Ey Allâh’ın lutfunu görmüş olanlar; ferahlanın, içiniz rahatlasın. Ey kahrı görenler; siz de üzülün, dertlenin.”

Highlight (orange) - Location 17897

Oğul, herkesin ölümü kendi rengindedir. • Kim ölümü Yûsuf gibi güzel gördü ise, canını fedâ etti. Ölümü kurt gibi gören sapıtır, doğru yoldan çıkar. •Oğul, herkesin ölümü kendi rengindedir, insanı Allâh’a kavuşturduğunu düşünmeden ölümden nefret edenlere, ölüme düşman olanlara, ölüm korkunç düşman gibi görünür. Ölüme dost olanların karşısına da dost gibi çıkar. 3440 • Ayna beyaz yüzlü Türk’ün karşısında hoş renklidir. Siyah bir zencinin önünde ise, simsiyahtır. • Ey ölümden korkup kaçan can, işin aslını, sözün doğrusunu istersen, sen ölümden korkmuyorsun, sen kendinden korkuyorsun. • Çünkü ölüm aynasında görüp ürktüğün, korktuğun, ölümün çehresi değil, senin kendi çirkin yüzündür. Senin rûhun bir ağaca benzer. Ölüm ise o ağacın yaprağıdır. Her yaprak ağacın cinsine göredir. • O yaprak iyi ise de, kötü ise de, senden bitmiş, çıkmıştır. Nasıl ki hoş olsun, hoş olmasın, senin gönlüne gelen, her hayal, her düşünce senden, senin kendi varlığından gelmiştir. • Eğer sana bir diken batmış ise, bir dikenle yaralanmış isen, o dikeni sen dikmişsindir. Eğer ipekli elbise içinde isen, o kumaşı sen kendin dokumuşsundur.

Highlight (yellow) - Location 17909

Her işin tam olmamakla beraber bir karşılığı vardır. Bu yüzdendir ki yaptığımız iyilik de, kötülük de renk değiştirerek, şekil değiştirerek bir gün muhakkak karşımıza çıkacaktır. • İyi bil ki, yapılan işin tam karşılığı yoktur. Hiç bir hizmet o hizmete mukabil verilen şeyin aynı değildir. • İşçilerin aldığı ücret, ise benzemez. Çünkü iş a’razdır. Ücret ise, ölümsüz, yıkılmaz bir cevherdir. • İş tamamiyle güçlüktür, zorluktur, alın teridir. Ücret ise gümüştür, altındır, tabak tabak nimettir. • Sana bir yerden bir töhmet gelse, bilmiş ol ki, zulm etmiş olduğun bir kimse uğradığı mihnet içinde sana bedduâ etmiştir. • Sen kendi kendine dersin ki; “Ben bir şey yapmadım. Kimse hakkında bir töhmette bulunmadım.” • Sen başka bir şekilde günaha girmiş, bir kötülük tohumu ekmişsindir. Ektiğin tohum nasıl olur da meyve vermez? • Bir Müslüman secde Yâhut rukû edince, onun secdesi ve rukûu, âhiret âleminde cennet olur. • Birinin ağzından Allâh’ı övme, hamd ü senâ çıkınca, Cenâb-ı Hakk o hamdi, o övgüyü cennet kuşu yapar. • Senin elinden sadaka ve zekât verilince, o sadaka ve zekât cennet bağ ve bahçesi olacaktır. • Senin sabır suyun, cennet ırmağı kesilir, cennette akan süt ırmağı da senin sevgindir, aşkındır. • İbâdetten aldığın zevk, cennetteki bal ırmağıdır. Kendinden geçişin, mest oluşun da şarab ırmağıdır. • Bu sebepler, o eserlere benzemez. Fakat Allâh bu sebeplerin yerine o eserleri nasıl getirdi? Bunu kimse bilemez. • Bu sebepler, dünyada iken nasıl senin fermanın, buyruğun ve irâden meydana gelmişse, cennetteki o dört ırmak da senin buyruğuna, irâdene uyacaktır. 274 • Senin erlik suyun, senin emrindedir, îstersen akıtırsın, istersen akıtmazsın. Ondan meydana gelen soy sop da, senin emrine uyarlar. • Senin yavrun, küçücük oğlun, etrafında koşup dururken sana der ki: “Baba, ben senin anamın rahmine emanet olarak bıraktığın bir cüz’ünüm, senden kopmuş küçük bir parçayım.” • Dünyadaki güzel sıfatlar senin emrinde olduğu gibi, cennetteki ırmaklar da senin emrindedir.362

Highlight (yellow) - Location 17946

• Senin hiddet ateşin, burada, insanlara kastederdi. Ondan doğan cehennem ateşi de, orada yine insana, yâni sana saldıracaktır. 3475 • Dünyada hiddete kapıldığın zaman ağzından çıkan yılan ve akreb gibi insan sokan sözlerin, orada yılan ve akreb olup senin kuyruğundan yakalayacaktır. 3480 • Hiddetin, kızgınlığın cehennem ateşinin tohumudur, mayasıdır. Aklını başına al da, o hiddet ateşini sondur. Çünkü o ateş, senin için bir tuzaktır.

Highlight (pink) - Location 18013

3515 • Halk çarşılarda, pazarlarda hep bir tarzda yürürler, dolaşırlar. Ama bazıları kazançlı oldukları için neşelidir. Bazıları da dertlidir, kederlidir. • Bunun gibi, ölüme de hepimiz aynı görünüşte gideriz. Yâni hepimiz de sıramız gelince ölüp gideriz. Fakat yarımız ziyandadır, yarımız da pâdişahlar gibi gideriz.

Highlight (yellow) - Location 18185

3595 • Daima su içinde bulunmak, balığın işidir. Yâni vahdet denizinde daima yüzen velîlerdir. Yılan ahlaklı kimseler, velîlerle yoldaşlık yapamaz. • Fakat bu dünya dağında öyle hünerli, kurnaz yılanlar vardır ki, tarîkat denizinde balıklık etmeye kalkışırlar.380 380 Kendini tarikat şeyhi sayan ve tarikat yolunda olduğunu sanan, öyle taklitçiler vardır ki, riyâ ile, hilelerle kendilerim üstün gösterirler. Halbuki onların kendileri birer yılan iken halka, vahdet denizinin balıkları gibi görünürler. 285

Highlight (yellow) - Location 18246

3630 • Aslında sen onun değil, kendinin düşmanısın. Sen kendini odun haline sokunca, Allâh’ın öfke ateşi seni yakmaktan geri durmaz. • Ne şaşılacak şeydir ki: Seni yakmakla, ondan bir şey eksilmez, Yâhut da seni yaktığından ötürü üzülmez, gamlanmaz. 288 • Hakk’ın merhameti, acıması insanın acımasına benzemez. Çünkü, insanın huyundaki acımak da onun için ayrı bir derttir, insan acıdığı zaman üzülür, kederlenir, mahzun olur.385 385 İnsanda merhamet yâni acımak vardır. Acımak ise, gam ve keder verir. Mesela bir fakirin aç ve çıplak haline acınır ve o halden hüzün ve keder duyulur. Allâh’ın rahmeti ise böyle değildir. Onda merhamet vardır. Fakat hüzün ve keder yoktur. • Mahlûkun acıması, dertlerle, kederlerle karışıktır. Allâh’ın acıması ise gamdan, kederden münezzehtir.386 386 “Kazâ ve kader îcabı, insanların bir kısmı cennette safa içindedir. Onlara bir şey yapılamaz. Bir kısmı da cehennemde yanmaktadır. Onlara da bir şey yapılamaz.” Bu bir kudsî hadîs anlamıdır.

Highlight (yellow) - Location 18279

• Akıl peygamberlerin ve velîlerin Allâh’ın zat ve sıfatlarına mahrem olmalarını inkâr eder; “Bu çok derin bir bahistir, bunu kabul etme.” der. 3655 • Zamanın kutbu da der ki: “Ey zayıf akıllı kişi, bu hâl senin halinden üstün olduğu için, sen buna olmayacak şey diyorsun.” • Bugün gözünün önüne serilen şeyler, daha önce sana olmayacak şeyler görünmüştü. • Allâh kerem buyurdu da; seni, duygularının on zindanından (yâni beşi zahirî, beşi bâtınî duygularından) kurtardı. Sen şimdi tepe ovasını, yâni akıl çölünü, kendine zulm hapishânesi yapma. Nisbet ve ayrılık bakımından bir şeyde hem nefy, hem isbat birleşebilir. 3658 • Birşey hem nefy edilebilir, hem de isbat; olunabilir. Bir şeyin iki yönü birbirine aykırı olunca, onda nisbet de iki türlü olur.388 388 Mesela; bir kişi bildiği bir konunun alimi, bilmediğinin de câhilidir. Şahıs bir olduğu halde nisbet bakımından o kişi hem alimdir, hem de câhildir. Yâni nefiy ile isbat aynı kişide toplanmıştır. • “Attığın zaman sen atmadın.”389 âyetinde de, iki nisbet var. Hem nefy var, hem isbat, ikisi bir arada. 290 3660 • Habîbim, o taşları sen attın, çünkü o taşlar senin elinde idi. Senin elinle atıldı. Fakat sen atmadın, çünkü o atma gücünü sana Allâh verdi. • İnsanoğlunun gücü bir yere kadar varır, ondan öteye geçemez. Bir avuç taş ve toprak bir ordunun kırılıp bozulmasına nasıl sebep olur? • Avuç senin avucundur, ama atış bizdendir, işte bu iki nisbetin nefyi de doğru, isbatı da. • Peygamberlerin zıtları olan kâfirler de, peygamberleri -benzetmek gibi olmasın- kendi çocuklarını tanıdıkları, bildikleri gibi tanırlar, bilirlerdi. • Münkirler onları yüzlerce delil ile, yüzlerce belirti ile kendi oğullarını tanıdıkları gibi bilirlerdi, tanırlardı. 3665. Fakat kıskançlıkları, hasetleri yüzünden bildiklerini gizlerler de, “Bilmiyoruz ki!” diye bilmemezlikten gelirlerdi. • Cenâb-ı Hakk da bir yerde müşrikler için; “Nebileri bilir, tanırlar.” diye buyurdu. Bir kudsî hadiste; “Onları benden başkası tanımaz, bilmez.” diye buyuruldu.390 390 Sûfîlere göre peygamberlerin hem nebîlik, yâni peygamberlik, hem de velîlik olmak üzere iki yönleri vardır. Velîlikleri beşeriyetten fânî ve Allâh ile bakî olmaları yönüdür. Onları peygamber olarak herkes bilir, tanır, fakat velîlikleri bakımından tanınmazlar. O halde “Hem onu tanırlar, hem onları Allâh’tan başka kimse tanımaz.” ibaresinde nefy ve isbat mevcuttur.

Highlight (yellow) - Location 18312

• Birisi; “Dünyada derviş yoktur, eğer varsa, fakat tam mânâsıyle benlikten kurtulmamışsa, Hakk’ta fânî olmamışsa, o derviş, derviş değildir.” dedi.392 392 Dervişlikten gâye, şu mevhum varlığı yok etmek, kendi varlığını Hakk’ta fânî eylemektir. Her derviş bu gâyeye ulaşamadığı için, dünyada gerçek derviş yoktur. Yâhut pek azdır. O gâyeye ulaşamamış bir derviş varsa o derviş hakîki bir derviş değildir. 291 3670• Çünkü gerçek derviş; sûreti, görünüşü dolayısı ile vardır. Fakat onun sıfatları, Allâh’ın sıfatlarında yok olmuştur. • O, güneşe karşı yanmakta olan muma benzer, mumun alevi de var sayılır ama, güneşin önünde yok gibidir. • Güneşin karşısında mumun alevi yok gibi görünmekle beraber, vardır. Çünkü ona bir parça pamuk tutacak olursan, alevi pamuğu yakar. • Öyle ama, güneşin aydınlığı onun aydınlığını yok ettiği için, o sana aydınlık vermez. Güneşin karşısında onda artık alev yoktur. Çünkü güneş onun alevini yok etmiştir. • İki yüz batman bala bir okka sirke döksen, balın içinde erir gider. 3675 • O balı tattığın zaman, onda sirke tadı bulamazsın. Fakat tartarsan bir okka fazla gelir. Demek ki sirke, hem yok olmuştur, hem de vardır.393 393 Sirkenin ekşiliği bal içinde yok olduğu gibi, hakîki bir dervişin de beşeriyet sıfatları ilâhî sıfatlarda yok olur. Fakat amel terazisi ile tartarsan, onun zâtı, yâni beşeriyeti durmaktadır. Bir dervişin Hakk’ta fânî olması, sıfatlarının değişmesidir.

Highlight (yellow) - Location 18345

• İşin dış yüzüne bakarsanız, âşıkın davranışları edep dışı gibi görünür. Çünkü başında aşk dâvâsı vardır. • Fakat iç yüzüne bakarsanız, dâvâ nerededir? O pâdişahın önünde, dâvâ da, âşık da yok olmuş gitmiştir. • “Zeyd öldü.” desen, bu cümlede Zeyd fail(=özne)dir. Ama hakîkatte fail değildir. Çünkü ölünün elinden bir şey gelmez. • O dilbilgisi bakımından faildir. Yoksa hakîkatte mef’uldür. Çünkü onu ölüm öldürmüştür, yok etmiştir. 3685 • Nerede fail oluşu? O öyle kahrolur gider ki, bütün işler, iş görmeler ondan tamamıyle uzaklaşır.

Highlight (yellow) - Location 18661

• Bu âlemde bütün anlayışlar durup dinlenmezler. Ömür; meydanda koşma, çalışma didinme zamanıdır. Oturup zevke, içkiye dalma zamanı değildir. • Birinin anlayışı, doğan kuşu gibi uçmaktadır. Öbürünün anlayışı ise ok gibi mesâfeleri delip geçmededir.412 412 Bu beyitlerde isti’dad, kabiliyet ve ilâhî tecellîlerin insanlarda çeşit çeşit oluşuna işaret var. 3725 • Bir üçüncüsü, yelkenli gemi gibidir. Bir dördüncüsü ise her vakit geri kalır. • Bu anlayış kuşları, uzaktan bir av görünce hep birden o tarafa uçarlar. • O av görünmez olunca, şaşırırlar, baykuşlar gibi viranelere dağılırlar. • O av tekrar görünsün diye, bir gözü kapalı, bir güzü açık olarak beklerler. • O avın, mânevî zevkin, bast hâlinin görünmesi geçince usanırlar da; “O gördüğümüz av mı idi, hayal mi idi?” derler. 3730 • Uygun olanı şu ki, az bir zaman da olsa, onların bast haline girip, bu yüzden güç ve kuvvet elde etmeleridir.413 413 insanın içinde bazen sebepsiz bir neşe, bir rahatlık duyulur, insan mutlu olduğunu hisseder. Tasavvuf ehli bu hali “bast hali” (=rahatlık hali) diye tâbir ederler. Beyitlerde geçen “Av”; “bast hali”nin ifadesidir. “Av”ın kaybolması ise “bast hali”nin gidip, yerini “kabz” (=sıkıntı) haline terk etmesidir. “Kabz”ın devam etmesinden sıkılırlar da, evvelce duydukları “bast hali” “Acaba hayal mi oldu?” derler. “Bast hali”nde büyük mânevî bir zevk vardır. Fakat, herkesin devamlı olarak ona dayanınası mümkün değildir. “Kabz hali”, o mânevî sıkıntıyı gidermek için, dervişi bir müddet rahat ettirir. Âdetâ onu, yeni bir “bast”a hazırlamak içindir.

Highlight (yellow) - Location 18678

Geceler rahmet hazinesidir. • Eğer geceler olmasaydı, insanlar, hırstan, tama’dan çırpınırlar, yanar, yakılırlardı. • O vakit herkes, aşırı kazanç sevdâsını düşer, çok kâr elde etmek için bedenlerini fazla yorarlar, yakar, yandırırlardı. • İşte bu yüzdendir ki, halkı az bir zaman için olsun, didinmeden, hırstan kurtarmak için, gece rahmet hazînesi gibi gelir, çatar. • Ey Hakk yolcusu, sana bir iç sıkıntısı (=kabz) gelirse, bil ki bu hâl senin hayrınadır. Üzülme, me’yüs olma. 3735 • Çünkü, sen bast(=ferahlık) halinde iken varını, yoğunu harcıyorsun; bu harcamaya karşılık bir gelir gerek.414 414 “Kabz” kalbe gelen mânevî bir sıkıntıdır. “Bast” ise bunun zıttıdır. Sufîler diyorlar ki: “Kabz ve bast halleri, sevgi makamına ulaşan velîlerde hasıl olur.” Büyük velîlerden İbn-i Ataî hazretleri diyor ki: ‘“Bast hali’nde nefis ferahlandığı için, ondan zevk duyar. ‘Kabz’da ise nefs için bir zevk yoktur. Bu sebeple ‘kabz’, ‘bast’tan daha iyidir.” Hz. Mevlânâ da; “Ey sâlik, ‘kabz’ senin iyiliğine, selametine ulaşmaya sebeptir.” buyuruyor.

Highlight (yellow) - Location 18691

• Kara kış asık süratlıdır ama, şefkatlidir, merhametlidir. Halbuki yaz güler yüzlüdür, fakat yakıcıdır, kavurucudur. • Sana da kabz (=darlık), sıkıntı gelince, o darlıkta, o sıkıntıda sen bastı (=ferahlığı) gör, gençleş, şevin, yüzünü alnını buruşturma.415

Highlight (yellow) - Location 18705

• Bir adı da Mümît (=öldürücü) olan Cenâb-ı Hakk’ın bize verdiği çeşitli yiyecekler, aslında acıdır. Maksat bizi semirtmektir. Sanki o, bizim etimizi tartmak için bir terazi koymuştur. • Sen, Hakk’ın verdiği mânen öldürücü olan nimetlerini yeme de Muhyî (=diriltici) olan hikmet otunu otla. Çünkü Allâh o otu, karşılığında senden bir şey beklemeden, sadece bir bağış olarak sana lutfetmektedir. 3745 • Ey gâfil kişi! Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân’da ; ‘Hakk’ın verdiği rızıktan yiyin.” diye buyurduğu rızkı, sen hikmet sanmadın da ekmek sandın. • Allâh’ın verdiği rızk; mertebesine, anlayış ve seziş kabiliyetine göre, hikmet ve ma’rifettir. O yiyenin sonunda boğazında durmaz, seni öldürmez. • Bu bedene ait olan ağzı kaparsan, sende mânevî ve rûhanî bir ağız açılır da, o ağızla ilâhî sırlar ve ma’rifetler lokmalarını yersin. • Eğer sen şu beden şeytaninin sülünden kesilirsen, Hakk’ın mânevî sofrasına oturursun da, nice akıl almaz nimetler yersin.416 416

Highlight (yellow) - Location 18724

• “Ey Hakk yolunda yürüyen kişi! Gam ye, keder ye de, gam artıran, seni derde sokan dünya ehlinin, namerdin ekmeğini yeme. Çünkü akıllı adam, sonunda neşe bulunan gamı yer, çocuk ise zehirleneceğini bilmeden şeker yer.

Highlight (yellow) - Location 18736

3755 • Geçen gün hamallar, bir yük için, “Sen çekme, arslan gibi ben çekip götüreyim” diye kavga ediyorlardı. • Neden? Çünkü o zahmette, o yük altında ezilmede bir kâr, bir fayda görüyorlardı da, onun için yükü birbirinden kapıyorlardı. • Allâh’ın vereceği ücret nerede, züğürt bir adamın vereceği ücret nerede? Allâh sana ücret olarak mânevî bir hazîne, sevap verir. Yükünü taşıyacağın kişi ise birkaç kuruş verir.

Highlight (yellow) - Location 18791

• Kanat, sâhibini hafifletir, yücelere çeker, fakat çamura bulanırsa ağırlaşır ve sâhibini uçamaz hale sokar, yerde bırakır.

Highlight (blue) - Location 18844

3935 • Cenâb-ı Hakk beni yarattı ve bana rûhundan üfürmek lutfunda bulundu. Ney gibi olan bedenden ayrılınca, Hakk’ın nefesi, üfürüğü olarak kalırım.424 424 Hicr Sûresi’nin 29. âyetine işaret var. • Yeter ki Hakk’ın üfürüğü, nefesi bu bedene tekrar gelip ulaşmasın da, böylece o şerefli, ilâhî inci pek dar olan ten sedefinden kurtulsun. • Allâh; ‘Ey gerçek müminler, ölümünüzü dileyin.’425 diye buyurdu. Ben de gerçek bir mümin yüzünden Hakk’ın emrine uyar, canımı fedâ ederim.” 425 Cuma Sûresi’nin 6-7. âyetlerine işaret var.

Highlight (pink) - Location 18887

Çocuğun biri tarlada bekçilik ediyordu. Bir küçük defi vardı, onu çalar, kuşları kaçırırdı. 4090 • Kuşlar, o küçücük defin sesinden ürküp kaçarlar, tarla da kuşların zararından, dane toplamalarından kurtulurdu. • İyilik sever, kerem sâhibi bir sultan olan Gazneli Mahmud o taraflara gelmiş, koskoca çadırını o tarlaya yakın bir yere kurmuştu. • Gökteki yıldızlar kadar çok, parlak, saflar yaran, ülkeler alan ordusu ile oraya kondu. • Orduda bir deve vardı. Ordunun nöbet davulunu onun sırtına yüklemişlerdi. O horoz gibi hep önde giderdi. 317 • Giderken gelirken, nöbet davulunu, gece gündüz hep o devenin sırtında çalarlardı. 4095 • Sırtında kocaman ordu davulu bulunan o deve, çocuğun beklediği tarlaya girdi. Çocuk da deve ekinleri yemesin diye küçük defini çalmaya başladı. • Akıllının biri çocuğa; ‘Def çalıp durma.’ dedi. ‘Deve bu sese alışıktır. Onun sırtında gece gündüz davul çalıyorlar. • Çocuğum, bu küçük defin sesi ona göre nedir ki? O, pâdişahın senin definin yirmi misli olan, nöbet davulunu taşıyor.’ • Ben ‘La’ (=yokluk) kılıcı ile kurban olmuş bir âşıkım. Benliğini yok etmiş, Hakk’a kavuşmuş olan rûhum da dert, belâ davulunun çalındığı yerdir. • Benim başıma gelen dertlere, ızdıraplara, bu gözlerimin gördüğü belâlara karşı, sizin beni korkutmanız, tarladaki çocuğun küçük definin çıkardığı sese benzemektedir. 4100• Ey arkadaşlar! Ben hayallere kapılıp ürkecek, korkacak ve bu yolda duracaklardan değilim. • Ben İsmail peygamberin yolunda olanlar gibi, ölümden korkup çekinmem. Belki de İsmail (a.s.) gibi başımdan da, tenimden de kurtulmuşum. • Ben gösterişten, riyâdan vazgeçmişim, ‘De ki: Gelin!’ âyeti, benim rûhuma ‘gel’ demiştir.”426 426 En’am Sûresi’nin 151. âyetine işaret ediliyor.

Highlight (yellow) - Location 18927

Kıyâmet bir bayramdır. Dinsizler de o bayramın davuludur. Biz de gül gibi açılıp gülen bayramın halkı gibiyiz.

Highlight (blue) - Location 18948

O bahtı kutlu misafir, bir ağaçtan ateşin parladığını gören Mûsâ’ya benziyordu.428 428 Hz. Mûsâ Şuayb(a.s.)’a çobanlık ettikten sonra, onun damadı olmuş, karısı ile beraber Mısır’a gitmek üzere yola çıkmıştı. Eymen vadisine gelince, hava soğudu. Ateş yakmak istedi ise de tutuşturacak bir şey bulamadı. Derken uzakta bir ağaçta bir ateş gördü. Oradan kor parçası almak üzere ağaca doğru gitti ve orada ilâhî tecellîye mazhar oldu. Kendisine peygamberlik verildi. Ve Firavun’u imânâ dâvete memur edildi. Bu hadise Kasas Sûresi’nin 29-30. âyetlerinde izah edilir. “Ağaçtan; ‘Ben Allâh’ım.’ sesi geliyordu.” Gülşen-i Râz sâhibi Şebüsterî der ki: “Bir ağaçtan; ‘Ben Hakk’ım.’ sesi gelmesi caiz oluyor da bir insandan, bir âriften bu ses neden esirgeniyor?” • Hz. Mûsâ hakkında, Allâh’ın lutuf ve yardımı pek fazla idi. Onun ateş sandığı, aslında nûr idi. • Oğlum, sen de Allâh adamını, velîyi görünce, onda beşeriyet ateşi var sanıyorsun. 320 4370 • Sen, onu kendin gibi biliyor, kendi nefsine kıyas ediyorsun. Kendi noksanından ötürü, onda beşeriyet sıfatı görüyorsun. Boş zannın ateşi ve dikeni bu yandadır.

Highlight (yellow) - Location 18971

Calinus bu dünya yaşayışına âşıktı. Çünkü onun hüneri ancak bu dünyada ise yarardı. Öteki âlemde bir ise yaramazdı. 3960 • Derler ki: Akılda üstün olan Calinus, bu dünya sevgisine kapılmış, ölümden korkarak, can vermek üzere iken de yaşamak arzusu ile demiştir ki: • “Tek ölmeyeyim de, dünyayı yarı canlı bir halde, bir katırın kuyruğu altından görmeğe râzıyım.” • Sanki Calinus’un rûhunun kuşu, beden kafesi etrafında katar katar kediler görüyormuş gibi, uçmaktan, bedeni terk etmekten korkuyordu. • Yâhut da, bu dünyadan başka her şeyi yok görmüş de, yoklukta bir haşrin, dirilip bir yerde toplanmanın gizli olduğunu görememişti. 321 • Calinus gibi bu dünyayı seven ve dünyadan ayrılmak istemeyenlerin hali; ana rahmindeki çocuğun haline benzer. Kerem ederler, çocuğu dışarıya çekerler, halbuki o, ana rahmine doğru kaçmaya çalışır. 3965 • Allâh’ın lutfu, çocuğun yüzünü, çıkacağı bu âleme doğru çevirir, o ise ana karnına sokuldukça sokulur, çıkmak istemez. • Çocuk kendi kendine der ki: “Bu şehirden, bu ana yurdundan dışarıya çıkarsam, ayrılırsam, acaba böyle bir durağı, böyle bir makamı bir daha bulabilir miyim? • Çıkacağım o havası bozuk şehire bir kapı olsaydı da, oradan şimdi içinde yaşadığım rahme bakabilseydim. • Yâhut da kapı değil de, bir iğnenin deliği kadar bir görüş yeri olaydı da, oradan içinde bulunduğum rahim görünse idi. • Ana rahmindeki çocuğun, rahmin dışında geniş bir âlemin bulunduğundan nasıl haberi yoksa, Calinus’un da ölümden sonra bir âhiret aleminin bulunduğundan haberi yoktu. 3970 • Çocuk bilmez ki; rahimdeki yaşlıklarda, rahimde aldığı gıda, dışarıdaki âlemin lutfundan, feyzindendir. • Bunun gibi dünyadaki dört unsura da, mekânsızlık âleminden yüzlerce yardım gelir.430 430 Dört unsur bilindiği gibi; su, hava, toprak, ateş olup eski bilginlerin görüşüne göre bütün varlıkların esasını teşkil etmektedir. Bu görüş bugünkü âlemin de dolaylı olarak kabul ettiği bir görüştür. Bu dört unsur, bitmez tükenmez unsurlar olup görünmez âlemden yardımlar almaktalar. Mevlânâ Dîvan-ı Kebîr’inde “Göklere ve yere âlem-i akıldan (yâni Hakk’tan) görünmez yardımlar gelmektedir,” diye buyurmaktadır. • Mahpus bir kuşun kafeste bulup yediği daneler, içtiği su da dışardaki bir bağın, bahçenin, tarlanın mahsûlüdür. • Azîz peygamberlerin mübârek rûhları da, beden kafesinden göçüp kurtulurken, hakîkat bahçelerini, bağlarını görürler. • Bu yüzdendir ki onlar, Calinus’a da aldırış etmezler. Bu âlemde onlar, ay gibi göklerde doğar, göklerde ışık saçarlar. 3975• Bu sözler, Calinus’a iftira etse de, benim cevâbım onun için değildir. • Bu cevap, o sözü söyleyen ve kendinde nûrlu bir gönül bulunmayan kişi içindir. 322 • O kimsenin can kuşu, kedilerden, yâni rûhu kabzeden meleklerden, “Hele durun” sesini duyunca, delik arayan fareye dönmüştür. • Bu sebeptendir ki, onun rûhu, fare gibi bu dünya deliğinde karar kılmış, bu deliği yurt edinmiştir. • Bu dünya deliğinde binalar yapmaya kalkışmış, o delik ne kadarsa, o kadar bilgiler, hünerler, sanatlar elde etmiştir.431 431 Halîl Edib Bey merhumun, yeni yaptırdığı bir ev için söylediği şu mânâlı kıt’ayı, Hz. Mevlânâ’nın bu beytinin daha iyi anlaşılması için buraya aldım: “Bir misafire hanedir, dünya-yı dûn, Anda bir kaşane de. virane de. Bir onulmaz, çaresiz sevdâdayım, Hane yaptırdım misafirhanede.” 3980 • Bu dünya deliğinde, kendisine yarayacak, kadrini ve şerefini artıracak sanatları, hünerleri seçmiş, onları öğrenmiştir. • Çünkü o dünyadan dışarı çıkmaktan ümidini kesmiş de, beden cesedinden kurtuluş yolu kendisi için kapanmıştır. • Eğer o örümcekte, yâni dünyaya bağlanıp kalan gâfilde, zümrüd-i ankanın, yâni velînin huyu olsaydı, tükürüğü ile kendisine çadır kurar mı idi? • O kişinin bulunduğu dünya kafesine, ecel kedisi pençesini atmıştır. O pençenin adı; derttir, baş dönmesidir, sıkıntıdır. • Kedi ecelin, ölümün sembolüdür. Hastalık da onun pençesidir ki, kuşa ve onun kanatlarına uzanmıştır. 3985 • O kimse bucak bucak devâ ve şifâ arar durur. Ölüm kadıya benzer, hastalık da tanık gibidir. • Bu tanık, yâni hastalık, kadıdan yâni ölümden, “Kadı seni mahkemeye çağırıyor.” diye gelen bir habercidir. • Kadı huzûruna çıkmaktan kaçmak için, haberciden mühlet istersin, kabul ederse ne a’la, etmedi mi, “Hayır” der, “Olmaz.” • Mühlet istemen ilaçlara baş vurman, çâreler aramandır. Beden hırkasına yamalar dikmek gibidir. • Sonunda haberci, bir sabah, kızgın bir halde gelir, çatar: “Utanmıyor musun, bu mühlet ne vakte kadar sürecek?” der. 3990 • Ey hasetlerle dolu olan kişi, git, özrünü pâdişaha arzet! Mühleti ondan iste, o gün gelip çatmadan pâdişaha başvur. 323 • Atını karanlıklara süren, yâni hayatını gaflet ve günahlarla geçiren kişi, gönül nûrundan, ilâhî nûrdan tamamıyle ayrı düşer. • O kişi, şahtan da kaçar, tanıktan da, yâni hastalıklardan, habercinin götürmek istediği yerden de kaçar. Çünkü, haberci onu mahkemeye, dolayısıyle ölüme çağırmaktadır. • Sonunda onu, hiç ummadığı bir zamanda, ansızın yakalarlar, perişan bir halde, ite kaka sürükleyerek kadıya, yâni ölüme götürürler.

Highlight (orange) - Location 19031

4000 • Abdal kimdir? Varlığı değişmiş, Allâh’ın lutfu ile onun şarabı sirke olmuş kişidir.432 432Abdal denilen ermişler Allâh’ın çok sevdiği velîlerdir. Kötü ahlakları, iyi ahlakla değiştirdikleri için onlara “abdal” denilmiştir.

Highlight (orange) - Location 19035

4008 • Ben cefâya uğrayıp, kemâle ereceği ve safa bulacağı zaman kaçan, sonra da mânevî safa, huzûr dileyen kişiye şaşarım.433 433 Çünkü sevgilinin cefâsı, kalpteki günah pasını siler, temizler. Cefâdan, beladan şikâyet etmek ise, o pasın kalmasını, belki artmasını istemektir. “Yârin cefâsı, cümle safadır, cefâ değil. Yâri ‘cefâ kılar’ diyen, ehl-i vefâ değil.” • Aşk bir dâvâya benzer, cefâ çekmek da tanıktır. Tanığı olmayan dâvâ kaybedilir. 4010 • Kadı senden tanık isterse, sakın ona incinme; cefâyı, kederi, ızdırabı güler yüzle karşıla. Onları bağrına bas da, hakîkat defînesini elde et.434 434 Defîne tılsımlı bir yılan tarafından korunduğu için, Mevlânâ; “Yılan gibi olan cevr ve cefâya katlanın ki, yâre kavuşasınız.” demek istiyor. 324 • Ey oğul, senin başına gelen cefâlar, belalar sana değildir; sende bulunan kötü huylaradır. Sende bulunan kötülük sıfatının gidebilmesi içindir. 4017 • Anan sana kızınca; “Allâh canını alsın.” der. Fakat onun istediği, senin değil de, sendeki kötü huyun ölümüdür. • Edep ve terbiyeden kaçan kimseler, mertliğin de, mertlerin de, şereflerini, onurlarını çiğnemişlerdir.

Highlight (yellow) - Location 19064

4055 • Ey insan, senin içinde öyle korkunç bir düşman var ki, o, akla engel, cana ve dine düşmandır.436 436 O düşman da nefis ile şeytandır. Hattâ nefis şeytandan da daha korkunçtur. Çünkü şeytan bizim dışımızda, haricimizdedir, nefis ise içimizdedir. • O düşman, bir an kertenkele gibi saldırır, sonra kaçar. Bir deliğe gizlenir.437 437 Bir hadîs-i şerifte buyurulmuştur ki: “Şeytan, insanın kalbini; dişler, kalp sâhibi Allâh’ı zikr ederse döner, bir tarafa siner. Yine o kalp sâhibi Allâh’ı unutursa, şeytan kalbi dişlemeğe, yâni vesvese vermeğe devam eder.” Bu sebeple şeytanın vesvesesinden kurtulmamız için, Allâh’ı hatırlamak ve ona yalvarmak lazımdır.

Highlight (blue) - Location 19087

• Bu nefis düşmanının atıp tutmasına kulak verme, ondan kaç; çünkü inadında, ısrarında, ayak direyişinde o, İblis’e benzer. 326 • Seni dünyaya yöneltir, gönlüne dünya sevgisi, mal, mülk sevdâsı kor da, âhiretteki sonsuz gıdayı sana kolay gösterir. • O nefis, sana ölümü bile ehemmiyetsiz gösterirse, bu işe şaşılmaz. Çünkü o, büyüsü ile bunun gibi yüzlerce işler yapar. 4070 • Büyü, bazen bir saman çöpünü hîle ile, sanatla dağ yapar. Bazen de bir dağı saman çöpü haline getirir. • O nefis ve şeytan, çirkin olan şeyleri, hîle ile güzelleştirir. Bazen de güzelleri, güzellikleri çirkinleştirir. • Sihrin yâni büyünün hali budur. Efsunlar okur, üfürür. Hakîkateri değiştirir. • Bazı zaman insanı eşek gösterir, bazı zaman da eşeği tam bir adam haline kor. • İşte böyle bir büyücü, senin içinde gizlidir. O da şeytan gibi vesvese veren nefsindir. Onun vesveselerinde gizli bir sihir vardır. 4075 • Fakat sihir ve büyücülerin bulunduğu dünyada, öyle mânevî büyücüler (yâni velîler) vardır ki, onlar nefsin büyülerini bozarlar. • Oğul, bu taze ve tesirli zehirin bulunduğu ovada panzehir de bitmiş ve gelişmiştir. • Panzehir, yâni velî sana “Gel” der, “Beni siper edin. Çünkü ben sana zehirden fazla hayırlıyım. • Nefis ile şeytanın sözü büyüdür, seni yıkar, harab eder. Benim sözüm de bir çeşit büyüdür. Ama, onun büyüsünü bozar, seni kurtarır.” • Peygamber Efendimiz de; “Sözde sihir gibi, büyü gibi bir tesir ediş vardır.” diye buyurmuştur.

Highlight (yellow) - Location 19112

• Bir bilgin de, başka bir ilmi, hüneri ve sanatı, şeref ve meziyet husûsunda kendinin bilgisinden üstün görmedikçe onları tahsîle heves etmez. 4110• Candan daha azîz bir şey olmadıkça, can azîzdir. Fakat candan daha azîz bir şey elde edilince, canın adı bile anılmaz. • Çocuk, çocuk kaldıkça, yâni bir kız çocuğu büyüyüp çocuk doğuracak yaşa gelmedikçe, onun oyuncağı cansız bebektir. • Bu düşüncelere düşmek, bu hayallere kapılmakta birer bebektir. Sen çocuk kaldıkça bu bebeklere ihtiyacın vardır. • Bir rûh, çocukluk halinden çıkar da erginleşirse ve Hakk’la mânen buluşma mutluluğuna ererse, artık o çocukça duygulardan, düşüncelerden kurtulmuş olur. • Bu sırları anlayacak mahrem yok ki, konuyu üstü örtülü olarak değil de, duyduğum gibi apaçık söyleyeyim. Onun için sustum. Allâh, hakîkatine uygun olanı daha iyi bilir.

Highlight (blue) - Location 19182

Peygamber bir korkuya, bir gama düşüp de yüz çevirmedi. Tek başına imansızlar âlemine, şirk âlemine karşı durdu. • Taşın da yüzü pektir, gözü pek. O dünyalar doluşu kerpiçten korkmaz. • Çünkü kerpiç, kerpiççinin yaptığı kurumuş bir çamur parçasıdır. Taş ise Allâh’ın sanatı ve kudreti ile sertleşmiştir.

Highlight (orange) - Location 19192

• Her an yeni bir baht, yâni yeni bir tecellî kulağıma diyor ki: “Eğer seni gamlandırırsam bile, sen gamlanma. 4150• Ben seni kötü gözlerden, kötülerin nazarından gizlemek için gamlandırırım, ağlatırım. • Kötülerin gözünü senin yüzünden çevirmek için, gam ve kederle, senin huyunu acı ve sert bir hale getiririm. • Sen benim rızâmın ve sevgimin avcısı değil misin? Sen beni aramıyor musun? Emrime uyan, benim düşkün bir kulun olmadın mı?

Highlight (yellow) - Location 19253

• Ey nohut, belalara uğra, kayna da, ne varlığın kalsın, ne de sen kal! • Ekili bulunduğun bostanda, bir müddet ter ü taze durdun. Yeşiller giyinmiş olarak neşeli neşeli sallanarak güldü isen, sen şimdi gönül bahçesinin, can bahçesinin gülüsün.

Highlight (yellow) - Location 19458

Bedenleri kötülüklerden, nefsanî duygulardan arınmış olan velîlerin cüz’lerinden, uzuvlarından gelen nefhalar, her an onların duygularının kulaklarına ulaşırlar. • O velînin yanında oturanlar, o nefhaları duymaz ve işitmezler de, velînin kendisi duyar ve işitir. O ilâhî nefhaları, o nâleleri, o feryadları duymadan, işitmeden onların mevcut olduğuna inananlar, ne mutlu kişilerdir. • O velî kendi gönlüne kapanır, kendi içindeki yüzlerce sözü duyar, fakat kendisi ile beraber oturan, o gizli sözlerden, o gönül konuşmalarından koku bile almaz.466 466 İnsanın nefsi ile, kendi ile konuşması vardır. Bir kimse ağzı kapalı konuşur. Fakat bu konuşmayı hariçte bulunanlar, hattâ yanında oturanlar duyamazlar. • Ey Hakk’a inanan ve Hakk’ı seven kişi, mekânsızlık âleminden, senin de gönlüne yüzlerce soru, yüzlerce cevap gelir durur. 4280• Sen gönlüne gelen o sesleri duyarsın; fakat başkaları kulaklarını sana yaklaştırsalar bile, o sesleri duyamazlar. • Haydi diyelim ki, sen sessiz, harfsiz sözlerini duymuyorsun, işitmiyorsun. Sen düşündüğün, kendi kendinle baş başa kaldığın zaman, sessiz sadasız kendinle konuşuyor gibi değil misin? Bu durumda kendi içindeki sesleri mânâ kulağınla duyman sana bir örnek olmuyor mu? Şu halde nasıl oluyor da velîlere inanmıyorsun?

Highlight (orange) - Location 19813

Hz. Mustafa(s.a.v.)’in “Beni, Yûnus ibn Mettadan üstün tutmayınız.” diye buyurması. 4512• Hz. Peygamber Efendimiz buyurdu ki: “Benim mirâcım Yûnus’un mirâcından üstün değildir.482 482 Bu başlıkta geçen hadîs-i şerîf, Künuzii’l-Hakâyık adlı kitapta şu sûretle tesbît edilmiştir: “Hiç bir peygambere, ben Metta oğlu Yûnus’tan hayırlıyım demek gerekmez.” (Künüzü’l-Hakâyık, c. II, s. 2003) Mevlânâ bu hadîsi mirâç hakkında kabul etmektedir. “Yûnus’un mirâcı balık karnında oldu. Bense göklere yükseldim. Fakat hakîkatte mekân yoktur, ikisi de aynıdır.” • Benim mirâcım gökyüzüne yükselmekle oldu. Onun mirâcı, denizin dibinde, balığın karnında oldu. Çünkü Allâh’ın yakınlığı mesâfe ile olmaz, hesaptan hariçtir.” 360 • Allâh’a yakınlık, yukarılara çıkmakla, Yâhut aşağılara inmekle olmaz. Allâh’a yakın olmak, varlık hapsinden kurtulmakla olur. 4515• Yok olan kişiye, ne yukarı vardır ne de aşağı; yok olanın ne çabukluğu vardır ne geç kalışı. Ne uzaklığı vardır, ne yakınlığı. • Allâh’ın yaratma tezgahı da, hazînesi de yokluktadır. Yâni Allâh, varlıkları yokluktan yaratır, sen ise, bu gölge varlığına aldanmış olduğun için, yokluk nedir, ne bilirsin? • Bu yüzdendir ki, dünya varlığına, maddî devlete esîr olmuş kişilerin maddî varlıklarını kaybetmeleri, kırılıp dökülmeleri, mânâya inanmış kişilerin kırılıp dökülmelerine benzemez. • Biz devlete erdiğimiz, şerefe ulaştığımız zaman nasıl neşelenirsek, onlar da aşağılık hale düşünce, ellerindekini kaybedince öyle neşelenirler.”

Highlight (pink) - Location 19842

4570• İleriyi gören göz, keskin gözdür. Çünkü Allâh, hidâyet ve basîret sürmesini onun gözüne çekmiştir. • Hz. Peygamber Efendimiz “Cennetlik olanlar zayıf olmadıkları halde, huyları yüzünden, düşmanlıkta ve kendilerini korumada alt olan kişilerdir.” diye buyurdu.483 483 Hadîs-i şerîfin mânâsı şöyle: “Size cennet ehlini haber vereyim: Onlar, zayıf olmadıkları halde zayıflığı seçerler. Kendilerini korumaya ve düşmanına üstün gelmeye kalkışmazlar. Bir şeyin meydana gelmesi için Allâh’a yemîn etseler, Cenâb- ı Hakk onları yalancı çıkarmaz.” • Cennet ehlinin düşmanlıkta zayıf ve mağlup olmaları, noksanlarından, korkaklıklarından, dinlerinin zayıf oluşundan değildir. Bu hâl belki, ihtiyatlı ve kendileri hakkında kötü zanda bulunduklarından, yâni yaptıkları işleri beğenmediklerinden ileri gelir.

Highlight (yellow) - Location 19970

İnsan gurûra kapılmamalıdır, âciz ve zavallı olduğunu bilmelidir. 4668 • Akılsız bir tavuk, bir deveyi misafir etmek için kümese götürdü. • Deve tavuğun kümesine ayak basınca, kümes yıkıldı; damı, tavanı yerle bir oldu.492 492 Dîvaiı-ı Kebîr’dc bulunan şu iki beyit, bu Mesnevi beyitlerini hatırlatıyor. “Tavuk için öyle bir yuva yaptık ki; deve o uzun boyu ile oraya sığmaz. Tavuk akıldır. Bu yuvada senin bedenindir. Deve, sendeki aşkın boyu, poşu ile, endamı ile görünen güzel yüzündür.” 367 4670 • Tavuk kümesi, bizim aklınıız ve fikrimizdir, sâlih olan akıl ise, Allâh sevgisi ve Allâh’a yakın olma devesini istemektir.

Highlight (pink) - Location 20122

Çok kimseler vardır ki neşeli neşeli ekmek yerken, bir lokma ekmek boğazında kalır da, ölümüne sebep olur. • Ey bahtsız kişi! Sen de boğazında ekmek kalıp boğulan kişi gibi tıkanıp ölmemek için, ekmek yeme! Bu olur mu? • Yüzbinlerce halk ekmek yer, onunla can besleyip, kuvvet bulur. 4795• Ezelden mahrum ve bir ahmak oğlu ahmak değilsen, böyle pek az olan, binde bir olan vak’aya neden bağlanıp kaldın? • Bu dünya güneşin, ayın nûru ile dopdolu ve aydınlık iken, şu adam nadiren görülen vak’alara bağlanmış ve dünyayı bırakmış, başını kuyuya doğru eğmiş, • “Eğer dünyada güneş ve ay varsa, aydınlık nerede?” deyip duran zavallı; başını kuyudan çıkar da etrafına bak. • Bütün âlem, doğu ve batı, o nûrla nûrlanmış, fakat sen kuyuda bulunduğun için, o nûr seni aydınlatmıyor. • Kuyuyu bırak da, köşklere, bağlara, bahçelere git; bu hususta inat edip durma; inat ve didişme uğursuzdur. 4800• Aklını başına al da; “Filan kimse, filan sene ekin ekmişti, fakat ekini çekirge yedi. • O halde ben niçin ekeyim, çekirge tehlikesi vardır? Niçin elimdeki buğdayı tehlikeli bir yere serpeyim?” deme500 500 Buradaki ekinden maksat; ibâdette bulunmak, hayırlı işler yapmak, insanî vazifelerde bulunmaktır. • Ekin ekmeyi, yâni ibâdeti, insanlara iyilikte bulunmayı terk etmeyen kimse senin vehim ve tenbelliğine rağmen, amel defterini sevap ile doldurur.

Highlight (orange) - Location 20216

• Kim bu Mesnevî’yi masal diye okursa, onun için masaldır. Fakat kendisinin halini bu kitapta gören kişi de er kişidir.

Highlight (pink) - Location 20290

232 • Ben bir kuzu ve oğlaktan da aşağı mıyım ki, arkamda bekçilik ve koruyuculuk eden bir çoban bulunmasın? • Bir bekçim ve bir koruyucum var ki, pâdişahlık ona yaraşır. Bana esip gelen rüzgârı ceza mıdır, lutuf mudur, ancak o bilir.509 509 Bu beyitte ve bundan sonraki beyitte; Bakara Sûresi’nin 74. ve İbrahim Sûresi’nin 42. âyetlerine işaret vardır. Lutfen o âyetleri okuyunuz. • O her şeyi bilen Rabbim, bana doğru esip gelen rüzgârın soğuk mu, sıcak mı, olduğundan bilgisiz değildir.

Highlight (orange) - Location 20386

Hakîkatte her düşman, bizim için bir dosttur. 91 • Kul, dertlerden, uğradığı zulümlerden, başına gelen belalardan, aldığı yaralardan sızlanır, feryad eder. Hastalıkların getirdiği ağrılardan, sızılardan Cenâb-ı Hakk’a yüzlerce şikâyette bulunur. • Cenâb-ı Hakk da buyurur ki: Ağrı, sızı, dert, zahmet sonunda seni yalvaran, yakaran bir kul etti. Seni gafletten uyandırdı. Doğru yola düşürdü. • Sen ağrıdan, sızıdan değil, asıl senin yolunu kesenden, seni bizim kapımızdan uzaklaştıran çeşitli nimetlerden, zenginlikten şikâyet et. • Hakîkatte her düşman senin ilacın, kimyandır. Onun kötülüğü, zulmü seni faydalandırır. Seni içine kapanmaya, gönlünü bulmaya, “Aman Allâh’ım!” demeye zorlar. 95 • Bu yüzdendir ki, sen onun şerrinden ve zulmünden kaçar, yalnızlığa sığınırsın; Allâh’ın lutfundan yardım dilersin. • Hakîkatte senin en yakın dostların, senin en belalı düşmanlarındır. Çünkü dostların tatlı dilleri ile seni oyalarlar. Hakk’tan uzak düşürürler.515 515 Büyük mütefekkir, büyük şair Şirazlı Şeyh Sâdi hazretleri Gülistan adlı kitabının “Susmanın Faideleri”ne ait IV. bölümünde der ki: “Dostların konuşmalarından azap çekerim, çünkü onlar, çirkin huylarımı güzel gösterirler. Kusurumu hüner ve olgunluk sanırlar, dikenimi gül ve yasemin yaparlar. Nerede o pervasız, küstah düşmanlar ki bana, benim ayıbımı, kusurumu gösterirler. Hatalarımı çekinmeden yüzüme vururlar.” • Hani porsuk adlı bir hayvan vardır. Dayak yedikçe şişmanlar, semirir. Dayak yedikçe daha iyileşir, sopa vuruldukça daha semirir. • Müminin canı da porsuk gibidir. Hastalık, dert, mihnet ve izdıraplarla kuvvetlenir, semirir.

Highlight (yellow) - Location 20430

Birinin Îsâ(a.s.)’dan; “Dünyada bütün güç işlerin en gücü nedir?” diye sorması. 113 • Akıllı adamın biri, Hz. Îsâ’ya; “Varlık âleminde her şeyden daha güç, daha zor ne vardır?” diye sordu. • Hz. Îsâ buyurdu ki: “Ey can, her şeyden güç, Allâh’ın gazabıdır. Çünkü o gazaptan cehennem bile su gibi titrer durur.” 115 • Adam; “Peki!” dedi, “Allâh’ın gazabından nasıl eman bulmalı?” deyince, Hz. Îsâ; “Kızdığın zaman kızgınlığını yenmekle.” cevâbını verdi.520 520 Bir kudsî hadîste buyrulmuştur ki: “Ey ademoğlu, hiddete kapıldığın zaman beni hatırla, ben de gazaba geldiğim vakit seni hatırlayayım.”

Highlight (yellow) - Location 20572

526 “Ahmaklar olmasa, dünya harap olurdu.” diye bir söz vardır. Ârif bir şairin şu kıtası bu konuyu açıklar: “Bir misafirhanedir, dünya-yı dûn, Anda bir kaşane de, vîrane de, Bir onulmaz çâresiz sevdâdayım, Hane yaptırdım misafirhanede.” Evet dünyanın güzel binalarla, süslerle süslenmesi; ahmakların yerinde olmayan hırsları ile olmuştur. Fakat bu hırs ve hevesten Allâh’tan korkanlar yararlanır. Kötü insanların kötülükleri, çirkinlikleri doğurduğu için, onları gören kemâl sahipleri o yollara düşmezler, Allâh’ın emrine daha sıkı yapışırlar, işte takva hamamının ısınması bu demektir.

Highlight (yellow) - Location 20723

Bir Yahudi’nin Hz. Ali’ye; “Eğer Allâh’ın seni koruyacağına güveniyorsan, kendini şu yüksek yapının üstünden aşağı at.” demesi; Hz. Alinin de ona cevâbı. 353 • Allâh’ın nasıl büyük görüleceğini ve onun üstün kudretini bilmeyen bir inatçı bir gün Hz. Ali’ye dedi ki: • “Ey akıllı kişi, sen şimdi pek yüksek bir köşkün üstünde, pek yüksek bir damda bulunuyorsun. Allâh’ın seni nasıl koruyacağını da biliyorsun.” 355 • Hz. Ali; “Evet.” dedi, “O bizim varlığımızı çocukluğumuzdan beri korur, hem de o, ganîdir.” • Yahudi dedi ki: “Öyle ise Allâh’ın seni koruduğuna güvenerek, kendini damdan aşağı at bakalım. • Kendini at aşağı da, bana da senin tam inanç sâhibi olduğuna dair bir fikir, bir kanaat gelsin.” • Emîr ona dedi ki: “Sus, defol git de bu küstahlık yüzünden canın belaya uğramasın.. • Bir kulun bir belaya uğrayarak, kendini tehlikeye atarak Allâh’ı imtihana kalkışması kuluna yaraşır mı? 360 • Ey bilgisiz ahmak, bir kul edepsizliği yüzünden Allâh’ı nasıl imtihan etmeye kalkışır? 403 • O imtihan Hakk’a yakışır, çünkü o her an kullarını imtihana çekmektedir.540 540 Mülk Sûresi’nin şu meâldeki 2. âyetine işaret var: “O hanginizin daha güzel amel ve harekette bulunacağını imtihan etmek için, ölümü de, hayatı da takdir eden ve yaratandır.” • Böylece de Allâh, bizim bizi apaçık görmemizi, içimizdeki gizli inancı bilmemizi sağlar. • Hz. Âdem; ‘Yâ Rabbi işlediğim suç ile seni imtihan ettim.’ dedi mi? • ‘Allâh’ım senin hükmünün derecesini anlamak istedim.’ gibi bir söz etti mi? Bu söz kimin haddidir? Böyle bir cür’et kimde var? 365• Senin aklın çoktan başından gitmiş, çok sersem bir halde olduğun için, özrün de günahından beterdir. • Bu sonsuz gökkubbeyi yüceltmiş olan Allâh’ı sen nasıl imtihan edebilirsin? • Ey kendi hayrını, şerrini bilmeyen zavallı, önce kendini imtihan et de sonra başkasına sıra gelsin. • Sen, kendini imtihan edecek olursan, başkalarını imtihan etmekten vazgeçersin. 377 • Eğer bir zerre kalkar da, dağı tartmaya girişirse, o dağ yüzünden, terazisi kırılır, parçalanır.541 541 Ziyâ Paşa’nın şu beyti akla gelir: “İdrak-i meâlî bu küçük akla gerekmez. Zira bu terazi o kadar sikleti çekmez.” (Yüksek hakîkatler bu küçük akılla idrak edilemez. Çünkü akıl terazisi o ağırlığa dayanamaz.) 379• Allâh adamı, akıl terazisine sığmayacağı için o akıl terazisini parçalar.”

Highlight (yellow) - Location 20749

Bir velîyi denemeye kalkışmak saygısızlıktır. 380 • Bir velîyi imtihan etmeye kalkışmayı, ona hükmetmeyi saygısızlık bil de, böyle bir mânevî pâdişah üzerinde hükmetmeyi deneme. • Hiç resimler, resimleri yapanı imtihan edebilir mi? Böyle bir ressama, buyruk yürütebilir mi?542 542 Bazıları Allâh’ın velîlerini imtihan etmeye kalkışırlar. Kâmil insan mertebesine ermiş bir velîde Hakk’ın kudreti tecellî ettiğinden, onu imtihan etmek, haşa Hakk’ı imtihan etmek sayılır. Evet velî, haşa, Allâh değildir ama, bir ârif şairin dediği gibi: “Allâh adamları yâni velîler, haşa Allâh değillerdir. Fakat Allâh’tan da ayrı değillerdir.” Tam tecellîye mazhar oldukları için, onları deneyenler, bilmeden Hakk’ı denemek isteyen gâfillerdir. Bütün varlıklar birer resim farzedildiği takdirde, onları yaratan Allâh (c.c.) çok değerli eşsiz bir ressam olur. Resimler, resmi yapanı imtihan edebilirler mi? 404 • Eğer, Allâh’ın yaptığı nakış mesabesinde olan bir kimse, imtihanla bir şey öğrenmek istedi ise, ondaki bu görüşü, bu isteyişi ona, onu yaratan vermedi mi? • Büyük ressamın bilgisindeki resimlere karşı, bu çizdiği naçiz resmin ne değeri vardır? • Ey Hakk yolcusu, sana bir velîyi imtihan etmek vesvesesi gelirse, onu bir talihsizlik bil. O bahtsızlık, o kötü tali’ sana gelip çatmış, senin boynunu vurmuştur. 385 • Kendinde böyle bir vesvese sezince vakit geçirmeden Hakk’a dön, tövbe et, hemen secdeye kapan. • Secde yerini akan göz yaşlarınla ıslat ve “Allâh’ım sen beni bu şüpheden kurtar.” diye niyâzda bulun. • Allâh’ı imtihan etmek diledin mi, işte o zaman senin din mescidin keçiboynuzları ile dolmuştur. Yâni yıkılmaya, harap olmaya mahkumdur.

Highlight (yellow) - Location 21101

• Meleklerin Âdem’e secde etmeleri, benim yüzümden, yâni Âdem’de benim nûrumu gördükleri içindir. Âdem, benim sebebimle yedinci kat göğe çıkmıştır. • Öyle ise, ağacın meyveden doğduğu gibi, mânâ bakımından babam da benden doğmuştur.

Highlight (yellow) - Location 21118

“Benim ümmetim Nûh’un gemisine benzer, o gemiye giren kurtulur, girmeyen boğulur, gider.” hadîsinin tefsiri. • Bu sebepledir ki, Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki: “Ben hayat şartlarının getirdiği felâketlere, tûfanlara karşı, başa gelen belâlara karşı bir gemiyim. • Ben ve ashabım Nûh’un gemisine benzeriz. Kim bu gemiye el atar, binerse kurtulur.” 540• Sen şeyhle beraber oldukça, çirkinlikten, kötülükten uzak kalır, gemiye binmiş gibi olur, gece gündüz Hakk’a doğru yol alırsın. • Canlar bağışlayanın rûhanî himayesi altında, gemide yattığın halde ilerlersin. • Zamanın peygamberi demek olan ve peygamberlerin vârisleri sayılan velîlerden ayrılma; kendi hünerine, kendi bilgine pek güvenme. • Arslan bile olsan kılavuzsuz yola çıkma; gurûra kapılır, kendini görür, yoldan çıkar, sapıtır, aşağı bir hale düşersin. • Aklını başına al, kendine gel de, ancak şeyhin kanatları ile uç, uç da şeyhin yardımını gör; mânevî ordusunu seyret. 545• Zaman olur şeyhin lutfunun dalgası sana kol kanat kesilir. Zaman olur kahrının ateşi hamal olur, seni taşır. • Onun kahrını, lutfunun zıttı bilme; dikkatle bak da, tesîr bakımından kahrı ile lutfunun birbirinin aynı olduğunu gör, anla. • Şeyh bir zaman seni toprak gibi yeşertir, bir zaman da seni rüzgârla doldurur, şişirir, büyütür. • Ârifin bedenine cansız toprağın huyunu verir de, onda neşeli ma’rifet gülleri ve hakîkat nesrinleri bitirir. 420 • Fakat o yetişen gülleri, nesrinleri ancak şeyh görür. Başkaları görmez. İçi tertemiz olan kişiden başkası cennetin kokusunu alamaz ki... 550. İçini sevgiliyi inkârdan kurtar da, sevgilinin gül bahçesinden gelen fesleğen kokusunu duy.

Highlight (yellow) - Location 21298

595• Duygu gözü güneşe bakamaz, güneşin zebunudur; kamaşır kalır. Sen Rabbine mensup bir gönül gözü ara, onu bul. • Bul da o bakışın karşısında, kıvılcımlar saçan güneşin ışıkları baş eğsin, zebun olsun. • Çünkü o bakış nûr bakışıdır. Güneş ise ateştir. Ateş nûrun karşısında karanlıktan ibârettir. 428

Highlight (yellow) - Location 21314

• O yüce nûr, yâni kâmil insanın varlığından meydana gelen o ilâhî nûr nasıl korumaz ki, binlerce güneşi meydana getiren odur. • Ey Hakk yolunun yolcusu, sen ejderhalar, akrepler arasında, yâni seni Hakk yolundan alıkoyan, acılar, kederler, sıkıntılar, günahlar arasında, o kâmil insanın nûru ile korkmadan emin olarak yürü, git... 610. O tertemiz nûr, senin önünde yürür de, her yolkeseni paramparça eder. • “Allâh kıyâmet gününde peygamberini utandırmaz.” âyetini gerçek olarak bil, nûr, onların önlerinde yürür durur.573 573 Bu beyitte Tahrîm Sûresi’nin 8. âyetine işaret var: “Kıyâmet günü, Allâh peygamberleri ve îmân edip onunla beraber olanları rüsvay etmeyecek, nûrları önlerinde ve sağlarında koşarak; ‘Ey Rabbimiz!’ diyecekler. ‘Bizim nûrumuzu tamamla. Bizi yarlığa; şüphesiz ki, sen her şeye hakkıyla kadirsin.’” 429 • O nûr kıyâmette daha da fazlalaşır, artar ama, deneyip anlamak için o nûru Allâh’tan burada da isteyin. • Çünkü Allâh hem bulutlu havada, hem de karanlıkta can nûru bağışlar, o nûr ile hidâyete erişilir. Allâh istenen şeye yol göstermeyi herkesten daha iyi bilir.

Highlight (yellow) - Location 21355

645 • Kuşun yeme baktığı gibi, sen de bir güzele bakıyorsan, göz zinasından zevk duyuyorsan, sen kendi kendine kötülük yapıyorsun. Kendini zarara sokuyor, âdetâ kendi yanından kopardığın eti, kebap edip yiyorsun demektir.574 574 Nûr Sûresi’nin 30. âyetinde şöyle buyurulmuştur: “Habîbim, müminlere söyle ki, harama karşı gözlerini kapasınlar.” Şibiî hazretleri bu âyeti: “Baş gözünü haramlardan, gönül gözünü de masivadan, yâni Allâh’tan başka her şeyden kapatsınlar.” diye tesfir etmiştir. Bu konu hakkında yazılmış bir beytin anlamı şöyle: “Bedene arız olan bütün âfetler, tevbesini bozan gözün zinâsından ileri gelir. Belâ okuna hedef olmamak için, sedef içindeki inci gibi harama karşı gözünü kapa.” 431 • Güzellere uzaktan bu bakış ok gibidir. Zehire benzer. Bu bakışla nefsânî isteğin artar, sabrın tükenir.575 575 Bu beyitte şu meâldeki bir hadîse işaret var: “Bakış, şeytanın oklarından zehirli bir oktur.” Fakat bu bakış kötü bakışa işarettir. Yoksa dinimizde güzele güzel bakmak günah değildir. Günah olan çirkin bakış, nefsanî istekle, şehvetle bakıştır. Peygamberimiz (s.a.v.); “Allâh güzeldir, güzelliği sever.” diye buyurmuştur. Mevlânâ, yine Mesnevî’mn VI. cildinin 3181. beytinde; “Güzel yüzlüler, Allâh’ın güzelliğinin birer aynasıdır. Onları istemek, onları sevmek Hakk’ı istemenin, Hakk’ı aramanın yankısıdır. Onlarda Hakk’ın düşünülmesidir.” buyurmuştur. Şeyh Sâdi hazretleri de: “Kim demiş ki güzele bakmak hatâdır? Güzel yüzlüleri görmemek, güzellere bakmamak hatadır.” Yunan filozofu Eflâtun da; “Çıplak kadınlar, namuslu erkeklerin nazarında taştan birer heykeldir.” demiştir.

Highlight (yellow) - Location 21446

• O şaşılacak er düşüncemin cevâbını dudak altından vermeye başladı. • O diyordu ki: ‘Mânevî pâdişahlar hakkında böyle mi düşünürsün? Onlar, sana zevk vermeseler, sen zevki nasıl bulursun?’ • Ben onun sözünü iyice anlayamadım. Ama azarlayışı gönlüme dokundu, içime yerleşti. 700• Derken arslan gibi bir heybetle yanıma geldi. Sırtındaki odun yükünü yere koydu. • Onun odunları yere koymasındaki halin heybeti ile, benim yedi uzvum titremeye başladı.

Highlight (yellow) - Location 21462

• Onun heybeti beni âdetâ bağladı. Donup kaldım; çünkü Allâh’ın has kulları huzûruna varmak için herkese yol yoktur.” • Eğer birisi, can ve baş vererek yol bulursa, bu onların merhametindendir. Onların çekişindendir.579 579 Şeyh Galip der ki: “Varanlar asitan-ı evliyaya, Bütün dâvetlidir Galib safaya, Sakın sûrette kalma aldanırsın, Kovmazlar yoksa gelmezler sanırsın.’ (Evliyaların kapısına varanların hepsi oraya çağrılmışlardır, dâvetlidirler. Oraya gidemeyenlerin kendi arzuları ile oraya gitmediklerini sanırsan aldanırsın. Velîlerin gönülleri onları istemedikleri için oradan hoşlanmıyorlar.) Velîlerin bir çekme, cezbetme hassası, bir de defetme, kovma hassası olduğundan bahsederler. 436

Highlight (yellow) - Location 21524

• Susuz kişinin daima havuzun etrafında dönüp dolaşmaktan başka dünyada ne işi olabilir? • Hacının işi nasıl Kâbe’yi tavaf etmekse, susamış kişinin işi de ırmağın kenarında dolaşmak, suyun sesini duymaktır. • Tıpkı bunun gibi, ey Hakk ziyâsı Hüsâmeddin Benim de bu Mesnevî’den maksadım sensin. 439

Highlight (yellow) - Location 21579

• Ey işde, güçte Hakk’ın emrine uymamayı kendine ders yapmış kişi! Şunu bil ki, sen de Hakk’ın ordusu içindesin. • Senin cüz’lerinin cüz’leri bile, yâni bedeninin zerrelerinin, hücrelerinin her biri Allâh’ın ordusundandır. İki yüzlülük ediyorlar da, şimdi sana uymuş gibi görünüyorlar. Eğer Allâh, onların sana karşı gelmelerini isterse, her biri senin düşmanın olur.587 587 Dîvan-ı Kebîr’m VI. cildin 2821 numaralı gazeli bu Mesnevi beytinin aynı gibi: “Sen bedenin her zerresinden bir feryâd duy. Bir inilti işit. Çünkü sen büyük bir şehirsin, hem de bir şehir değil, belki binlerce şehirsin. Senin bedenindeki cüz’lerin, hücrelerin hepsi susuyorlar ama, senin gizli şeylerin; görüyorlar ve çalışmalarını senden gizlemiyorlar. Onlar bütün gün; ‘Gel bakalım senin neyin var.’ diye coşuyorlar.” • Allâh göze, onu; şu kulumu rahatsız et derse, göz ağrısı senden yüz türlü intikam alır. 442 795 • Eğer dişe Allâh, bir ceza verdirse, görürsün ki diş senin acı acı kulağını bükmeye başlar. Senin canına okur. Seni cezalandırır. • Tıp kitabını aç da, hastalıklar bölümünü oku. Oku da beden askerlerinin neler yaptıklarını gör.588 588 Hz. Mevlânâ’nın devrimle, yâni bundan yedi yüz sene önce, insanlar mikroskopu bilmiyorlardı. Bedenimizdeki zerrelerden, yâni hücrelerden, kestiğimiz saçlarımızı, tırnaklarımızı tamir eden, beden askerlerinden kimsenin haberi yoktu. Mevlânâ bunları nasıl bildi? Bu biliş ve seziş bir kerâmet değil midir?

Highlight (yellow) - Location 21634

816. Hz. Muhammed de, Ebû Cehil de putlara tapılan yere gitmişti. Fakat birinin gidişi ile öbürünün gidişi arasında büyük fark vardır. • Biri puta tapılan yere girince, putlar ona secde ederler. Öbürü girince, o, putların önünde başını yere kor. • Bu şehvetler dünyası, bir puthanedir. Peygamberler de, kâfirler de bu puthanede bulunurlar. • Fakat şehvet, pak ve temiz kişilerin, yâni peygamberlerin ve velîlerin kuludur. Şehvetin ateşi altın gibi saf ve temiz olan varlıkları yakamaz. 820. Kâfirler kalp akçe gibidirler. Temiz ve pak olan erler ise altın gibi olmuşlardır. Bu iki grup da şehvet âlemi olan dünya potasının içindedirler. • Kalp olan potaya girince hemen kararır, simsiyah olur. Fakat altın potaya girince onun altınlığı meydana çıkar.

Highlight (yellow) - Location 21695

• Benim bu keremim yâni seni insanlık mertebesine getirişim, o vakitki inkârım gidermek içindi. O vakitler sen henüz toprakta devrediyordun.598 598 Âciz bir topraktan bir insan vücuda getiren ilâhî kudreti düşün de, o kudretin yine toprak olmuş bir bedeni yeniden halk edebileceğine îmân et, öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâra kalkışma. Behçet Kemâl merhum; “Büyütenin bir damla pıhtıyı insan diye, Gücü yetmez olur mu, ölüyü diriltmeye?” diye bir âyeti tercüme etmişti. • Senin yeniden hayata getirilişin, evvelki inkârına karşı reddedilemez bir delil oldu. Fakat senin inkâr hastalığın ilaçtan da kötü oldu. • Toprağın bu işi yapmasına imkân var mı? Erlik suyu hiç düşmanlıkta bulunur da inkâra düşer mi?599 599 Ey öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kişi, sen toprak ve erlik suyu derecesinde iken böyle bir düşünceye ve böyle bir inkâra gücün yetmiyordu. Çünkü toprakta ve erlik suyunda böyle bir düşünce olamazdı. Sen o devirleri geçip insan mertebesine geldikten ve akla sahip olduktan sonra haşrı inkâra kalkıştın. Bir kere eski hâllerini düşünsene. Bu beyitte de Yasin Sûresi’nin 77-79. âyetlerine işaret var. 895• Ey dirilmeye inanmayan kişi, sen toprak ve tohum âlemlerinde iken gönlün de yoktu, başın da yoktu. O yüzden düşünceyi de inkâr ediyordun, inkâr edişi de. • Cansızlar âleminde iken insan olacağını inkâr ediyordun. Cansızlıktan kurtulup, insan olunca, haşrı, dirilmeyi inkâra kalkıştın. • Senin bu halin kapıyı çalıp da içerdeki ev sâhibinden; ‘Ev sâhibi evde yok.’ cevâbını alan kişiye benzer. • Kapıyı çalan, bu ‘yoktur’ sözünden, ev sâhibinin içerde bulunduğunu anlar da elini kapının halkasından çekmez.” • Senin inkâr edişinden de, şu anlaşılır ki, Allâh, cansızlarda da yüzlerce hünerler gösteriyor. Canlılar yaratıyor.600 600 Sen toprak halinde iken, seni sıra ile; meni, et ve kemik haline getirmiş, sonra da insan yapmıştır. Böyle iken senin haşrı inkâr edişin, haşrı ispat etmektedir. 448 900 • Ey inkârcı! Balçığın, inkâr doğurmasına kadar (insanın aslı, maddesi bile yokken nihâyet sudan, topraktan erlik suyu haline gelip, duygu ve görgü sâhibi oluncaya kadar) yaratıcının, nice hünerleri, nice sıfatları meydana geldi.601 601 İnsan Suresi’nin 1-2. âyetlerine işaret edilmektedir. • Zaten bedenin aslı olan balçık bile “inkâr etmiyorum.” deyip duruyordu. Ama yalnız o ev sâhibi gibi bağırıyor, ev sâhibi kendi evinde olduğu halde; “Ev sâhibi evde yok” diyordu. • Ben bunun açıklanmasını, yüz türlü söyler, yüz türlü örnekler verirdim ama, mânâsı ince ve derin olan sözlerden akıllar sürçer, anlayışlar şaşırır diye korkuyorum.

Highlight (yellow) - Location 21819

1018• Yeryüzü ile gökyüzü, bizim gibi bir çiftten böyle bir mânevî pâdişah doğdu diye gülmekte ve sevinmektedirler.603 603 Eski bilginler göklere; “aba-i tis’a” (=dokuz baba), yeryüzüne de “anâsır-ı erba’a” dedikleri dört unsura yâni toprak, su, ateş ve havaya da “ümmühat-ı erba’a” (=dört ana) adını vermişlerdir. Yeryüzündeki, toprak, bitkiler, hayvanlar ve insana da “me-vâlid-i tabiiyye” yâni tabiatın doğurdukları diyerek onları gökyüzü ile yeryüzünün çocukları sayarlardı. Gökyüzü erkek, yeryüzü de kadın olarak tasavvur edilirdi. Hz. Mevlânâ Mesnevî’nm III. cildinde bu konuya temas etmiştir: “Gökyüzü, kadınını beslemek için kazanç peşinde koşan erkekler gibi yeryüzünün etrafında döner durur. Yeryüzü de ev hanımlığı yapar. Cansızlar, bitkiler, hayvanlar gibi çocuklar doğurur. Onları beslemek için uğraşır durur, iş böyle olunca, yeryüzünü de, gökyüzünü de, akıllı ve şuurlu olarak bil. Çünkü onlar, Allâh’ın koyduğu şaşmaz kanunlar gereği akıllı insanlar gibi iş görürler. Bu iki güzel yâni yeryüzü ile gökyüzü, birbirinden süt emmeselerdi, karı koca gibi nasıl olur da birbirlerinin dileğine uyarlardı.” (Mesnevi, c. III, 4409, 4412.) • Hz. Muhammed’in aşkı ve şevki ile gökler gonca gibi açılmış, toprak da süsen misali ter ü taze olmuşlardır.

Highlight (yellow) - Location 21864

1015• Hırsız çaldığı malı inkâr ederse de, polis onu sıkıştırır ve çaldığını meydana çıkarır. • Bu toprak da Allâh’ın gizli hazînesinden lutuflar ihsânlar, nice üstünlükler, meziyyetler çalmış, içinde saklamıştır. Biz de onu sıkıştırır, belalara uğratır, çaldıklarını söyletiriz.606 606 Hz. Mevlânâ başka bir Mesnevi cildinde buyurur ki: “İçi özle dolu sağlam bir tohum kereminden, lutfundan ötürü kara toprakla dost olur, onunla sohbet eder, konuşur, görüşür. O tohum, kırmızı veya sarı rengi, kokusu kalmayıncaya kadar, kendini toprakta mahveder. Böylece benliğini yok eder de, gerçek varlığını bulur.” “Toprak hayat bakımından o kadar büyülü bir muhtevaya sahiptir ki, o bu iç ve dış zenginlikleri ile her zaman yekpare bir canlı kabul edileceği gibi, onun bir kimyahane, bir fizik araştırma merkezi, bir canlı biyoloji laboratuarı olduğunu söylemek de mümkündür.” (Fethullah Gülen, Sızıntı Dergisi, Haziran 1996 sayısı.)

Highlight (yellow) - Location 21890

1045• Bir köpek köyde kör bir dilenciyi gördü, üstüne saldırdı, hırkasını yırttı. • Kör, köpeğe dedi ki: “Şu anda senin arkadaşların dağda av peşinde koşmadalar. • Senin cinsinden olanlar, dağda yabanî eşek tutmada, sense köyde kör bir adamı yakalamadasın.”608 608 Köre saldıran köpek, körleri yâni câhilleri avlayan sahte şeyh sembolüdür. Yaban eşeği, evliyânın elde ettikleri nûr-ı ilâhîyi ve Allâh’a yakınlığı ifade etmektedir. • Ey Hakk’ın rızâsından nefret eden sahte şeyh! Sen başına bir kaç kör kişi toplamış, acı suya benziyorsun. 1050• “Bunlar benim müritlerim, ben ise acı bir suyum, bunlar beni içerler de kör olurlar.” diyorsun. • Sen kendi suyunu ledün denizinden (bahr-ı ilâhîden) tatlılaştır, acı suyu şu körlere tuzak yapma. • Kalk Allâh arslanlarını, yâni velîleri gör de, sen de onlar gibi, yaban eşeği avla. Sen nasıl oluyor da köpek gibi, kör yakalıyorsun? 457 • Yaban eşeği de nedir ki? Onlar, dosttan başkasını avlamaktan uzak olan arslanlardır. Hepsi de arslandır, arslan avcısıdır, nûr sarhoşudur.609 609 Büyük velîler, Hakk’ın uğrunda avdan vazgeçmiştir. Her şeyi terk etmişler, dünyada serveti, âhirette cenneti düşünmez olmuşlar, Hakk’ın yarattığı güzellikler, ilâhî cemal karşısında hayran olup kalmışlardır. • Hattâ pâdişahın avlanmasını seyrederken, avı da bırakmışlardır, ilâhî cemale, Hakk’ın yarattığı güzelliklere ve güzeller güzeline hayranlıkla adetâ can vermişlerdir. 1055• Sevgili onların cinsinden olan kuşları avlamak için, onları ölü kuş gibi eline almıştır.610 610 Kuş avlamak isteyenler, ölü bir kuşu tuzağın yanına korlar. Kuş ötüşü taklidi yaparlar. Kuşlar o sesi işitince ve ölü kuşu görerek onun yanına gelirler. Böylece ökse veya kapana tutulur. Cenâb-ı Hakk da doğru yolda yürümeye kabiliyetli kullarını, velîleri vasıta yaparak avlar.

Highlight (yellow) - Location 21930

Ben de kendi Musa’mın elinde yâni, bende bulunanın elinde asa gibiyim. Fakat benim Musa’m gizlidir. Meydanda olan benim. 1070• Ben müslümanlara deniz köprüsü, Firavun’a da ejderha olurum. Yâni ben, islâmlara hizmet eder, onları belâ denizinden kurtarır, Firavun gibi olan nefsi hevâdan halas ederim. • Ey oğul, bu asayı yalnız bir asa olarak görme. Allâh’ın kudret elinde olmasa hiç bir asa böyle olmaz. Yâni insanın beden asası Allâh’ın kudretli elinde olmasa bir hiçtir, bir et ve kemik yığınıdır, insanda bulunan, bütün ma’rifetler,

Highlight (yellow) - Location 22030

• Sen, Süleyman gibi nefsine hakim ol da devler, köşk ve saray yapıl ması için yardımcı olsunlar, taş kessinler. 1150• Süleyman gibi hilesiz, vesvesesiz ol ki cinler, devler, senin emrine uysunlar, feryadını dinlesinler.

Highlight (yellow) - Location 22712

1515• Altın işlemeli kumaşlar dokur, denizlere dalar, dibinden inciler çıkarır. • Geometri bilgisinin, astronominin, hekimlik ilminin, felsefenin en inceliklerini bilirler. • Bilirler ama, bunlar hep bu dünyaya ait bilgilerdir. Bunlar, insana yedinci kat göğün üstüne çıkacak yolu göstermezler. • Aslında bütün bu bilgiler, ahır yapma bilgileridir! Bu bilgilerle, ahırda öküzün, devenin rahat yaşaması sağlanır! • Bu aptallar; hayvanlar birkaç gün daha rahat geçinsin diye ahır yapma san’atını öğreten bu bilgilere gizli şeyler, ince hünerler adını takmışlardır! 1520• Allâh yolunu ve o yolun varılacak menzillerinin bilgisini bu ahır yapanlar bilmezler! Allâh yolunun bilgilerini ancak, gönül ehli olan ârifler, akılları ile değil de gönülleri ile bilirler!659 659 Hz. Peygamber Efendimiz; “Yâ Rabbî; faydası olmayan ilimden sana sığınırım!” diye münacaatta bulunmuştur.

Highlight (yellow) - Location 22739

İnsanların bir kısmı da vardır ki, içlerinde daimî olarak savaş vardır; nefisleri ile akılları çarpışır durur. Bunlar, bir bedende yarı insan, yarı hayvan olarak ömür sürerler.

Highlight (yellow) - Location 22805

• Ey Hakk yolcusu! Sen top ol da, O’nun çevgenin önünde sıdk ile, candan bağlılıkla, vurula vurula, yuvarlana yuvarlana git! • Bu yolculuk, Hakk sevgisinin çekişi ile olur. O yolculuk ise, bizim deve sırtında gidişimizden ibârettir! 1560• Bu çeşit bir yolculuk, bambaşka bir yolculuktur; her kula nasip olmaz! Bu yolculuk; cinlerin çalışmaları ile de olmaz, insanların çalışmaları ile de elde edilemez! • Bizim elimizde olmayan bu çekiliş, herkesin çekişme benzemez! Aslında bu çekiliş ve bu çekiş, Ahmed(a.s.)’ın üstünlüğü, O’nun çekişidir; O’nun lutuf ve ihsânıdır!665 665 Hakk’a ulaşmak için, Hakk âşıklarının cüz’î irâdelerim kullanarak nefsi ile yapılan savaşlara “seyri ilAllâh”, yâni Allâh’a gidiş denir, ilâhî cezbe olan nev’ine “seyri billah”, yâni Allâh ile gidiş denir. Birincisi kulun irâdesi ile, çalışmakla, çok ibâdet etmekle olur. İkincisi ise irâdesizdir. Birincisine ibâdetle gidilir, ikincisine çekiş ile gidilir. Elbette çekilerek gitmek, yürüyerek gitmekten daha hayırlıdır. Bu sebeple; “Allâh’ın cezbesinden bir cezbe, insanın iradî olan nefsanî savaşlarından daha iyidir!” demişlerdir.

Highlight (yellow) - Location 22948

• Bu iki çuvaldan birine girersen, yâni kevn ü fesad seslerinden birine kulak verirsen, öbürünün zıttı, yabancısı olursun!674 674Bu iki ses birbirinin zıttıdır. Biri insanı dünyaya meylettirir, dünyayı sevdirir; öteki dünyadan nefret ettirir. Onlardan hangisine kulak verirsen, öbüründen mahrum kalırsın. Bir hadîste de şöyle buyurulmuştur: “Dünya, âhiret ehline haramdır; âhiret de dünya ehline haramdır!” Başka bir hadîs-i şerifte de; “Dünya ve âhiret, ortak iki eş gibidir. Birini ne kadar hoşnut edersen, öbürünü, o kadar çok kızdırırsın!” buyurulmuştur.

Highlight (yellow) - Location 22989

Cenâb-ı Hakk’ın, âlemi yaratmakla ne yaratışı çoğaldı, ne gücü kuvveti arttı; zaten evvelden olmayan, şimdi de yoktur!678 678 Allâh, kâinatı yaratmakla bir fazlalık kazanmadı. Nitekim onları yaratmasaydı da bir eksiklik olmayacaktı. Hz. Cüneyd’in meclisinde; “Allâh vardı; O’nunla beraber hiç bir şey yoktu!” hadîsini okumuşlar. Hz. Cüneyd; “Hala da öyle olduğu gibi.” demiş ve bütün varlıkların Hakk’tan ibâret olduğunu, yâni O’nun yarattığı “vücüd-ı mümkin”den ibâret olduğunu işaret etmiştir. “Evvelden olmayan, şimdi de yoktur!”a gelince, bütün mümkinat ezelde ilâhî âlemde tasavvur-ı ilâhîde mevcut idi. İlmiyyet halinden ayniyyet haline geldi. Fakat, Allâh’ın malumu olmayan hiç bir şey yoktur! Bu sebeple ezelde olmayan, bugün de mevcut değildir. Şeyh Mağribî de; “Nasıl olur da insan Sen’den başkasını görebilir; çünkü Sen’den başka bir şey yoktur!” demiştir. • Fakat, halkın yaratılması ile eserler çoğaldı. Bu iki çoğalış arasında fark vardır. • Eserlerin çoğalması da, gerçek yaratıcı olan Hakk’ın zuhûrudur. • Bu sûretle sıfatları, yaratma gücü zahir olur, görünür.679 679 Aziz Hüdaî hazretleri; “Zuhûru perde olmuştur zuhûra, Gözü olan delil ister mi nûra?” diye buyurmuştur. • Bir zâtın fazlalaşmasına gelince; bu, onun sebeplere

Highlight (yellow) - Location 23197

İlâhî hekimler; müridin yahut yabancı birisinin yüzünden, sözünden, gözlerinin renginden din ve gönül hastalıklarını anlarlar; hattâ gönüllere de yol bulurlar, içten geçeni anlarlar! Çünkü onlar, gönüllerin casuslarıdır; onlarla oturunca doğrulukla, temiz gönülle, kötü düşünceleri içinizden atarak oturun! 1794• Bu beden hekimleri pek bilgililerdir; senin hastalığının ne olduğunu senden daha iyi bilirler! 516 • Senin halini, idrarına bakar anlarlar; sen, hastalığını onlar kadar bilemezsin! • Hem nabzının atışlarından, hem yüzünün renginden, hem de nefes alıp verişinden sendeki her çeşit hastalığı anlarlar! • Beden hekimleri böyle olunca, Allâh’ın hekimleri olan velîler nasıl olur da ağızla, dille söylemeden, sendeki hali, mânevî hastalığı anlamazlar? • Gönül hekimleri de, senin nabzının atışından, gözünden, yüzünün renginden hem sendeki yüzlerce hastalığı anlarlar.. • Zaten, beden hekimleri hekimliği yeni öğrenmişlerdir; hastalığı da ancak böyle belirtilerle anlarlar! 1800 • Allâh’ın hekimleri olan ârifler, uzaktan senin adını duyarlar da, varlığının ta içine, derinliklerine inerler; senin mahiyetini, ne olduğunu anlarlar. • Hattâ, sen doğmadan yüzlerce sene önce onlar, senin hallerini bilirler,

Highlight (yellow) - Location 23211

Bayezid-i Bestamî hazretlerinin yıllarca önce Ebu’l- Hasan Harkanî’nin dünyaya geleceğini müjdelemesi; onun sûretini, maddî şeklini, huyunu, ahlakını bir bir bildirmesi, tarih yazanların da Şeyh Harkanî’yi beklemek üzere o haberi kaydetmeleri. • Bayezid-i Bestamî’nin Ebu’1-Hasan-ı Harkanî doğmadan önce onun hallerini, nasıl mânen gördü, bunu anlattı; bu hikâyeyi her halde duymuşsundur. • O takva pâdişahı Bayezid bir gün müritleri ile beraber ovadan geçip gidiyordu. • Birden bire, Rey şehri yöresindeki Harkan köyü tarafından ona çok hoş bir koku geldi. 1805 • Orada durdu; birisini pek özlemiş, göreceği gelmiş gibi inledi. Rüzgârla gelen o hoş kokuyu içine çeke çeke kokladı. • O güzel kokuya âşıkmış gibi içine çekti. Sanki onun

Highlight (yellow) - Location 23220

rûhu, rüzgârdan şarap içmiş gibi mest oldu, kendinden geçti. 1810 • Bayezid hazretlerinde mestlik belirtileri görününce, onu uyandıran biri, o anda şeyhe sordu. 517 • Dedi ki: “Sizde anlayamadığımız bir hâl var. Beş duygudan da, altı yönden de dışarda olan bu hoş haller nedir? • Yüzün bazen kızarıyor, bazen sararıyor; bazen de beyazlaşıyor. Bu hâl nedir, neyi haber veriyor? • Sen, bir şey kokluyorsun, havayı içine çekiyorsun, fakat görünürde gül yok! Şüphe yok ki bu koku gaipten ve hakikî güllerin açtığı gül bahçesindendir. • Ey her kendini bilen, tanıyan kişinin dileği olan velî; her an sana gayb âleminden bir haber gelmede, bir mektup ulaşmada!

Highlight (yellow) - Location 23227

1815• Her an Yakub gibi, senin burnuna da mânevî bir Yûsuf un şifâ kokusu erişmektedir! • Mest olduğun o testiden bize de bir katrecik olsun dök; o gülistandan bize de birazcık söz aç; o güllerden bize de koklat! • Ey yüce varlık, ey yüce güzellik; bizim dudaklarımız kupkuru iken senin yalnızca, tek başına içmene bizler alışmamışızdır; bizim böyle huyumuz yok! Sana bir feyz varid olunca bize de pay verirdin! • Ey gökyüzünde uçar gibi dolaşan ve ötelerden çabucak gelen azîz varlık; içtiğin mânâ şarabından bir yudumcuk olsun, bize de sun! • Bu zamanda mânevî meclislerin senden başka emîri yoktur! Ey ârifler sultanı; bizleri de gözet! 1820 • Bu mânevî şarabı gizlice içmek nasıl mümkün olabilir; içildiği gizlenebilir mi? Zaten şarap, içeni rezil rüsvay eder! • Zaten bu öyle bir mânevî koku ki, dünyada yüzbinlerce perde onu gizleyemez! • Bu kokunun keskinliğinden bütün ovalar, kırlar, bu koku ile doldu. Hattâ, ova ne demek, kırlar ne demek; bu koku gökleri bile doldurdu, dokuz göğü geçti! • Bu sır küpünün ağzını samanla, balçıkla sıvamaya uğraşma; bu şarap öyle açık, öyle meydanda ki, gizlenmesi mümkün değil! 1825 • Ey gizli şeyleri bilen, gizli şeyleri söyleyen; lutfet, seni avlayanı, seni büyüleyeni açıkça bize söyle!” dedi. • Bayezid dedi ki: “Peygamber Efendimiz’e Yemen tarafından gelen koku gibi, bana şaşılacak bir koku geldi. 1834• Şu taraftan bana bir dost kokusu geliyor; bu

Highlight (yellow) - Location 23243

köyden, mânevî bir padişah yetişecektir! • Bu kadar yıl sonra, burada bir pâdişah doğacak, göklere çadır kuracaktır! 518 • Onun yüzü, Hakk’ın gül bahçesinin gülleri gibi açılıp saçılacak, mânevî bir gül olacak; makamca benden de üstün olacak, beni geçecek!” dedi. • Müridin biri; “O büyük zâtın adı nedir?” diye sordu. “Adı Ebu’l-Ha-san’dır!” dedi. Kaşının, çenesinin ne şekilde olduğunu târif etti. • Boyunu, rengini, şeklini, saçını, yüzünü bir bir anlattı. • Onun iç huylarını, mânevî sıfatlarını, yolunu, yerini, makamını, varını yoğunu hep açıkladı. 1847 • Hz. Bayezid’in haber verdiği tarihi yazdılar ve onun sözleri ile tarih

Highlight (yellow) - Location 23250

sahifesini süslediler. • Tam o vakit, o tarih gelince, o mânevî pâdişah doğdu ve mânevî saltanat bahsini kazandı. • Bayezid’in ölümünden yıllarca sonra Ebu’l-Hasan doğdu. 1850 • Bayezid-i Bestamî hazretleri Şeyh Ebu’l-Hasan’ın huyları hakkında ne söyledi ise aynen çıktı. Lutfuna, ihsânına, elinin açıklığına, darlığına dair ne dedi ise çıktı. • Bayezid’in önünde levh-i mahfûz ona kılavuzluk ediyordu. O levh neden korunmuştu; yanlıştan!694 694 Levh-i Mahfûz: Mukadderatın, yâni olacak bütün hadiselerin kayıtlı bulunduğu bir levhadır ki, Kur’ân’da Burûc Sûresi’nde bahsolunmuştur. Gönül gözü açık olan büyük velîler, oraya bakıp hadiselerin nasıl olabileceğini

Highlight (yellow) - Location 23258

görebilirler, işte Hz. Bayezid de, en büyük velîlerden olduğu için, Levh-i Mahfûz’daki müşahedesi gereğince, kendisinden bir buçuk asır sonra doğacak Ebu’1-Hasan-ı Harkanî’nin doğumunu, ahlak ve faziletlerini haber vermiş, zamanı gelince dediği gibi de olmuştu. Çünkü bir kimsenin kılavuzu Levh-i Mahfûz olursa, onun yanılmak ihtimali yoktur! • Bu ne yıldız bilgisidir, ne remil; ne de rüya yoruşudur! Bu, Hakk’ın ilhamıdır; doğruyu en iyi bilen de Allâh’tır!695 695 Yıldızların birbirine yaklaşıp uzaklaşmasından bir takım hükümler çıkarmaya “ilm-i nücum” (=yıldız ilmi) derler. Bu işte uğraşanlara müneccim derler. Bir de namaz vakitlerini aya ve güneşe göre tesbit edenlere “muvakkit” derler. Bu sebeple Fuzulî merhum; “Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir,

Highlight (yellow) - Location 23266

Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç sa’at?” denmiştir. Bir de kum ve kağıt üzerine bir takım çizgiler, noktalar çizip koymaktan meydana gelen şekillerden istikbali keşfe çalışan bir ilim vardır ki ona “ilm-i remil (=remil ilmi) ve onunla uğraşanlara “remmal” (=remilci) derler. Bir de “ilm-i ta’bîr” (=yorum ilmi) vardır ki, görülen rüyalardan bazı şeyler anlayabilmektir. Bunlardan çıkarılan hükümlerin bazan tahakkuk ettiği görülür. Rüyayı yorumlayan sâlih bir kişi ise, isabeti daha ziyâde olur. Fakat bu üç ilmin ortaya koyduğu nihâyet zan ve tahmini geçmez. Fakat “ilâhî ilham” ve “Levh-i Mahfûz”un müşahedesi ise böyle velîlerin “yakîn” makamından olduğu için doğrudur. Mevlânâ, Bayezîd’in ve emsali velîlerin keşif ve ihbarlarının böyle olduğunu haber veriyor. 519

Highlight (yellow) - Location 23273

Sûfiler, halktan bunu gizlemek ve onların karşı gelmelerini önlemek için, ilâhî ilhama “gönül vahyi” demişlerdir. • Ey Hakk yolcusu; sen de istersen ona “gönül vahyi” de! Zaten Allâh adamlarının gönlü, Hakk’ın nazar ettiği yerdir. Gönül uyanık olunca, oraya gelen ilham, nasıl olur da yanılır? 1855 • Ey kâmil insan! Sen; Allâh’ın nûru ile baktığın için yanılmaktan kurtulmuşsun! 1924 • Gerçekten de tam bir kâmil insan olan Bayezid-i Bestamî’nin kendisinden yıllarca sonra doğacak Ebu’l-Hasan Harkanî’nin doğumu ile ilgili gayb hükmü nasıl gerçekleşti ise, Allâh’ın hükmü de Levh-i Mahfûz’da kayıtlara göre öylece meydana çıkar. 1925 • Bayezid’in buyurduğu gibi, Şeyh Ebu’l-Hasan

Highlight (yellow) - Location 23281

dünyaya geldi, büyüdü, kemâle erdi. Sonra Bayezid’in haber verdiği şeyleri halktan duydu. • Bayezid demişti ki: “Ebu’l-Hasan benim müridim olacak; her sabah kabrime gelip benden ders alacaktır!” • Ebu’l-Hasan da dedi ki: “Evet; ben de şeyhi rüyamda gördüm ve rûhundan bu sözü duydum. • Her sabah, Bayezid’in kabrini ziyaret eder, kuşluk vaktine kadar huzûrunda bulunurdu. • Yâ şeyhin hâyali gözünün önüne gelir, ona gereken şeyleri söylerdi, Yâhut da arada söz ve ses olmaksızın gönülden seslenir, böylece Ebu’l-Hasan’ın müşkili hallolurdu. 1930• Kış mevsiminde bir gün, mânevî bir neşe içinde kabri ziyarete geldi. Kar

Highlight (yellow) - Location 23288

yeni yağmış, mezarların üstünü örtmüştü. • Kar, kat kat yığılmış, bayrak gibi boy atmış; kabirlerin üstü kubbe kubbe olmuştu. Bu hali görünce Ebu’l-Hasan hazretlerinin neşesi gitti, canı sıkıldı. • Tam bu sırada mânen diri olan Bayezad-i Bestamî’nin mezarından bir ses geldi; “Ben buradayım; bana gel!” diyordu. • “Bu tarafa gel!” diyordu. “Sesime koş, dünya karlarla dolsa, kar kesilse bile, sen benden yüz çevirme!” • İşte Ebu’l-Hasan’ın hali, o günden beri latîf, hoş bir hâl aldı. Önce Bayezid’in haber verdiği ve kendisinin sonradan duyduğu şaşılacak şeyler gerçekleşti, onları görmeye başladı.696 696 Büyük velîlerin mezarlarında mânevî bir hayat ile diri oldukları, âyet ve hadislerle doğrulanmıştır. Mesela, Al-i

Highlight (yellow) - Location 23296

İmran Sûresi’nin şu meâldeki 169. âyeti bunu haber vermektedir: “Allâh yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma; bilakis onlar, Rabblerinin yanında diridirler, Rabbleri indinde rızıklanmaktadırlar.” denildiği gibi bir hadîste de; “Müminler ölmezler; dünya evinden âhiret evine göç ederler!” buyurulmuştur. Bu sebeple velîlerin kabirlerini ziyaret edip rûhlarından himmet ve şefaat istemek caizdir. Bu hususta taassup göstermeğe mahal yoktur. Bir hadîs-i şerifte de aynen şöyle buyurulmuştur: “İşlerinizde âciz ve şaşkın kalırsanız, kabirlerinde diri olanlardan yardım dileyiniz!” Ancak kabirleri ziyaret ederken tapınırcasına sarılıp öpmek, ağlayıp döğünmek, aşırı sevgi göstermek günahtır; insanı şirke götürür!

Highlight (yellow) - Location 23932

Rûh gidince beden de yine toprak olmakta; o korkunç mezarda çürüyerek toprağa karışmaktadır!737 737 Rivâyet edilir ki Hz. Ömer; kıyâmet, mahşer konuşulunca pek üzülmez de, mezardaki durum onu çok korkuturmuş. Mezardan bahsedilince rengi sararırmış. Bunun sebebini sormuşlar. Demiş ki: “Mahşerde bir çok halk vardır; belâ. ıztırap herkese gelince, insan teselli bulmasa bile, kabrin yalnızlığı ayrı bir ıztırap verir.” Fuzulî de; “Anup tenhalığı kabr içinde feryad eyleme zinhar, Tarîk-i ünsi tut kim her avuç toprak bir insandır!” demiştir.

Highlight (yellow) - Location 23994

• Pâdişahın şeytan gibi hileye kapılıp öfkesine alet olmaması, öfke ile lüzumsuz kan dökmemesi gerek! • Ama, zayıf tabiatlı insanların yumuşaklığı da pâdişaha layık değildir! O çeşit kişinin yumuşak huylu oluşundan karısı da ahlaksız olur, cariyesi de! • Halbuki sen, gönlünü şeytan evi haline sokmuşsun; kinini kendine kıble edinmişsin!

Highlight (pink) - Location 24121

• O katrenin görünen varlığı denizde mahvolur ama, zâtı ve hakîkati daimî olarak kalır!744 744 İşte “Kim Allâh’ın olursa, Allâh da onun olur!” bu demektir ve bu sıfatlarını Hakk’ın sıfatlarında, zâtını Hakk’ın zâtında fânî kılmak ve mahvetmektir. Bundan “hulul” mânâsı çıkmaz! Çünkü hulul için bir hâl, bir mahal, yâni bir girecek ve girilecek yer olması lazım. Hakk’ta fânî oluşta, fânî varlık kalmayacağı için ikilik yok demektir. • Ey katre; kendine gel de, pişman olmaksızın varlığını Hakk’a ver! Ver de; bir katreye karşılık denize kavuş, o uçsuz bucaksız deniz ol!

Highlight (orange) - Location 24165

Yapılmak yıkılmaktır; topluluk dağınıklıktır! Düzgünlük, sağlamlık kırılmaktadır! Murad muradsızlıkta, varlık yokluktadır! Her şey bunlara benzer; öbür zıtlar ve eşler de bunlar gibidir! 2341 • Birisi geldi, bir yeri bellemeye koyuldu. Ahmağın biri de dayanamadı, bağırmaya başladı. • “Bu yeri ne diye belliyorsun; toprağı ne diye yarıp darmadağın, perişan ediyorsun?” • Adam; “Ahmak!” dedi, “Yürü, işine git! Benimle uğraşma, sen yapılmayı yıkılmada bil! • Yeryüzü kazılarak, alt üst edilerek çirkinleştirilmeseydi, yıkılmasaydı, nasıl gül bahçesi ve buğday tarlası haline gelirdi? 561 2345 • Düzeni alt üst olmasaydı, nasıl olurdu da gül bahçesi tarla, bostan haline gelirdi? • İçi iltihaplı yara, neşterle deşilmedikçe nasıl iyileşir ve nasıl kapanır? • İlaçla kanın, balgamın, safranın, iliğin temizlenmezse, hastalık nasıl geçer, nasıl şifâ bulur? • Terzi elbise yapacağı kumaşı parça parça keser. ‘Neden kesiyorsun?’ diye bir kimse terziye çıkışabilir mi? • ‘Bu kıymetli atlası neden parçaladın? Ben parçalanmış kumaşı ne yapayım?’ der mi? 2350• Her eski binayı yeniden yapabilmek için önce onu yıkarlar! • Böylece dülgerin de, demircinin de, kasabın da işi yapmaktan evvel yıkmaktır! • Helile ve Belile’yi de havanda döğerler, un ufak ederler. Eski hali yok olur ama, bedenin yapımını sağlar, kabız illetini defeder! • Buğday değirmende öğütülüp ezilmeseydi, nasıl ekmek olurdu da sofralarımızı süslerdi?”

Highlight (blue) - Location 24230

• Ey eğri görüşlü kişi; bana kendi gözünle bakma da, biri iki görme! • Bir an kendini terket ve bana benim gözümle bak da, varlık âleminin ötesinde, geniş bir âlem gör! • Varlıktan da kurtul, addan da, sandan da... Aşk içinde aşkı seyret vesselâm. 2400 • Bil ki, beden hapsinden kurtulunca kulağın da göz olabilir, burnun da... • “Âriflerin her kılı bir göz olur.” diyen tatlı dilli pâdişah doğru söylemiştir.747 747 Beyitte geçen tatlı dilli pâdişahtan muradın, ya Hakîm Senâyî Yâhut Attar hazretleri olduğunu şârih Ankaravî hazretleri yazmaktadır. 2641 • Peygamberlerin ve velîlerin gözleri, deniz kadar geniştir; o genişlik dolayısıyle dünya ve âhiret onlara bir kıl gibi görünür! 564 • Binlerce gökyüzü o gözlere girecek olsa, uçsuz bucaksız denizin karşısındaki kaynağa döner! • Velînin gözü, bu fânî âlemden ve bu âleme ait şeylerden vazgeçtiği için gayb âlemini görür de, o yüzden herkes tarafından öpülür durur! • Hakîkati duyacak, anlayacak bir tek kulak bile bulamıyorum ki, o güzel gözlerden bahsedeyim, onlara ait gizli sırlar söyleyeyim! 2645 • O büyük velînin, o övülmüş erin yüzünden, gözlerinden süzülüp gelerek damlayan gözyaşını Cebrail (a.s.) bile kapardı! • O hoş huylu, o faziletli velî, izin verirse, Cebrail o katreyi kanadına, ağzına sürerdi!748 748 Şeyh Attar hazretleri Makalat-ı Ervah adlı eserinde buyurur ki: “Cüneyd-i Bağdadî hazretleri bir gün yolda giderken gökten meleklerin indiğini ve yerden bir şeyler kaptıklarını gördü. Onlardan birine; ‘Kaptığınız şey nedir?’ diye sordu. Melek şöyle cevap verdi: ‘Allâh’ın makbûl bir kulu buradan geçerken ilâhî bir iştiyak ile ah etti ve gözlerinden yaşlar damladı. O sebeple Hakk’ın mağfiret ve rahmetine nâil oldu. Biz, o yaşları kapışıyoruz!’”

Highlight (orange) - Location 24427

Çocuğu tehlikeli bir durumda olan bir kadının Hz. Ali’den çâre araması 2657 • Bir kadın Murtaza’nın (Hz. Ali’nin) huzûruna geldi de dedi ki: “Küçük çocuğum dama çıktı ve su oluğunun üstüne kaydı. • Çağırsam gelmez; oralara kadar elim de yetişmez! Bıraksam yere düşeceğinden korkuyorum! • Aklı ermez ki ‘Tehlikeden kaç, yanıma gel!’ diyeyim de, dediğimi anlasın! 2660 • El ile işaret etsem, anlamaz; kötülük şurada ki, anlasa bile dinlemez! • Ona süt vereceğimi hatırlattım, göğsümü gösterdim, fakat o benden gözünü, yüzünü çevirdi.

Highlight (orange) - Location 24433

• Ey azîz varlıklar; Allâh rızâsı için bu dünyada da, öteki dünyada da elimizi tutan sizlersiniz! • Çabucak derdime derman olun ki, gönül meyvemi kaybedeceğim diye kalbim tirtir titriyor!” • Hz. Ali buyurdu ki: “Dama başka bir çocuk çıkar da, çocuk, kendi cinslerinden bir çocuğu orada görsün! 2665 • O vakit çocuğun, oluğun üstünden dam tarafına gelir; çünkü cins, daima kendi cinsine âşıktır!” • Kadın, Hz. Ali’nin dediğini yaptı; çocuk, kendi gibi bir çocuğu görünce, koşa koşa ona doğru geldi. • Oluğun üstünden dama geldi. Her cins, kendi cinsinden olanları çeker, bunu böyle bil! • Çocuk, öbür çocuğun yanına geldi ve aşağı düşmekten kurtuldu.

Highlight (orange) - Location 24441

• Peygamberler de, kendi cinslerinden olan insanları oluktan, yâni kötülüklerden, imansızlığa düşmekten kurtarmak için insan cinsinden olarak gönderilmişlerdir! 573 2670 • Bu yüzdendir ki Peygamberimiz; “Ben de sizin gibiyim; sizin eşitinizim!” diye buyurdu. Böylece, doğru yola çağırılan insanların kendi cinsinden olan insanların tarafına gelmelerini ve kurtulmalarını sağladı.758 758 Kehf Sûresi’nin 110. âyetine işaret var. • Aynı cinsten oluşun, şaşılacak bir çekiş gücü vardır; nerede bir şey arayan, dileyen varsa, onu çeken de aynı cinsinden biridir! • Hz. Îsâ ile îdris (a.s.) kendilerini çok riyâzata vermişler, melekler gibi yemez içmez bir hale geldiklerinden, sanki onlarla aynı cinsten olmuşlar gibi, göklere yükselmişlerdi!

Highlight (orange) - Location 24449

• Ama Hârût ile Mârût beden cinsinden oldukları için, gökyüzünden yeryüzüne sürüldüler!759 759 İnsanlar, riyâzat ve mücahede ile letâfet peyda ettikçe melekleşirler! Hârût ile Mârût, melek oldukları halde kibirlendiler ve beşeriyet tabiatı kazandılar. • Allâh’ı inkar edenlerin en kötü huylarından biri de hasettir! 2674 • Kâfirler, şeytanla aynı cinsten olduklarından rûhları, şeytanların çırağı kesildi; âdetâ onlara talebe oldu! • Kâfirler, şeytanlardan yüz binlerce kötü şeyler öğrendiler, kötü huylar edindiler; hakîkati görmemek için akıl gözlerini, gönül gözlerini âdetâ dikmişler, onları körleştirmişlerdi! • O kâfirlerin kötü huylarından en hafifi hasettir! O haset, İblis’in bile boynunu vurmuştur! • O köpeklerden hasedi, çekememezliği

Highlight (orange) - Location 24457

öğrenmişlerdir, kin öğrenmişlerdir de; insanların ebedî devlete ve saadete ermesini istememişlerdir! • Kimde sağdan soldan bir yücelik, üstünlük görürlerse, hasetlerinden âdetâ kulunç illetine tutulurlar ve hastalanırlar! • Çünkü, harmanı yanan her bahtsız kişi, kimsenin mumunun yanmasını istemez! 2680 • Ey hasetçi! Aklını başına al da, sen de bir olgunluk, bir kemâl, bir yücelik elde et de başkalarının olgunluğunu kıskanma; o yüzden kendini gam ve kedere kaptırma!760 760 İmam Şafi’î hazretleri “Dünyada en huzûrsuz, en bahtsız kimse, haset eden ve kin tutan kişidir!” diye buyurmaktadır. • Allâh’tan, bu hasetten kurtulmayı, bu hasedi gidermesini niyâz et de, Allâh; seni bu bedenden, yâni hasetçilik huyundan kurtarsın!

Highlight (orange) - Location 24465

• Sana içten içe bir oyalanma, bir gönül meşguliyeti versin de, bundan sonra dışardaki insanlarla uğraşmaktan ve herkesin ayıbını görmekten seni çekip kurtarsın! 574 Öyle bir şarap bul ki, onun sarhoşluğunun sonu gelmesin! 2683 • Cenâb-ı Hakk bir yudumcuk şaraba öyle bir hassa vermiştir ki, onu içip sarhoş olan kişi, iki âlemin de derdinden, endişesinden kurtulur!761 761 Baudelaire’in Şarabın Rûhu adlı şiirinde denilmiştir ki: “Şişenin içinde mahpus duran şarap dile gelmiş de; ‘Ey insanoğlu!’ demiş. ‘Beni meydana getirmek için çok uğraştın! Üzüm bağlarında beni yetiştirdin, kemâle gelince topladın; beni mahzenlerde beklettin, ezdin, suyumu çıkardın. Benim için çok ter döktün, yoruldun! Ben de senin bu emeklerine karşılık nankör olmayacağım:

Highlight (orange) - Location 24473

Beni dertli bir insan içince, derdinden kurtulacaktır; beni bir dilenci içerse, o kendisini kral sanacaktır!’” • Allâh, bir avuç ota, yâni esrara öyle bir hassa vermiştir ki, onu yiyen, kendinden geçer gider! 2685 • Allâh, uykuya da öyle bir hâl vermiştir ki, uyuyan kimsenin aklından dünyayı da, âhireti de çeker alır! • Allâh, Mecnûn’u bir deri yüzünden, yâni Leylâ yüzünden öyle bir hale soktu ki, düşmanını dostundan ayrıdedemez oldu.762 762 Aşkın hakikîsi ve mecazîsi vardır. Hakikî aşk, Allâh’a karşı duyulan hayranlık ve sevgidir. Mecazî aşk, bir insana karşı duyulan aşktır, ikincisi birincisi gibi nezih ve ulvî değilse de, iffeti muhafaza etmek şartıyla onun da faydası vardır. Çünkü, âşıkı tek bir kişiye bağlar, onu bir çok bağlardan kurtarır; onun nazarında sevdiği varlıktan başkası

Highlight (orange) - Location 24481

yoktur. Böyle bir âşık, kâmil bir mürşidin irşadı, yol göstermesi ile mecazî aşkını köprü olarak geçer de, gerçek sevgiliye ulaşır. Mecnûn; son zamanlarında yalnız dostunu ve düşmanını değil, kendini, hattâ sevgilisini tanıyamayacak hale gelmişti; Leylâ’yı kendinde görmeye, yâni kendini Leylâ sanmaya başlamıştı! • Hakk’ın senin aklını, idrakini, anlayışını elinden alacağı bu çeşit yüzlerce şarabı vardır! • Nefsi sarhoş edecek, onu azdıracak öyle kötülük şarapları vardır ki, o korkunç nefis düşmanını bunlar yoldan çıkarır! • Aklı mestedecek, mutluluk şarabı da vardır ki, akıl onun neşesi ile ötelere, ulaşamayacak duraklara varır! 2690 • İlâhî şarap ile mestolan ve Arş’a yükselmek isteyenin aklının önüne gök kubbesi çadırı çıkıp da engel olmak istese, onu bile söker atar, yoluna devam

Highlight (orange) - Location 24490

eder! • Böyle olmakla beraber ey gönül! Kendine gel, aklını başına al da; her sarhoşluğa aldanma! Çünkü Hz. İsa Tanrı sarhoşudur; eşekse arpa sarhoşu! 575 • Bu çeşit şarabı sen, bu küplerde, yâni kâmil insanlarda gerçek mürşitlerde ara, bul da; onun sarhoşluğunun sonu gelmesin! Adî şarabın sarhoşluğu gece yarısına kadar sürer; bir mürşidin sunduğu mânevî şarabın sarhoşluğu ise ölünceye kadar devam eder! • Her sevilen varlık, her sevgili, şarapla dolu küpe benzer; fakat, o şarapların bazısı tortuludur, bazısı ise inci gibi saf ve berraktır! • Ey şarap cinsini iyi bilen, tanıyan kişi! Kendine gel, ihtiyatla tat da, katkısız şarap bul; o, her şeyden arınmış şarab-ı tahûr olsun!763

Highlight (orange) - Location 24497

763 Şarab-ı tahûr’dan içmiş olanlar, yâni ezel ve ebed sakîsinin şarabını içenlerin sarhoşluğu kendilerini ötelere götürür; Fuzulî gibi; “Öyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir? Ben kimem, sakî olan kimdir, mey ü sahba nedir?” derler. 2695 • Saf veya katkılı olan şarap; her ikisi de sarhoşluk verir ama, şarab-ı tahûrün sarhoşluğu seni Tanrı’ya kadar çeker götürür! • Böylece, düşünceden de kurtulursun; vesveseden de, hilelerden de! Akıl bağı olmaksızın, sarhoş deve gibi coşarsın, vecde gelir, oynarsın!

Highlight (orange) - Location 24503

Peygamberler rûh ve melek gibi saf ve masumdurlar. 2697 • Peygamberler, rûh ve melek gibi saf ve masum oldukları için, Peygamber Efendimizin Cebrail’i çektiği gibi, gökteki melekleri çeker, yeryüzüne indirirler. • Rüzgâr, aslında ateş cinsindendir, onun dostudur; pek sevişirler. Rüzgâr olmasa ateş yanmaz, kararır, söner. Bu yüzdendir ki birbirine zıt görünen bu dostlar, durmadan göklere yükselirler, göğün yolunu tutarlar. • Boş bir testinin ağzını sıkıca kapatsan da havuzun ortasına, yâhut bir derenin içine bıraksan, 2700 • Kıyâmete kadar, dibe batmaz. Hep suyun üstünde durur. Çünkü içinde havadan başka bir şey yoktur. • İçindeki havanın meyli göklere doğru olduğu için, testiyi de batmaktan, suyun dibine gitmekten alıkoyar. • Peygamberlerin cinsinden olan asıl rûhlar da, bu kirli yeryüzünde kalmak istemezler, gölgeler gibi çekile çekile arkalarından giderler, göklere doğru yönelirler.764 764 Şöyle bir hadîs rivâyet edilmiştir. “Ben Allâh nûrundanım, kâmil müminler de benim nûrumdandır.” 576 • Çünkü kâmil müminlerin akılları, nefislerinden üstündür. • Aklın yaratılışta melek cinsinden olduğunda şüphe yoktur. • Nefsin hevâ ve hevesi de düşmanlarına üstündür. Üstündür ama, nefis aşağılık cinstendir. Aşağılık âlemine gider. 2705 • Kıbtî kötü Firavun’un cinsindendi. Sibtî ise kelîmullah olan yâni Allâh’la konuşan Mûsâ’nın cinsinden. • Firavun ile veziri Haman, her ikisi de cehennem gibi yakıcı idiler, ikisi de nûrun zıttı idiler. Her ikisi de cehennem gibi gönül nûrundan nefret ediyorlardı. • Çünkü cehhennem kıyâmet gününde üstünden geçecek, îmân ehline diyecektir ki: “Ey mümin çabuk geç ki, senin nûrun, benim ateşimi söndürüyor”. 27l0 • Ey mümin çabuk geç. Çünkü, nûrun eteğini çekti sürüdü mü, benim ateşimi söndürüyor.765 765 Bu beyitte şu hadîse işaret var: “Cehennem, kıyâmet günü, üstündeki sırattan geçen îmân ehline ‘Yâ mümin çabuk geç, çünkü senin nûrun benim ateşimi söndürdü.’ diyecektir.” . Cehennemlik olan da nûrdan ürker, kaçar. Çünkü o, cehennem huyludur.766 766 Bu gün de aramızda yaşayan imansız kişiler, İslam’ın nûruna tahammül edemedikleri için imânâ, dine ait eserleri okumadan, tetkîk etmeden gözlerini kapayıp İslam’dan şikâyet etmiyorlar mı? Dinin nûru tesiri ile kalplerindeki küfür ateşinin söneceğinden korkmuyorlar mı? • Bir mümin, cehennemden sakındığı kadar, cehennem de ondan çekinir. • Çünkü müminin nûru, cehennem ateşi cinsinden değildir. Hakîkat nûrunu arayan ve bulan bir mümin, gerçekte ateşin zıttıdır. • Hadîste buyurulmuştur ki: “Bir mümin cehennemden kurtulmak için, Allâh’a yalvarınca... 2715• Cehennem de ‘Yâ Rabbî, filan kişiyi benden uzaklaştır!’ diye candan ve gönülden istekte bulunûr.”767 767 Hz. Mevlânâ’nın bahsettiği hadîs-i şerîf şudur: “Mümin, ‘Allâh’ım bana cehennemden aman, onun ateşinden beni koru’ diye duâ edince, cehennem de ‘Yâ Rabbi! Beni o duâ eden kulundan kurtar, onu benden uzaklaştır!’ dileğinde bulunûr.” • Bu hâl, cinsin cinsi çekişidir. Şimdi sen kendine bak, kâfirlikten misin, dinden misin? Kimin cinsindensin? 577 • Gönlün Haman’a doğru akıyorsa Haman cinsindensin, yok Mûsâ-(a.s.)’ya doğru giderse, noksan sıfatlardan berî olan Allâh’a mensubsun. • Eğer ikisine de meylin varsa, ikisine de gönlün kayıyorsa, nefsin ve aklın birbirine karışmış demektir. • Bu durumda içinde bir savaş var demektir. Çünkü nefis ile akıl çarpışmaktadır. Kendine gel, aklını başına al da, aklı üstün getir, nefsini yen, ez! 2720 • Savaş dünyasında düşmanın bozulduğunu görmek kadar insana zevk veren birşey yoktur. Bu neşe, bu zevk insana yeter.768 768“Düşmanların düşmanı, senin içinde olan nefsindir.” hadîsi gereğince, insan için en büyük düşman kendi nefsidir. Çünkü sâhibini dünya cezası ve Âhiret azabı çekecek hareketlere sevk eder. Böyle büyük bir düşmanın yenildiğini görmek sevinilecek bir haldir.

Highlight (yellow) - Location 24801

Gönülleri kötü duygularla, fesatla dolu olan kişiler, savaşta can korkusundan kaçma sebeplerini ele alırlar, onlara yapışırlar. • Cesur olan kişiler işe; savaşta can korkusundan düşman saflarına saldırırlar.

Highlight (yellow) - Location 24819

3576 • Bu beden ağacı Mûsâ’nın asası gibidir. Mûsâ’ya; “Onu elinden at!” diye emir gelmiştir. • “At da onun hayrını, şerrini gör. Ondan sonra da yine Hakk’ın emri ile onu al.” • Mûsâ onu yere atmadan önce asadan yâni sopadan başka bir şey değildi. Fakat Hakk’ın emri ile yine eline alınca güzelleşti, inceldi.

Highlight (yellow) - Location 24826

• Hz. Mûsâ, işin sonunu görüp, duâya konuldu ve dedi ki: • “Bu toplum düzelmeyi, doğru yola gelmeyi istemiyor. Peki bütün bu gayretler, bu mûcizeler ne içindir?” • Allâh’tan emir geldi ki: “Nûh peygambere uy. O işin sonunu görmeyi bırak. 3585 • İşin sonunu görmezlikten ve bilmezlikten gel, Allâh’ın emrini bildir.” buyurulmuştur. Bu emir boşuna değildir.781

Highlight (yellow) - Location 24854

Cenâb-ı Hakk’ın Mûsâ(a.s.)’a; “Ey Mûsâ! Ben yaratıcı Hakk Teala’yım, seni seviyorum.” diye vahiy eylemesi 2921 • Cenâb-ı Hakk Mûsâ’nın gönlüne vahyetmek süretiyle buyurdu ki: “Ey insanlar arasından seçilmiş olan er, ben seni seviyorum.” • Hz. Mûsâ “Ey kerem sâhibi Allâh, beni sevmene sebep olan huyum nedir? Söyle de o huyumu daha fazla artırayım, o huyun daha çok üstünde durayım.” diye sordu. • Cenâb-ı Hakk buyurdu ki: “Yâ Mûsâ, sen ana

Highlight (yellow) - Location 24859

kucağındaki bir çocuk gibisin. Anası kızsa, azarlasa bile çocuk yine anaya sarılır. • O çocuk anasından başka bir kimsenin varlığını bile bilmez. Sanki dünyada yalnız anası yaşamaktadır. Anasının sevgi şarabını içmiş ve ondan mahmur olmuş, sarhoş olmuş, kendinden geçmiştir. 2925 • Anası ona bir tokat vursa, ağlar, ama yine ona gelir ve ona sokulur. Yine onun etrafında döner, dolaşır. • Anasından başka kimseden yardım istemez. Tamamıyla hayrı da şerri de odur. • Yâ Mûsâ! Senin gönlünde de hayır ve şer husûsunda bizden başka kimse yok. Başka yerlere dönüp bakmıyorsun bile.

Highlight (yellow) - Location 25009

Mûsâ(a.s.)’nın Cenâb-ı Hakka “Neden halkı yarattın? Sonra da onları helak ediyorsun?” diye sorması ve kendisine cevap gelmesi. • Mûsâ (a.s.) dedi ki: “Ey soru hesap günü olan kıyâmetin sâhibi Rabbim! Bir şeyi güzel bir şekilde yapıyorsun, yaratıyorsun, sonra tutup onları yıkıyorsun, bozuyorsun.

Highlight (yellow) - Location 25012

Erkek olsun, dişi olsun, cana canlar katan güzeller yaratıyorsun, sonra da onları öldürüyorsun, yıkıyorsun; neden böyle yapıyorsun Rabbim?” • Cenâb-ı Hakk buyurdu ki: “Yâ Mûsa! Biliyorum ki, sen bu soruyu inkardan, gafletten yâhut da heva ve hevesine uyduğun için sormuyorsun. • Yoksa hoş görmez, edebe sokardım, azap ederdim; bu soru yüzünden seni incitirdim. 3005 • Fakat sen bizim işlerimizdeki hikmeti, sonsuzluk sırrını anlamak istiyorsun. • Böylece de bunu halka duyurmak, her ham kişiyi pişirmek, oldurmak istiyorsun. • Bu hikmeti sen de biliyorsun, biliyorsun ama, işi halka anlatmak için soruyorsun.

Highlight (yellow) - Location 25019

Çünkü bu soru ilmin yarısıdır. Hiç bilmeyen, bu bilgiden dışarda kalan herkeste, bu soruyu sorma gücü yoktur. • Gül de diken de topraktan ve sudan yetiştiği gibi soru da, cevap da bilgiden doğar. 3010 • Tatlı bir meyve de, acı Ebu Cehil karpuzu da nemden, rutubetten hasıl olduğu gibi, sapıklık da, doğru yolu buluş da bilgisizlikten meydana gelir. • Nefret de, sevgi de tanıdık bir kimseye karşı duyulur. Hastalık da, sağlıklı ve güçlü olmak da, yediğimiz gıdalardan meydana gelir. 3015 • Cenâb-ı Hakk buyurdu ki: “Ey akıllı Mûsâ, Mâdem ki sordun, gel de cevabını dinle.

Highlight (yellow) - Location 25026

Ey Mûsâ! Sen yere bir tohum ek de, bunun sırrını anla ve insafa gel.” • Mûsâ ekin ekti. Ekin bitti, yeşerdi, başaklandı, güzel, düzgün bir hale geldi. • Orağı aldı, ekini biçti. O sırada gaybdan, gizli âlemden kulağına bir ses geldi. • Cenâb-ı Hakk buyurdu ki: “Yâ Mûsâ! Niçin ekin ekiyorsun? Yetişince, olgunluğa ulaşınca, onu biçiyorsun...” 3020 • Mûsâ “Yâ Rabbi!” dedi, “Burada buğday da var saman da. Onun için biçiyorum. • Buğday saman anbarına layık değildir. Saman da buğday anbarında çürür. Yok olur gider. • Bu ikisini birbirine karıştırmak hükmüne uymaz, onları eleyip ayırmak gerek.”

Highlight (yellow) - Location 25033

Cenâb-ı Hakk buyurdu ki: “Yâ Mûsâ! Sen bu bilgiyi kimden öğrendin de onunla harman meydana getirdin?” • Hz. Mûsâ dedi ki: “Yâ Rabbi! Bu ayırdetmeyi bana sen verdin.” Cenâb-ı Hakk da buyurdu ki :”O halde nasıl olur da bende ayırdetme bulunmaz? 3025 • Allâh’ın yarattığı kullar arasında tertemiz rûhlar da var, günah tozlarına bulanmış rûhlar da var. • Balçığa batmış sedef durumunda olan bedenlerin de hepsi bir değildir, birinde inci var, öbüründe boncuk. • Buğdayları nasıl samandan ayırmak gerekse, bu iyi ve kötü rûhları da birbirinden ayırdetmek gerek. 600 • Bu cihân halkı, bu insanlar hikmet hazîneleri

Highlight (yellow) - Location 25040

gizli kalmasın, meydana çıkarılsın diye yaratılmışlardır.” • Cenâb-ı Hakk “Ben gizli bir hazîne idim.” diye buyurdu. Bunu duy da kendinde bulunanı gizleme, onu maddî varlığından ayırdet. Uğraş, meydana çıkar.796 796 Bu beyitte şu kudsî hadîse işaret edilmektedir. “Ben gizli bir hazîne idim. Bilinmek istedim. Bilineyim diye halkı yarattım.”

Highlight (yellow) - Location 25044

Hayvanî rûhla cüz’î akıl, vehim ve hayal ayrana benzer, bakî olan rûh ise bu ayranda gizli olan yağa. 3030 • Ayran içinde yağ nasıl gizli ise, doğruluk cevheri yâni ilâhî rûh da yalanda yâni fânî olan bedende öyle gizlidir. • Senin o yalanın bu fânî, bu geçici bedendir. Doğruluk cevheri ise, Rabbine

Highlight (yellow) - Location 25047

mensûb olan o ilâhî rûhdur. • Bu beden ayranı yıllardan beri meydandadır. Apaçık görünmektedir. Can yağı ise bedende, onun içinde fânî ve gizli bir haldedir. • Sonunda Allâh ayranı yayıkta çalkayacak makbûl bir kulunu elçi olarak gönderir. • Bende gizli bir benin bulunduğunu bileyim, anlayayım diye, o makbûl er, o seçilmiş kişi, o yayığı bilgi ile, hünerle çalkalar durur. 3045 • Nefisle çetin savaşlara girmek, insanlara çok yararlı olmak için çalışmak, didinmek gerek ki ayran içindeki yağı versin. • Ayranın içindeki yağ, görünüşte yok gibidir. Varlık sancağını kaldıran, yâni göze görünen, ayrandır. • Sana var gibi görünen, deridir, bedendir. Yok

Highlight (yellow) - Location 25054

gibi görünen de senin aslın olan rûhdur.797 797 Yâni ayrandan istenen tereyağdır. Tereyağının yanında ayran deri ve kabuk gibi ehemmiyetsiz kalır. Öyle iken yağ görünmez de, ayran ortada kalır. Eski âriflerden birisi de “Dünya var gibi görünen bir yokluk, Allâh da yok gibi görünen bir varlıktır.” demiştir. • Ayran yağ tutmamış ve eskimiştir. Onun yağını almayınca, sakın onu harcama. • Aklını başına al da, o ayranı bilgi ile ve el değiştirerek çalkala da içinde gizlemiş olduğu yağı meydana çıkarsın.. 601 3050 • Sarhoşların yalvarıp şarap istemeleri, sakînin varlığını gösterdiği gibi, fânî olan bu bedenin de hareketleri ve

Highlight (yellow) - Location 25061

davranışları ile, bakî olan rûhun mevcud olduğunu göstermektedir.798 798 Varlıklar sadece görünenlerden ibâret değildir. Görünmeyen, fakat az çok hissedilen şeyler de vardır. Mesela bedenimiz kendini tahrîk ve idare eden bir rûhun bulunduğunu bize sezdirmektedir. Çünkü rûhun ilişkisi kesilince, bedenin hareketsiz kaldığını görüyor ve böylece de bedeni idare eden bir rûhun bulunduğuna vicdanen inanıyoruz.

Highlight (yellow) - Location 25069

Bayrak üstündeki arslanın oynamasından, esen rüzgârın seher yeli mi, • Yâhut lodos mu olduğunu anlarsın. Bu inanış, o gizli rüzgârı anlatır. • Bu beden de o bayraktaki arslan şekline benzer. Düşünce zaman zaman onu oynatır durur. 3055 • Doğudan gelen düşünce seher rüzgârı gibi latîfdir. Batıdan gelen düşünce ise, lodos rüzgârı gibi veba neşreder.799 799 Yâni bedeni hayırlı işlere sevkeden fikir saba rüzgârına, şerre teşvîk eden fikir de lodos rüzgârına benzer. Bir hadîs-i şerifte: “Ben saba rüzgârı ile düşmanı yendim. Ad kavmi de lodos rüzgârı ile helak oldu.” buyurulmuştur, • Bu düşünce rüzgârının doğusu başka bir doğudur, yine o düşünce rüzgârının estiği batı tarafı, o taraftan yâni nefis ve şeytan yönündendir.

Highlight (yellow) - Location 25114

• Kendisini dünyaya bağlayan servet, saltanat zincirlerini kırıp sarayını terk ederek görünmez oldu. 3080 • O uykudan sıçramış kalkmış, cezbeye kapılmış, deli divane olmuştu. İşte bu hâl hakîkat Hindistan’ını görüşünün belirtisi idi. • Bu hale gelen kişi, tedbîrlerin kararların başına toz toprak saçar, zincirlerin halkalarını kırar, geçer. • Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gönüllerdeki nûrun belirtisinden bahsederken: “Gönülde Hakk nûru belirince, gönül yalan yurdu dünyadan uzaklaşır da, sevinç, mânevî neşe yurdu olan âhirete bağlanır.” diye buyurdu.803 803 İbn-i Mesûd Hazretlerinden rivâyet edilmiştir ki, bir gün Peygamber Efendimiz

Highlight (yellow) - Location 25121

Zümer Sûresi’nin şu meâldeki 22. âyetini okudu: “Allâh’ın İslam için gönlüne bir inşirah, bir rahatlık verdiği, İslam’ı ona sevdirdiği kimse, gerçekten de Rabbi’nden gelen bu nûra nâil olmuştur.” ve ilave etti; “Nûr, kalbe dahil olunca kalp genişler, ferah bulur.” Orada bulunanlar “Yâ Rasûlallâh! Bunun belirtisi nedir?” diye sorarlar. Peygamber Efendimiz buyurdular ki: “Dünyadan uzaklaşmak ve âhirete yaklaşmaktır.”

Highlight (yellow) - Location 25315

3210• Bir geçit yeri olan dünyadan ayrılmak insana zor gelir, insanın temelli olarak kalacağı asıl yurdundan ayrılmanın bundan daha zor olacağını bil! • Şekilden, sûretten, resimden ayrılmak sana zor geliyor. Yâ o resmi yapandan, güzel sûretler, bedenler halk edenden ayrı düşmek ne kadar zor olacaktır? • Şu mihnetlerle, dertlerle dolu olan aşağılık dünyanın ayrılığına sabredemeyen dost! Allâh ayrılığına karşı nasıl dayanabiliyorsun? Sabredebiliyorsun?

Highlight (yellow) - Location 25385

Başımıza gelen belaların rüzgârı çok sert esmede, ömrümüzün mumu ise sönmek üzere; çabuk olalım, çabuk davranalım da ömrümüzün mumundan bir başka mum uyandıralım, bir başka mum elde edelim. • O iki mumdan birini rüzgâr söndürürse, barî öbürü ile yolumuza devam edelim. 3110• Biz de hayatın sırrına eren ârif gibi yapalım: Ârif bu noksan ve hatâlarla dolu beden mumundan, beden gibi kör bir kandilden kurtulmak için gönül kandilini uyandırır.

Highlight (pink) - Location 25556

Söz söylemekle mânevî yükselme beklemeyin, Allâh’ın feyzini bekleyen kişi için dinlemek, söylemekten iyidir. • Bellemek, belletmek de bir çeşit şehvettir. Allâh yolunda her çeşit şehvet hâyali bir puttur.823

Highlight (blue) - Location 25582

Resûlullah Efendimiz “Ne mutlu nefsini alçaltana!” diye buyurdu. • İşte bak şeytanlar da göklere yükselmek isterler. Kulaklarını gökyüzü sırlarına kapatırlar. 3325 • O sırlardan birâzını kaparlar. Fakat sonunda şihaplar (gökyüzü taşları) çabucak onları gökyüzünden sürerler. • Onlara derler ki: “Aşağılara, yeryüzüne gidin; oraya bir peygamber gönderilmiştir. Ne istiyorsanız ondan elde edebilirsiniz.” • Eğer değer biçilmez inciyi arıyorsanız “Evlere kapılarından giriniz.”, yâni peygamberin vârisleri olan velîlerin kapılarını çalınız.826 826 Bakara Sûresi’nin 189. âyetine işaret var. • Velînin kapısını çal ve kapı önünde dur, bekle. Çünkü gökyüzü damına çıkmak için size yol yoktur. • Hem sizler bu uzun yollara düşmekle, dilediğinizi elde edemezsiniz. Yâni sizler için gökyüzüne çıkıp oraların sırlarını öğrenmeye gerek yoktur. Çünkü biz sırların sırrını topraktan yaratılmış insanlara vermişiz. 3330 • Hain değilseniz “kâmil insan”ın huzûruna geliniz. Boş kamış gibi olsanız, onun himmet ve sohbeti ile şeker kamışı gibi olursunuz. • O kâmil insan sizin topraktan yaratılmış vücûdunuzdan yeşillikler, mânevî güzellikler bitirir. O kişi Cebrail’in bindiği atın tırnağından değersiz değildir.827 827 Benî İsrâil’i takîb için Firavun ve ordusunu Kızıldeniz’de sevke memur olan Cebrail(a.s.), o gün bir kısrağa binmişti ki, o kısrağın tırnağının bastığı yer yeşeriyordu. Cebrail’in atında

Highlight (yellow) - Location 25611

3340• Aklını başına devşir, baş olma, başkan olma sevdâsına pek kalkışma. Çünkü senin gönül ehli bir ârifin talebesi olmaya istidadın var. • Çabuk ol. Gönüle git gönüle. Sen gönlün cüz’üsün. Kendine gel kendine, sen adâlet sâhibi bir pâdişahın kulusun.

Highlight (yellow) - Location 25659

Kendini felsefeye vermiş, filozof olmuş adama benzersin. O da ölüm günü aklı çok âciz ve faydasız görmüştü. 3355• O vakit garazsız olarak hakîkati itiraf etmişti. “Biz” demişti, “Zekâmıza, aklımıza güvendik, olmayacak yerlere at sürmüşüz. Boş yere saçma sapan şeylerle uğraşmışız. • Gurûra kapıldık, kendimizi üstün gördük, aldandık da Hakk erlerinden yüz çevirdik, hayal denizinde yüzdük, durduk. • Rûh denizinde yüzmeğe çalışmak, çırpınıp durmak o kadar boşmuş. O denizde Nûh’un gemisine binmekten başka çâre yoktur.”834 834 Bir hadîs-i şerifte: “Benim şerîatim yâhut sünnetim tufandaki Nûh gemisi gibidir. Ona tutunan kurtulur. Tutunmayanlar boğulur gider.” diye buyrulmuştur. Bazı bilginler aklı, düşünceyi kurtuluş sanarak onunla yürürler. Şerîat ve sünnet-i Muhammedîye’ye önem vermemişlerdir, İbn-i Sinâ’nın Şifâ Kitabı bu düşüncelerle doludur. Bu yüzden sûfîler bu kitabı kınamışlardır. Nitekim Şeyh Ömer Sühreverdî demiştir ki: “Ben bu filozof zümresine kaç defa dedim ki: ‘Siz Şifâ Kitabı’nı düstûr olarak alıyorsunuz. Ona göre düşünüyor ve hareket ediyorsunuz. Böylece uçurumun kenarına geliyorsunuz’. Bizim bu uyarmamızı zayıf gördüler de, ehemmiyet vermediler. Bizse Cenâb-ı Hakk’a sığındık, o da bize kafî geldi. Sonra onlar Aristo dini üzere öldüler, bizse Mustafa’nın dini üzerinde yaşamaktayız.” • Peygamberlerin pâdişahı şöyle buyurmuştur: “Bu küll denizinde, yâni bütün âlemi kaplayan vahdet denizinde kurtuluş gemisi, ancak benim.” • Yâhut o kurtuluş gemisi benim can gözüme vâris olan, can gözümü elde eden, gerçek olarak benim yerime bana halîfe olan kişidir.”

Highlight (yellow) - Location 25869

• Sen Mesnevî’yi sadece okumak Yâhut yalnız dinlemekle istifade edebileceğini mi sanıyorsun? Ondan feyz almak için önce îmân sâhibi olmak, sonra onun ettiği tavsiyeleri tutmak ve Mesnevî’yi yaşamak gerekmektedir. 3460 • Yâhut yüksek hakîkatler, ilâhî hikmetler, gizli sırlar kolayca kulağma girer, ağzına, aklına geliverir mi sanıyorsun? • Bu hikmetleri, bu hakîkatleri duysan bile bunlar sana masal gibi gelir, kabuk görünür. Tanelerin lezzetli olan içlerini göremezsin.847

Highlight (yellow) - Location 26122

Sakın bu dünya rüyasında yaptığın işlerin kötü olmadığını, bunların yorumunun bulunmadığını sanma. Yâni Mâdem ki, bu dünya uykudan ve orada yaptığımız işler de rüyadan ibârettir. Şu halde yapılan kötülüklerin cezası yoktur zannetme. 3660• Ey esire zulmeden! Şu dünya rüyasında senin gülüşün, uyanacağın mahşer gününde ağlama ve iç çekme halinde yorumlanacaktır. • Rüyadaki ağlayışını, dert ve gam ile inleyişini ise, uyanınca sevinmekle yorumlarlar. • Ey Yûsufların derilerim paralayan! Yâni zavallılara zulmetmiş olan zâlim! Şu ağır uykudan kurt olarak kalkacaksın. • O zaman kötü huyların birer kurt olur da, kızgınlıkla sana saldırırlar, uzuvlarını parçalarlar.

Highlight (yellow) - Location 26258

Şunu bil ki, Allâh akıllıların seziş ve anlayış perdelerinin tecellî ateşi ile yanmaması için, gâfilleri karlı dağlar gibi soğuk yaratmıştır. • Eğer karlar yağdıran bilgisizliğin ışığı durmasaydı, Kaf dağı bile, iştiyak ateşi ile yanar giderdi.874 874 Meşhur velîlerden Mâlik b. Dinar Hazretleri bir gün çarşıda dolaşırken biri ona; “Burada senin ne işin var, ne yapıyorsun?” diye sormuş O da; “Gaflet celb ediyorum.” cevâbını vermiş. Çünkü bazı zamanlarda gaflet ve oyalanmak da lazımdır. İlâhî tecellî devam edecek olursa, ârifin vücudu yanarmış. Nitekim Azîz Peygamber Efendimiz mânevî hâl üstün gelince Hz. Ayşe’ye “Ey pembecik kadın, bana bir şeyler söyle!” diye buyurur. Konuşulunca beşeriyet haline dönermiş.

Highlight (yellow) - Location 26400

660 • İnsanın dışı, bir sivri sinekten yaralanır ama, içi yedi kat göğü kaplar, kavrar.

Highlight (yellow) - Location 26402

Pâdişahın heybeti fenalıklara, kötü işlere engel olur. 3772 • Pâdişahlar tahtlarına oturdukları zaman, tahtların etrafında ellerinde kılınçlar bulunan çavuşlar nöbet tutarlar, heybetleri ile halkı korkuturlar. • O çavuşların ve korucuların ellerinde sopalar, mızraklar, kılıçlar vardır. Arslanlar bile o iri yarı koruyucuların heybetinden korkarlar da, tir tir titrerler. • Çavuşların sesinden, ellerindeki değneklerden canlar ürker, heybetlerinden herkes kaçar. 3775 • Bütün bunlar, bu heybetli görüntüler, halkın ileri gelenlerinin de geri kalanlarının da, bu geçitlerinde pâdişahlar pâdişahından haber almaları içindir.

Highlight (yellow) - Location 26408

Bu büyüklük, bu heybet halkın kibiri ve kini terk etmesi içindir. • Bu sûretle onların benliğini, birliğini kırar geçirir. Yalnız kendini beğenen nefsin, az fitne çıkarmasını, az kötülük etmesini sağlar. • Pâdişahın kahrını, gücünü herkes anlar da şehir emin olur. • Böylece de nefisteki o dilekler, o istekler ölür. Pâdişahın heybeti fenalıklara, kötü işlere engel olur. 3780 • Fakat pâdişah kendine has özel meclisine gelince, orada o heybet kalır mı, o mecliste kısasla, yâni misilleme ile adam öldürülür mü? • O has mecliste hilim içinde hilim vardır. Orada rahmet coşar, köpürür. Orada çengten, neyden başka bir şeyin coşup köpürmesini duyamazsınız. • Korkutucu sesler çıkaran davul ve kös savaş meydanlarında çalınır. Has nedimlerle işret zamanı çeng sesleri duyulur.

Highlight (yellow) - Location 26417

Hesap divanı, yâni gereken kişilerin hesabına bakılması halk içindir. Peri yüzlü güzeller ise, işret meclislerinde bulunûrlar. Şakilik ederler. • O zırh ve miğfer ancak savaş içindir. Şu ipekli elbiselerle sazlar ise işret meclislerinin kurulduğu yerlere yakışır. 3785• Ey cömert kişi! Bu sözün sonu yoktur. Artık sözü kes. Doğru yola götürmeyi Allâh daha iyi bilir.

Highlight (yellow) - Location 26441

Sözle olan bildiriler, uyarılar şeker kamışı tarlasına korkuluk olarak dikilen eşek başı gibidir ki, nice kişiyi diken olup dalamıştır.885 885 Bir tarlaya konulan eşek başı korkuluğu, şekle bağlananları kendi tarafına çekerek, şeker kamışını kuruttuğu gibi bizim Mesnevî’miz de bir şeker kamışı tarlası farz edilirse, oradaki fıkralar, hikâyeler korkuluklara benzetilebilir, hakîkati görmeyen kişiler onlarla oyalanıp özden irfândan mahrum kalırlar. 662 • Bunun gibi sûrette kalan nice kişiler Mesnevî’yi fıkralardan, hikâyelerden ibâret sanırlar. Bu zanları yüzünden döğüşte yenilmiş koç gibi geri geri giderler.

Highlight (yellow) - Location 26623

Gerçi akıl seni anlamakta âciz kaldı ama, yine de âcizcesine anlatması gerek. • Çünkü bütünü ile anlaşılamayan bir şey atılıvermez. • Bulutlardan dökülen şiddetli yağmurun hepsini içemezsin ama, içmekten de vazgeçemezsin. • Eğer sırların özünü ortaya dökemiyorsan, hiç olmazsa, özün kabuklarından olsun anlat da, anlayışları, idrakleri tazele. 20 • Sözlerim sana göre kabuklardan ibarettir. Ama o kabuklar, başka anlayışlara göre tamamıyla güzel bir içtir, özdür.

Highlight (yellow) - Location 26631

Ey Hüsameddin, sen Hakk’ın nûrusun, Hakk yoluna düşenlerin ruhlarını çeker, Hakk’a götürürsün. Halk ise, şüphe ve vehim karanlıklarında, zanlar içindedir. 13 • Sendeki o hoş, o ilahî nûru, şu gözsüz, görüşsüz kişilerin sürme gibi gözlerine çekmelerinin şartı, o nûrun değerini, üstünlüğünü bilmeleri, o nûru yücelemeleridir.1 1Ankaravî hazretleri bu beytin şerhinde şöyle bir menkibe anlatmaktadır: “İki kardeş mürşit aramak için yola düşmüşler. Bir çok yer gezdikten sonra Mısır’da siyahî bir şeyhe derviş olmuşlar. Kardeşlerden biri manen terakkî etmiş, öbüründe bir feyz eseri görünmemiş. Feyz alıp ilerleyen kardeş ‘Kardeşim’ demiş, ‘Şeyhimiz cuma gecesi teheccüd namazına kalkar ve boy abdesti alır. Bu defa suyunu sen ısıt.’ der. Kardeşi de suyu ısıtır. Şeyh onu görünce gülümser ve; ‘Önceki

Highlight (yellow) - Location 26640

küstahlığını affettik.’ der. Mürid;’Küstahlığım ne idi?’ diye sorar. Şeyh şu cevabı verir: ‘Benden el aldığın sırada; o kadar yer dolaştık, sonra geldik bir kalın dudaklı zenciye mürîd olduk, demiştin. işte o sözün şimdiye kadar ilerlemene mani olmuştu.’ Ondan sonra feyz gelir.” 25 • O nûru, kulağı, gözü keskin, istidadı olan bulur. Çünkü o istidat sahibi fare gibi karanlığa âşık değildir. • Yarasa gibi gözleri zayıf olduğu için, ancak karanlıkta dönüp dolaşabilir. Nasıl olur da iman meş’alesini tavaf edebilir? • Dinin, imanın nûrundan nasip almamış ve karanlıkta kalmış olanlara gizli, manalı sözler, nükteler tabii bir bağ olur da, o bağdan kurtulup kâmil bir mürşidin hakîkatini göremezler.

Highlight (yellow) - Location 26713

Avlamaya değer şey, ancak aşktır. Ama o herkesin tuzağına nasıl düşer? 410• Meğer ki kendin gidip onun avı olasın. Kendi tuzağını bırakıp onun tuzağına düşesin. • Aşk hafifçe kulağıma diyor ki: “Av olmak, avcılıktan daha hoştur. • Bana karşı aptal ol, aldanma, gurura kapılma. Güneş olmaktan vazgeç de, zerre ol. • Benim kapımda otur. Evsiz barksız ol. Yani şunun bunun kapısına baş vurma. Mumluk davasına kalkışma, pervane ol. 17 • Böyle ol da dirilik tadı al, kulluktaki gizli sultanlığı seyret!” 415 • O vakit, dünyada tersine çakılmış nallar, yani ters verilmiş unvanlar vardır. Mesela tahtına, tacına esir olmuş kişilere padişah adı verildiğini duyarsın.3

Highlight (yellow) - Location 27042

Suyun bütün pislikleri temizlemesi, Cenâb-ı Hakk’ın da suyu yıkaması, kirlilikten arıtması. 99 • Yeryüzündekilerin pisliklerini temizlemek için gökyüzünden yağmur yağdırır. • Su bir yerde uzun müddet durgun bir halde kalırsa, pislenir, kokar. Öyle bir hale gelir ki, duygu ondan iğrenir, onu istemez. • Sonra Cenâb-ıHakk, o kirlenmiş suya acır da, o suyu buharlaştırır, yağmur olarak denizlere yağdırır, böylece de lutfu ve keremi ile suyu su ile

Highlight (yellow) - Location 27047

yıkar, yine tertemiz su haline sokar. • O su ertesi yıl, eteğini sürüyerek gelir. Birisi ona; “Ey su sen nerede idin?” diye soracak olursa, der ki: “Hoşluklar, temizlikler denizinde idim. • Ben burada, yeryüzünde kirlenmiştim, pistim, gökyüzüne çıktım, yine temizlenip geldim de, yağmur halinde toprağa yağdım.” • Su kirli insanlara seslenir de der ki: “Ey kirliler, ey pisler, haydi bana gelin, çünkü ben Allâh huyu ile huylandım. Yani Cenâb-ı Hakk

Highlight (yellow) - Location 27052

candan ihlâs ile tevbe eden kulunu nasıl günah ve pisliklerden temizlerse, ben de öyle maddî pislikleri temizlerim.

Highlight (orange) - Location 27076

Kullanılmış, kirlenmiş suyun Allâh’tan yardım dilemesi. 215 • Su yeryüzü yetimlerini besler, susuzluktan kuruyup kalmış olan susuzların ayaklarının bağlarını çözer, onları yürütür. • Arılığı, duruluğu kalmayınca, kirlenip bulanınca, su da bizim gibi yeryüzünde kirlendiği için huzursuz olur, şaşırıp kalır. • İçten içe feryada başlar. “Ya Rabbi!” der. “Sen bana ne verdinse, onların hepsini dağıttım, hepsini verdim; şimdi ben yok yoksul kaldım. • Sermayemi, elimde bulunan her şeyi temize de döktüm, pise de. Ey sermaye veren padişah, bana daha da fazlasını ihsân et.” • Bu feryadlar, bu yalvarışlar üzerine Cenâb-ı Hakkbuluta der ki: “Onu hırpalamadan hoş bir yere götür.” Güneşe de; “Çabuk onu hararetinle göklere doğru çek götür.” diye ferman buyurur. 220 • Onu çeşit çeşit yollara sürer. Onu göklerde temizledikten sonra bazen yağmur, bazen kar, bazen de dolu halinde yeryüzüne yağdırır. Sonunda onu kıyısı olmayan, sınırsız olan denize ulaştırır.18 18Hareketsiz kaldığı için bozulmuş, kirlenmiş suları Cenâb-ı Hakkbol yağmur suları ile seller halinde harekete geçirir. Onları asılları olan denize ulaştırır. Sonra güneş buharlaştırır, onları göklere yükseltir. Göklere çeker. Tozdan, topraktan, kirlerden temizlenmiş buhar haline gelmiş su, yine yağmur halinde yeryüzüne düşer. Bu semboller, Cenâb-ıHakk’ın salaha kavuşturmak istediği günahkar kullarına karşı gösterdiği merhameti ve sevgiyi ifade etmektedir. • Burada bahsedilen sudan maksat velîlerin ruhudur. Onlar sizin manevî bulanıklıklarınızı yıkar, temizler. • Yine o ruh, dünya ehlini, yani yeryüzündekileri yıkamakla bulanır ve kirlenirse, tekrar arş-ı a’laya, ona paklık veren Allâh’a geri döner.19 19Peygamber Efendimize insanları küfürden, riyadan, kötülüklerden temizleme hassası verilmiş olduğu gibi, onun varisleri olan velîlere de bu hassa verilmiştir. Velîler halkı temiz hale getirmek için onlarla temaşa mecbur olduklarından, kendilerinde de beşeriyet vasıfları galebe eder. Onlar da Cenâb-ıHakk’a yönelirler, tasfiye niyaz ederler. • Yine o taraftan eteğini sürükleyerek gelir. Uçsuz bucaksız denizin temizliklerini anlatır, yeryüzündekilere ders verir. • Peygamber efendimizin halkla karışıp da mübarek rûhuna ağırlık basınca; “Ey Bilal, sesinle bize bir huzur ver.” diye buyurduğu gibi, su da bulanınca yine o yolculuğu arar.20 20 Peygamber Efendimiz manevî hal galebe edip de vaaz ve teblîğ yapamaz bir hale gelince, Ayşe validemiz; “Ey Hümeyra, bana lakırdı söyle.” diye buyururdu. Onun konuşması ile beşeriyet haline geri dönerdi. Beşeriyet hali galebe edince, bu defa Hz. Bilal’e; “Ey Bilal, bizi rûhlandır, bizi rahatlaştır.” emrini verirdi. Onun güzel sesini dinlerken mânâ âlemine yükselirdi. 225 • “Ey sesi hoş, nağmesi hoş Bilal, ezan okunacak yere çık da, bir ezan oku.” diye buyurur. • “Ruh sefere çıktı, beden ise ayaktadır. Namaz bitince, ruh seferden dönmüş olur. Onun için sağma soluna selam verir.”21 21 Sular temizlenmek için buhar halinde göklere yükseldikleri gibi, bir mümin de manen temizlenmek için namaza durur. O da su gibi göklere yükselmek ister. Bu yüzdendir ki Azîz Peygamber Efendimiz; “Namaz müminin miracıdır.” diye buyurmuştur. Şu halde müminin namaza durması, onun ötelere, mânâ âlemine sefere çıkması ve Hakk’ın huzûruna varması sayılır. Namazı bitirmesi göklere doğru yaptığı seferden dönmesi sayılır. Seferden dönen bir kimse, ailesine dostlarına selam verdiği gibi, namazı kılan mümin de namazı bitirince iki tarafına selam verir. • Sözde verdiğim şu örnek, konuyu anlatmak için bir vasıtadır. Halkın anlaması için de vasıta şarttır. 235 • Suyun pislikleri temizlemesi, bitkilere feyiz vermesi, onun gönlünün Hakk lutfu ile dopdolu olduğuna şahittir.

Highlight (blue) - Location 27192

Beden ehlinin, can gıdasını inkar etmeleri ve aşağılık yiyeceklerin, âdi yemeklerin üstüne titremeleri. 301 • Dünya, türlü türlü nimetlerle dolu bir bağdır. Fare ile yılan ve bunlar gibi olanların, bunların tabiatında bulunanların kısmeti yine topraktır. Yani bunlar manevî sofradan nasiplerini alamazlar. • İster kış olsun, ister yaz; onların yiyecekleri topraktan gelen gıdalardır. Fakat sen ey insan, kâinatın emîrisin. En üstün bir varlıksın. Öyle olduğu halde neden yılan gibi topraktan gelen gıdaları yiyorsun da, ruhanî gıda olan gök sofrası aramıyorsun? • Tahtanın içindeki küçük kurt, tahtayı yer de; “Kimin böyle lezzetli helvası var?” diye mırıldanır. • Pislik böceği de, pislikler içinde iken, dünyada ondan başka gıda

Highlight (yellow) - Location 27315

İlahî güzellik • Allâh’ım, ariflerin, velîlerin Mansûr gibi yüce kişilerin içtikleri o gizli kadehten, o ilahî aşk şarabından bir yudumcuk yeryüzüne serptin. 45 • O bir yudumcuk şarap, yeryüzünde bulunan bütün güzellerin saçlarına, yüzlerine sıçradı. Hâlâ onların yüzlerinde, saçlarında, bakışlarında o aşk şarabının belirtisi, mahmurluğu var. Padişahlar bile bu yüzden, o topraktan yaratılmış olan güzelleri, güzellikleri severler, öper ve koklarlar.36 36 İbn Fârız hazretleri Kasîde-i Taiyye’sinin 242. beytinde: “Dünyada görülen her yakışıklı gencin ve güzel kadının güzelliği hep Hakk’ın iğreti verilmiş güzellikleridir.” • Yüzlerce gönül vererek gece, gündüz öpüp durduğun, kokladığın topraktan yaratılmış o bedende, onun güzelliğinin bir kırıntısı, bir zerresi var. Sen onu öpmedesin, onu koklamadasın.37 37 Abdülkerim Cîlî hazretleri İnsan-ı Kâmil adlı kitabındaki bir beyitte buyurur ki: “Bütün kemal, bütün güzellikler, onun toplu güzelliğinden dağılmış hardal taneleridir.” 375 • Toprağa karışmış bir yudumcuk ilahî aşk şarabı seni velîye döndürürse, onun karışmamış olanı sana neler etmez.38 38 Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr’in III. cildinin 1135 numaralı beytinde şöyle buyurur: “O nasıl bir şaraptı ki, Mûsâ peygamber onu büyücülere verince, onlar sarhoş oldular. Kendilerinden geçtiler. Ellerini ayaklarını kırdılar. / Mısır’daki kadınlar, Yûsuf’un güzelliğinin sarhoşu oldular da, kınalı parmaklarını parça parça doğradılar. / Ashab-ı Kehf gençlerinin halini gör, onlar bu ilahî aşk şarabından içtiler de, tam üçyüz dokuz yıl harap halde mest olup, yatıp uyudular. / İbrahim Edhem hazretleri hangi şaraptan içmişti de, kendinden geçmiş, tacı tahtı bırakmış, memleketinden kaçmıştı. / Bayezid bu şaraptan içince ‘Kendimi noksan sıfatlardan tenzîh ederim.’ dedi. Aynı şaraptan Hallac-ı Mansûr içince ‘Ben Hakk’ım’ diye bağırdı. Darağacına çıktı. O şarabın kokusunu aldılar da sular, tertemiz bir hale geldiler. Sonra sarhoşlar gibi secdeler ederek, dereler halinde ağlaşarak denizlere doğru koşmaya başladılar.” • Herkes kerpiç gibi topraktan olan bir güzelin karşısında yenini, yakasını yırtıyor, halbuki o kerpiç, yani güzel, ilahî güzelliğin sadece bir yudumcuğunu içmiş. • Allâh’ım; ay’da, güneşte, koç burcunda güzelliğinden bir zerrecik var. Zühal’de de, güzelliğinden bir yudumcuk var. • Güzelliğinin o bir yudumcuk şarabına şarap mı dersin, yoksa şaşılacak bir kimya mı dersin. Ona bir temas ile, bir sürtünme ile bu kadar değer kazanıyor, bu kadar güzellikler meydana geliyor. 46 • Ey hünerli kişi, ona sürtünmeyi, temas etmeyi, canla, gönülle iste. İste ama, ona da; “Ancak temiz olanlar dokunabilir.” 380 • O güzellikten altında, la’l’de, incilerde bir zerrecik, bir yudumcuk var. Şarapta da, mezede de, meyvelerde de, o bir yudumcuk var.39 39 Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr’in V. cildinin 2336. numaralı şiirinde: “Onun sevgisi, onun kudreti karşısında bütün gönüller kendinden geçmiş, tir tir titremede. O titreyişin bir zerresi cıvaya dönmüş de titreyip duruyor. Kullarına gösterdiği yumuşaklık, o lutuf var ya, işte o yumuşaklıktan bir parçacığı sincabın postuna düşmüş de öyle hoş bir hal almış.” demektedir. • İnsanı şaşırtacak kadar güzel olan dilberlerin yüzlerinde de, o güzellikten bir zerrecik var. O ilahî güzellik şarabının saf olan aslı nasıldır? Onu sen düşün. • O bir yudumcuk güzelliği, o güzellik şarabını, balçıktan yaratılmış bedenlerde, çamurla karışmış olduğu halde, sen onları hırsla, çok şiddetli arzu duyarak dilinle yalayıp duruyorsun. O şarabı, çamura karışmamış, saf bir halde görünce ne hale geleceksin. • Ölüm vaktinde, o temizlik, o güzellik yurdunu, ölümle bu bedenden, bu beden kerpicinden ayrılınca... • Geriye kalan ve kokmaya başlayan bedeni çabucak götürür, mezara gömersin. O nasıl olmuş da, böyle iğrenç bir hale gelmiştir? Böyle çirkinleşen bu beden, Hakk’ın nûru ile beraberken ne halde idi, onsuz ne hale geldi? diye düşün bakalım.40 40 Mesnevî’nin birinci cildinde bulunan 3270 ve 3271 numaralı beyitler aynı konuyu terennüm etmekte: “Ey güzel varlık, senin için yanıp tutuşanlar, sen ölünce, çabucak senine mezarını kazarlar. Bir an önce seni evden atarlar. Sonra seni, yılanlara karıncalara gıda olmak üzere toprağa gömerler. Sen hayatta iken, çok defa senin önünde ölüme razı olan yok mu? İşte o, cesedinin pis kokusundan burnunu tıkar.” 47 385 • Ruh, şu kokmuş ceset, şu iğrenç leş olmaksızın, sana güzelliğini şöyle bir gösterse, o kavuşmanın, o müşâhedenin hoşluğunu, letafetini ben söyleyemem anlatamam. • Evet, ruhun ay’ı, beden bulutu olmaksızın ışık saçar. Bu yüceliği, bu güzelliği hiç kimse anlatamaz. • Şerbetlerle, şekerlerle dolu o mana mutfağı, yani ruh âlemi ne kadar güzeldir. Padişahlar bile o mutfağın kaselerini yalar, dururlar. • O din ovasının harmanı, ne kadar güzeldir? Çünkü bütün dünya harmanları, oranın başak toplayıcılarıdır. • O gamsız, ömür deryası ne kadar da güzeldir. Yedi deniz, yani okyanuslar, ömür deryasının bir çiğ tanesidir. 390 • “Elest” sakîsi, yani Allâh, bu süflî çorak toprağa, yani yeryüzüne bir yudumcuk aşk şarabı saçmıştır da... • O çorak toprak, o yüzden coştu, verimli hale geldi. Biz de o coşkunluktan meydana geldik. Fakat ey, ruhların sakîsi olan Allâh, biz pek tenbelleştik, bize o aşk şarabından bir yudumcuk daha ihsân et. • Eğer bu yokluktan şikâyet câizse, yerinde ise, inledim, feryad ettim. Câiz değilse, bunu söylememek gerekse, dudaklarımı yumdum, sustum.41 41 Halit Fahri merhum “Âyinden Sonra” adlı şiirinde şöyle seslenir: “Biz bu varlıktan usanmış, nâdimiz, Ey nihâyetsiz karanlık mâverâ

Highlight (yellow) - Location 27562

Nefs-i mutmainnenin saflığı ve temizliği bir takım düşüncelerle bulanır. Nitekim aynanın üzerine bir yazı yazsan, yahut nakış yapsan da sonra silsen, temizlesen, o yazının veya nakısın aynanın yüzünde eseri kalır. 557 • Bedende “nefs-i mutmainne”nin yüzünü, düşünce tırnakları tırmalayıp yaralar: Vaktiyle bir derviş bir kervana katılmış, yaya olarak gidiyormuş. Bir boğazda karşılarına çıkan haydutlar, kervanı durdurmuş, yolcuları soymaya başlamışlar. Sıra dervişe gelince, alınacak bir şeyi olmadığını gören haydut; “Defol!” diye onu kovmuş. O da bir ağaç altına oturmuş. Çubuğunu çekiştirmeye başlamış, soyulanlardan birisi dervişin bu haline kızmış; “Sen ne duygusuz bir adammışsın, soyulan bu kadar yolcu kan ağladığı halde, sen keyif

Highlight (yellow) - Location 27570

ediyorsun.” diye çıkışmış. Derviş de; “Bırak beni kardeşim, bütün ömrümce sürdüğüm fakirliğimin bir kaç dakika olsun zevkini çıkarayım.” cevabını vermiş.

Highlight (orange) - Location 27584

565 • Ey toprak eleyen, yani dünyadaki şeyleri ilim kalburundan geçiren kişi. Sen kendi haddini bilirsen, hududu, nihâyeti olmayan bir âleme ulaşırsın. • Ömrün “mahmul” yani,

Highlight (orange) - Location 27585

nahivdeki, “mübteda” (=özne) ve “mevdu” yani, “haber” (=tümleç) derdi ile geçti. Gönül gözün açılmadı, hayatın duyduğun ve işittiğin şeylerle geçip gitti. • Sonucu olmayan, bir iz bırakmayan her delil boştur. Sen kendi sonucuna bak. • Sen yapanı ancak yapılan şeylerle gördün, îktiranî kıyasla kanaat ettin.51 51 Eski mantıkçıların bir deyimi: Bir kıyasta neticenin aynı, yahut zıttı aranmazsa o kıyasa “iktiranî” denir. Mesela; Cisim, mürekkeptir, yani bir çok

Highlight (orange) - Location 27590

şeyden meydana gelmiştir. Her mürekkep de bir varlıktır, desek, bunun neticesi “Cisim muhdestir. Yani yaratılmış bir varlıktır.” demek gerekirken, sözde bu netice veya aksi aranmamıştır. • Filozof davasında vasıtaları çoğaltır durur. Halbuki Hakk’ın kalbi temiz kulu, onun aksine, vasıtalara, delillere bakmaz bile... 58 570• Sûfî, Hakk’ı tanımak ve bilmek için delillere baş vurmaz. Delillerin, vasıtaların Hakk ile kul arasında bir perde olduğunu bilir. Bu sebeple, delillerden de perdeden de kaçar. Delillerle bildirilenin peşine düşer. Ve başını yakasının içine

Highlight (orange) - Location 27596

çeker.52 52 Sûfî Hakk’ı tanımak için eserden, o eseri yaratana yönelmez de, yaratanı gönlünde duyar. Sonra eserlerine bakarak hayran olur. Eski deyimle: Eser’den müessir’e değil, müessir’den eser’e gider. • Filozofa göre duman ateşin varlığına bir delildir. Ama, bizim için dumanı görmeden, o ateşe atılmak daha da hoştur. • Hele Hakk’a yakınlıktan ve sevgiden meydana gelen bu ateş, bize dumandan daha yakındır.

Highlight (blue) - Location 27626

Tatlı su görmemiş ve içmemiş olan bir kuş, acı ve tuzlu su içinde neşe ile kanat çırpar, durur. • Zıt olan, zıt olan şeyle tanınır, insan yarayı görünce, onu iyileştirmek için çaresini arar. 600 • Hasılı “Elest ülkesinin” kadrini hilesin diye, dünya hayatı öne sürülmüştür. • Buradan kurtulup oraya varınca, ölümsüzlüğün tatlı âleminde, Allâh’a teşekkür eder, durursun. • Orada, dersin ki, “Meğer dünyada toprak elemiş, faydasız şeylerle uğraşmış da, bu tertemiz âlemden kaçıp durmuşum. 60 • Yazıklar olsun ne olurdu, daha önce ölseydim de, o balçık âleminde çektiğim zahmetler, ızdıraplar, ölüm korkusu daha az olsaydı.”

Highlight (blue) - Location 27634

“Ölümünü, ölmeden önce isteyen iyi kişi ise, iyiliğe ulaşmaya acele eder. Kötü kişi ise, kötülüğünün daha az olmasını diler.” mealindeki hadîs-i şerifin tefsîri. • Bu yüzdendir ki, her şeyi bilen Peygamber Efendimiz: “Her kim ölür de, ruhu bedenini bırakıp giderse. 605 •Bu ölüme, bu göçüşe hayıflanmaz, hayırlı işleri az yaptığına, çok günah işlediğine ve ömrünü boş yere harcadığına üzülür, durur.” • Ölen; “Keşke.” der. “Bundan önce ölseydim da kurtulsaydım.” • Eğer o, kötü kişi ise; “Kötülüğüm, daha az olurdu.” İyi kişi ise; “Evime, yurduma bir an önce kavuşmuş olurdum.” der, dururdu. • Ölen o kötü kişi der ki: “Haberim yokmuş, meğer ben gafilmişim, her an günaha girerek, Allâh’ımla arama perde üstüne perde geriyormuşum. • Eğer bundan daha evvel, dünyadan geçip Âhirete gitseydim, günahlarım az olacağı için, perdelerim de az olurdu.”

Highlight (yellow) - Location 27644

Hârût ile Mârût’un Bâbil kuyusunda mahpus oldukları gibi, “akıl” ve “ruh” da, su ve çamurdan yaratılmış olan beden kafesine hapsedilmişlerdir. 620 • Hârût ile Mârût gibi olan iki temiz melek; “akıl” ile “ruh” şu dünyada korkunç bir kuyuda bağlanıp hapsedilmişlerdir. • Süflî, yani aşağılık ve şehvetle dolu bir âleme düştüler de, suçları yüzünden, bu dünya kuyusuna bağlanıp hapsedildiler. • Büyüyü de, büyüyü bozan şeyi de iyiler, kötüler bu iki melekten öğrenirler. • Ama, onlar önce kendilerine baş vuran kişiye öğüt verirler. “Bizden büyü öğrenme, bu sevdadan vazgeç.” derler. • “Ey filan, biz bu büyüyü, seni belaya uğratmak ve imtihan etmek için öğretiriz.” diye öğüt verirler. Yani, bunu öğrenenler fitneye düşecekler ve belaya uğrayacaklardır, derler. 61 625 • İmtihan edilmek için insanın ihtiyarı, yani yapma gücü elinde olmalıdır. Şart budur. Güç elde olmadıkça, dilediğini yapmak mümkün olmaz.55 55 Cenâb-ı Hakk insanlara, velev ki cüz’î olsun, bir irade vermiştir. Bu yüzden; “Büyüyü öğrenip tatbik ederek kendi iradenle kendini belaya uğratma.” nasîhatini ederlerdi. Bazı bilginler Hârût ve Mârût Hikâyesi’ni İsrailiyattan, yani uydurma olduğunu yazmışlardır. Meşhur tefsîrcilerden Kadı Beydâvî bu hususta şunları yazmış: “Bu kıssanın eskilerin remzlerinden olmak ihtimali vardır. Bu iki melekten murad: “Rûh-ı insanî” ile “akıl”dır. Yeryüzüne inmeleri, ruh ile aklın “alem-i envar”dan Âdem tabîatine inmeleridir. Zühreden maksat; “nefs-i emmare”dir. Meleklerin ona âşık olmaları, akıl ile ruhun nefse boyun eğmelerin; gösterir. Kıyamete kadar azap çekmeleri de, bedende nefs-i emmare ile uğraşıp durmalarının sembolüdür.” İşte Beydâvî hazretleri Hârût ve Mârût hikâyesini böyle yorumlamıştır.

Highlight (yellow) - Location 27776

• Ben ayın güzelliğini, başka bir şeyde seyretmek istemem. Çünkü başka bir şeye bağlanmak, halkı öldürmüştür, mahvetmiştir. • Yahut da bulut Hakk yolunda yok olur da, artık ayın yüzüne perde olmaz. • Ancak kendini peygamberlerin ve velîlerin bedenleri gibi yoklukta gösterir. 705 • Öyle bir bulut, perde olmaz. Belki mana bakımından perdeyi yırtar da faydalı olur. • Apaydın seher vaktinde yağmur yağar ama, yücelerde bulut yoktur.64 64 Buradaki buluttan maksat, nebîlerin ve velîlerin mübarek cisimleridir ki, “hakîkate ayna” perde olmuştur. Onlar belki o perdeleri giderirler, kaldırırlar. Çünkü onların hepsi de Hakk’ta yok olmuşlardır. • O bulutsuz yağmurun yeri sulayışı. Peygamberin bir mücizesi idi. Bulut yoklukta gökyüzünün rengini almıştı. • O bir bulutlu ama, onda bulut huyu kalmamıştı. İşte âşıkın bedeni de sabırla bu hale gelir. • Bedendir ama, onun bedenliği yok olmuştur, değişmiştir. Ondan renk de gitmiştir, koku da.

Highlight (yellow) - Location 27811

Seni rahatsız eden bir hayal var, sen o hayalden kurtulamıyorsun. 730 • Sen bir hayalden kurtulamıyorsun. Uyuyamıyorsun, adeta o hayal seni yiyor. Uyuyabilsen, sıçrayıp o hayalden kurtulacaksın. • Düşünce, bal arısıdır. Uykun ise su gibidir. Uyanınca başına yine arılar üşüşür. • Nice hayal arısı uçar durur. Seni kah bu tarafa, kah o tarafa çekerler, sürüklerler. • Bu, hayal yiyen nesnelerin en hakîkî, en aşağısıdır. Diğerlerini celal sahibi olan Allâh bilir. • Kendine gel de, o kaba, seni hırpalayan, yemeye çalışan hayaller sürüsünden “Biz seni koruruz” diye buyurmuş olan Allâh tarafına kaç.66 66 Yani bir düşünceyi, başka bir düşünce giderir. Nitekim, bizi rahatsız eden sabit bir fikirden kurtulmak için aklımızı başka bir fikre takmalıyız. Bir iş hakkında şöyle yapayım diye düşünürken, onun aksi bir fikir gelir. Gelen fikir önceki fikri bozar. Arılar çıplak bir adama bela olurlar. Onu sokmak isterler. O adam suya girse, arıların hücümundan kurtulur. Fikirler de arı sürüsüne benzer, insanın kafası düşünmeden duramaz. Fakat uyuyunca, suya girmiş kimsenin anların saldırısından kurtulduğu gibi, o da düşüncelerin hücümundan kurtulur. Fakat uyanınca fikirler onun başına yine arılar gibi üşüşürler. Zariyat Sûresi’nin 50. âyetinde: “O halde habîbim de ki: ‘Hepiniz Allâh’a kaçın. Hakîkatte ben sizi o azaptan kurtarırım.’“ diye buyrulmuştur. Firar, kaçmak tasavvuf mertebelerinden bir mertebedir ki, halktan yani insanı bıktıran, usandıran dünya hayatından Allâh’a kaçmak, Ona sığınmaktır. Şazelî tarîkatinin büyüklerinden Ebü Muhammed Abdüsselam hazretleri şöyle dua edermiş: “Ya Rabbi! Bazı dervişler, senden, mahlûkatını tashîr etmeni, yani mahlukatın kendilerine uymalarını isterler. Sen de mahlûkatını onlara tabî kıldın. Bunu yaptığından dolayı senden razı oldular. Ya Rabbî! Ben senden, halkı benden nefret ettirmeni ve gönüllerinin, yüzlerinin benden çevrilmesini istiyorum. Bu suretle benim senden başka sığınacak yerim olmayacak, güvendiğim yalnız ve yalnız sen olacaksın.” 69 735 • Eğer gerçekten koruyucu olan Allâh tarafına kaçamıyorsan, bu korumayı elde etmiş olan kâmil insanın yanına git. • Elini pîrden başkasına verme, çünkü Allâh, o elin tutucusu ve koruyucusudur. • Senin ihtiyar aklın çocukluğu huy edinmiştir. Nefsin civarında bulunduğundan bu huyu kazanmıştır. O perde arkasındadır. • Olgun bir aklı, aklını dost edin de, aklın kötü huyundan vazgeçsin. • Elini kâmil insanın eline verince, yiyicilerin, kötü hayallerin, kötü dü şüncelerin seni yiyip duranların ellerinden kurtulursun. 740 • Allâh “Hakk’ın eli onların ellerinin üstündedir.” diye buyurdu ya, işte senin elin de o bîat ehlinin eli olur.67 67Hicretin altıncı senesinde Hz. Peygamberimiz 1500 ashabı ile umre yapmak, Kabe’yi tavaf etmek üzere yola çıktı. Hudeybiye denilen yerde konaklamışlardı. Mekkeliler Hz. Peygamberi mizi ve ashabım şehre sokmamaya karar verdiler. Peygamberimiz de; “Ölmek var, dönmek yok.” buyurdu. Harp etmek üzere ashabına bîat teklîf etti. Bir münâfık müstesna, hepsi bîat ettiler. Bunun üzerine Mekkelilerle bir anlaşma oldu. Bu hadise Fetih Sûresi’nin 10-18. âyetlerinde anlatılır. • Her şeyi bilen, her şeyden haberi olan, hikmet sahibi pîrin eline, elini verirsen, kurtulursun. • Ey mürid! Ey Hakk yolunun yolcusu! Elini verdiğin pîr, vaktinin peygamber varisidir. Onda peygamberin nûru apaçık görünmektedir. • O kâmil pîre bîat etmekle, sen de Hudeybiye’de bulunmuş, Peygambere bîat eden sahabelerden olursun. • Cennetle müjdelenen on kişiden olursun. Saf altın gibi halis bir hale gelirsin. 745 • Ey Hakk yolu yolcusu! Sen o kâmil pîre candan ve gönülden uyarsan, onun dostu ve maiyyeti olursun. Çünkü insan kimi sever, dost olursa, onunla bile olur, ona eş olur. • “Bu dünyada da, öbür dünyada da kişi, sevdiği ile beraber olur.” Bu söz, bütün güzel huyların sahibi olan Hz. Ahmed’in hadîsidir.68 68Gerçekten Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bütün güzel huyların sahibidir. Şeyh Sadi hazretleri ne güzel yazmış: “Kemali ile en yüksek derecelere ulaştı. Mübarek cemali ile karanlıkları aydınlattı. Onun bütün huyları güzel oldu. Onun âline ashabına salât ü selam getirin.” 70 • Hz. Peygamber buyurdu ki: “Kişi sevdiği ile beraberdir. Gönül dilediğinden ayrı olmaz.”69

Highlight (yellow) - Location 27881

• Allâh’ım; senin işin her şeyi değiştirmek, yeniden yaratmak, ihsân ve lutuflarda bulunmak; benim işim ise yanılmaktır, unutmaktır, hata etmek, suç işlemektir.72 72 Sûfîlere göre Allâh dilerse, “ayn-ı sabitim” yanı, bilgisindeki sureti değiştirebilir. Buna; “a’yân-ı sabitenn değiştirilmesi” derler ki; kerametlerin en yükseğidir. Allâh’a yakınlaşmış, gölge varlığından sıyrılmış, Hakk varlığında var olmuşlardan birisi dilerse, a’yânı değiştirebilir.

Highlight (yellow) - Location 27915

Vasıtalar, sebepler ve hayranlık. • Her nerede vasıta fazla olursa, vuslat, ona kavuşma kaybolur. Vasıta ne kadar azalırsa, kavuşma zevki o kadar çoğalır. 795 • Her şeyi sebeplerden biliyorsun. O yüzden Hakk’a karşı hayranlığın azalıyor. Halbuki hayranlığın, o şaşırıp kalman, seni Allâh’ın huzûruna ulaştıracaktır.75 75 Manevî zevklerin en üstününün “hayret” olduğu söylenir. Bu hayret; müşahede neticesinde husüle gelirmiş. Hayret şaşmak, şaşırmak, kalbe gelen bir tecellî, bir seziş sebebi ile Hakk âşıkının düşünemez, muhakeme edemez bir hale gelmesidir. Burada ince bir mesele var: Bizi hayret içinde bırakan bir varlığa yönelmek, ona hayran olmak insanı küfre, imansızlığa götürür. Halbuki onu yaradanı düşünmek, ona hayran olmamız gerekir. Bu sebepledir ki, azîz Peygamber Efendimiz; “Ya Rabbi! Sana karşı olan hayranlığımı artır.” diye dua buyurmuştur. Hz. Mevlana’da; “Din işi, hayret etmek ve şaşırıp kalmaktır. Ve dostun mest ve müstağrakı olmaktır.” diye buyurmuştur. 73

Highlight (yellow) - Location 28086

Gönül sahibi, altı yüzlü ayna gibidir. Allâh, altı yöne de o aynadan bakar.84 84 Altı yön; sağ, sol, üst, alt, ön, arka’dır. İnsan-ı kâmil, Allâh’ın kendi işlerini onun vasıtasıyla gördüğü dünyanın gözüdür. Allâh her şeyden münezzehtir. Bunu anlatmak için Muhiddîn-i Arabî hazretleri Futuhat-ı Mekkiyye ‘sinde; “İnsan-ı kâmil Allâh’ın göz bebeği gibidir.” diyor. 875 • Ama altı yönde bulunanlara, Allâh o gönül sahibi, yani kâmil insan olmadıkça bakmaz. • Eğer Cenâb-ı Hakk, birinin istediğini reddederse, o gönül sahibi için reddeder. Kabul eyleyecek olursa, yine o gönül sahibi için kabul eder. • Cenâb-ıHakk, o olmadıkça hiç kimseye nimet vermez. Ben Hakk’a ulaşan, kavuşan kişinin halinden pek az bir şey söylüyorum. • Allâh iyiliği, ihsânı, bağışı onun avucuna koyar da, acıdığı kişilere, onun avucu ile verir. 81 • O gönül sahibinin avucu ile, Allâh’ın rahmet denizinin bağlantısı vardır. Fakat o bağlantı, o birleşme neliksiz niteliksizdir, münezzehtir ve anlatılamaz bir kemal halindedir. 880 • Bu öyle bir bağlantı, öyle bir birleşmedir ki, anlatılamaz, tarif edilemez. Bunu söylemeye ve anlatmaya çalışmak, boş yere zahmete katlanmaktır, boş yere kendini yormaktır.

Highlight (yellow) - Location 28142

• O münâfık evet dese bile, bu onu tasdîk ettiğinden, gerçek bildiğinden değildir. Öğüt verenin öğüdünü kısa kesmek içindir. • Çünkü bu leş arayan aşağılık karganın, yüz binlerce, kat kat hilesi vardır. 900• Münâfıklığı, yani iki yüzlülüğü kabul ederse kurtulur. Münâfıklığı kendisine fayda verecek bir doğruluk olur. • Çünkü o muhterem gönül sahibi, bizim dünya pazarımızda, doğru yola sokmak, ıslah etmek için ayıplı olanları satın alıcıdır.89 89 Allâh adamları gerçek mürşitler, sefîh, kusurlu kişiler arasında Hakk yoluna düşmeye istidatlı olanları seçer, onları ıslah ederek hakîki insan haline getirir. Konya hocaları; “Mevlana’nın dervişleri, bir takım kusurlu, çok içki içen, kötülükler yapan ahlakı zayıf kişiler.” diye Mevlana’da kusur aramışlardır. Hz. Mevlana da onların bu çeşit yermelerine şu cevabı vermiştir: “Benden el alanlar, bana uyanlar salih kişiler, çok iyi ve faziletli insanlar olsalardı, onların bana değil, benim onlara mürid olmam, onlara uymam gerekirdi.” • Ey Hakk yolcusu, eğer sen, cansız, yani taş ve kaya gibi ruhsuz, duygusuz değil isen, gönül sahibini ara. Eğer hakîkat sultanına zıt tabiatta değilsen gönülle ayın cinsten olmaya bak. Yani bir gönül sahibi bul, tavsiyelerini can kulağı ile dinle. • Gösterişi, yüzüne gülüşü, dalkavukluğu hoşuna giden kişi, sence senin dostun ama, o Hakk’ın dostu değildir. • Senin huyuna uyan arzu ve tabiatına göre yaşayan kişi sana velî, hatta peygamber görünür. 905 • Yürü nefsanî istekleri bırak da, manevî bir koku al, o güzelim anber kokusunu duymaya çalış.

Highlight (yellow) - Location 28158

Heva ve hevesine uyar, şehvet peşinde koşarsan, beynin kokmuş olur. Burnun manevî güzel kokuları almak hassasını kaybederse, o zaman misk ile anber kokusu belki sana kötü, hiç işe yaramaz hale gelir. Manevî kokular almak istiyorsan, bir velîye uy. 935 • Velî görünüşte insandır ama, onun içinde insanların kötü huylarını yiyen, yok eden manevî bir arslan gizlidir. • O arslan yani velî, kabiliyetli bir müridi güzelce yer, yani onu kötü huylarından arındırır. Tortusunu süzer, onu saf bir hale getirir. • O Hakk yolcusu, aşk derdi yüzünden, yani Allâh’a karşı duyduğu aşk derdi ile, bütün dünyevî ve cismanî dertlerinden kurtulur, ayağını Sühâ yıldızının üstüne kor.

Highlight (yellow) - Location 28423

• Ey imtihanlara, ibtilalara uğramış kişi, sen bu dünyaya geldin. Geldiğin yolu hiç görüyor musun? Geliş yolunu bilmediğin gibi, gidiş yolunu da bilmezsin. 1110. Sen bir yerden, bir vatandan geldin. Geldiğin yolu hiç biliyor musun? Hayır, değil mi?107 107 Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr’inin 2927 numaralı gazeline şu beyitlerle başlıyor: “Nereden gelmişsin, biliyor musun? Sen Hakk’ın hareminden gelmişsin. O ruhanî âlem, o güzellikler hatırına gelmiyor mu?” • Bilmiyorsan, sakın “Yol yoktur.” deme. Biz bu bilinmeyen, görünmeyen

Highlight (yellow) - Location 28428

yoldan gideceğiz. • Rüyada sevinç içinde sola, sağa gidiyorsun ya; o dolaştığın meydanın yolu nerede? Hiç biliyor musun? • Gözünü kapa, kendini Allâh’a teslim et ki, o eski şehirde, sevdiğin vatanında kendini göresin. • Fakat gözünü, nasıl kapayabilirsin ki, bu tarafta, bu dünya evinde, hoşuna giden çok şeyler var. Mavi, siyah sevda ile dolu yüzlerce mahmur göz, seni aldatmakta, gözünü bağlamaktadır.

Highlight (yellow) - Location 28551

Az söyleyen adamın derin bir düşüncesi, özlü bir fikri vardır. Fakat kabuğa benzeyen söz çoğalınca, öz kaybolur gider. • Kabuk kalınlaşınca iç küçülür, zayıflar. Aksine iç kuvvetlendi, güzelleşti, anlaştı mı, kabuk incelir.115 115 Kabuk kalınlaşınca için küçülmesi, zayıflaması; aksine iç kuvvetlenince kabuğun incelmesi halini; ceviz, badem, fıstık ispat etmektedir. Yani lüzumsuz konuşmalarla, yersiz davranışlarla, dış görünüşleri ile kendilerini üstün birer varlık olarak göstermeye çalışanların içleri zayıftır, perişandır. Dıştan kuvvetli, bilgili, varlıklı görünen bu zavallılar, aslında bilgisiz, değersiz varlıklardır.

Highlight (yellow) - Location 28751

• Şeyhin manevî feyzi bir ışık gibi müritlere vurunca, müritlere manevî bir neşe gelir. Fakat bu feyz ve neşe müridin kendisinin değildir, şeyhten gelmektedir. • Bu hal, su içinde bulunan sepetin su ile dolmasına benzer. Cama vuran ışığın parlaması gibidir. Bu hali kendilerinden sananlar, noksanlığa, hataya düşerler. 1280 • Sepet sudan çıkarılınca içindeki ırmak suyu akar gider, ve sepet boş kalır. Kenidisini su ile dolu sanan inatçı sepet de hatasını anlar. • Cam da ay batınca, o parıltıların, o ışıklar saçan aydan olduğunu anlar.

Highlight (yellow) - Location 28821

Şehvet yemeden, içmeden meydana gelir. Az ye, az iç, yahut da bir kadınla nikahlan da kötülüklerden kaç... • Yedin, içtin mi, şehvet seni harama doğru çeker, götürür. Ele gireni elbette harcamak gerek. 1375 • Şu halde nikah, şeytanının seni şehvet belasına düşürmek için “La havle vela kuvvete illa billah”(=Allâh’tan başka kimsede kuvvet ve kudret yoktur)ı okumaya benzer.131 131 “La havle ve la kuvvete illa billahi’1-aliyyi’l-azîm.” (=Ulviyyet ve azamette tek olan Allâh’tan başka kimsede kuvvet ve kudret yoktur.) Bu mübarek hadîsin doksan dokuz illete deva olduğunu Cami’u’s-Sağîr haber vermektedir.

Highlight (yellow) - Location 28827

Mademki yemeye, içmeye düşkünsün, vakit geçirmeden bir kadınla evlen, yoksa kedi gelir, yağlı kuyruğu kapar, gider.132 132 Kedi şeytanı ve nefsi temsil etmektedir. Yağlı kuyruk, irade-i cüz’iyyeyi göstermektedir.

Highlight (yellow) - Location 28983

1490 • Çiftçinin tarlası, kunduracının meşini ancak bir perdedir. Rızkımızın aslı ise, her nefeste Allâh’tan gelmektedir. • Ektiğin tohum bitmez, mahsul vermezse, ne yaparsın? Allâh’a yalvarmaktan, el açıp dua etmekten başka elinden ne gelir?

Highlight (yellow) - Location 29008

Bu sebeple, şu dünya hayatında sana zıt düşerler, senden yüz çevirirler, aykırı davranırlarsa, sana düşman olurlarsa; • Kendine gel de; ‘işte!’ de, ‘Şimdiden günüm aydın oldu. Yarın olacak şey, bugünden oluverdi. 1505• Bu dünyadaki dostlar bana zıt düştüler, sırt çevirdiler, kıyamette olacaklar şimdiden oldu. • Günümü onlarla geçirmeden, ömrümü onlarla bitirmeden, ne olacaksa oldu. insanların ne oldukları anlaşıldı. • Eğer bu hal olmasaydı, kusurlu kumaş satın almış olacaktım. Şükürler olsun ki, o kumaşın kusurlu olduğunu önceden anladım. Yani Âhiret gelmeden kusurlu şeyleri fark ettim de, onlardan kaçındım. 123 • Sermayem elimden çıkmadan işi anladım. Zaten sonunda o kumaşın ayıbı ve kusuru nasıl olsa meydana çıkacaktı.

Highlight (orange) - Location 29032

“Dünyada halkın sana ettiği cefanın aslını bilsen, bütün kederlerin, üzüntülerin altında gizlenmiş bir altın hazînesi olduğunu görürdün. • Halkı sana saldırtır, onları sana karşı cefakar ve kötü huylu bir hale getirir de, seni çaresiz bırakır, böylece yüzünü o tarafa çevirtir.153 153 Halkın cefasından, zulmünden çaresiz kalan insan, Allâh’a yönelir. Bu sebeple halkın cefası, aslında, Allâh’ın bir lutfudur, ihsânıdır. Bu, ızdırap kılığında gelen bir saadettir. Hz. Mevlana kederlerin, ızdırapların ibtilaların bizim için bir nimet olduğunu Dîvan-ı Kebîr’deki bir şiirinde şöyle ifade buyurur: “Uğradığın derde, kedere razı oldun mu, hemen sana cennet kapısı açılır. Gam elçisi gelip kapını çalarsa, onu bir dost gibi karşıla, kucakla.” Dîvan-ı Kebîr, 2675.

Highlight (yellow) - Location 29126

Sebepsiz olarak bize izzet, yücelik gelmez ama, kudret sebebi kaldırmaktan âciz değildir. • Ey sebebe kapılan, sebepten dışarı çıkma, fakat sebebi yaratanı da yok sanmaya kalkışma.

Highlight (yellow) - Location 29465

Eğer can, şu beden olmaksızın yaşamayı istemezse, gökyüzü sarayı kimin mekanı olacak?188 188 Bu beyit şu Mesnevi beytini hatıra getirdi: “Sen bedensiz bir beden sahibisin. Bu sebeple canının bedeninden çıkacağından korkma.” Mesnevi, III, 1613. • Eğer can bu beden olmaksızın da yaşamayı dilemeseydi, “Sizin rızkınız gökyüzündedir.” diye, Hakk tarafından vaadedilen, övülen manevî rızıklar, nimetler kime nasîb olacak?189 189 Zariyat Sûresi’nin şu mealdeki 22. âyetinden aynen alınmıştır: “Gökyüzünde ise rızkınız ve vaad olunduğunuz cennet vardır.” Canımız, bedenimiz olmaksızın da yaşayacaktır. Gökyüzündeki nzkımızı, bazı tefsirciler yeryüzünde yaşadığımız zamana hasretmişler, yeryüzündeki rızık ve nasîbimizin gökyüzünde takdir kılındığını kasdetmişlerdir. Can bedenden çıkınca, gökyüzündeki rızkımızın aslını, menbaını bulacağını ifade etmişlerdir. Ama ölmeden evvel ölenler daha dünyada iken gökyüzü rızkından yararlanacaklardır.

Highlight (pink) - Location 29507

Ey güvenilen er, bir dağ gibi sen de başını kaldır, yücel de mana güneşinin ilk ışığı sana vursun. • Baksana o ihtişamlı yüce dağın tepesi de, seher güneşini beklemektedir. 192 192 Bir dağ gibi himmetini yükselt ki, hakîkat güneşinin nûru, önce senin üstüne düşe ve seni aydınlata. Çünkü güneşin ilk ışıkları, ihtişamlı yüksek dağlara vurur. Ey Hakk talibi, sen himmetin;, gayretin;, hulüsunu ne kadar yükseltirsen, hakîkat sabahının güneşi ilk önce senin üzerine düşer. Seni nûrlandırır. Gerçekten de her kimin ki himmeti yüksek olur, bu denî dünyadan feragat kılarak ebedî hayata istekli olur. Hakk’ın nûrlarına, feyizlerine o daha ziyade müstaid olur. Rahmanî nûrlar, ilahî ışıklar, başkalarından önce onun üstüne düşer.

Highlight (orange) - Location 29555

Ruh kıyamet günü kendi bedenini tanır, defîne gibi kendine mahsus olan, o yıkık yere girer. • Her ruh kendi bedenini tanıyacak, o bedene girecektir. Kuyumcunun ruhu, nasıl olur da terzinin bedenine girer?197 197 Hz. Mevlana gerek Mesnevî’de, gerekse Dîvan-ı Kebîr’de yeri gelince, maddî varlığımızın, yani bedenimizin geçirdiği safhaları anlatır: “Ben önce cansızlar âleminde idim, sonra bitkiler âlemine geldim. Bitkiler âleminden hayvanlar âlemine geldim. Hayvanlar âleminden de insana geldim.” diye ana rahmine düşüşümüzden, insan haline gelişimize kadar, maddî varlığımızın geçirdiği safhaları anlatır ki, buna tasavvuf terimlerince “devriye” derler. Bazı kardeşlerimiz bu “devriye”leri manevî varlığımıza, ruhumuza da teşmil ederek, insan rûhunun çeşitli kalıplara gireceğine, ruhların başka bedenlere intikal edeceğine, tenasuha kail olmuşlardır. Tam Muhammedi inançta olan Mevlana, tenasühü, yani ruh göçünü reddetmektedir. • Alimin ruhu alime gidecek, zalimin ruhu da zalime gidecek. • Sabah vakti kuzu anasını, koyun kuzusunu nasıl tanırsa, Allâh ilmi de bedenleri tanıma husûsunda rûhlara böyle bilgi vermiştir. 148 • Ayak, karanlıkta bile olsa kendi ayakkabısını tanırken, ey sevgili! Ruh kendi bedenini nasıl tanımaz?

Highlight (yellow) - Location 29576

1780 • Ey Allâh’a sığınan kişi! Sabah küçük haşırdır. Büyük haşrı onunla kıyas et.199

Highlight (yellow) - Location 29627

Cehennem yolunda arkasına bakan günahkar adam. 1815• Hayatta iken onu kollayan görünmez melekler, polisler gibi, onun önüne arkasına düşerler; ite, kaka götürürler. • Onu; “Yürü, ey köpek, kendi yurduna; cezanı göreceğin yere, cehennem kuyusuna!” diye sürerler. Ellerindeki mızraklarla dürterler. 151 • O belki cehennem kuyusundan kurtulurum diye her yol başında ayağını geriye çeker. • Bekleyerek durur, susup dinler, bir ümide kapılıp yüzünü geriye çevirir, bakar. • Sonbahar yağmuru gibi gözyaşı döker, ümidi kalmamıştır. Ondan başka elinden ne gelir? 1820 • Hep yüzünü geriye çevirir, Allâh’ın mukaddes dergahına, Hakk canibine yönelir. • Derken nûr ikliminden Cenâb-ı Hakk’tan emir gelir; “Ey melekler! Ona deyin ki: ‘Ey çıplak tenbel! Ey ibadetlerden, iyiliklerden yoksul kişi... • Ey kötülükler kaynağı! Ey şer madeni! Ne bekliyorsun? Ey şaşkın, neden yüzünü hep geriye çeviriyorsun? • Ey Allâh’ı inciten, ey şeytana tapan kişi, senin amel defterin, elinde bulunan defterdir. Başka ne istiyorsun? • Yaptığın işlerin, işlediğin günahların yazılı olduğu defteri gördün. Artık ne diye arkana bakıyorsun? Yaptıklarının cezasını gör. 1825 • Boş yere neden emekleye emekleye gidip duruyorsun? Böyle bir kuyuda, aydınlık ümidi olur mu? • Senin ne görünüşte bir ibadetin var? Ne de gönlünde gizli iyi bir niyet var. • Ne geceleri münacaatta bulundun, namaz kıldın, ne gündüzleri haramdan sakındın, oruç tuttun. • Ne kimseyi incitmemek için dilini tuttun, ne de ibretle önüne arkana baktın. • Önünde öleceğini düşünmeden, can çekişmem hesaba katmadan, ardında dostlarının senden önce ölmesinden başka ne vardı ki? 1830 • Ne yaptığın zulümlerden yana yakıla, coşarak bir tövbe ettin, ne de ağlayıp sızladın. Ey herkese iyi görünüp aslında kötü olan kişi! Senin kötülüklerden, hainliklerden başka neyin var?” • Allâh’tan bu çeşit sert hitaplar gelir; öyle hitaplar ki, bu hitapları dağ duysa dayanamaz, beli bükülür, kamburlaşır. 1835 • Kul der ki: “Allâh’ım, ne buyurdu isen, ondan yüz kat daha beterim, yüz kat daha beterim, yüz kat daha beterim. 152 • Benim daha beter olan kötülüklerimi hilminle örttün. Yoksa yaptığım kötülükleri, işlediğim günahları sen bilirsin. • Fakat benim nefsimle iç savaşımı, yaptığım işleri, hayırdan ve şerden ötede bulunan küfrümü, inanışımı, gittiğim yolu, hepsini, hepsini bilirsin. • Âcizane niyazlarımı, yalvarışlarımı, benim yahut benim gibi yüzlerce kulun hayal ve vehmini bir tarafa bırakalım. • Kendi doğru oluşuma, yahut isyanıma, günahlarıma, inatçılığıma bakmadım. Ben ancak ve ancak senin affına, lutfuna, keremine ümit bağladım.202 202 Şinasî merhum bir münacaatında: “Ne kadar suçlu isem kesmem ümid, Kereminden ki, odur bahr-i muhît.” demiştir. 1840 • Sen karşılık beklemeden, lutuflarda, ihsânlarda bulunursun. Bağıştan, lutuftan, keremden ibaretsin. Sen ey sebepsiz ihsânlarda bulunan, kerem kılan Rabbim! Benim bütün ümidim senin lutfuna ve ihsânına bağlanmıştı. • Geri dönüp, senin şartsız, mutlak keremine, o sonsuz lutfuna bakıyorum, kendi yaptığım işlere bakmıyorum. • O ümitle, yüzümü geri çevirdim, çünkü önceden de varlığı sen verdin.203 203 Önceden verilen varlıktan maksat, daha biz dünyaya gelmemişken, ruh âlemindeki var oluşumuzdur. Biz bu görünen gölge varlığımızdan önce, ruh âleminde, ruhanî bir varlık sahibi idik. • Bana bedava olarak, varlık elbisesi bağışladın, lütfettin. Ben de daima, o lutfa güveniyorum.” • Kul kendi suçunu, hatasını sayınca, günahlarını itiraf edince, o bağıştan, lutuftan ibaret olan Allâh da ihsâna başlar. 1845 • Cenâb-ı Hakkbuyurdu ki: “Ey melekler, onu tekrar benim huzuruma getirin. Çünkü o günahkarın gönül gözü reca ve niyazdadır. • Suçlarına bakmadan, onu azad edelim, onu bağışlayalım, onun hatalarının üstüne bir kalem çekivereyim. • Birisine birisinin kötülüğü zarar vermez, iyiliği de bir fayda temin etmezse, onu bağışlamak mubahtır. • Keremimizle bir ateş, bir hoş ateş yakalım da, ne kadar suçu, kusuru varsa yansın, gitsin. 153 • Öyle bir ateş yakalım ki, alevindeki en değersiz bir kıvılcım bile, suçu da yaksın, hayrı da yaksın, ihtiyarı da.204 204 Cebir, bir deyimdir. Kulda irade-i cüz’iyyenin ve ihtiyarın, yani yapma gücünün bulunmadığı, kulun,yaptığı işlerin, bütün hadiselerin, önceden Cenâb-ı Hakk tarafından takdir edilmiş olduğuna inanmaktır. Bu inanca “Cebir”, bu inançta bulunanların mezhebine “Cebriye Mezhebi” deir. Bu mezhep sahiplerine göre, kul her şeyi; iyiliği, kötülüğü, hayrı, şerri Allâh’ın takdiri ile yapar. Kulun elinde hiç bir şey yoktur. Kul adeta bir fırıldak gibidir. Rüzgar ne taraftan eserse, o tarafa çevrilir. Yapan, yaptıran, eden ancak Allâh’tır. Bu inanca göre kul ibadet etmekte, günah işlemekte mecburiyet içindedir. Bu mezhebin zıttı olan kaderiyecilere göre ise, kul dilerse kendini hidâyete götürür. Dilemeyen de kendini sapıklığa sürükler. Sünnet ehli kadere inanır, Allâh insana cüz’î irade, ihtiyar, yapma gücü vermiştir. Kul gayret eder. Bu iradeyi iyi bir şekilde kullanırsa, Allâh da o fiili takdir eder, yaratır. “Takdir-i ezel gayrete âşıktır.” demişlerdir. Sünnet ehli cebr inancında değildir. “Kul fiilinin yaratıcısıdır, istediği gibi hareket eder. Küfür, şer, hayır, zulüm, iyilikler, günahlar Allâh’ın takdiri ile değildir.” diyen Mu’tezile, kaderi büsbütün inkar eder. 1850 • İnsan kalabalığının bulunduğu yere, bütün insanların yaşadığı yeryüzüne öyle bir şule, öyle bir merhamet alevi düşürelim ki, bütün cürümler, suçlar, günahlar dikenliği yansın, kül olsun, onun yerinde ruhanî gül bahçesi meydana gelsin. • Biz dokuzuncu kat gökten: ‘Sizin işlerinizi düzeltsin.’ kimyasını gönderdik.205 205 Bu beyitte, Ahzab Söresi’nin şu mealdeki 71. âyetinden iktibas var: “Allâh, size işlerinizi düzeltip muvaffakiyet versin.” • Artık o, ebedî ve daimî ilahî nûr karşısında insan oğlunun ihtişamı ve ihtiyarı nedir ki?206 206 İnsanın iradesi, ihtiyarı, yani kulun kendi isteği ve düşüncesi ile harekelinin ebedî ve daimî olan ilahî nûrun karşısında ne kıymeti vardır? İnsan ilahî kudretin karşısında çok âciz ve zavallıdır. Nâbî merhumun dediği gibi: “Âdem zebun-ı pençe-i kudret değil midir?” • Onun emirler veren, nutuklar çeken, söyleyen uzvu, dili bir et parçasıdır. Gören göze ise küçük bir yağ parçası. • Duyan kulağı iki parça kıkırdak; idrak eden, anlayan kalbi bir iki damla kandan ibaret... 1855 • Ey zavallı insan, sen bu kâinatın büyüklüğü, Allâh’ın kudret ve azameti karşısında nesin? Sen pisliklerle dolu bir kurtcağızsın. Fakat yine de dünyaya bir nam salmışsın, cihanda gürültüler koparmışsın.

Highlight (orange) - Location 30091

• Ey hacamatçı; beni hacamat ederken neşteri ansızın Leyla’ya vurur, onu yaralarsın diye korkuyorum! • Gönlü uyanık, aydın olan kişinin aklı bilir ki; Leyla ile benim aramda fark yoktur!”228 228 Mecnûn-ı ilâhî olan âşıkların bedenleri, hakikî sevgili ile doludur! Nitekim Hallac-ı Mansur şehid edildiği zaman kanlar yere yayılınca; “Allâh Allâh!” yazısı meydana getirdi. Züleyha’dan bir gün kan aldılar. Kanı yere damlarken; “Yûsuf, Yûsuf!” diye seslendi. Mecnun .da; “Ey hacamatçı; beni hacamat ederken, korkarım ki neşteri Leyla’ya vurur, onu yaralarsın. Çünkü ikimiz bir olduk; biz ayrı değiliz.” diyordu. Nitekim Fuzulî merhum da Leyla ile Mecnûn’un aralarında fark olmadığını, Mecnûn’un dilinden şöyle anlatır: “Bende olan aşikar sensin! Ben hod yokum, ol ki var, sensin! Ger ben ben isem, nesin sen ey yar, Ve ger sen isen, neyim men-i zar?” (Bende görünen sensin, ben kendim yokum! Ne varsa sensin, eğer ben varsam, ben/ ben isem ey sevgili, o halde sen nesin? Eğer sen sen isen, feryad eden, inleyen ben neyim, kimim?) Gerçekten de gönlü uyanık, aydın olan akıllı kişi, akl-ı kâmil sahibi bilir ki, Hakk aşığı ile hakikî maşuk arasında fark yoktur. Evet Hakk âşıklarının da bedenleri fanidir, fakat gönülleri ilâhî vasıflarla dolu olduğu için bunlardaki mecazî vücut kalmamıştır. Bunlar, kendilerinde hakîkî sevgiliyi bulmuşlardır. Bu yüzden bunların kendi vücutlarına muhabbetleri, aynen hakiki sevgiliye duyulan muhabbet gibidir.

Highlight (yellow) - Location 30138

Peygamber Efendimiz buyurdu ki: “Rükû etmek, secdeye kapanmak da varlık halkası ile Hakk kapısını çalmaktır! • O kapının halkasını çalana, elbette devlet ve saadet başgösterir.231

Highlight (blue) - Location 30176

Zaten günah, önce O’nun hilmi yüzünden işlenir, meydana gelir. Yoksa, O’nun korkusu varken kim suç işleyebilir? 176 • Nefsimiz, Allâh’ın hikmetlerinden ve kereminden sarhoştu, kendinde değildi. Şeytan, onun sarhoşluğundan yararlandı, külahını kaptı da, ona günah işletti. • Hilim sâkîsi şarap sunmasaydı, şeytan, Âdem’le kavgaya girişir miydi?

Highlight (yellow) - Location 30217

Sen; varlığını kırar, iç olursan, iç âleminin destanını okursun. 2142 • Dünyada herkes şüpheci ve kusur arayıcı olduğu için, biz de iç yüzden değil, dış yüzden bahsedelim: • Sen benlikten kurtulur, varlığını kırar iç olursan, iç âleminin destanını duyarsın! • Cevizin kabuğu kırılırken ses çıkarır; fakat, içinde, yağında ses ne gezer? 2145 • Fakat cevizin içinin de bir sesi vardır; vardır ama o ses, kulağın duyacağı bir ses değildir. O ses, aklın kulağında gizlenmiştir. • İçinde sevilen, hoş bir ses olmasaydı, kabukların çıkardığı sese kim katlanırdı?

Highlight (orange) - Location 30379

• O dua, yedi göğü geçti, kabul edildi. Sonunda, o yoksulun işi yoluna girdi, düzeldi. • Çünkü şeyhin duası, her duaya benzemez. Şeyh, Hakk’ta yok olmuştur; onun sözü Hakk sözüdür. • Hakk kendisinden bir şey isterse, dilerse, kendi isteğini nasıl reddeder?

Highlight (yellow) - Location 30412

Aranma sırasının Nasuh’a gelmesi; “Herkesi aradık; Nasuh’u da arayın!” denmesi, Nasuh’un korkudan kendinden geçmesi; son derece sıkıştıktan ve daraldıktan sonra işin düzelmesi, açılması. Nitekim Resûlullah Efendimizin bir hastalığa yahut büyük bir sıkıntıya uğradığı vakit; “Zorlaş, şiddetlen; açılırsın, savuşursun!” diye buyurması.247

Highlight (pink) - Location 30495

Bir saka vardı, bir de sırtı mihnetten çenber gibi iki büklüm olmuş eşeği vardı. • Sırtında ağır yükten açılmış yüzlerce yara vardı. Ölüm gününe adeta âşıktı; ölümünü arayıp duruyordu. • Arpa nerde, kuru otla bile karnı doymuyordu. Yük altında ezildiği için sırtında yaralar vardı. Bir yandan da sahibi onu demir bir şişle modullayıp duruyordu. • İmrahor onu görüp acıdı. Eşeğin sahibi ile de dostluğu, tanışıklığı vardı. 2365 • Selam verdi, hal hatır sordu. Sonra; “Neden bu eşek iki büklüm olmuş?” diye sordu. • Adam; “Benim yoksulluğumdan, benim kusurumdan bu ağzı dili bağlı yiyecek saman bile bulamıyor.” dedi. • İmrahor; “Onu birkaç gün için bana ver de, pâdişahın ahırında beslensin, kuvvetlensin.” dedi. 192 • Adam, eşeği o merhametli kişiye verdi; o da, onu pâdişahın ahırına bağladı. • Eşek, her tarafta bol gıda ile beslenmiş, tavlı, semiz, güzel, genç Arap atlarını gördü. 2370 • Onların ayak bastıkları yerler sulanmış, süpürülmüş; samanları, arpaları tam vaktinde veriliyordu. • Atların kaşağı ile tımar ve gübre ile ovulduklarını, silindiklerini görünce dayanamadı. Başını yukarı kaldırdı da; “Ey büyük Allâhım!” dedi. • “Diyelim ki ben bir eşeğim, ama senin mahlukun değil miyim? Neden perişanım, neden sırtım yara bere içinde, neden zayıfım? • Geceleri sırtımdaki yaraların sızlamasından, karnımın açlığından her an ölümü arzu ediyorum. • Bu atların halleri böyle mükemmel, gıdaları yerinde; peki, neden azap ve bela yalnız bana mahsus?” 2375 • Derken, ansızın savaş sesi duyuldu. Arap atlarına eğerler vuruldu, kemerler sıkıldı, muharebeye götürüldüler. • Onlar düşmandan oklar yediler, yaralandılar; her yanlarına temrenler saplandı. • Muharebeden geri dönünce, o Arap atlarının sağ kalanları bitkin, perişan bir halde ahıra girip yerlere yıkıldılar. • Onların ayakları sağlam iplerle bağlandı; nalbantlar sıra sıra dizildiler. • Sivri bıçaklarla yaralarını yarıyor, yaralarından temrenleri çıkarıyorlardı. 2380 • Eşek bunları görünce; “Ya Rabbi!” dedi. “Ben; fakirliğime, sıhhat ve afiyetime razıyım. • O güzel gıdaları da istemem, o çirkin yaraları da; afiyet isteyen, kurtuluş dileyen dünyayı terkeder.”249 249 Bu hikâyede eşek; halinden memnun olmayan, Allâh’ın inâyetinden, lutuf ve ihsânından razı olmayan, gözü kendinden yukarılarda bulunanlara bakarak onlara haset eden bir kişiyi temsil etmektedir. Hakk, ezelde herkese bir şey nasip etmiştir, takdir buyurmuştur. Bununla kanaat etmeyen kişi, sonunda me’yus olacaktır. Hz. Mevlana’nın en son beytinde buyurduğu gibi; kurtuluş dileyen kişinin dünya malında gözü olmaması gerekir.

Highlight (yellow) - Location 30616

Sen nasıl rızka düşkün, rızkı arayan bir âşık isen, rızık da rızık yiyene, yani sana âşıktır. 197 • Sen rızkın peşinde koşmasan da, o senin kapına gelir, Fakat sen, onun peşinde koşarsan, başına dert olur, sana ızdırap verir.”259 259 Hadîs-i şerifte şöyle buyuruluyor: “Rızık, kulun onu arayışından daha fazla kulu arar!” Hz. Mevlana, Peygamberimiz’in bu düşüncesini, ayrı bir Mesnevi cildinde şu beyitle beyan buyurur: “Dünyada yalnız susuzlar su aramazlar; su da susuzları arar!”

Highlight (blue) - Location 30725

Kutup, insan-ı kâmil 2339 • Kutup, arslan gibidir; işi de avlanmaktır! Geri kalan bu halk ise, onun artığıdır!265 265 Buradaki kutup kelimesini velîlerin en başında olan “kutb-ı gavs” olarak değil, insan-ı kâmil olarak düşünmek gerekir. Kutup, istidad sahiplerine feyz verir; kendisi ise Hakk’tan feyiz almaktadır. Hakk Teala’dan rahmet ve mağfiret avlamak, arslanın işidir. Halk ise, onun etrafında bulunan ve onun artığı ile geçinen canlılardır! Onlar istidadlarına ve kabiliyetlerine göre kutbun Hakk’tan aldığı feyizden yararlanırlar. • Gücün yettiğince kutbu razı etmeye çalış; onun isteklerini yerine getir ki, o kuvvetlensin de vahşi hayvanları avlasın.266 266 Ey mürid! Elinden geldikçe kutbun rızasını almaya çalış ki, senin hidmetin ile o kutup güçlene, vahşi olan hayvanları avlaya! Vahşi hayvanlardan murad; ashab-ı dil (=gönül sahibi) olanların sohbetlerinden hoşlanmayan ham kişilerdir. • O, zahmete düşerse, incinirse halk gıdasız kalır! Çünkü, halkın rızıklanması, aklın eli ile, aklın yardımı iledir. • Halkın vecdi, manevî heyecanı, gönül gıdası ancak onun artığıdır. Gönlün eğer av istiyorsa, bunu göz önünde tut, düşün.267 267 Kutbun zahmete düşmesi, incinmesi ile kendine tabi olanlar, ruhanî gıdadan mahrum kalırlar. Çünkü halk, beden gibidir; kutup ise bedeni idare eden akıl mesabesindedir. Halkın vecd hali, manevî heyecanı, onun gıdasının artığı gibidir. • Kutup, akla benzer; halk ise tendeki uzuvlar gibidir. Bedenin terbiyesi, idaresi akla bağlıdır, aklın elindedir. • Kutbun zayıflığı ten zayıflığından olur, rûh zayıflığından olmaz! Dayanıksızlık, çürüklük gemide olur, Nuh’ta olmaz!268 268 Çoğu zaman kutuplar maddeye önem vermediklerinden zayıf ve fakir olurlar, fakat ruh bakımından çok kuvvetlidirler. Onların kalplerinin murad ettiğini kimse değiştiremez. Onların bedenleri, gemi gibi dayanıksızdır; ruhları ise Nuh (a.s) gibi korkusuz ve sağlamdır. 203 2345 • Kutup o kimseye derler ki, kendi etrafında döner dolaşır; göklerse onun etrafında dönerler.269 269 Kutup aynı zamanda değirmen taşının miline verilen addır. Değirmen taşı milin etrafında döndüğü gibi, gökler de onun etrafında döner. Kutup, kâinatın ruhu, özü olduğu için kâinat, gökler onun etrafında dönmektedir. Süflî olsun, ulvî olsun bütün âlem, onun idaresi altındadır, onun çevresinde döner. Melekler, onun izni ile hidâyet kılarlar. Kâmil insan, ilim ve ma’rifeti, vasıta olmaksızın Hakk’dan alır, halka dağıtır. • Ona, has bir kul tam bir köle olduysa, gemisini tamir hususunda ona yardım et. • Ona yardım edersen, bu yardım sana yarar, seni geliştirir; onu geliştirmez. Cenab-ı Hakk; “Siz Allâh’a yardım ederseniz, O da size yardım eder!” diye buyurdu.270 270 Bu beyitte, Muhammed Sûresi’nin 7. âyetine işaret edilmektedir.

Highlight (orange) - Location 30753

Allâh’a tevekkülün ne demek olduğunu anlatmak için bir zahidin tevekkül denemesi hikâyesi: Zahidin biri, rızık arama sebeplerini terkederek şehirden ve halkın geçeceği yerlerden uzaklaştı; hiç kimsenin uğramadığı, tanınmaz bilinmez bir dağın eteğine çekildi, rızkım beklemeye başladı. Sonunda aç kaldı.

Highlight (orange) - Location 30757

başını bir tasa koydu, uzanıp yattı ve kendi kendine dedi ki: “Ya Rabbi! Sen’in sebep yaratmana, rızık vermene tevekkül ettim, Sana güvendim; sebepleri bıraktım, buraya geldim. Sana güvenmenin sebepler meydana getirmesini göreyim!” • Zahidin biri. Peygamber Efendimiz’in; “Kula rızık, kat’î olarak Allâh’tan gelir. • İstesen de, istemesen de rızkın sana âşık olur da, koşa koşa gelir, sana ulaşır!” hadîsini duymuştu!271 271 Hz. Peygamberimiz bir hadîslerinde; “Sen rızkını aradığın gibi, rızkın da seni arar’“ diye buyurmuştur. 204

Highlight (orange) - Location 30764

Bu düşünceyi denemek için o zahid sahralara düştü. Sonra bir dağın eteğine vardı, orada yatıp uyudu. • “Rızkımın bana geldiğini göreyim de, rızık hakkındaki zannım kuvvetlensin!” 2405 • Bir kervan yolunu şaşırdı da geldi, o dağa düştü. Rızık denemesine kalkışmış olan zahidi, orada uyumuş, uykuya dalmış gördü! • Birisi; “Bu adam neden böyle çölde, yoldan ve şehirden uzak bir yerde, çıplak bir halde yatıyor? • Acaba ölü mü, diri mi? Çünkü, ne kurttan korkuyor, ne de düşmandan!” dedi. • Kervan halkı başına üşüştüler, orasını burasını yokladılar. Zahid duymazlıktan geldi, hiç bir şey

Highlight (orange) - Location 30771

söylemedi. • Ne kımıldandı, ne başını kaldırdı; o, denemeye daldığı için gözünü bile açmadı. 2410• Bunun üzerine; “Bu zavallı sıska adam açlıktan bayılmış, kendinden geçmiş!” dediler. • Ağzına dökerek ona yedirmek için ekmekle bir çömlek yemek getirdiler. • Zahid, rızkın insana muhakkak gelip yetişeceği hakkındaki vaadin, tevekkülün doğruluğunu anlamak için inadına dişlerini sıktı.272 272 “Kim Allâh’a güvenip dayanırsa, Allâh kendisine yetişir!” (Al-i İmran Sûresi: 3) âyet-i kerimesinin gerçekleşmesini istiyordu. • Kervan halkı acıdılar; “Bu zavallı tamamıyla bitmiş, açlıktan ölüm haline gelmiş!” dediler.

Highlight (orange) - Location 30778

Koştular, bıçak getirdiler; dişlerinin arasına sokup zorla ağzını açtılar. 2415 • Ağzına çorba döktüler, ekmek parçaları soktular, tıktılar. • Zahid kendi kendine dedi ki: “Gönül, susuyorsun ama, sırrı biliyorsun ve kendini naza çekiyorsun.” • Gönül; “Biliyorum ama mahsus susuyorum!” dedi. “Biliyorum ki, canıma da rızık veren Allâh’tır, tenime de!” • Bundan fazla deneme nasıl olur; rızık, sabredenlere ne hoş yetişiyor!

Highlight (yellow) - Location 30878

Eskiden Mevlevî dergahlarında Hz. Mevlana’nın Dîvân-ı Kebîr’i şeyh efendinin çekmecesinde kilitli olarak tutulurdu. Herkesin seviyesi o mübarek şiirleri anlamaya yetişemediği için, ayak kaydırılmasından korkulurdu. Muhiddin-i Arabî hazretlerinin Fiisüsu’l-Hikem’ı de herkesin elinde dolaşmazdı.

Highlight (blue) - Location 30910

Sende Zülfikar’ı kullanacak kol var mı? 2502 • Diyelim ki, Hz. Ali’nin Zülfikar adlı kılıcı sana miras kaldı. Allâh Arslanı’nın kolu, kuvveti varsa sen de kendini göster!283 283 Zülfikar; Peygamber Efendimiz’in kılıçlarından birinin adıdır. Ağzı iki çatal olan bu kılıcı, Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Ali’ye hediye etmişti. Hz. Ali’nin yiğitliği yüzünden bu kılıç meşhur olmuştur. • Diyelim ki, Hz. İsa’dan bir dua öğrendin, o dua hatırında, unutmadın; ama, ey çirkin adam; İsa’nın ağzı nerede, dudağı, dişi nerede?284 284 Diyelim ki, ölüleri dirilten İsa’nın nefesine maliksin, onun duası da aklında. Ey çirkin adam; sende Hz. İsa’nın ağzı var mı ki nefesinle ölü gönülleri diriltesin, onları muhabbet zevki ile canlandırasın? 2505 • Tutalım ki, İbrâhim gibi put kırdın; beden putunu onun gibi ateşe atabilir misin? • Bir delilin, bir belgen varsa meydana çıkar, göster; o tahta kılıcı o delil ile Zülfikar haline getir! • Seni kulluktan alıkoyan delil, sana Allâh’ın bir öfkesidir.285 285 Ey sahte şeyh! işin gücün hep konuşmak, ezberlenmiş velî sözlerin; tekrar etmek; sen, onları yaşamadığın için sözlerin ruhsuz, halkı irşad için yaptığın konuşmaları tatbik edemeyişin, yerine getiremeyişin Hakk’ın sana bir öfkesidir! • Yolda korkanlara cesaret verdin, onları kuvvetli hale getirdin ama, sen hepsinden fazla korkmakta, hepsinden fazla titremektesin. • Herkese tevekkül dersi veriyorsun ama, hırsından, havada uçan sivrisineğin damarını emiyor, kanını içiyorsun. 2519 • Kulağım tıka, efsunlara kanma; ancak o ihsân ve lütuf sahibi velînin efsununu dinle! • O velînin efsunu, helvadan da tatlıdır! O öyle mübarek bir zattır ki, onun ayağını bastığı toprak bile yüzlerce tat sahibi olur, helva kesilir. • Mânâ şarabı ile dolu koca küpler, onun dudaklarındaki ledün şarabından mayalanmıştır. • Gerçek velînin mübarek dudaklarından dökülen hakîkat şarabını tatmayan, ondan uzak kalan kişinin canı, taklitçinin şarabının âşıkıdır.286 286 Gerçek velîlerin sohbetinden hoşlanmayan, ham ruhlar, manen yetişmedikleri için taklitçi, sahte şeyhlerin güzel konuşmalarından seviyeleri gereği hoşlanırlar ve onları pohpohlarlar.

Highlight (pink) - Location 31357

Bir şeyhin müridinin kalbinden geçenleri bilmesi, onun hırsını anlaması, ona nasîhat vererek Allâh’ın emri ile bu öğüt yüzünden ona Allâh’ın tevekkül kuvvetini bağışlaması. • Bir şeyh, müridi ile yola düştü, durmadan dinlenmeden bir şehre ulaştı. O şehirde ekmek sıkıntısı vardı. • Gaflet yüzünden Hakk’a olan bağlılığının, güveninin azlığından müridin gönlünde her an açlık korkusu, kıtlık endişesi artmakta idi. • Şeyh durumu anlamış, müridin gönlünden geçeni sezmişti. Ona dedi ki: “Ne vakte kadar bu elem ve ızdırap içinde çırpınacaksın? • Ekmek derdi ile yanıp yakılıyorsun; sabır ve tevekkül gözünü yummuşsun! 231 2845 • Merak etme! Sen, o yüce nazeninlerden, Allâh’ın has kullarından değilsin ki, seni cevizsiz, kuru üzümsüz bıraksınlar! • Çünkü açlık, Allâh’ın sevgili ve has kullarının gıdasıdır, rızkıdır! Böyle bir rızık, senin gibi ahmak bir dilenciye hiç nasip olur mu? • Boş yere üzülme; sen, o üstün varlıklardan değilsin ki bu mutfakta ekmeksiz kalasın!”326 326 Mürit, Cenab-ı Hakk’a karşı itimadı, güveni, tevekkülü az olduğu için kıtlık olan bir şehirde aç kalacağından korkuyor. Halbuki Allâh, ancak has kullarını açlıkla imtihan eder! Açlık, onları besler! Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Açlık, Allâh’ın rızkıdır; onunla has kullarının canlarını besler, yaşatır!” • Midesine düşkün bu değersiz oburlara bu dünyada, kase üstüne kase sunulur, ekmek üstüne ekmek verilir! • Midesine düşkün böyle bir adam ölünce, ekmek onun üstüne düşer de ona der ki: “Ey açlık korkusundan kendini öldüren kişi! 2850 • İşte sen göçüp gittin, öldün; ekmeğin kaldı! Haydi kalk da, uğrunda can verdiğin ekmeği al bakalım! • Kendine gel; Allâh’a tevekkül et, O’na güven de, açlık korkuşu ile elin ayağın titremesin! Senin rızkın, senin ona âşık oluşundan çok sana âşıktır! • Rızkın sana âşıktır; o senin sabırsızlığım bilir de, emekleye emekleye sana doğru gelir. Ey rızkının geç kaldığından korkan zavallı! • Sabrın olsaydı, rızkın gelir, âşıklar gibi sana sarılırdı! • Açlık korkusundan ne diye böyle titriyorsun? Allâh’a tevekkül ile pekala tok yaşanabilir!

Highlight (blue) - Location 31387

İbret alınacak açgözlü öküz 2855 • Yemyeşil otlarla dolu bir ada vardı. Orada ağzının tadını bilen obur bir öküz tek başına yaşardı. • O öküz; aksama kadar orada otlar, bütün otları yer, akan dereden sular içer, beslenir, iriyarı semiz bir hale gelirdi. • Gece olunca; “Yarın ne yiyeceğim?” diye üzülür, dertlenir; derdinden, düşüncesinden ötürü zayıflar, kıla dönerdi. • Sabah olunca ada yine yeşerir; çiçekli otlar, yemyeşil çayır çimen ta bele kadar boy atardı. • Öküz oburluğu ile, öküz açlığı ile yeşilliğe dalar, aksama kadar ne varsa hepsini otlar, bitirirdi. 2860 • Yine semirir, irileşir, şişer; bedeni yağla, etle dolar, kuvvetlenirdi. • Akşam olunca yine açlık korkusuna düşer, bu korku ile titremeye başlar, yine zayıflardı. • “Yarın otlama vakti gelince ne yiyeceğim, ne edeceğim?” diye düşünür, üzüntüye kapılırdı. Senelerden beri bu obur öküzün bu hali sürdü gitti. • “Bunca yıldır rahatça şu yeşilliklerde otluyorum; bu çimenlikte karnımı doyuruyorum!” diye düşünmezdi. • “Hiç bir gün rızkım azalmadı; bu korku, bu içimin yanışı neden?” diye aklına getirmezdi. 2865 • Akşam olup da karanlık basınca o semiz öküz; “Eyvah, rızkım kalmadı!” der, yine zayıflardı. • O öküz, nefsin sembolüdür. O adadaki otlarla, çiçeklerle dolu ova da, dünyayı göstermektedir. Nefis yemek, ekmek korkusu ile hep zayıflar durur! • “Gelecek günlerde ne yiyeceğim; yarının rızkını nereden elde edece ğim?” diye düşünür durur.327 327 Bu beyit. Şeyh Sadî hazretlerinin şu beytini hatıra getirmektedir: “Bu dünyada kıymetli ömrümüz şu düşüncelerle harcandı gitti: Yarın ne yiyeceğim? Kışın ne giyeceğim?” • Yıllardır yedin, yiyorsun; yiyeceğin eksilmedi. Artık geleceği bırak da, biraz geçmişe bak! 233 • Yediğin içtiğin şeyleri hatırla; geleceği düşünme, geleceğe bakma da; az sızlan, az kederlen!

Highlight (orange) - Location 31437

Vaktiyle birisi vardı; gönlü aşkla, yanışla dolu idi. Gündüzleri eline bir fener alır, çarşıda pazarda gezer dolaşırdı. • Boşboğaz biri ona dedi ki: “Böyle güpegündüz elinde bir fenerle her dükkanda ne arıyorsun? • Mumla, fenerle gün ışığında ne arıyorsun? İnsanlarla alay mı ediyorsun?” 2890 • “Her tarafta ilâhî nefesle diri olan gerçek adamı, daha doğrusu gönlü ilâhî ma’rifetle dolu bir insan arıyorum!” diye cevap verdi. • “Böyle bir adam var mı?” Bu sözü duyan birisi dedi ki: “Ey hür bilgin! Görmüyor musun; bu çarşı, bu pazar adamlarla dolu?” • Elinde fener olan adam; “Ben” dedi, “İki yol ağzı caddede, hiddetlendiği, öfkelendiği zaman; hırsa, şehvete kapıldığı vakit kendine hakim olan, nefsanî isteklerini yenen kişiyi arıyorum! • Öfkelendiği zaman, şehvete kapıldığı vakit kendisini tutan, sabreden adam nerede? İşte ben; sokak sokak, mahalle mahalle böyle bir insan arıyorum! 235 • Dünyada bu iki hale (hiddete ve şehvete) karşı koyan, dayanan, sabreden adamı bana gösteriniz; bugün ben, ona canımı feda ederim!”

Highlight (blue) - Location 31456

Mu’tezile inancında bulunanlar kaza ve kaderi inkar ederler de, Sünnet Ehli’ni kaza ve kadere iman ettikleri için Cebrî inancında sayarlar. Hakikatin yolunun cebr-i evsat (=orta cebir) olduğunu kabul etmezler. Orta cebir nedir? Kulda cüz’î bir irade vardır. Kul, bu cüz’î iradeyi iyi yolda kullanırsa iyi yola düşer, iyi ve doğru gider. Çünkü, “Takdîr-i ezel gayrete âşıktır!” Fakat şu da muhakkak ki, hayrın da şerrin de halikı Allâh’tır! Bu sebeple kaza ve kadere iman etmek gerekmektedir. Aslında bizi hayra ve şerre götüren niyetleri, teşebbüsleri gönlümüzde uyandıran Hakk’tır! Nefse ayak uydurur, kötü yollara düşersek, başımıza gelen belaları, felaketleri biz kendimiz davet etmiş oluruz.

Highlight (blue) - Location 31470

Sırr-ı Sakatî hazretlerine birisi hakkında; “Biz insanlar, hakikatte kapı gibiyiz; açılıp kapanmamız kendiliğimizden değildir! diye konuşmaktadır!” demişler. Sırr-ı Sakatî hazretleri; “Bahsettiğiniz adam ya kâmil bir ariftir, yahut sapık bir dinsizdir!” cevabını verdikten sonra; “O adam eğer şerîat adabı ile düşünüyor, Muhammedi yolda ise kâmil bir ariftir; eğer dinî tekliflerden, vazifelerden kendisini kurtarmak için böyle konuşuyorsa, imansız, zındıktır!” demiştir.

Highlight (yellow) - Location 31479

“Hakim-i hükm-i ezel infaz için takdîrini, Selb eder erbab-ı aklın re’yini, tedbîrini!” demektedir.

Highlight (pink) - Location 31618

Akıl bakımından cebre inanmak, kadere inanmaktan daha beterdir; çünkü cebre inanan kişi, bu inançla kendi duygusunu da inkar ediyor demektir! 3010• Ey oğul! Kadere inanan hiç olmazsa duyguyu inkar etmez; zaten Allâh’ın işi duy güya sığmaz ki!337 337 Akıllı kişilere göre cebre inanmak, kaderiyeci olmaktan daha fenadır! Çünkü cebre inanan kişi ihtiyarı, cüz’î iradeyi bile inkar ederek kendisini cansız, duygusuz bir varlık yerine, bir kukla yerine koymaktadır! Bu inancın doğurduğu fenalıklar, Kaderiye inancının getirdiği kötülüklerden daha beterdir! Cebre inanan kimse, kendi varlığında bulunan cüz’î iradeyi, ihtiyarı reddettiği için yaptığı bütün kötülüklerden, işlediği günahlardan kendini temize çıkarmakta; “Benim elimde bir şey yok! Ben, cansız bir varlık gibiyim; ruhsuz bir kapı kanadı gibi açılıp kapanmaktayım! Yaptıklarımdan sorumlu değilim; Allâh neyi takdir buyurmuşsa, ben onu işlemekteyim!” demektedir. Böylece o, dolayısıyla Allâh’ın emirlerini, nehiylerini inkar etmektedir! Bu inanç, bu iman; “insanlar kendi fiillerinin yaratıcısıdır!” diyen kaderiyeci, mu’tezile görüşünden daha fenadır! Çünkü kaderiyeciler, hiç değilse kendi varlıklarında hissi, duyguyu inkar etmezler. “Allâh’ın işi; duyguya sığmaz, hisse mensup olmaz! Benim işlerim ise hissidir!” derler ve bu görüşten hataya düşerler de; “Kendi fiilimi, işlediklerimi ben yaparım; Allâh karışmaz!” diye sapıtırlar!

Highlight (yellow) - Location 31680

Yaptığın kötülükten ötürü, duyduğun pişmanlıkta ihtiyarın olduğunu gösterir. Demek ki kendi ihtiyarınla pişman oldun, doğru yolu buldun. 3050• Deveci bir deveyi dövse, o deve dövene kin güder. Düşman olur. • Deve kendini döven kişinin sopasına kızmaz. Döven kişiye kızar. Demek ki deve bile ihtiyardan koku alın. 3026 • Bütün Kur’an emirdir, nehiydir. Başa gelecek musibetlerden insanları uyarmaktadır. Mermer taşa emredildiğini kim görmüştür? • Hiç bir bilen, hiç bir akıllı bunu yapar mı? Kerpice, taşa kızar da kin güder mi? • “Ey ölüler, ey ellerinden bir şey gelmeyenler! ‘Böyle yapın, şöyle edin!’ dedim, neden yapmadınız?” der mi? 245 • “Ey eli bağlı, ayağı kırık köle! Haydi mızrağı eline al da, gel savaş.” der mi? • Yıldızları, gökyüzünü yaratan Allâh, nasıl olur da bilgisizce emir ve nehiyde bulunur?

Highlight (yellow) - Location 31807

Biz birer gölge varlıktan ibaretiz, her şey onundur. 3087 • Kullardaki ihtiyarı, onun ihtiyarı var etti. Hakk’ın ihtiyarı toz bulutu altında gizlenmiş bir süvari gibi görünmüyor. • Bizim ihtiyarımızı (yapma gücümüzü, cüz’î irademizi) Hakk’ın ihtiyarı meydana getirmiştir. Onun bize dilsiz dudaksız, içten emir vermesi, ihtiyarımıza dayanır, ihtiyarımız olduğuna delildir. • İhtiyarı yok gibi görünen her mahlukta, gizli ve kuvvetli bir hükmeden vardır. 3090 • O böylece, avı kendisinde kuvvet yokmuş gibi avlar. Zeyd’in (her hangi bir kişinin) kulağını tutar, istediği tarafa çeker götürür. • Hiç bir şeye muhtaç olmayan Allâh’ın san’atı, kudreti, hiç bir alet kullanmaksızın, onun ihtiyarını ona kemend yapar. • Zeyd’i kendi ihtiyarı ile bağlar. Hakk da köpeksiz, tuzaksız onu avlar. • O dülger tahtaya hakimdir; tahtayı yontar, istediği şekli verir. O ressam da güzelliğe hükmeder, güzel resimler yapar. • Demirci demire hakimdir. Ondan çeşitli işler yapar. Mimar da aletlerine hükmünü geçirir. 251

Highlight (blue) - Location 31818

Şaşılacak şey, görülmemiş hal de şudur ki, bütün insanların ihtiyarı birer kul gibi Hakk’ın ihtiyarına secde ederler.

Highlight (blue) - Location 31820

Cansız şeylere karşı kudretin, yapma gücün var, onlara hükmediyorsun, istediğin şekli veriyorsun. Fakat bu kudretin onlardaki cansızlığı giderebilir mi? Onları canlandırabilir misin? • Allâh’ın kudreti de tıpkı bunun gibidir. Gücü, kudreti mutlaktır ama, kuldaki ihtiyarı gidermez. Aslında herkesin ihtiyarı yerinde iken, Hakk’ın kudret ve iradesi bütün ihtiyarların üzerine galiptir, kahirdir. Yani bütün ihtiyarlar, Hakk’ın mağlup ve mefhumdur.

Highlight (orange) - Location 31926

Yoksul bir derviş, Herat’ta Horasan Amîdi’nin süslü püslü kölelerini gördü. Onlar Arap atlarına binmişler, altın sırmalı elbiseler giymişler, daha başka çeşit süslerle süslenmişlerdi. Derviş; “Bunlar hangi beylerdir? Nerenin pâdişahlarıdır?” diye sordu. Ona dediler ki: “Bunlar bey değil, Horasan Amîdi’nin köleleridir.” Yoksul derviş, başını göğe kaldırdı da, “Allâh’ım!” dedi, “Kula bakmayı Amîd’den öğren.” Amîd, maliye işlerine bakan kişidir. 3165 • Herat şehrinde yoksul bir küstah vardı. Mevkîi yüksek bir köleyi gördü. • Köle ata binmiş, ipek elbiseler giymiş, altın kemer kuşanmış gidiyordu. Yoksul yüzünü gökkubbesine çevirdi de dedi ki: • “Allâh’ım kula bakmayı bilmiyorsan, neden şu lutuflar, ihsânlar sahibi efendiden öğrenmezsin? • Allâh’ım köleye bakmayı, giydirmeyi, beslemeyi şu başımızda bulunan şehrimizin şu büyüğünden öğren.” • Yoksuldu, muhtaçtı, çıplaktı, yiyeceği yoktu, kışın soğukta tir tir titriyordu. 3l70. Kendinden haberi olmayan o zavallı, elinde olmaksızın, böyle bir cür’ette bulundu, böyle bir söz söyledi. • Allâh’ın binlerce lutfuna ihsânına güveniyordu. Çünkü Hakk’ı gönlünde bulmuş, onun nedîmi olmuş, irfan sahibi bir kişi idi. 3174. Nihâyet günün birinde pâdişah, Amîd’i töhmet altına aldı. Elini ayağını bağlattı. • O süslü püslü kölelere; “Çabuk efendinizin, defînesinin yerini gösterin!” diye işkenceler etmeye başladılar. • Onlara; “Ey alçaklar onun sırrını bana söyleyin, yoksa boğazınızı, dilinizi kestiririm.” diyorlardı. • Tam bir ay onlara işkence yaptılar. Gece gündüz onları sorguya çektiler. Onları sıkıştırıyor, dertler içinde bırakıyorlardı. • Sonunda onların hepsini paramparça ettiler, fakat içlerinden bir köle bile efendilerinin sırrını söylemedi. • O yoksul derviş uykuda iken, hatiften, ötelerden şöyle bir ses geldi: “Gel de, kul olmayı bunlardan öğren.”

Highlight (yellow) - Location 32062

Senin şu aklının erdiği şeylerden başka, akıl edilecek, düşünülecek şeyler var. Onları topraktan yaratılmış bu baştaki akılla değil, gönül yolu ile ancak çok kıymetli baha biçilmez aşkla bulabilirsin. • Şunu iyi bil ki, Allâh sende bulunan şu akıldan başka akıllar da yaratmıştır. Gökler, gökyüzünün sebepleri o akılla çevrilir, idare edilir. Yani gökyüzünde dönüp dolaşan, birbirlerine çarpmadan, ayrı ayrı yörüngelerde seyreden sayısız yıldızlar, hep o ilâhî akılla çevrilir, idare edilir. 262 3235 • Şu başta bulunan fanî akılla, sen ey gafil insan, dünyalık elde edersin, rızık kazanırsın; öteki akılla, göklerde kendine bir makam edinirsin.355

Highlight (orange) - Location 32332

Ruh ve beden = Toprak ve su. • Ruh, bedensiz iş göremez. Beden de ruhsuz olunca soğur, donar. • Bedenin meydandadır, görünüyor, fakat ruhun gizlidir. Dünyadaki bütün işler, sebepler, birbirine zıt bu iki varlığın birleşmesi ile düzene girer. Çünkü ne ruh bedensiz iş görebilir, ne de beden ruhsuz parmağını bile kımıldatamaz. 3425 • Birisinin başına toprak saçsan, baş kırılmaz, suyu başına döksen, baş yarılmaz. • Eğer sen su ve toprakla birisinin başını yarmak istiyorsan, su ile toprağı birbirine karıştırıp kerpiç yapman lazım. • Başını yardın, kerpici bir tarafa attın mı, zamanla kerpiçteki su aslına gider. Her şeyin birbirinden ayrılma gününde de, kerpiçteki toprak da zamanla çözülür, dağılır, aslına, toprağa döner. Bunun gibi insan bedenindeki ruh zamanı gelince göklere yükselecek, beden de çürüyecek, dağılacak; aslına, toprağa karışacaktır.

Highlight (blue) - Location 32441

O zahid, çok zahmetler çekmiş, fakat sevgiliden bir hazîne elde edememişti. Adeta kalburla su taşımıştı. Çok işler görmüştü ama, karşılığını alamamıştı. • Ya yaptığı ibadetler, çektiği riyazatlar onun harcı değilmiş, yahut da kader icabı henüz mükafat vakti erişmemiş...376 376 Yukandaki beyitlerde, zahidin çok zahmet çektiği, çok ibadetle meşgul olduğu halde Hakk’ın lutfuna eremediği, Hakk’ın hazînesinden bir şey elde edemediği beyan buyrulmaktadır. “Zahid ibadete kendini bu kadar verdiği halde neden karşılığını bulmadı?” diye akla gelir. Kul alış verişte midir? İbadeti bir karşılık için yapıyorsa, o ibadet zaten makbul sayılmaz. Peygamberimiz bir hadîslerinde: “İşlerin mükafatı bir vakte merhun kılınmıştır.” diye buyurmaktadır. • Ya o zahidin çalışması, didinmesi, bir Yahudî’nin, bir imansızın çalışması gibi makbul sayıldı. Yahut çalışmasının karşılığını görmesi bir vakte bağlı kaldı. 3528 • O aslında yanlış bir yola düşmüştü. Onun yolu onu sevgiliye kavuş turmaz ki, onun tuttuğu yol ile sevgili çok uzaklarda kalmaktadır. Çünkü o kendisine kâmil bir insan aramıyor, kendisi baş olmak istiyor, şeyh olmak sevdasında. • Zaman oluyor yaptığı ibadetin karşılığını beklediği için ‘Ben hep zahmet mi çekeceğim, nasîbim hep ızdırap mıdır?’ diyerek, haşa Allâh’a çıkışıyor, onunla didişiyor.

Highlight (yellow) - Location 32618

• Halk her çeşit mihnet uğrunda kendini öldürüp dururken, bütün mihnetlerin sebebi, aslı olan ayrılık ateşini nasıl çeksin, bu ateşe nasıl dayansın? • İnsanların kendilerini feda etmelerine hayret edilir, şaşılır. Fakat her birimiz kendimizi bir huya feda etmişizdir. Yani kimimiz yüksek mevkîye, kimimiz dünya malına, kimimiz şehvete kendimizi kaptırmışızdır. • Ne mutlu o kişiye ki, gerçek sevgiliyi gönlünde bulmuş, varlığını ona feda etmiştir. • Aslında herkes, bu dünyada bir fennin, bir san’atın, bir işin fedaîsidir. Ömrünü o yolda harcar, o yolda ölür gider.

Highlight (orange) - Location 32680

İşte sen her cüz’ü böyle say; bu zamanla mukayyettir, vakit içindedir; o ise zamanın, vaktin dışındadır.393 393 Burada maddî varlığımızın, bedenimizin ölünceye kadar, vakitle mukayyet olduğu, ruhumuzun ise vaktin dışında kaldığı beyan buyruluyor. Çünkü vakit denilen şey, bu süflî âleme mahsustur. Ulvî âlemde vakit yoktur. Bu sebeple ruh cesetten sıyrılınca, vakitten kurtulmuş oluyor. Beyitte geçen “Bu” cismaniyetin, “O” ise ruhaniyetin sembolüdür.

Highlight (pink) - Location 32686

Kâmil insanın bir adı vardır. Fakat iki devletin sahibidir. Onun bir övülüşü ise, iki kıble imamı oluşudur.394 394 İki devletten maksat dünya ve ahirettir. Kâmil insan, bütün iradesini Hakk’ın emrine verdiğinden, dünyası ahiret gibi olmuştur. Bu dünyada yaşarken öbür dünyayı görür. Öbür dünyada yaşar. Daha doğrusu, o Hakk’ta fanî olduğundan, her şeyde, her hadisede onu görür. Onunla yaşar. Her hareketi onun rızasına uygundur. Böylece o dünyanın da, ahiretin de sahibi olmuştur.

Highlight (orange) - Location 32772

Her gün gönüle gelen düşünce, o gün sabah vakti eve gelen misafire benzer. Gelen misafir ev sahibini rahatsız eder, huzursuzluk verir. Ev sahibi olmanın şanı, misafirini gözetmek, ağırlamak, ona ikramda bulunmak, onun nazını çekmek, onun sıkıntılarına katlanmaktır. • Her gün bir eve nasıl bir misafir gelirse, senin gönül evine de her an bir düşünce, azîz bir misafir gibi gelir, konar. 294 • Ey benim canım efendim, sen düşünceyi, fikri bir adam farz et. Çünkü insan, düşünceyle insan sayılır, değerlenir, canlanır.401 401 Bu beyitlerde Hz. Mevlana düşünceleri, bir eve gelen misafirlere benzetmektedir. Misafirler bir eve gelirler. Bir müddet kalırlar, sonra giderler. Misafir bir evde temelli kalmadığı gibi, düşünceler de, endişeler de gönlümüzde temelli kalmazlar, gelir, giderler. Üzüntüye kapılmaya gerek yok. Nitekim İnşirah Sûresi’nin 36. ayetlerinde: “Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık, muhakkak güçlükle beraber bir kolaylık var.” diye buyrulmuştur. Kederden gamdan sonra rahatlığın, kolaylığın geleceği müjdesi verilmektedir. • Gam düşüncesi, sevinç yolunu keserse, üzülme; çünkü o gam, senin için sevinç ve neşe hazırlamaktadır.402 402 Büyük bir yazar: “Gamdan, ızdıraptan mutluluk, doğar, çünkü neşe, mutluluk kederler içinde, acılar içinde gizlenmişlerdir.” demektedir. Gönül evini gam temizleyince oraya neşe ve sevinç gelecektir. Çünkü ızdırap insan için bir felaket değildir, bir lütuftur. İlahî bir nimettir. Bu cildin 1521 numaralı beytinde aynen şöyle buyrulmuştu: “Dünyada halkın sana verdiği cefanın aslını bilsen, bütün kederlerin, üzüntülerin altında gizlenmiş manevî bir altın hazînesi olduğunu görürdün.” 3680 • Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder. • Ötelerden yeni bir zevk gelsin diye, eski sevincin kökünü çeker çıkarır, kökünü kazır. • Üstü yapraklarla, kurumuş dallarla örtülü, yeni kökü bitirsin, çıkarsın diye gam çürümüş, porsumuş olan eski kökü söker atar. • Gam gönlünden neyi döker, neyi sökerse, karşılık olarak gerçekten de daha iyisini getirir.403 403 Aslında başımıza gelen musibetler, büyük ızdıraplar bora gibi, fırtına gibi gelip geçici şeylerdir. Onlar kasıp kavurur, yıkar, döker; sonunda huzur ve rahatlık getirir. Şu bir hakîkat ki, gam bizi bizden alır, benliğimizin ötesine götürür, insanın ruhunda hayatın, gizli kuvvetin uyuduğu öyle derin yerler vardır ki, ancak gam, keder oralara kadar varır ve bizi uyandırır. • Hele gamın, gerçek inanç ehlinin kulu, kölesi olduğunu idrak eden kişiye, gam daha fazla lütuflarda, ihsanlarda bulunur.404 404 ızdırabın en çok nebîlere ve velîlere; sonra olgun kişilere, tam insanlara nasip olduğunu bilen muzdaripler gamdan, kederden manevî zevk duyarlar. Kemal sahiplerinin yeri gam viranesidir. Meyve olgun olursa, yere düşer, ham meyveler ağaçta sallanır durur. 3685 • Bulutlar, şimşekler aksilik yapmasalar, suratlarını asmasalar, gürlemeseler, ağlamasalar üzümler güneşin gülümsemesinden yanar, kavrulurlardı. 295 • Kutluluk, kutsuzluk; neşe ve keder gelirler, gönüllerimize misafir olurlar. Bunlar yıldızlara benzerler, burçtan burca konarlar. Işıklarını evden eve gönderirler, saçarlar. • Saadet, mutluluk senin burcuna geldi, senin burcunda konakladı mı? Sen de onun gibi tatlılaş, çevikleş ki; • O ay ile buluşunca, gönül sultanına senin namına teşekkürlerini arz etsin.405 405 Hz. Mevlana başımıza gelen belaları, birer şahıs gibi kabul ediyor. Onlar Hakk’tan geldikleri için yine gönül sultanına yani Allâh’a geri dönecekler, bizim onları şikayet etmeden karşıladığımızı söyleyecekler, biz de böylece rıza kapısı (Allâh’tan razı olma kapısı)’ndan geçmiş olacağız. • Hz. Eyyüb, tam yedi yıl belaya sabretti, razı oldu. Allâh’ın gönderdiği misafiri hoş tuttu. 3690• O sert ve çirkin yüzlü bela, Hakk’ın huzuruna dönünce, Hz. Eyyüb’ün şikayetlerini, sızlamalarını değil, yüzlerce çeşit şükürlerini Hakk’a arz ederdi. • Bela Cenab-ı Hakk’a maruzatta bulunur, derdi ki: “Ey Allâh’ım! Ben Eyyüb’ün bütün sevdiklerini öldürdüğüm hâlde, senin emrinle o işleri yaptığım, onu çok hırpaladığım için sana olan sevgisinden ötürü, bir an yüzünü bile ekşitmedi. • Allâh’a vefa gösterdi. Hakk’ın hikmetlerle dolu bilgisine ve takdirine inandı da, sızlanmaktan, şikayetten utandı. Başına gelen bela ile sütle bal gibi kaynaştı, karıştı.” • Ey Hakk yolu yolcusu, şunu bil ki, gönüle, her gün yeniden yeniye fikirler, üzüntüler gelir. Sen de onları güle güle karşıla.406 406 Bu beyitlerde gönüllerimize gelen fikirleri, üzüntüleri ve kederleri, neşeleri azîz birer misafir gibi güle güle karşılamamız tavsiye buyruluyor. Bir misafire soğuk davranılmaz. Dîvanı Kebîr’in VI. cildinde bulunan 2675 numaralı gazel, bu Mesnevi beyitlerini açıklamaktadır. Bu gazelden yukarıdaki Mesnevi beyitleri ile ilgili bir kaç beyit alıyorum: “Eğer gam elçisi sana gelirse, onu eski bir dost gibi karşıla! Zaten o sana yabancı değildir. Onunla aşinalığın vardır. Onu kucakla, sevgiliden gelen cefaya karşı sakın suratını asma! Onu neşe ile karşıla! Ona; ‘Hoş geldin!’ de. Onu güler yüzle, tatlı sözlerle karşıla da, gönül alıcı o eşsiz güzel, o latîf varlık, hoşa gitmeyen çarşafını üstünden atsın da güzelliği ortaya çıksın. Gam çarşafına bürünerek gelmiş olan o dilberin çarşafının uçundan tut! Asla bırakma, onun çarşafının kirliliğine bakma, o kirli çarşafın içindeki azîz varlık çok güzeldir. Güzellerin hepsi de çirkin görünsünler diye, kirli, pis çarşaflara

Highlight (orange) - Location 32827

bürünerek karşımıza çıkmışlardır. Şunu iyi biliniz ki; dünyada gamdan, kederden daha mübarek, daha kutlu bir şey olamaz. Onun karşılığı sonsuzdur.” 296 • Ey benim hâlıkım, yaratıcım, sen beni belanın şerrinden muhafaza et, fakat onun yüzünden gelecek lütuftan, ihsandan da beni mahrum etme.407 407 Başımıza gelen kederlerin, ızdırapların şerri de vardır, lütfu da vardır. Onların şerri, bize verdikleri zararlar, acılardır. O acılardan ve zararlardan Hâlık’ımıza sığınırız. Aynı zamanda kederlerimizin, ızdıraplarımızın gizli lütufları da vardır. Bilmediğimiz o gizli lütuflardan bizi mahrum etmemesini de Cenab-ı

Highlight (orange) - Location 32833

Hakk’tan niyaz ederiz. 3695 • Rabbim gördüğüm, uğradığım belalara karşı, lütfet de şükredeyim. Geçip gidince de neden şükretmedim diye hasret çekmeyeyim.408 408 Bu beyitte Neml Sûresi’nin şu mealdeki 19. ayetine işaret vardır: “Rabbim, bana ilham et ki, hem bana, hem anama, babama ihsan buyurduğun nimetlere şükredeyim.” • O ekşi yüzlü, asık suratlı derdi, hoş tut. O ekşiliği şeker gibi tatlı say. • Bulutun da görünüşte yüzü ekşidir. Ama çorak yerleri yok eder, oraları gül bahçeleri ile süsler. • Gam fikrini, kederi, üzüntüyü gelip geçici bir bulut gibi kabul et de, o asık suratlıya karşı, pek o kadar surat asma.

Highlight (orange) - Location 32840

Belki de elde etmek için koşup durduğun o gevher, yani manevî saadet, onun elindedir. 3700• Kederler, ızdıraplar, sana manevî inciler getirmese de, eli boş olarak, senin karşına çıksalar bile, onlar senin tatlı huyunu artırmış olurlar.409 409 Bu beyitte kederlerin bize gizli mutluluklar getirebileceği ifade edilmektedir. Bize bir fayda temin etmemiş gibi görünseler bile, biz onların acılarına tahammül ettikçe, insanî vasıflarımız artar, manen kuvvetleniriz. Böylece ızdıraplar bizi terbiye etmiş, bizi iyi huylu yapmış olur. 297 • Bir başka yerde, bu sabır ve tahammül huyunun sana faydası dokunur. Beklemediğin bir sırada, bir gün dileğine kavuşursun.410 410 Allâh, acıyanların en acıyanı olduğu için, kullarını imtihan etmek üzere başlarına belalar yağdırırken, onların kalplerine gizli kuvvetler verir. Büyük felaket karşısında en zayıf bir insan bile bazen bir kahraman kesilir. • Şunu iyi bil ki, senin sevinmene, gülmene mani olan kederler, ızdıraplar, kâinatı yaratan, büyük bir san’at sahibinin emri ile, onun hikmeti ile gelmişlerdir. • Ey delikanlı, sana gelip çatana, bir musîbet, bir felaket deme; belki de sana felaket gibi görünen bir mutluluk yıldızıdır. • Sen ızdırabı, bir cüz’, bir fer’ sayma da hayatın bir aslı, esası olarak kabul et ve maksadına ulaş.411 411 Bir şair; “Dünyada bizim neşemiz neye benzer? Kasap dükkanında kuzunun oynamasına.” diyerek, hayatın esasının ızdırap olduğunu belirtmiştir. 3705 • Sen ızdırabı hayatın aslı değil de, cüz’ü sayarsan, ızdırabı zararlı görürsen, gözünü asıl olana diker, onu bekler durursun. Hâlbuki; • Bekleyiş, tat bakımından zehirdir. Ateşten daha şiddetlidir, yakar yandırır. Bu yüzden sen daima her an ölür durursun, yanar yakılırsın. • Fakat sen ızdırabın bir alın yazısı olarak geldiğini ve hayatın aslı olduğunu kabul eder de, onu sevgi ile kucaklarsan, hem bekleyiş ateşinden kurtulursun, hem de huzura kavuşursun.

Highlight (blue) - Location 32947

Yukarıda hikâyesi geçen eli bağlı esirin bakışlarından bayılan sufî ile Ayyazî gibi kılıçlara göğsünü siper eden sufî bir olur mu? Evet o da sufî, bu da sufî. Yazık o sufîye, o bir iğne ile ölmede; bu ise kılıçlara karşı durmada. • Bakıştan korkan sufînin görünüşü sufîdir. Ama içi sufî değildir. O, cansız Rüstem gibidir. Bu çeşit sufîler yüzünden sofilerin adı da kötüye çıkmıştır.

Highlight (blue) - Location 32955

Bir sufî de vardır, o savaş safına yaralanmak ümidi ile yirmi kere girer. • O sufî savaş zamanında müslüman savaşçılarla beraber kâfirlere hücum eder. Müslümanlar geri dönerler de, o gerçek sufî geri dönmez savaşa devam eder. • O yaralanır, yarasını sarar, yine hücum eder, savaşır. • İnsan bir yara ile ölmez, diyerek yirmi yara alır. O bir yara ile can vermeye hayıflanır. Yiğitliği yüzünden caninin kolayca kurtulacağma üzülür.

Highlight (pink) - Location 33130

Aşk olmasaydı cansızlar, bitkilere girer de onlarda yok olur muydu? Büyüyüp yetişen nebatlar, kendilerini gıda olarak canlılara feda ederler miydi? Bitkiler adeta can olmak için kendilerini canlılarda yok etmektedirler. • Aşk olmasaydı, ruh nasıl olur da o nefese feda olurdu da, onun esintisinden Meryem gebe kalırdı?424 424 Arifler, Hz. Meryem’e üfürülen ilahî ruhtan mana çıkarırlar. Mevlana’nın Fîhi Mafîh adlı eserinde bulunan şu satırı dikkatle okursak bu hususta bir fikre varabiliriz: “Vücudumuz Meryem gibidir. Bizim her birimizin içinde bir İsa vardır. Eğer aşk ızdırabı, büyük acılar bizde zuhur ederse, o zaman İsa’mız doğacaktır.”

Highlight (orange) - Location 33163

Bir iki canın yani erkekle dişinin birleşmesi neticesinde, onlara gayb âleminden başka bir can gelir, aralarına katılır. • Kadının rahminde, erkeğin tohumunu kabul etmeye bir engel, bir hastalık yoksa, gayb âleminden gelen o can, o misafir, doğum yolu ile dünyaya gelir. • Nerede olursa olsun, ister sevgi ile, isterse kinle, nefretle birbirini sevmeseler de, iki insan birleşti mi, bir üçüncüsü doğar. 3895 • Fakat o suretler, o şekiller, o çocuklar yalnız dünyada doğmazlar,onlar gayb âleminde doğarlar, o görünmez âleme gidersen, onları gözünle görürsün.427 427 İyi kötü hareketlerimiz, sözlerimiz, düşüncelerimiz kaybolmamaktadır. Onlar er, geç bu âlemde, ve öteki âlemde şekil değiştirerek karşımıza çıkacaktır. Mevlana Dîvanı Kebîr’de de bu konuya temas eder: “Hayatta iken beslediğin düşünce çocuklarının her birinin, senin ölümünden sonra geldiklerini, mezarının etrafında ‘Baba!’ diye çağrıştıklarını, dönüp dolaştıklarını görürsün.” demektedir. Keza Mesnevî’nin ikinci cildinin 100 ve 101 numaralı beyitlerinde: “Bu dünya da durmadan doğurur, öteki dünya da! Her sebep anadır. Eseri de ondan doğan çocuktur. Fakat eser meydana gelince, o da sebep kesilir ve şaşılacak eserler meydana getirir.” diye buyurmaktadır. Mesela, bir ağaç elde etmek için toprağa bir çekirdek eksek, o çekirdeğin toprağa ekilmesine sebep oluruz. Zamanı gelince o çekirdekten bir ağaç meydana gelir. Ağaç meyve vermeye sebep olur. Meyve canlıların beslenmesine sebep olur, beslenme bedenimizde kuvvete sebep olur. Meyveden gıdasını alan kişinin hareket etmesine, dünyada iyi kötü işler yapmasına sebep olur. Neticede bu cihanda yaptığımız işler, öteki cihanda sorgu suale, dolayısıyla ceza ve mükafata sebep olur. Bütün işler, birbirini takip eder, gider. Hiç bir şey, hiç bir hareket, iyi kötü hiç bir iş kaybolmamaktadır. Fakat bu hakikatleri görebilmek için aydınlık bir göz lazımdır. (Dîvanı Kebîr,

Highlight (orange) - Location 33254

Ahireti inkâr edenlerin “Biz bu dünyadan başka bir dünya görmüyoruz.” demeleri ve delil olarak söyledikleri bu sözün zayıflığı. 3930 • Ahireti inkar edenin, delili her an şudur: “Eğer başka bir dünya olsaydı, onu görürdüm.” • Bir çocuk, aklı erecek şeyleri görmüyor, bilmiyor, bir akıllı, akıl hakkında bir şey söylemesin mi? • Akıllı bir adam da, aşkın hâllerini görmez ve bilmezse, aşkın değeri, üstünlüğü eksilmez ki...

Highlight (pink) - Location 33404

Sen halka “Ben Rabbim!” deyip duruyorsun. Fakat bu iki kelimenin mahiyetini, ne olduğunu, ne manaya geldiğini bilmiyorsun.448 448 Bu beyitte Naziat Sûresi’nin şu mealdeki 24. ayetine işaret var: “Ben

Highlight (pink) - Location 33406

sizin en büyük Rabbinizim.” • Rabb olan, Rabblik ettiği, yetiştirip, büyüttüğü kişiden (yani Hz. Musa’dan) nasıl olur da korkar? Ben diyen, nasıl olur da bedene, cana bağlanır kalır? •İşte bak, burada bizler “Ben” diyoruz. Çünkü biz benlikten, benden kurtulmuşuz. Belalarla, sıkıntılarla dolu olan benlikten vazgeçmişiz. • Ey alçak Firavun! O “Ben” deyiş, sana uğurlu gelmedi ama, bize ulaşılmaz bir saadet, sonsuz bir devlet gibi geldi. • Senin bu kin güden “Ben” deyişin olmasaydı, bize bu çeşit güzel bir devlet güneşi nereden vuracak, bu ulaşılmaz saadet nereden gelecekti.449 449 Bizim hakîkî benliğimiz, enaniyet-i ezeliyemiz, yani ezeldeki benliğimizdir. Ezelden rûh âleminden gelen mânevî varlığımızdır. Şu görünen dış

Highlight (pink) - Location 33413

varlığımız, bedenimiz bir gölgeden ibarettir, insanın cismanî varlığı, yani bedeni itibariyle “Ben” demesi mecazîdir. Yani “Ben” dediğimiz zaman bedenimizi kastetmiyoruz, onun ötesinde bulunanı kastediyoruz. Nitekim mevlevî şairlerinden Esrar Dede: “Ben, ben dediğim, ben dediğim Sen’sin hep, Cânım dediğim, ten dediğim Sen’sin hep.” diye Allâh’a hitap ettiği zaman, bedenini kastetmiyordu, onda bulunana hitap ediyordu. Yunus da: “Bir ben vardır bende, benden içerü” demedi mi? Bu yüzdendir ki insan gerçek varlığını, ezelden gelen “ben”ini düşünerek, Hallac-ı Mansur gibi “Ene’1Hakk” (=Ben Hakk’ım) derse ve maddî varlığının ötesinde bulunanı kastetse, “Nefahtü

Highlight (pink) - Location 33420

rûhî” (=Ruhumdan ona üfürdüm) sırrına mazhar olduğu için ariflerin nazarında küfre düşmemiş olur. Mevlana Fîhi Mâfîh adlı eserinde bu konuya temas eder de buyurur ki: “‘Ene’l Hakk’ (=Ben Hakk’ım) demeyi ârif olmayanlar, büyüklük taslamak, haşâ Allâh’lık iddia etmek sanıyorlar. Aslında “Ben Hakk’ım” demek, büyük bir alçak gönüllülüktür. Bunun yerine “Ene’l Abd” (=Ben Hakk’ın kuluyum) deseydi, o kimse bir kendi varlığı, diğeri Allâh’ın varlığı olmak üzere iki varlık olduğunu düşünmüş olacaktı. Halbuki, “Ben Hakk’ım” diyen kişi kendi varlığını yok etmiştir.” • Can vermek üzere olan büyücüler (Firavun’a) dediler ki: “Şükürler olsun ki biz şu fanî dünyadan, bu gurur evinden

Highlight (pink) - Location 33427

kurtuluyoruz. Şu darağacından sana sesleniyor, bir öğüt veriyoruz. 324 • Bizim asıldığımız şu darağacı, bizi göklere götüren, Allâh’ımıza kavuşturan ‘Güç burağı’mızdır. Senin saltanat yurdun ise gururdan, gafletten ibarettir.

Highlight (blue) - Location 33430

Bizim şu yeryüzündeki hayatımız, ölüm şekline bürünmüştür. Aslında bizler, yaşıyor gibi görünen ölüleriz. 4135 • Bizim şu hayatımız, yaşayışımız ölüm şekline bürünmüştür. Biz yaşıyor gibi görünen ölüleriz. Ölüm aslında bizim yaşayışımızın, hayatımızın kabuğu içinde gizlenmiştir. Bu sebeple biz ölümle dirileceğiz. Ölümümüzde hayat vardır. • Nur, ateş gibi görünmekte, ateş de nur gibi kendini göstermektedir. Yoksa dünya hiç gurur yurdu, aldanma evi olur muydu? • Kendine gel, acele etme; önce, şu benliğinden, maddî varlıktan kurtul, yokluğa dal. Ruhanî duygudan doğ, baş kaldır ve mana âlemini ışıklandır. • Ezelden ruh âleminden gelen “Ben”den, benliğimizden gönül şaşırdı kaldı da, bu maddî varlığımız ona soğuk görünmeye başladı. Onun gözüne utanılacak bir şey, bir suç, bir ayıp gibi göründü. • Can benliği benliğinden kurtulup da, “Ben”siz, benliğe kavuşunca, hoş bir hâl aldı. Böylece gerçek benliğini bulup da ruha safa ve letafet gelince, dünya benliğinden sıçradı, çıktı. 4140 • Böylece “Ben”den, benlikten kurtuldu da şimdi tam “Ben” oldu. Bu kedersiz “Ben”e, benliğe aferinler olsun. • “Ben”den, benlikten kurtulmuş olan gerçek “Ben” kaçmada, benlik ise kendinden kaçan, benliksiz kalan asıl “Ben”i yakalamak istemektedir. • Sen onu istedikçe, o seni istemez, fakat ölünce istediğin seni ister. • Sen diri oldukça, ölü yıkayıcı seni yıkar mı? Sen istedikçe istediğin seni arar mı?

Highlight (yellow) - Location 33500

Münâcaat • “Halkı benden faydalansınlar diye yarattım.” sözünü ey daima diri, sonsuz olan Allâh’ım, sen lütfettin. • “Ben onlardan faydalanayım diye değil.” sözü, senin cömertliğindendir, bütün o noksanlar, o cömertlikle düzelir, tamamlanır.454 454 Bu iki beyitte şu mealdeki kudsî hadîse işaret edilmektedir: “Cenab-ı Hakk, buyurdu ki; Ben halkı benden faydalansınlar diye yarattım. Ben onlardan faydalanayım diye değil.” 327 4175 • Tenperest olan, sadece bedenlerini düşünüp, ruhlarını ihmal eden şu kullarını affet! Af denizinin affetmesi elbette yerindedir. Daha doğrudur. • İnsanların affı ırmağa, sele benzer, hepsi de kendi denizine koşar, ona kavuşur. • Ey padişahım aflar, bağışlama istekleri, duyguları her gece şu gönüllerden kopar, güvercinler gibi sana doğru uçarlar. • Onları seher vaktinde tekrar uçurursun, sonra o afları tutar, gece gelinceye kadar, bu bedenlere hapsedersin. • Akşam vakti bir kere daha aflar, o eyvanın ve damın aşkı ile kanat çırpıp uçarlar.455 455 Akşam gelip de herkes uyumak isteyince ve bedenlerimizdeki uykuya kendini kaptırınca, bedenlerde mahpus bulunan aflar, Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanının manevî damının ve balkonunun sevdası ile kanat çırparak bedenlerimizden uçarlar.

Highlight (yellow) - Location 33521

Cenab-ı Hakk; “Ey insanlar, ey asil varlıklar, sürgün edildiğiniz bu dünyada çok ızdırap çektiniz, çeşit çeşit musibetlerle karşılaştınız, çok garip kaldınız, artık benim kudretimi, değerimi bilin; kederlerle, acılarla, belalarla dolu o fanî cihanı terk edin, bana gelin!” diye buyurur.457 457 Kur’an-ı Kerîm’in bir çok yerinde (Teâlev ) “Geliniz!” diye geçen bu emirler, kulun Hakk’a varması, O’nunla haşa bir olması, O’nunla buluşması manasını taşımaz. “Her nerede bulunursanız bulunun, Allâh sizinle beraberdir.” ayetinin haber verdiği gibi, O’nun hitabına mazhar olmuş insan denilen âciz varlığın gönlünde, O yok mudur? O’na gelmek, haşa O’nunla buluşmak değildir. Hak yoluna girmek, O’nun manevî varlığında kendini bulmaktır. O’na ne yüzle gideceğiz? Neler götüreceğiz? İnsan yalnız namaz kılarak, oruç tutarak, hacca giderek Allâh’ın sevgisini kazanmaz. Bir insanın kurtuluşu yaptığı ibadetlerle de olmaz, ibadeti yanlış anlıyoruz. Kulluk manasına gelen ibadeti yapmış olmak için, insanlara yararlı olmak, muhtaçların yardımına koşmak gerekmektedir. Çünkü büyük Peygamber Efendimiz; “İnsanların en hayırlısı insanlara hayırlı olandır.” diye buyurdu. “Gelin!” ilahî davetine katılmak için benliği, şöhreti, kibri, şehveti, kini yok etmek gerekmektedir. Hz. Mevlana “Geliniz!” hitabından ilham alarak bir şiirinde şöyle buyurur: “Bütün kâinatın ve varlıkların yaratıcısından, O celâl ve cemal sahibi Allâh’tan, ruha çok tatlı bir hitabla ‘Gel’ denilince ruh nasıl olur da kanatlanıp uçmaz? Berrak bir denizden ayrılmış, kurak bir yere düşmüş bir balığın kulağına dalga sesleri gelirse, balık nasıl olur da hemen sıçrayıp asıl yurdu olan denize atılmaz?” Dîvanı Kebîr, c. III, 1353. 328 • “Benim ihsan ve lütuf ağacımın gölgesinde rahatça oturun, ayaklarınızı uzatın, rahatlayın. 4l85• Uzun yıllar, Hakk yolunda, insanlık yolunda, din yolunda yürüyen, ızdıraplar çeken ayaklarınızı, ölümsüz hurilerin kucaklarına, ellerine bırakınız. • O merhametli huriler; ‘Allâh âşıkları olan bu sufîler, nefis savaşından döndüler.’ diye gözleri ile birbirlerine işaret ederler.

Highlight (pink) - Location 33616

Sen devamlı olarak her an bir ölüm verdin, sonra dirilttin, böylece senin kereminin nelere kadir olduğunu gördüm.463 463 Bu beyitlerde “yok oluş”, “var oluş” mevzuuna temas ediliyor. Kâinat bize değişmeden varlığını devamlılık içinde gösteriyorsa da, aslında ilahî kudretin tesiri ile her an bir yok olma, sonradan yeniden var olma hali mevcut. Bu hale mutasavvıflar “teceddüd-i emsal” diyorlar. Bu hal varlıkların her an yok olup sonra yenilenmeleri, yeniden yaratılmaları keyfiyetidir. Cenab-ı Hakk’ın “Muhyî” (=can bağışlayan, dirilten) mübarek sıfatının tecellîsi ile her şeyi, her an yeniden yaratmada, sonra “Mumît” (=öldüren, ölümü yaratan) isminin tecellîsi ile ölüme gitmede, yok olmadadır. Sonra tekrar varlık âlemine gelmektedir. Kaf Sûresi’nin şu mealdeki 15. ayetinde bu hale işaret edilmektedir: “Biz ilk yaratılışta acz mi gösterdik ki, tekrar diriltmekten âciz olalım? Hayır onlar bu yeni yaratılıştan şüphe etmektedirler.” Aynı zamanda Cenab-ı Hakk’ın esma-i hüsnası, güzel isimlerinin tecellîsi ile varlıklara bazen “Cemal”, bazen “Celâl” isminin hakikati zuhur etmektedir. Şöyle ki, Hakk’ın “Cemal” ismi ile güzellik, hoşluk, dostluk, sevgi, barış, lutuflar,

Highlight (pink) - Location 33627

ihsanlar tecellî ederken, bazen “Celâl” ismi ile de korku, dehşet, fitneler, harpler, kıtlık, tabiî afetler zuhûra gelmektedir. Kâinat yaratıldığından beri devamlı olarak bu tecellîler sürüp gitmektedir. Bütün dünya tarihlerinin yazdığı Hz. Âdem’den bu ana kadar ve bizden sonra da kıyamete kadar olan iyi ve kötü bu vak’alar okunmakta ve okunacaktır. Bütün bunlar, bu iki ismi mübareğin tecellîsidir. Dünyada görülen hoşa gitmeyen harpler, karışıklıklar hakkında Şeyh Galip: “Bildim ki bu cümle şûr u kavga, Kavgayı seven bir afetindir.” (Bildim ki, bu karışıklıklar, bu kavgalar, kavgayı seven bir sevgilinin eseridir.) diye yazmıştır. Şunu da bilmemiz gerekir ki: “Cenabı Hakk’ın yarattığı, tertip ettiği her şey güzeldir ve yerindedir. Bize göre kötü görünen şeyler aslında kötü değildir. Biz âciz kulları onun hükmüne akıl erdiremediğimiz için, Celal isminin tecellîsinde de Cemal, güzellikler bulunduğunu göremiyoruz. Acıların ötesinde bulunan tatlılığı fark edemiyoruz. Onun emri ile gelen felaketlerin, belaların içinde gizlenen saadetleri hissedemiyoruz. Ma‘rifetnâme sahibi ne güzel söylemiş: “Hep işleri faiktir, Birbirine layıktır, Neylerse muvafıktır, Mevla görelim neyler, Neylerse güzel eyler. Deme şu niçin şöyle? Yerincedir ol öyle, Bak sonuna seyreyle, Mevla görelim neyler, Neylerse güzel eyler. 332 • Allâh’ım beni dirilteceğine öyle güvenim, öyle itimadım var ki, ölüm bana uyku gibi görünmededir.

Highlight (orange) - Location 33672

Yıldızlar, şeytana karşı Akrep gibidirler. Fakat uğurlu Müşteri yıldızına yakın dostturlar.466 466 Yukarıdaki beyitlerde burçların adlarını zikrederken Hz. Mevlana bazı sembolik işaretlerde bulunmaktadır. Şöyle ki şeytanları, yeryüzünden gökyüzüne çıkarmamak, semayı onların şerrinden korumak için, onların akan yıldızlarla taşlandığını haber verdi. Bir de Hakk yoluna girmek isteyen insanları gizliden gizliye, türlü maniler, vehimler, hayaller, hileler, iğfallerle aldatan, onları kötü zanna kaydıran şeytanlara da işaret etmektedir. Şeytanlar, süflî kuvvetler, habîs ruhlar; bunlar, gökten yere koyulmuşlardır. Sema onlardan korunmuştur. Şeytanları insan

Highlight (orange) - Location 33678

şeytanları, cin şeytanları diye ikiye ayıranlar da var. Bu sebeple, insan şeklinde aramızda dolaşan ve bizi kötü yollara çekip götüren şeytan insanları da hesaba katmamız gerekmektedir. Hz. Mevlâna’nın; “Şeytanları yakan yıldızlarla aşinalık et.” diye buyurduğu kâmil insanlarla, velîlerle, mürşitlerle dost ol, onlardan uzaklaşma, nasıl yanan yıldızlar habîs ruhları, şeytanları yakıyorsa, velînin manevî kuvveti de yolunu şaşırmış, kötü yollara düşmüş sapıkların kötülüklerin; yok edecek, gönülleri ilim ve iman nurları ile dolduracaktır.

Highlight (orange) - Location 33876

Suyun testiye dolması istenince, padişah can ordusuna “Binin!” emrini verir. Yani Allâh’ın emrinde olan ruhların, bulundukları o ulvî âlemden, bu süflî âleme (dünyaya) gelmeleri istenince, Cenab-ı Hakk, ruh ordusuna; “Atlarınıza binin!” emrini verir. Onun koyduğu kanun gereğince, erkeklerle kadınlar birleşirler, çocuklar doğar, böylece ruhlar ten atlarına binerler. 81 • Sonra, Cenab-ı Hakk, ruhları yücelere çekmek diledi mi “Atlarınızdan inin!” emri gelir. Yani ten atlarına binmiş olan canları, süflî âlemden (dünyadan) ulvî âleme (ruh âlemine) davet için Allâh tarafından bu işe memur olanlar; “Atlarınızdan inin!” emrini verirler. Bu emir gereğince ruhlar ister istemez, beden atlarından inerler. Hakk’ın emri ile yine ruhlar âlemine varırlar, orada kalırlar.

Highlight (blue) - Location 33992

Münâcaat 210. Ey yüceler yücesi, ey şanı büyük ve yüksek olan Allâh’ım, önce bendeki bu cezri ve meddi sen meydana getirdin; yoksa bu gönül denizi sâkindi, durgundu. • Bana bu tereddüdü, bu ikiliğe düşmeyi de sen verdin! Kereminle yine beni tereddütsüz bir hale getir! • Ey feryada yetişen Allâh’ım, sen beni dertlere mübtela kılıyor, belalar veriyorsun. Senin verdiğin dertlerle en güçlü erkekler, kadınlar gibi güçsüz ve zayıf düşerler. • Ya Rabb, bu derde düşüş, bu belaya uğrayış, ne zamana kadar sürecek? Bana gidilecek bir yol lütfet, on yol gösterme! • Ben sırtı yaralı, zayıf bir deveyim; sırtımdaki bu yara, benim bir palan gibi olan dileğimden, cüz’î irademden (ihtiyarımdan) meydana gelmiştir. 215 • Sırtımdaki yük küfesi, kah ağır gelip beni bu yana çekmekte, kah öbür tarafa sürüklemektedir. • Bu uygunsuz yükü sırtımdan al da, iyi kişilerin bahçelerini göreyim. • Uyanık olarak değil, Ashabı Kehf gibi kendinden geçmiş, uykuya dalmış olarak ihsan bahçelerinden faydalanayım. • Sağıma, soluma yatıp uyuyayım. Top gibi ihtiyarsız, dileksiz yuvarlanıp durayım. • Ey kıyamet gününün, adalet gününün Rabbı olan Allâh’ım! Beni sağıma da dönersem sen dondur, soluma da dönersem sen dondur. 220 • Havadaki zerreler gibi, yüz binlerce yıl, iradesiz, ihtiyarsız uçuyordum. • O hâli, o zamanı unuttum ama, şimdi bu dünyada uykuya dalıp kendimden geçmem, bana o âlemi hatırlatıyor; uyku bana o âlemden bir armağan olarak kaldı. • Uykuya dalınca şu dört unsur çarmıhından kurtulurum, şu daracık yerden can yaylasına sıçrarım. • Ey herkesin kendisine muhtaç olduğu, ey bütün hacetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek merci’ olan Allâh’ım! Mazînin, geçmiş o güzel günlerin sütunu uyku dadısından tatmadayım. • Bütün âlem, kendi varlığından, kendi ihtiyarından (dileğinden) kurtulmak için kendini sarhoşluğa vermekte, sarhoşluk âlemine kaçmaktadır. 351 225 • Bir an olsun akıllılıktan kurtulmak için şarap içmek ayıbına düşüyor, çalgı gibi şeylere kendini veriyor. • Herkes bilmiş ki bu varlık bir tuzak; dileğe düşmek, bir şeyler istemek fikrine kapılmak da bir cehennemdir. • Bu sebeple herkes kendi kendinden kaçmak, kendi varlığından kurtulmak için kendini ya sarhoşluğa veriyor, yahut bir işe dalıp kendini unutmaya çalışıyor. • Fakat sarhoşluğun geçince, nefsini tutar, yokluk âleminden çeker, eski haline getirirsin, yine aklını başına alırsın. Çünkü sen o akıldan kaçmak işine Allâh’ın izni olmaksızın çıkmışım.

Highlight (yellow) - Location 34036

Dünyanın yemi meydandadır da, tuzağı gizlidir. Önce onun sana nimet verişi hoş görünür ama, sonu öyle değildir. • Ey dünyanın maddî nimetleri peşinde koşan talip! Dünya nimetlerine ulaştın, ona kavuştun mu? Yazıklar olsun, eyvahlar olsun, sana. Bil ki, bu nimetlerin sonunda pişmanlık vardır, inlemek vardır, gözyaşı dökmek vardır. • Beylik, vezirlik, padişahlık, aslında ölümdür, derttir, can çekişmedir. • Yükünü başkasına yükleme, kendin yüklen; baş olmayı, yüksek mevkîde bulunmayı pek isteme, kimsenin gözüne batmadan fakirce yaşamak daha iyidir. • Hz. Peygamber; “Eğer Cenab-ı Hakk’tan cenneti niyaz ediyorsan, kimseden bir şey isteme!” diye buyurdu. • “Kimseden bir şey istemez isen, meva cennetine gireceğine, Hakk’ın dîdarını göreceğine ben kefîlim.” 335 • Peygamberin sahabilerinden birisi, bu müjdeli hadîsi duyunca çok heyecanlandı, bu hadîsi yaşamak istedi. Bir gün ata binmişti. • Kamçı elinden yere düşmüştü. Onu kimseden istemedi, kendisi attan indi, aldı. • Allâh kimseye kötü bir şey vermez. Kulun neye müstaid olduğunu bilir. O istemese bile verir. • Fakat Hakk’ın emri ile ister isen, yerindedir, doğrudur. Zaten bu çeşit isteyiş peygamberlerin yoludur.

Highlight (yellow) - Location 34187

İnsan yüceliğini duyup, işitmekle, şerefini anlamakla gelişir; hayvan, yiyip içmekle semirir. 344 • Ne yazık ki insanlar, bir şekle, bir sûrete gönül verirler. Sonunda usanırlar, pişman olurlar, o şekilden, o suretten vazgeçerler, nefret ederler. • Böylece kapı kıran, duvar delen, adam öldüren, edepsizlik eden kişi de acılığa düştü, cezaya çarpıldı mı, evvelce duyduğu zevkten, istekten nefret eder. Yaptığına pişman olur. 345 • Pervaneler gibi tövbe eder ama, unutkanlık onları yine kötülüğe çeker, götürür. • O günahkar, pervane gibi, ateşi uzaktan nur sanır da, yükünü bağlar, o tarafa koşar. • Gelip de aleve düşünce kanadı yanar. Kaçar ama, yine çocuklar gibi kendini ateşe atar. • Bir kere daha zanna, tama’a düşer, kendini o mumun alevine atıverir. • Bir kere daha yanar ve geri sıçrar. Fakat gönlündeki hırs, onu yine unutkanlığa düşürür, sarhoş eder. 351 • Pervane, muma der ki: “Ey karanlık geceleri aydınlatan, ay gibi yüzü parlak olan, ey kendisi ile konuşana yalan söyleyen ve kendisini aldatanı yakan mum.” • Fakat yandığı halde, yine sızlanması, tövbesi, pişmanlığı aklından hatırından çıkar. Çünkü Allâh, yalancıların hilesini zayıf bir hale getirir, bozar.297 297 Bu beyitte Enfal Sûresi ’nin şu mealdeki 18. ayetinden iktibas vardır: “Allâh, muhakkak ki kâfirlerin hilelerini zayıflatıp gevşetendir.”

Highlight (yellow) - Location 34250

Takdîr haktır ama, kulun çalışması da haktır. 385• Beyler, hasetten coşup köpürdüler de, sonunda kendi sultanlarını bile kınamaya başladılar. • Senin kölen bu Ayaz da otuz adamın aklı yok iken, nasıl olur da otuz beyin elbise masrafını alır, bu kadar parayı yer? • Sultan Mahmud o otuz beyle avlanmak üzere ovaya, dağlara gitti. • Sultan uzaklarda bir kervan gördü, beylerden birine; “O kervanın yanına git de..” dedi. • “Sor bakalım, şu kervan hangi şehirden geliyor?” 390 • Bey kervanın yanına gitti, sorup geldi. “Rey şehrinden geliyormuş.” dedi. Sultan; “Peki nereye gidiyormuş?” diye sorunca, cevap alamadı. Bey bir şey söyleyemedi. • Bir başka beye, padişah; “Ey asil bey, git de sen sor bakalım, kervan nereye gidiyormuş?” dedi. • O bey de, kervanın yanına gitti. Sonra dönüp geldi. “Yemen’e gidiyormuş.” dedi. Sultan; “Peki kervanın yükü ne imiş?” diye sorunca o da cevap veremedi. • Sultan Mahmud başka bir beye; “Sen git sor bakalım, yükleri ne imiş?” • O bey de kervana gitti. Sonra döndü geldi. “Her cins eşya var, fakat çoğu Rey’de yapılan kaselerden.” dedi. 395 • Sultan; “Peki bu kervan Rey’den ne zaman çıkmış?” diye sorunca o beceriksiz bey de şaşırıp kaldı. • Böylece otuz emîrin de, hatta daha fazlasının da anlayışları kıt, akılları noksan çıktı. • Bunun üzerine. Sultan Mahmud emîrlerine dedi ki: “Ben bir gün ayrıca Ayaz’ımı imtihan ettim. Size sorduklarımı ona da sordum. • ‘Kervan nereden geliyor, git sor’ dedim; o gitti, size sorduklarımın hepsinin cevabını sorup öğrenmiş olarak geldi. 363 • Benim bir emrim, bir isteğim olmadan kervanın bütün halini, şüpheye düşülmeyecek bir şekilde bir, bir sordu ve öğrendi. 400 • Bu otuz emîr, otuz defada gidip gelerek ne öğrendilerse, o bir defada hepsini öğrenip geldi. • Bunun üzerine emîrler sultana dediler ki: “Bu bir anlayış, bir zeka işi, bu Allâh’ın bazı insanlara lütfu ve ihsanı, çalışmakla elde edilecek bir şey değil. • Karanlık gecelere nur saçan aya Cenab-ı Hakk parlak, güzel bir yüz vermiş. Güle de o hoş kokuyu o ihsan etmiş.” • Emirlerin bu sözlerine karşı sultan dedi ki: “Şu hayat mücadelesinde insan, başarıya ulaşamamış, zarar etmiş, bir şey elde edememişse, bu hal onun gereği gibi çalışmamasından ileri gelmiştir. Eğer başarıya ulaşmış, kazanmış, kar etmişse, bu muvaffakiyet onun çalışmasından, çok gayret sarf etmesindendir. • Yoksa Âdem Cenab-ı Hakk’a; “Rabbimiz, biz gerçekten de nefsimize, kendimize zulmettik.” der miydi?299 299 A’raf Sûresi’nin 23. âyeti işaret edilmektedir. 405 • Hz. Âdem böyle demezdi de; “İşlediğim günah benim bahtımdan; kaderim böyle imiş, kaderim böyle olunca da tedbirin, çekinmenin ne faydası var?” derdi. • İblis gibi; “Beni sen azdırdın, hem kadehimizi kırıyor, hem de bizi dövüyorsun.” derdi.300 300 A’ raf Sûresi, 16. • Evet, kaza ve kader haktır ama, kulun çalışması, tedbirli olması da haktır. Aklını başına al da iblis gibi tek gözlü olma. • İki iş arasında tereddüde düşeriz. İhtiyarımız (=yapma gücümüz) olmasa bu tereddüt olur mu? • İki eli, iki ayağı bağlı olan kişi, bu işi mi yapsam, yahut şu işi mi yapsam der mi? Demek ki bizde bir ihtiyar (=yapma gücü) var. 410 • Bu halde iken, iki işten hangisini yapayım düşüncesi akla gelir mi? Denize mi dalayım, havaya mı uçayım diyebilir miyim? 413 • Ey genç; kaza ve kadere az bahane bul. Nasıl oluyor da suçunu başkalarına yüklüyorsun? • Zeyd kan döksün, kısasını Amr çeksin; Amr şarap içsin, Ahmed dayak yesin; böyle şey olur mu? 364 418 • Neye çalıştın da zararını, faydasını görmedin? Ne ektin de onu biçip devşirmedin? • Candan, tenden doğan işin, hareketin çocuğun gibi gelir, senin eteğini tutar, yakana yapışır. 420 • Yaptığın işe gayb âleminde bir şekil, bir suret verirler. Hani hırsızlık için darağacı kurmazlar mı? Onun gibi... • Darağacı hırsızlığa benzemez ama, gaybları bilen Allâh’ın meydana getirdiği şekil, bir misaldir. • Hakk, şıhne(=emniyet müdürü)’nin gönlüne, adaleti yerine getirmek için şöyle bir şey yap, diye ilham ediyor. • Böylece sen de biliyor, anlıyorsun; yoksa adalet sahibi suça uygun olmayan cezayı nasıl verir? • Hakim(=yargıç) bile suça uygun cezayı seçerken, hakimlerin hakimi olan Allâh, nasıl hükmeder? 425 • Arpa ekersen, arpadan başka bir şey bitmez. Borcu sen aldın; borç veren, borcuna karşılık senden başka kimden rehin ister? • Suçunu başkasına yükleme, aklını da, kulağını da yaptığın işin karşılığına ver. • Suçu kendinde bul, tohumunu sen ektin. Bu sebeple Hakk’ın vereceği ceza ile, adaletle uzlaş. • Düştüğün zahmetin, çektiğin acının sebebi kötü harekettedir. Kötülüğü, içine düştüğün felaketi bahttan değil, yaptığın işten bil!301 301 Hz. Mevlana: “Kederlerden, sıkıntılardan başına gelen her şeyi, senin kendi korkusuzluğundan, küstahlığından bil!” • Her şeyi bahttan bilmek, gözü şaşı eder. Köpeği samanlıkta uyutur, tenbel eder. 430• Ey genç kendi nefsini suçla da, adaletin verdiği cezayı az kına! • Tövbe et, erkekçe başını yola koy; çünkü zerre ağırlığında hayır eden de karşılığını görür, şer işleyen de...302 302 Zilzal Sûresi ’nin 7-8. ayetlerinden iktibas var. • Nefsin efsûnuna az aldan, Hakk güneşi bir zerreyi bile örtüp kaybetmez. 365 • Ey etrafa faydalı olan kişi, şu madde âleminde zerreler bile şu maddî güneşin önünde, kaybolmaz görünürlerse, • Elbette hatıra ve düşünce zerreleri, hakikatler güneşin önünde gizlenemeyecekler görüneceklerdir.

Highlight (blue) - Location 34320

Mademki sonunda yapayalnız kalacağım, bu sebeple kadın olsun, erkek olsun kimse ile düşüp kalkmamalıyım. • Mademki sonunda mezara gireceğim, Cenab-ı Hakk’la yaşamaya alışmam lazım.

Highlight (pink) - Location 34383

Kurt, çoğu zaman, sürüden ayrılıp yalnız başına giden kuzucağızı kapar. • Sünneti, topluluğu bırakan kişi, bu yırtıcı canavarlarla dolu yerde kendi kanını dökmez de ne yapar? • Sünnet yoldur, cemaat, topluluk da yol arkadaşı gibidir, însan yolsuz, arkadaşsız kalırsa, pek sıkılır, darlığa düşer. • Aklın düşmanı olan kişi yol arkadaşı değildir. O elbiseni çalmak için fırsat kollamaktadır. • O sana yol arkadaşı olur, seninle beraber gider ama, aşılması zor bir boğaza gelince seni soymak için fırsat kovalar. 505 • Yahut da cesur görünür, fakat hakikatte korkağın biridir, îş sarpa sardı mı, başa korkulu bir iş düştü mü, sana yoldan dönmek için ders vermeye kalkar. • O, korkaklığından dostunu da korkutur. Böyle yol arkadaşını sen dost bilme, düşman bil! 369 • Bu yol tehlikelerle doludur. Bu yol insanın canıyla, başıyla oynayacağı yoldur. Her meşelikte, her sazlıkta yufka yüreklileri ürkütecek, geri çevirecek bir afet vardır. • Din yolu, her kötü yaratılışlının gideceği yol değildir. Bu yüzden de o yol tehlikelerle dopdolu bir yoldur. • Bu korkulu yoldaki imtihanlar, denemeler, unu kepekten ayıran elek gibi, yüreklileri yüreksizlerden ayırdeder. 510 • Bu yol nasıl bir yoldur? Yolcuların ayak izleriyle dolu bir yol. Yar nasıl bir yardır? Kararları ile sana merdivenlik eden, aklı ile seni yücelere çıkaran bir yar. • Öyle düşünelim ki; sen ihtiyatla hareket ettin de kurt sana rastlamadı, seni kapmadı. Fakat topluluk olmadıkça, o ruhanî neşeyi bulamazsın ki. • Yalnız başına bir yolda neşeli neşeli giden kişinin duyduğu sevinç, dostlarla, arkadaşlarla giderse, yüz misli artar. • Her işi yavaştan alan, hantal tabiatlı eşek bile, dost ile beraber bulununca neşelenir, çevikleşir, kuvvet bulur. • Kervandan ayrılıp yalnız başına yol almaya kalkışan eşeğe, o yol yüz misli uzar, onu yorar. 515 • O çölü, o ovayı yalnız başına aşıncaya kadar, modullanır, ne kadar sopa yer. • O eşek sana der ki: ‘Bu sözü iyi dinle, eşek değilsen, böyle yalnız başına yola düşme! • Yolu gözeterek yalnız başına güzel güzel yürüyüp giden, şüphe yok ki, arkadaşlarla dostlarla daha hoş gider, daha hoş yol alır.’ • Bu Hakk yolunda her peygamber, mucize gösterdi, arkadaşlar aradı. • Duvarların yardımı, desteği olmasaydı, evler, ambarlar ayakta durabilir miydi? • Her duvar, öteki duvarlardan ayrı olsa, tavan, havada direksiz, dayanaksız nasıl durabilirdi? 523 • Cenab-ı Hakk her cinsi çift yarattı. Bu yüzden bu neticeler, cemiyetten, toplum hayatından belirdi. Varlıklar çoğaldı.”308 308 Bu beyitte Nebe Sûresi’nin 8. ayetine, Zariyat Sûresi’nin 49. ayetine işaret vardır.

Highlight (blue) - Location 34716

751 • Ahmed, bu dünyaya ikinci doğuş mertebesinde olarak gelmiş, onda yüz kıyamet zahir olmuştur.337

Highlight (yellow) - Location 34920

Peygamber Efendimizin “Ölmeden evvel ölünüz.” hadîsinin açıklanması. (Ey dost, dirilik istiyorsan ölmeden evvel ol! Çünkü İdris Peygamber, böyle öldü de bizden önce cennetlik oldu.) 723• Sen nice zamandan beri can çekişmekte, bela ve ızdırap görmektesin. Fakat hala perde ardındasın. Hala hakîkati sezemiyorsun. Anlayamıyorsun ki bizim için esas gaye, bizim için asıl olan şey, yaşamak değil ölmektir. Sen ise bir türlü ölemedin.358 358 Arifler, ölümü dörde ayırmışlardır. Bu dört ölümden birine “beyaz ölüm” derler ki, bu ölüm açlığın sembolüdür, ikinci ölüm “kara ölüm”dür. Kara ölüm, halkın, etrafımızda bulunanların, gerek en yakınlarımızın, gerekse başkalarının eza ve cefalarına sabır ve tahammüldür. Üçüncü ölüm “kırmızı ölüm”dür. Bu da nefse muhalefeti, yani nefse yan çıkmamayı, nefsin isteklerine karşı koymayı temsil etmektedir. Dördüncü ölüm “yeşil ölüm”dür. Yeşil ölüm, benliği yıkmak, izzeti nefsi ayak altına almak, melamet hırkasına bürünmek, herkes tarafından kınanmak, hor görülmek, eski püskü giyerek gösterişsiz yaşamayı ifade etmektedir. Bu dört ölümden sonra, ebedî hayat damına çıkmak için yüz basamaklı bir merdiven tahayyül edilmiştir. Bu basamakların her biri bir kötü huyun ayak altına alınmasını, böylece kemale doğru, insanı kâmil olmaya doğru bir yükseliş mertebesini gösterir. Bu basamaklardan iki basamak noksan olsa, hakîkat damına çıkmak isteyen Hakk âşıkı, maksadına ulaşamaz. Hakk sırlarına mahrem olamaz. • Ölmedikçe can çekişmen bitmez. Merdiven olmadıkça dama çıkamazsın. 725 • Yüz basamaklı merdivenin iki basamağı eksik olsa, dama çıkmak isteyen çıkamaz. Dama mahrem olamaz. Yani gerçek varlığı bulamaz. Ebediyet damına çıkamaz. • Yüz kulaçlık ipin bir kulacı eksik olsa, kuyudaki suya nasıl ulaşılır? Kova nasıl olur da dolar? • Ey emîr; son ağırlığı da koymadıkça bu gemi batmaz. • Sen son ağırlığı asıl bil, ne yaparsa o yapar. Vesveseler, günahlar, azgınlıklar gemisini o batırır.359 359 Yukarıdaki beyitlerde geçen “gemi” günahlarla, hatalarla dolu olan maddî varlığımızın, bedenimizin gemisidir. Kusurlu ve kirli olan beden gemisinin hakîkat ve aşk denizinde batması, kurtuluşa ulaşması, dolayısıyla Hakk’ta fanî olması için son ağırlığı beden gemisine koymamız gerekir. Son ağırlık benliği öldürmeyi temsîl etmektedir. Benliği öldürmek cümle ibadetlerin ve riyazatların aslıdır ki, gönlü nürlandırır. insanı Hakk’a kavuşturur. Benliği öldürme; ihtiyarî ölüm, ölmeden evvel ölmedir. 394 • Akıl gemisi batınca, insan gök kubbesinin güneşi kesilir.360 360 Ecelimizle değil de, kendi isteğimizle ölmeden evvel kendimizi öldürmekle nefsaniyetten kurtuluruz. Akıl gemisi aşk ve hayranlık denizinde parçalanır batarsa, Hakk âşıkı o zaman gök kubbesinin güneşi kesilir. Hz. Mevlana bizi hakikat yolundan alıkoyan aklı beğenmez, “Sen aklı dost aşkında kurban et!” diye buyurur. Mesnevî’nin birinci cildinin 2329. beytinde de şöyle buyurur: “Aklın aşk ve hakîkat yolunda köstek olunca, o artık akıl değildir; yılandır, akreptir.” 730 . Ölmeden evvel ölmediğin için can çekişmen uzadı. Uzayıp gitti. Ey Tıraz mumu sabahleyin sön, eri, yok ol!361 361 Tıraz; Türkistan’da güzelleri ile meşhur bir şehirdir. Oranın güzelleri

Highlight (orange) - Location 34956

Ömrünü boş yere geçirmiş, tüketmiş, can verme çağında, o sıkışık zamanda tövbe edip suçlarının bağışlanmasını isteyen gafil kişiyi, her yıl aşure günü Antakya kapısında yas tutan Halep Şîası’na benzetiş. Garip bir şair yoldan gelmişti de, “Bu feryad nedir? Kime yas tutuyorsunuz?” diye sormuştu. 363 363 Başlıkta geçen “Şîa” Arapça bir kelimedir. Hz. Ali’ye ve onun evladına uyanların mezheplerine “Şîa” ve bu mezhepte olanlara “Şiî” demişlerdir. 777 • Aşure günü, bütün Halepliler, Antakya kapısına gelirler, akşam oluncaya kadar, orada kalırlar.364 364 Aşure günü. Muharrem ayının onuncu gününe verilen ad. Hicretin 61. yılının ilk ayı olan Muharrem’in onuncu günü, Hz. Hüseyin (r.a.) ve yanında bulunanlar Kerbela’da şehit edilmişlerdi. 395 • Erkek, kadın büyük bir kalabalık orada toplanır. Peygamber’in şehit edilen torununun ve onun ailesinin yasını tutardı. • Aşure günü, şiîler, Kerbela vak’ası için ağlar, feryad ederlerdi. 780 • Peygamber soyunun Yezid’den Şimr’den gördüğü zulümleri, geçirdikleri imtihanı, çektikleri mihnetleri sayar, dökerlerdi. • Naraları bütün ovayı, çölü kaplar. Seslere ses katardı. • Garip bir şair, aşure günü, yoldan gelmişti. O feryad ve figanı duydu. • Şehri bıraktı, kalabalığın bulunduğu tarafa gitti. O feryadın, o matemin sebebini anlamak istedi. • “Bu gam nedir? Kime yas tutuyorsunuz?” diye soruşturmaya başladı. 785 • “Bu ölen her halde büyük bir reîs olacak; çünkü böyle bir kalabalık, rastgele bir kişi için olamaz. • Bu ölen kişinin adını, lakaplarını bana söyleyin, ben buraları bilmeyen bir garibim, sizse buralısınız. • İsmi ne idi? Ne işle uğraşırdı? Nasıl adam idi? Vasıflarını söyleyin de, onun iyiliklerine ait bir mersiye söyleyeyim. • Ben şairim, bir mersiye yazayım da buradan bir azık, bir yiyecek elde edeyim.” dedi. • Bu sözleri duyanlardan birisi, şaire: “Sen deli misin? Yoksa sen şiî değilsin de ehli beyt düşmanı mısın?” dedi. 790 • “Aşure günü, şehit olan o büyük varlık için üç gün yas tutmanın yüz seneden daha değerli olduğunu bilmiyor musun? • Mümin nazarında bu gussa, bu dert hiç değersiz olur mu? Bir mümin Hz. Muhammed’i ne kadar çok severse, onun ciğerparesi olan şehidi Kerbela Hüseyin(r.a.)’ı da o kadar sevmesi gerekir. • Müminin nazarında, o tertemiz ruha matem tutmak, yüzlerce Nuh tufanından daha meşhurdur. “ O şairin Halep’teki şiîleri kınamak için bir kaç dokunaklı söz söylemesi. • Şair; “Doğru” dedi, “Fakat Yezid’in devri nerede? Bu facia ne vakit olmuş? Bu haber buraya ne kadar geç gelmiş? • Körlerin gözleri bile o kötülükleri, o faciayı gördü. Sağırların kulakları bile, Kerbela’da olup bitenleri işitti. 396 795 • Siz şimdiye kadar, uyuyor mu idiniz? Faciayı yeni mi duydunuz ki, yas tutuyor, elbiselerinizi yırtıyorsunuz? • Ey uyuya kalanlar, ey gaflet uykusuna dalanlar, Hz. Hüseyin’e değil, asıl siz kendinize yas tutun. • Hz. Hüseyin’in ruhu, Hakk’a mensup olan o yüce ruh beden zindanından kurtuldu. Ne diye elbiselerinizi yırtıyor, elinizi ısırıyorsunuz? • Hz. Hüseyin ve etrafında bulunanlar, dini mübînin en ileri gelenleri, hükümdarları idiler. Onlar esirlik bağlarını kopardılar. Zincirleri kırdılar. Onlar için matem değil, mutluluk, neşe, sevinç vakti geldi. • Onlar tomruğu, zinciri koparıp attılar, devlet sarayına uçup gittiler. 800 • Onların halinden zerre kadar haberin olsaydı, bilirdin ki bugün, onların saltanat günü, güzellik günü, padişahların padişahı oluşu günü. • Haberin yoksa yürü git! Kendi haline ağla, feryad et. Çünkü sen ahirete göçmeyi, dirilip haşr olmayı inkar ediyorsun. • Kendi yıkık gönlüne, yıkık dinine ağla, feryad et! Çünkü senin gönlün şu eski ve köhne dünyadan başka bir şeyi görmüyor. • Eğer gönlün iyi insanların öteki âlemde kavuşacakları devlet ve saadeti görüyorsa, neden o tarafa yiğitçe yürümüyor? Niçin Hakk’a itimat ve tevekkül kılmıyor? Niçin kendini ona vermiyor? Neden kalbini manen zenginleştirerek hırs ve tama’dan kaçınmıyor? • Nerede imanın yüzüne düşürdüğü nur? Nerede dinin sana lütfettiği mutluluk, Allâh’ın lütf ve ihsan denizine daldığın halde neden elin, avucun boş? Nerede cömertlik? 805 • Irmağı gören, susuzlardan suyu esirgemez; bilhassa Cenab-ı Hakk’ın feyz deryasını gören, lütuf bulutlarına nail olan kimse, muhtaç olanlara karşı iyiliklerde bulunur, cömert olur.”

Highlight (orange) - Location 35487

Cennet peşinde idim. Nereden bulurum diye arayıp duruyordum, seni bulunca, senin her cüz’ün bana bir cennet gösterdi.403 403 Cenneti ikiye ayıranlar var. Biri; “Cenneti Acile”; gelecekte yani ahirette Allâh’a inanan, has kullarının girecekleri cennettir. Herkes yaptığı iyi işlere, işlediği hayırlı amellere göre, istidadı nisbetinde bu cennette yerini alacaktır. Öteki cennet “Cenneti ‘Acile”dir. Acil cennet kıyamet kopmadan, ahirete gitmeden evvel, daha bu dünyada iken, yani hayatta iken, Cenab-ı Hakk’ın arif kullarına nasip ve müyesser kıldığı “ruhanî cennet”tir. Bu cennete nefislerine hakim olan, faydalı işler yapan insanlara yararlı olan, iyi insanların “Marifetu’llah” (=Allâh’ı bilme, tanıma) yolu ile girecekleri söylenmektedir. Allâh’ın has kullarına acele olarak, vakitsiz verilen cennettir.

Highlight (yellow) - Location 35924

Peygamberler de başlarına gelen dertlere, belalara, musîbetlere sabrettiler de o yüzden yüceldiler, şereflendiler. • Fakat ey genç, sen hazırlıklı ol, dikkatle onu, gelecek mükafatı bekle; gelince seni evde bulsun! • Yoksa ‘Geldim, evde kimseyi bulamadım.’ der. Getirdiği kıymetli hediyeleri geri götürür.”

Highlight (blue) - Location 35945

Nefis, şeytan, neva ve heves, zahmet ve meşakkat, didinmek, uğraşmak ve kavga olmasaydı! • Ey utanmaz adam, sultan kullarını ne adla, ne lakapla çağıracaktı? 1750 • Nasıl; ‘Ey sabırlı, ey hilim sahibi!’ diyecekti? Nasıl; ‘Ey yiğit kişi, ey hakîm!’ diyecekti?

Highlight (orange) - Location 35954

Dünyanın çevri, cefası, bütün ızdıraplar, eziyetler, Hakk’a uzak düşmekten ve gafletten daha kolaydır. • Çünkü cefalar, ızdıraplar, eziyetler, belalar, musibetler geçip gider de, Hakk’tan uzaklık ve gaflet, geçmez gitmez. • Dünyanın en mutlu kişisi canı uyanık olan kişidir. Hakk’tan uzak düşen ve gaflet içinde bulunan insan, dünyanın en bahtsız insanıdır.”

Highlight (yellow) - Location 35967

Hakk’ın zatından uzaklarda bulunuyorsun ama, onun zatının vasfını, kudretini de peygamberlerden ve onların gösterdikleri mucizelerden öğrenebilirsin. 1300 • Gizli mucizeler, gizli kerametler, gizli manevî güzellikler o tertemiz insanı kâmilden gönle akseder. Bu manevî zevkler anlatılamaz ki... • Çünkü pîrlerin, kâmil insanların gönüllerinde, hazır yüzlerce kıyamet vardır. En az belirtisi, onlara komşu olanları kendinden geçirmeleridir.424 424 Gerçek velîlerde, Muhammedi yolda bulunan hakîkî mürşitlerde, bir kelime ile insanı kâmilde bulunan gizli ve manevî güçler, istidatlı müritleri dirilttiği için, kerametler kıyamet olarak gösterilmiştir. Kıyametlerin etkisi şudur ki, onlara yakın olan velî, onları diriltir, yeni bir insan yapar. Abdulhakîm Arvasî hazretlerinin, Necip Fazıl merhumu gerçek Necip Fazıl yaptığı gibi... • Varını yoğunu kâmil bir insanın yanıma çekip götüren bahtlı kişiler, adeta manen Hakk’ı bulmuş, Hakk’a ulaşmış gibidirler. • Onların mucizeleri cansıza bile tesir etmiş de, asa ejderha olmuş; deniz bölünmüş, yol olmuş; ay da ikiye ayrılmıştır. • Senin ruhuna vasıtasız tesir ederse, gizli olarak seni Hakk’la rabıtalı yapar ve dolayısıyla onun tesiri ile manen Hakk’ı bulursun.

Highlight (blue) - Location 35995

Mucize kabiliyetsiz, ehliyetsiz kişinin canını sıkar. Ona âcizlik verir. Fakat duygulu ve ehliyetli dosta kuvvet verir, kudret verir, canına güç bağışlar, • Sen gönlünde, bu saadeti bulmuyorsan, her an görünen mucizeleri delil, rehber edinerek, işin iç yüzünü anlamaya çalış! • Her büyücünün san’atı, büyüsü gibi, her ilacın da hassası gizlidir. • Fakat onun yaptığı işe ve tesire bakınca, o her ne kadar gizli ise de onu meydana çıkarırsın. 1315 • Onda gizli olan kuvvet, iş halinde görünür, meydana çıkar, kendini gösterir. • Bütün bunlar sana eserleri ile görünüyor, şu halde nasıl oluyor da eserleri ile görmüyorsun? • Sebepler de, eserler de içten ve kabuktan ibaret değil mi? Araştırırsan hepsi de Allâh’ın eseridir.

Highlight (pink) - Location 36029

Aklını başına al da her şeyin sonunu düşün! • Tuzağı gören kişi, ilk adımda durur. Yeme kapılmaz. 443 • İşin sonunu gören gözler, ne mutlu gözlerdir. Onlar bedenlerin çürüyüp dağılmasını seyreder, dururlar. • Hz. Muhammed’in gözü de, sonu görmüş, daha bu dünyada iken her yönü ile cehennemi görmüş, inceden inceye seyretmişti. • O mübarek, o eşsiz peygamber arşı, kürsîyi, cennetleri gördü de, gaflet perdelerini yırttı. 1360 • Gafletten kurtulmak istiyorsan, işin önüne bakma, sonuna bak! • Sonuna bak da, bütün yokları var gör! Varları da duygularla hissedilen değersiz şeyler, adeta hayal mahsulü olarak bul! • Eğer bunu yapamıyorsan, hiç olmazsa, bu dünyada aklı olan herkesin gece, gündüz yoku, yokluğu aradığını gör!431 431 Hz. Mevlana’nın şu beyti yokluğu ne güzel ifade buyurur: “Biz yokuz, varlıklarımız, fanî suretler gösteren mutlak varlık olan sensin.” Mesnevi, c. I, nu: 602. • Yoksulluğa düşüp de, cömertliği kim aramaz? Dükkanlarda kar elde etmeyi kim istemez? • Tarlalardan mahsul almak istemeyen çiftçi var mı? Fidanlıklardan kim bir fidan ummaz? 1365 • Medreselere gidip de bilgi elde etmek istemeyen kim vardır? İbadethanelerde Allâh’ın lütfunu, ihsanını niyaz etmeyen bulunur mu?

Highlight (orange) - Location 36044

Rahat etmek istersen, daha dünyada iken yokluğu ara, yokluğu iste! • Akıllı kişiler, bu dünyada görünen şeyleri, var gibi görünen nesneleri arkalarına atmışlar, vardan yüz çevirmişler, yok olan şeyleri, görünmeyen gerçek varları aramakta ve onlara kul olmaktalar. • Çünkü, Allâh’ın san’atının mahzeni ve kaynağı yokluktan başka yerde görünmez.432 432 Şeyh ibrahim Efendi: “Yokluk bir aynadır, Varlık görülür andan. Yokluktaki varı gör, Ayine-i Âdem’den.” diye yazmıştır. Akif Paşa da meşhur Âdem (=Yokluk) kasîdesinde şöyle yazar: “Var ise ondadır ancak, yok ise yoktur yok. Rahat istersen eğer, eyle temennay-ı adem. Ne gam vü gussa, ne renc vü elem, ne bîm ü ümid! Olsa şayan-ı cihan, can ile cuyayı adem.” 444 • Biraz önce de bu hususta söz açmıştık. Sen bu sözü de o sözü de bir gör, iki görme! • Demiştik ki, her san’atın sahibi, san’atını göstermek için yokluğu arar.433 433 Yine Âkif Âdem Kasîdesi’nde bir beyitte şöyle yazar: “Arifan, yokluk ile etmede isbat-ı vücud, Ben ise varlık ile eyledim inşay-ı adem.” (Arif insanlar, varlığı, yoklukla isbat etmeye çalışıyorlar. Ben ise varlık ile yokluğu ortaya koydum.) Yokluk konuşu üzerinde düşünürken çok dikkatli olmamız gerek. Bizim inandığımız yokluk Nihilistlerin, maddeye bağlananların inandığı yokluk değildir. Onlar gerçekten yok olmayı, hiç olmayı düşünürken, bizler kötü huylardan, varlıktan, benlikten kurtulan yokluğu arıyoruz. Daha doğrusu biz yoklukta varlık arıyoruz. • Mimar, bina yapılmamış bir arsa, yahut yıkılmış, tavanları çökmüş harap olmuş bir ev yeri arar. • Saka, içinde su bulunmayan kap arar. Dülger de kapısı olmayan ev araştınr. • Bir gayeye doğru giderken, daha doğrusu, hakikati araştırırken herkes önce yokluğa doğru koşar, sonradan yokluktan kaçar.434 434 Bu beyitte geçen “yokluk”la, maddî gözlerimizle gördüğümüz için bizce âlem-i gayb olan yokluk âlemine işaret edilmiştir. O âlemin adı yokluk âlemidir. Ama aslında aynı varlık âlemidir. Bütün Hakk yolunda olanların, hakîkati arayanların emeli, var gibi görünmeyen, fakat aslında var olan Allâh’ı idrak etmektir. Bu sebeple herkes gayb âlemine, Hakk’a doğru koşmaktadır. Sonra Hakk’ı idrak edememekten, onun adem-i vücudundan, yani yokluğu düşüncesinden kaçıp kurtularak onu bulmak ve onda yok olmak, “Fena fillah” mertebesine ermek ister. Fakat insan bu fanî âleme bağlanıp kaldığı için, varlık âlemini yokluk, yokluk âlemini yani bu dünyayı var gibi görmektedir. Bu yüzden de hayatın adını ölüm, ölümü de gölge varlık olarak ölü gibi yaşadığı halde hayat sanmaktadır. • Mademki senin ümidin yokluktadır, neden ondan kaçıyorsun? Ümit bağladığın, uzlaştığın şeyle neden çekişiyorsun? • Mademki ümidin o yoklukla uzlaşmış, yoktan ve yokluktan ne diye kaçıyorsun? 1375 • Ey azîz ruh, sen gizlice mana bakımından yoklukla anlaşmadınsa, ne diye yokluk pususuna yatmış bekliyorsun? 445 • Neyin varsa, gönlünü hepsinden çekmişsin de, gönül oltanı yokluk denizine atmışsın. • Şu halde, oltana yüz binlerce av veren şu ümit denizinden ne diye ka çıyorsun? • Senin ruhî gıdan olacak, sana hayat bağışlayacak şeye, ölüm adını koymuşsun. Şu büyücülüğe bak ki, hayat sana ölüm gibi görünüyor. • O’nun san’atındaki sihir iki gözünü de bağladı da, can ihtiras kuyusuna rağbet etti, ona düştü. 1380 • Hakk san’atının büyüsü ile yani Allâh’ın yarattığı fanî güzellerin büyüsü ile bir hayale kapılmışsın da, kuyunun dışındaki devayı zehirlerle, yılanlarla dolu sanıyorsun. • Bu yüzden zavallı insan, felaket kuyusunu sığınacak yer sanmıştır. Sonunda ölüm onu bu kuyuya atar, gider. 1447 • Sen şimdi içinde bulunduğun vücuttan, varlıktan kork! Aslında sen bir gölge varlıktan, bir hayalden ibaretsin; o hayalin de hiç bir şey değil, sen de hiç bir şey değilsin. • Ne şaşılacak şey, hiç bir şeyi olmayan, hiç bir şeyi olmayana âşık olmuş; hiç var olmayan, hiç var olmayanın yolunu kesmiş.435 435 Bu beyitlerde geçen “vücud” (=varlık)tan maksat, fena ahlakımızı, kötü huylarımızı, nefsanî arzularımızı temsîl eden bedenimiz, maddî varlığımızdır. Halbuki bu mecazî varlığımız, aslında var gibi görünen yokluktan ibarettir. Ey Hakk’ı ve hakîkati arayan kişi, sen şimdi içinde bulunduğun etten ve kemikten ibaret olan mevhum varlığından kork! Senin en büyük düşmanın odur. Sen onun içinde hapsedilmişsin, sen bu mecazî bedende hayallere kapılıyorsun, bir hayalden, bir vehimden ibaret olan varlığın hayal kuruyor. Aslında sen de yoksun, hayalin de yok. Gerçek varlık ancak Allâh’tır. O’ndan başka her şey var gibi görünmekte, ama gerçekte yoktur. Bu fanî âlemde hiç bir şey olmayan, hiç bir şey olmayana âşık olmuştur. • Bu hayaller ortadan kalkınca, aklının ermediği şeyler sana apaçık görünür.436 436 Edhem Pertev Paşa’nın şu tercüme beyitleri Hz. Mevlana’nın bu beytine tercüman olmuştur: “Sıyrılıp ruh zulmet-i tenden, Süzülüp eyledikte azm-i vatan, O zaman hallolur bu şüphe ve zan, Bilinir hasılı nedir mana!” (Ruh beden karanlığından sıyrılıp, asıl vatanına, geldiği ruh âlemine süzülüp gidince, işte o zaman insan şüpheden ve zandan kurtulacaktır. Hakîkat ve manevî hayatın ne olduğu bilinecektir.) 446 1523 • Şu gölge varlığından, benliğinden kurtulunca, ne yaparsan “Attığın zaman sen atmadın!” sırrına erersin, emin olursun.437 437 Bu beyitte Enfal Sûresi ’nin şu mealdeki 17. ayetinden iktibas var: “Habîbim, attığın zaman sen atmadın, fakat Allâh attı.” böylece de varlığından, benliğinden kurtulan kâmil insanın yaptıklarının kendisinin olmadığı manası çıkarılmaktadır.

Highlight (pink) - Location 36102

Sultan Mahmud ile Hindli kölenin hikâyesi. 1383 • Allâh rahmet eylesin, Şeyh Attar hazretleri, Musîbetname adlı kitabında Gazi Padişah Gazneli Mahmud’u anarak, onun hakkında çok nükteli, çok güzel şeyler yazmıştır: • Anlattığına göre o büyük sultana, Hint savaşında elde edilen ganîmetten bir köle düşmüştü. • Sultan Mahmud o köleyi kendine oğul edindi. Halîfe yaptı. Tahtına oturttu, orduya kumandan tayin etti. • Hasılı o çocuk, o güzelim tahtın üstünde, o yüce sultanın yanında yer almıştı. • O Hintli köle bu lütfa mazhar olduğu halde, yana yana ağlamakta, göz yaşları dökmekte idi. Sultan Mahmud ona; “Ey kutlu çocuk!” dedi. • “Neden ağlıyorsun? Elde ettiğin devlet, şeref, büyüklük neden tatsızlaştı? Sen padişahlardan da üstünsün, padişahlar padişahı ile dost olmuşsun, aynı tahta oturmuşsun. 1390 • Sen bir tahtın üstünde oturuyorsun, vezîrler, askerler ay gibi, yıldızlar gibi saf saf olmuş dizilmişler.” • Çocuk dedi ki: “Benim yana yana ağlamamın sebebi şu ki; ben kendi yurdumda, kendi şehrimde iken annem, • Beni her zaman seninle korkuturdu; ‘Seni arslan Mahmud’un eline düşmüş göreyim!’ derdi. • Babam da annemin bu korkutmalarına kızar; ‘Bu ne hiddet, bu ne kötü dilek!’ diye söylenirdi. • ‘Çocuğuna başka bir beddua bulamıyor musun ki, böyle kötü, böyle kahredici dileklerde bulunuyorsun? 1395 • Hanım! Sen pek merhametsizsin, taş yüreklisin, bu sözlerinle sanki çocuğu yüzlerce kılıçla öldürmedesin.’ diye sızlanırdı. 447 • Ben ise annemle babamın bu sözlerine şaşırır kalırdım... Gönlüme bir vehim, bir korku düşerdi. • Acaba Sultan Mahmud, nasıl cehennem huylu, yakıcı, kırıcı bir adam ki ölümle, belalarla adı anılıyor? Kötülüklere, zulme örnek olarak gösteriliyor? • Daima senin korkunla titrerdim; kereminden, insanlığından, büyüklüğünden gafil idim, haberim yoktu. • Ey dünya padişahı, annem nerede? Gelsin de beni şimdi taht üstünde görsün!” 1400 • Ey gafil, anlayışsız kişi! Senin fakirliğin, yoksulluğun aslında senin Mahmud’undur. Cismanî duyguların seni daima Mahmud ile korkutmaktadır.438 438 Beyitte geçen “fakirlik, yoksulluk” maddî fakirlik değildir. Manevî yoksulluk, ruhî fakirliktir. Bunlar “adem” (=yokluk), “fena” (=hiçlik) ile aynı manaya gelmektedirler. Maddî zenginlik duygusundan yakasını kurtarmak, ölmeden önce ölmek, “fena ender fena” (hiçlikte hiç olmak), daha doğrusu yoklukta yok olmaktır. • Sen bu yüce Mahmud’un şefkatini, merhametini bilseydin “İşin sonu hayır ola!” derdin. • Ey korkak gönüllü; yokluk, yoksulluk senin Mahmud’undur. Seni Mahmud’la korkutan, seni doğru yoldan çıkaran anneni, yani senin maddî menfaatini düşünen nefsini pek dinleme! • Sen fakirliğe, yoksulluğa av olur, kendini ona kaptırırsan, o Hintli çocuk gibi kıyamet günü sevinç göz yaşları dökersin. • Şu maddî varlığımız, bedenimiz, bizi besleyip yetiştirmede anamız gibidir. Fakat bu ana bize yüzlerce düşmandan daha çok düşmandır. 1405 • Beden hastalanınca, seni ilaç aramaya zorlar; kuvvetlenince de seni şeytanlaştırır.

Highlight (yellow) - Location 36135

Sabretmek insanın içini açar, gönlünü ferahlandırır. • Sıkıntı ve kederlerle dolu olan bu bedeni, bir zırh olarak bil, o elbise yerine ne kışın bir işe yarar, ne de yazın. 448 • Balçıktan yaratılmış, çok fena huylu, çok harîs, çok aç gözlü bir varlık olan bedenimiz ile, göklerden, ruh âleminden gelen tertemiz, ilahî bir varlık olan ruhumuz, ezelî takdir gereği arkadaş olmuşlar, muvakkat bir zaman için şu dünyada beraber yaşamaktadırlar. Asıl ruhumuzun bu bayağı, kötü huylu, ahlaksız birisi ile arkadaş olması, onun yaptığı bütün huysuzluklara, kötülüklere ses çıkarmaması, onu sabretmeye alıştırdığı için iyidir. Çünkü sabır insanın içini açar, gönlünü ferahlandırır. Nitekim azîz Peygamberimiz Efendimiz de; “Sabır, ferahlığın anahtarıdır.” diye buyurmuşlardır. • Ayın karanlık geceden kaçmaması, sabretmesi, onu nurlandırır, aydınlatır. Gülün dikenin arkadaşlığına katlanması, sabretmesi de, ona çok güzel bir koku, latîf bir renk verir.439 439 Hz. Mevlana şu güzel ruba’îsinde aynı düşünceyi ifade buyurmuşlardır: “Dost ile anlaşan, dostsuz kalmaz, alıcı ile beraber olan tüccar iflas etmez. Ay gecenin karanlığından ürküp kaçmadığı için nur saçmaktadır. Gül dikenin cefasına katlandığı için güzel kokuya sahip olmuştur.” • Sütün ana karnında, kan içinde, pislik içinde sabretmesi, onu deve yavrusuna gıda yapmıştır.440

Highlight (yellow) - Location 36220

Cebir, kâmil insanların kolu, kanadıdır. Tenbellerin ise ayak bağıdır, zindanıdır.446 446Cebr Allâh’tan başka kimsede kuvvet ve kudret olmadığına, her şeyin, her hadisenin onun emri ile, onun takdiri ile olduğuna inanmaktır. Cenab-ı Hakk’ın iradesi dışında hiç bir şeyin meydana gelmediğini bilmektir, insanın kendi cüz’î iradesini gerek hayıra ve gerekse şerre yöneltmesi de, Hakk’ın irade ve ihtiyarından olduğunu anlamaktır. Bu çeşit cebre “Mahmud Cebr” (Beğenilen, makbul olan cebr) diyorlar. Kendi irade ve ihtiyarını tamamıyla Hakk’ın irade ve ihtiyarına bırakan kimsede, her şeyi yapan, halk eden Allâh’tır inancı yerleşir, bu inanç onu kurtarır ve felakete sürüklemeyebilir. Bu cebr, kâmil ve ariflere kol kanat olur. Onları daha çok iyilik yapmaya, kulluk etmeye teşvik eder. Fakat kendi varlığından kurtulmamış olanlara da cebr inancı zindan olur. Onları yoldan çıkarır. Bu cebre arifler “Mezmum Cebr” (=Makbul olmayan cebr) diyorlar. 452 • Bu cebir inancını sen Nil nehri gibi bil! İnanan kişiye su, inanmayan kişiye kandır. • Kanat vardır, doğanları padişaha götürür. Kanat vardır, kuzgunları mezarlığa, leşe uçurur.

Highlight (yellow) - Location 36272

Yokluk ve zikir 1466• Daha önce yokluk denizinin ne olduğunu anlattık. Bunları duydun ya, sen şimdi hep o denizde bulunmaya gayret et! Buna çalış!450 450 1365 numaralı beyitten sonraki bölüme lütfen bakınız • İş yerinin, eser ortaya koyma yerinin aslı, o yokluktur. Orada hiç bir şey yoktur. Oranın nişanı, belirtisi de yoktur. Orası bomboştur. • Bütün ustalar, eser ortaya koymak, işlerini göstermek için kırık dökük yer isterler, yokluğu ararlar. • Bütün sanatkarların, ustaların ustası olan, hiç bir şeye ihtiyacı bulunmayan, herkesin kendisine muhtaç olduğu Allâh’ın da yaratma yeri yokluktur. 1470• Nerede bu yokluk daha fazla ise, Hakk’ın işi ve yaratma yeri oradadır. • Yokluk en yüce mertebe olduğundan ötürüdür ki, dervişler, o yoksul kişiler, oraya varmışlar, mükafatlarını almışlardır.451 451Hz. Mevlana, Mesnevî’nin bir çok yerlerinde “Yokluk” üzerinde durur. “Varlık ancak yoklukta görünür.” diye buyurur. Bir Mesnevi beytinde: “Varlık aynası nedir? Yokluktur. Eğer aptal değilsen, sen de öbür tarafa yokluk götür.” der. • Hele bedenini, malını yok etmiş derviş, hepsinden de ileridir. Fakat iş, beden yokluğundadır, dilencilikte değil!452 452 Beyitte geçen “beden yokluğu”; “ölmeden evel ölme” sırrına eren, cismanî arzularından kurtulan kişiye aittir. Yoksa yoksulluk fakirlik, dilencilik değildir. Nitekim Mevlana bir beytinde; “Dünya nedir? Dünya Allâh’tan gafil olmaktır. Kumaş, para, çoluk çocuk ve kadın değildir.” diye buyurur. Azîz Peygamber Efendimiz de bir hadîslerinde; “Allâh’ım, zenginlikten olduğu gibi, fakirlikten, yoksulluktan da sana sığınırım.” diye buyurmuşlardır. Buradaki fakirlik, lokma fakirliğidir. Allâh fakirliği değildir. • Dilenci, malını mülkünü yemiş, maddî varlığını tüketmiş kişidir. Kanaat sahibi ise, Allâh’a güvenerek varlığına kıyan; bedenini, rahatını düşünmeden, iyilik için çırpınan insandır... 455 • Öyle ise ey hakîkati arayan kişi, artık dertten şikayet etme. Çünkü dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.453 453 Bu beyitlerle Hz. Mevlana her var olanın, yani var gibi görünen her şeyin aslının yokluk olduğunu beyan buyurmaktadır. Hakk her şeyi yoktan yaratmıştır. Kim maddî varlığından fedakarlık yaparsa, tenini beslemekten, bedene ait zevklerden, benlikten kurtulursa, gerçek varlığı bulur, ilahî huzura kavuşur. Bu yüzdendir ki, Allâh’a tam manasıyla gönlünü veren kişi, geçimini sağlayacak maldan değil de fazlasından yüz çevirmiş, kendini cismanî arzuların esaretinden kurtarmış, hürriyete kavuşmuştur. Bunda da dinimiz itidali, orta yolu seçmiştir. Mehmed Emin merhumun dediği gibi: “Altın, sarı bir yılandır, vicdanları ısırır. Lakin hayat kavgası için bu silaha muhtacız.” Dünyada dertten, maddî ihtiyaçlar içinde kıvranmaktan, huzursuzluktan şikayet ve feryad etme! Bunlar insanı yokluğa kurtuluşa götüren birer rahvan at gibidir. 1475 • Biz bu kadar söyledik, ötesini sen düşün. Eğer fikrinde bir durgunluk varsa, iyi düşünemiyorsan, Allâh’ı zikrederek fikrini uyandır, harekete geçir. • Çünkü zikir, düşünceyi harekete getirir, sen zikri şu uyuşmuş düşünceye güneş yap da onu canlandır!454 454“Mevleviler, esmayı (Allâh’ın isimlerini) zikretmek yerine aşk ve cezbeyi sülûkün esası olarak almışlardır.” görüşünün gerçeğe uymadığını Mevlana’nın bu beyitleri açıkça göstermektedir. Kur’an’ın bir çok yerlerinde; “Beni zikredin, ben de sizi zikredeyim.” (Bakara Sûresi, 152) Allâh’ı çok zikrediniz mealinde ayetler vardır. Hz. Mevlana tam Muhammedî bir yolda olan velî, ilk yapılan resimlerinde bile elinde tesbih olduğuna göre nasıl zikirden vareste kalır? • İşin aslı cezbedir. Ama azîz dostum, çalışmayı, gayreti bırakıp sakın cezbeyi bekleme, cezbe kendi kendine gelmez. • Çünkü çalışmayı, ibadeti, iyilik etmeyi bırakmak, nazlanmaya benzer. Hakk yoluna canını ve başını koyan bir kimse hiç nazlanabilir mi?455 455 Hakk yolunda yürüyen kişinin Hakk’a ulaşması ve hakîkat makamına erişmesinin aslı cezbedir, ilahî cezbe nedir? Cenab-ı Hakk’ın bir kulunun gönlünü, ruhunu sevgi ile kendine çekmesidir. Kulunun kalbine sevgi ateşini düşürmesidir. Bu hale gelen bahtiyar kul, elinde olmadan cümle ağyar ve masivadan geçer, kendi mecazî varlığından kurtulur. Fakat kulun “Hakk’ın cezbesi gelsin, beni benden alsın.” diye cezbeyi beklemesi doğru değildir. Mümkün olduğu kadar Hakk yolunda gayret sarf etmesi, ibadet etmesi, nefsiyle mücadelede bulunması, hiddetini, şehvetini yenmesi lazımdır. Kâh zikir ile, kâh hamd ile, kah şükür ile dinî ve insanî vazifelerini yaparak Hakk’ın sevgisini kazanmalıdır. Çünkü Allâh’ın cezbesi, kuluna olan sevgisinin derecesi nisbetinde tecellî edecektir. • Oğlum, ne Allâh’ın lütfuna mazhar olacağını, ne de kahra uğrayacağını düşünme; sadece onun emirlerine uymayı, nehyettiği, yapma dediği şeylerden kaçınmayı göz önünde tut! 456 1480 • Derken, cezbe kuşu, ansızın beklemediğin bir zamanda, yuvasından sana doğru uçar gelir. Sabah olduğunu, nura kavuştuğunu görünce artık mumu söndür.456 456 Buradaki mum, Hakk’ı bulmak için sarf edilen emek, külfet, zahmet ve ibadet sembolüdür. Yanlış anlaşılmamalı, cezbe kuşu gelince mumu söndürmekten maksat, artık ibadetten, namazdan niyazdan vazgeçmek değildir. Arifler ibadet ile ubûdiyyeti birbirinden ayırmışlardır, ibadet, bir vazife ile yapılan bir takım zahmet ve külfete bağlı olan hizmet ve vazifedir. Bu abidlerin, zahidlerin işidir. Ubûdiyyet ise, bir vazife sayılarak zoraki yapılan hizmet değildir. Hakk’a karşı duyulan sevgi ve zevkle canla başla yapılan kulluktur. Bu ibadet, âşıkların ibadetidir. Birinci ibadette korku esas olurken, ubûdiyyette aşk esastır. Çünkü bir âşıkın maşukuna hizmeti, bir zahmet değildir, bir zevktir. Bu sebeple beyitte geçen “Sabah olunca mumu söndür!” demek, Allâh’a kulluğu bırak demek değildir. Taklidî ibadeti tahkîka götür, zoraki ibadetten aşk ibadetine geç, anlamına gelmektedir. • Gözler, örtülerden, perdelerden geçince, göreceği nur, O’nun nurudur. Bu görüşe mazhar olan, Hakk’ın nuru ile bakan mutlu kişi, derilere baktığı zaman içi görür. • Hakk’ın nuru ile bakan kişi, zerrede ebediyet, sonsuzluk güneşini görür, katrede bütün denizi seyreder.457 457 Beyitte geçen “Zerre” maddî varlıkların, “Sonsuzluk güneşi” ise Hakk’ın sembolüdür. Damla manasına gelen “katre”, bir insanın vücudunu, bütün denizde Allâh’ın bütün isimlerini, vasıflarını kendisinde toplamış bulunan hakîkat mertebesini göstermektedir. Bir şeyde Allâh’ın kudretini, sıfatını ve yaratma gücünü seyretmek, zerrede güneşi görmeye; bir kimsenin katre-i vücudunda Hakk’ı isimleri ve sıfatlarıyla görebilmek, bir damla da denizi görmeye benzetilmiştir. Abdurrahman Cami hazretleri; “Cihan, bizim sevgilimizin güzelliğini aksettiren bir aynadır.” demekte, İbrahim Gülşenî hazretleri de; “Nedir bu katrelerde bahr-ı umman olduğun cana? Nedir bu zerrelerde şems-i tapan olduğun cana? Çü sensin zahir ve batın hakikatte olan mevcud, Nedir bu nakışı gûnâ gûnde pinhan olduğun cana?” demiştir.

Highlight (yellow) - Location 36390

Öyleyse sevgililere, dostlara ulaşınca, susarak otur! Haddini bil! Başköşeye geçerek kurulma! Alçak gönüllü ol! • Aklını başına al da cuma namazına bak; herkes camiye toplanmış, bir arada, bir düşüncede; fakat hepsi de susarak oturmakta.461 461 Şu hadîste susmanın fazîletini ifade eder: “Susmak, alim için süstür, zinettir. Cahil için de bilgisizliğinin örtüşüdür.” • Neyin varsa, al da susmak yönüne doğru çek götür! Kâmil bir insan olmak istiyorsan sus, konuşma, gösterişten sakın!462 462 Hasan Basri hazretleri diyor ki: “Biz öyle kimselere yetiştik ki, onlar sahip oldukları bir hikmeti, sırf şöhret korkuşu sebebiyle saklar, kimseye açmazlardı. Onu açmış olsalardı, şüphesiz hem kendileri, hem de arkadaşları faydalanırlarda” Bir gün Hz. Ali (r.a.) Kûfe mescidine girdiği zaman, bir adamın orada bulunanlara bir takım şeyler anlatmakta olduğunu görmüş ve; “Bu nedir?” diye sormuş. “Bir adam konuşuyor.” demişler. O da; ‘“Bu adam ben falancayım, beni tanıyın!’demek istiyor.”

Highlight (orange) - Location 36511

Gülme nedir? Bu işin aslını biraz bilseydin, güleceğin yerde kan ağlardın.”473 473 Peygamber Efendimiz; “Eğer benim bildiğimi siz bilseydiniz, az güler, çok ağlardinız.” diye buyurmuşlardır. Başka bir hadîslerinde de; “Gülmeyi azalt, çünkü çok gülmek kalbi öldürür.” diye müminleri uyarmıştır. Büyük mütefekkir Bergson; “Her kahkaha bir bardak kana bedeldir.” derken, sanki Hz. Mevlana’nın; “Gülecek yerde kan ağlardın.” fikrine aşina çıkmıştır. Başka bir mütefekkir de; “Sık sık gülen insanlar, çok kederli olup, kederlerini yapmacık bir neşe ile örtmek isteyenlerdir.” demiştir. Gerçekten de gülmek, kahkaha atmak, göz yaşlarımızın maskesi olduğu da bir gerçektir. Yerinde gülmek elbette güzeldir. “Güzel bir gülüş, karanlık eve giren bir güneş ışığıdır.” demişlerdir. Peygamber Efendimiz de daima tebessüm ederlerdi.

Highlight (yellow) - Location 36751

Ey yayını çekip okunu atan kişi! O pek yakında, sen ise uzaklara ok atıyorsun. 2355 • Her kim ne kadar çok uzağa ok atarsa, böyle kıymetli bir defineden o kadar çok uzak kalır. Daha fazla ayrılır, daha fazla uzağa düşer. • Filozof, aklına güvendi. Kendini düşünce ile doldurdu. Bırak koşsun gitsin, zaten defîne onun arkasında kaldı. • Ona koş, git de, o ne kadar hızlı koşarsa gönlünden, gönül muradından o kadar ayrılır, uzaklaşır. 2369 • Nice ilim, nice akıl, nice anlayış, nice zeka vardır ki, hakîkat yolcusuna, gulyabani kesilir, yolunu vurur. • Filozofların şerlerinden kurtulmak için, cennetliklerin çoğu ahmaktır.488 488 Bu ve bundan sonra gelecek beyitlerde “Cennet ehlinin çoğu ahmaktır.” hadîsine işaret edilerek, ilmi ile, aklı ile mağrur olanların Hakk yolunda ilerleyemedikleri, benliğe kapıldıkları, yolu şaşırdıkları ifade buyrulmaktadır. Gerçekten akıl, dünya işlerini görmekte işimize yarıyor ama, hakîkati düşünmekte bize ayak bağı olur. Akıllı ve zekî insan aklını kullanarak hakîkate ulaşamaz. Bu bir aşk ve iman işidir. Fuzulî ne demiş; “Ben akıldan isterim delalet, Aklım bana gösterir dalalet.” • Gururdan, kendini beğenmekten kurtul! Lüzumsuz, fazla şeyleri üstünden at da, her an Hakk’tan sana ilahî rahmetler yağsın. • Akıllılık, kendini bir şey zannetmek, alçak gönüllü ve kırık kalbli olmanın zıttıdır. Anlayışlı, cin fikirli olmayı bırak! Hakîkat yolunda ahmaklığı kendine huy edin! • Akıllı ve zekî olmayı hırs ve tama’ tuzağı bil! Temiz kişi, ne diye şeytan gibi zeki olmayı dilesin? 476 • Akıllı ve zeki kişiler, bir san’atla iktifa etmişler; ahmaklar ise, san’atı görmüşler, o san’atta takılıp kalmamışlardır da, o san’atta san’atı yaradana ulaşmışlardır.”

Highlight (yellow) - Location 36785

1855 • Nihayet İsa’mızın tek renge boyayan birlik küpü, yüzlerce renk küplerini kırar, geçirir.490 490 Hz.İsa bir mucize göstermiş, bir boya küpünden istenilen, çeşit çeşit renklere boyanmış kumaşlar çıkarmıştır. Hz. İsa’nın küpten çeşit çeşit kumaşlar çıktığı gibi, vahdet küpünden de türlü türlü renk ve çeşitlerde varlıklar zuhur edeceğine işarettir. • Çünkü o cihan tuzlaya benzer. Oraya ne girerse renksiz olur.491 491 Hz. İsa’nın küpü gibi tuzla da, “mertebei vahdet”; (=birlik mertebesin)), yanı âlemi vahdeti göstermektedir. âlemi kesret (=çokluk âlemi) merteb’ei vahdet(=nur-ı vahdet)le bir renge boyanır. Kesret (=çokluk) ortadan kalkar, vahdet (=birlik) meydana gelir. 477 • Şu toprağa bir bak! Çeşit çeşit renkte bulunan insanları, mezarlarda bir renge boyamada. • Bu görünen mezar, bedenlerin tuzlasıdır. Mana âlemine ait tuzla ise bambaşkadır. Bundan tamamıyla ayrı bir tuzladır. • Mana tuzlası, manevîdir. Mana âlemindedir. O ezelden ebede kadar yenilikler içindedir.

Highlight (yellow) - Location 36812

Şöyle ki bir insanın huyu hayvan huylarından hangisini taşırsa, o hayvanın şeklinde dirilecektir. Eğer hayvan huylarından kurtulmuş, temizlenmiş ise insan sûretinde haşr olacaktır, iyi düşünceler, hareketler, o ruhani âlemde meydana çıkacaktır, iyiliklerimiz kötülüklerimiz çeşitli şekillere bürünerek bizi karşılayacaktır. Mevlana Dîvan-ı Kebîr’inde de aynı konuyu tekrarlar. Mesela IV. ciltte 1940 numaralı gazelde”Ölümünden sonra, yaşarken kafanda taşıdığın her düşünce çocuğu mezarının etrafında ‘Baba, baba!’ diye dönüp dolaştığını görürsün. Güzel düşüncelerinden huriler ve gılmanlar doğmuştur. Çirkin düşüncelerinden koca şeytan..”

Highlight (yellow) - Location 36878

•İnsan, durmadan, aralık vermeden yüzlerce cilt kitap okusa, Allâh takdir etmedi ise hatırında hiç bir şey kalmaz. • Fakat, o kişi Allâh’a kulluk eder de, iyi ve insanlara yararlı olursa, bir kitap bile okumadan, kendi içinden, kendi gönlünden görülmemiş, duyulmamış nadir bilgiler elde eder. 481 1935 • Bil ki; yüce gökler, insanın idrak ettiği, akıl erdirdiği şeylerin aksidir. Gökler o akisten ibarettir.498

Highlight (yellow) - Location 37034

• Sonra dönüyor, ateşli bir “La havle” çekiyor; “Benim onun işine karışmam, onu kınamam kâfirliktir, kin güdücülüktür.” diye düşünüyordu.506 506 Lâ havle velâ kuvvete illa billahi’1aliyyi’lazîm’ (=Ulviyet ve büyüklükte tek olan Allâh’tan başka kimsede kuvvet ve kudret yoktur.) sözü doksan dokuz hastalığın ilacıdır. Bu hastalıkların en küçüğü iç sıkıntısıdır.” diye bir hadîs vardır. Bir şeye canı sıkılan, içi daralan müslüman bu yüzden “la havle” der.

Highlight (yellow) - Location 37046

Müridin, muradını bulması, şeyhle ormana yakın bir yerde buluşması. • O bu düşüncelere dalmış giderken, meşhur şeyh bir arslana binmiş olarak önüne çıkıverdi. • Kükremiş arslan, o odunu taşımakta idi. O ermiş kişi de, odunların üstüne oturmuştu. • Kamçısı da, Allâh’ın bir lütfu eseri olarak erkek bir yılandı, yılanı bir kamçı gibi eline almıştı. 2133 • O büyük velî, müridi uzaktan görünce güldü de, dedi ki: “Ey beni görmek için yollara düşen kişi, sen şeytandan o sözleri duymamış ol!” • O büyük şeyh, gönlünün nuru ile, müridin aklından geçeni bildi. O nur ne güzel bir yol göstericidir. 2135 • O büyük varlık, o hünerli kişi, yolda, müridin gönlünden neler geçti ise, onları bir bir söyledi. • Ondan sonra da, o güzel sözler söyleyen şeyh, kendi karısının inkarı hususundaki zor meseleyi anlatmak için ağzını açtı da, dedi ki: • “Ben nefsimin hevasına kapılarak, şehvete boyun eğerek, o kadının cefasına, hakaretlerine katlanmıyorum. Bu şüphe, bu düşünce senin nefsinin bir hayali; bunun üzerinde durma! • Ben sabredip o kadının hakaretlerine katlanmasaydım, onun yükünü çekmeseydim, bu erkek arslan, hiç benim yükümü çeker mi idi? • Bizler, hakîkat yolunda ileri geçmek için hızlı giden, sarhoş, kendinden geçmiş develer gibi, Cenab-ı Hakk’ın ezelde bize yüklediği bu ağır yükü, şikayet etmeden, sızlanmadın çekip götürmekteyiz. 2140 • Ben Hakk’ın emrini, fermanını yerine getirmekte ham değilim ki, halkın beni kınamasını, çekiştirmesini düşüneyim. • Bizim geri kalmamız da onun buyruğundadır, ileri gitmemiz de.. Canımız yüz üstü koşarak onu aramaktadır. • Bizim bekar oluşumuz, evli bulunuşumuz, rahatı arzulayan nefsimizin isteklerinden değildir. Bizim canımız, bir zar gibi Hakk’ın elindedir, isterse tek atar, tek yaşatır; isterse çift atar, ölülük nasip eder. • O ahmağın da nazını çekerim, onun gibi yüzlercesinin de ama, bu ne renk aşkındandır, ne koku sevdasından. • Bu naz çekmeler, bu sıkıntılar, bizim talebemizin dersidir. Sen bizim ızdıraba katlanmamızın, zorluklarla yaptığımız savaşın ihtişamını düşün, nereye varmada? 490 2145 • Nereye mi varır? Yere bile yol olmayan bir yere. Allâh ay’ının gözleri kamaştıran nürundan başka bir şey bulunmayan yere.508

Highlight (orange) - Location 37241

Herkes derdine bir derman, yaraşma bir merhem arar. Bu yüzden de, âlem ayakta durur, işler yürür, gider. • Hakk korkuyu bu âleme direk yapmıştır. Herkes korku yüzünden bir işe sarılmıştır. • Allâh’a hamd ve senalar olsun ki, korkuyu yeryüzüne mimar yaptı. Yeryüzünü onunla düzene koydu.

Highlight (yellow) - Location 37280

Erkek arslanla ejderhadan çok korkma da, bildiklerinden, akrabalarından çekin, kork! • Onlarla buluşman ömrünü tüketir; onları anman, onları düşünmen, gaip âleminden kazandığını yitirir. • Akrabalarının her birinin hayali, susuz eşek gibi, ten kabından fikirlerini sömürür, içer.532 532 Dost ve akraba dediğin kimselerin hayali susamış eşek gibi, senin bedeninin kabından dinine faydalı olan fikri ve zikri şerbet gibi emerler. Bu suretle senin bedeninin kabında fikri ilahî ve zikri rabbânî şerbetini bırakmazlar. Bu sebeple onların susamış eşeklere benzeyen hayallerini kalp evine sokma! • O söz getirip, söz götüren, ahlaksız akrabalarının hayali, ab-ı hayat denizinden bin müşkilatla elde ettiğin hakîkat çiğ tanelerini emer, kuruturlar.

Highlight (blue) - Location 37345

Denizden çık, karaya dön, yüzünü kuruluğa, toprağa çevir! Oyundan, oyuncaktan söz aç; çocuğa bu daha iyidir. • Çocuklukta, oyun oynaya oynaya, yavaş yavaş, çocuğun canı akıl denizi ile bildik olur. Yüzmeyi öğrenir. 2255 • Oyun görünüşte akla uymaz ama, çocuk oyunla akıllanır. • Deli çocuk, nasıl oyun oynar? Cüz’ lazımdır ki, küll’e dönsün.539 539 Bu beyitlerde geçen çocuk, çocukça şeyler, oyunlar, oyuncaklar “cüz’î aklı”, “aklı meaşı” temsil ederler. Bunlar “aklı küll”e, “aklı mead”a basamak basamak yükselen derecelerdir. Oyun ve oyuncaklar çocuğu yavaş yavaş kemale götürür.

Highlight (pink) - Location 37351

Aslında defîne arayan kişi defîne aramadı, kendini aradı. 2257 • Öteyi beriyi kazarak defîne arayan o fakirin hayali, riyasız olarak “gel, gel” diyerek beni âciz bıraktı. • Sen onun sesini duymazsın ama, ben duyarım; çünkü sırlar âleminde ben, onun sırdaşıyım. • Sen onu defîne arayan biri sanma! Asıl defîne kendisidir. Dost manada, gerçekte, dosttan başka birisi olabilir mi?540 540 Hz. Mevlana bir Dîvan-ı Kebîr beytinde şöyle buyurur: “Benim canım, senin canın oldu. Senin canın da benim canım. Şu dünyada iki ayrı bedende bir canı kim görmüştür?” Bu hususta ariflerden birisi der ki: “Kim kimi seviyorsa, o odur. Gerçek talip arayan, matlûbunda aradığındadır. Hakîkî âşık, sevdiğinde kaybolmuştur.” Emîr Hüsrev Dehlevî de bu konuda şu beyti söylemiş: “Ben sen oldum, sen ben oldun. Ben ten oldum, sen can oldun, artık bundan sonra hiç kimse, ben ayrıyım, sen ayrısın diyemez.” 2260 • O her lahza, her an kendine secde eder. Secde ederken yüzünü görsün diye de önüne bir ayna koymuştur.541 541 Benlikten kurtulmuş olan, kendini düşünmeyen âşık kendi çehresini müşahede eder de, gerçek varlığını teşkil eden gönlünde Hakk’ı ve onun sıfatlarını düşünmeye dalar. Hakk âşıkı, büyük velî, İbn Farız hazretleri de meşhur Taiyye-i Kübra kasîdelerinin 153-154 numaralı beyitlerinde Hz. Mevlana’nın bu mübarek beytini açıklamış gibidir: “Biz ikimiz buluşma hali bakımından bir abid gibiyiz ki, her secdede, kendi öz hakîkatimize secde ediyoruz. Her diz çöküşte, bana kimse dua etmedi. Sadece ben, kendime dua ettim ve ben kimseye dua etmedim, ancak kendime dua ettim.” • Aynada kendi hakîkatini bir zerrecik, bir iğne ucu kadar görseydi, o yok olurdu da, ondan, bir hayalden başka bir şey kalmazdı. 503 • Hatta hem hayalleri yok olur, giderdi. Hem de kendisi yok olurdu. Bilgisi de, bilgisizlik içinde yok olur giderdi.542 542Bir şair Cenab-ı Hakk’a niyazda bulunarak diyor ki: “Allâh’ım benim gözümden güzel çehrelerde kendi güzelliğini seyreden sen değil misin? Böyle olduğu halde, neden kendi güzelliğini benden gizliyorsun?” Gülşen-i Râz sahibi Şebüsterî hazretleri de ayna konusunda şunları söylüyor: “Yokluk aynadır. âlem o aynada akis. İnsan da gözü gibidir. Ayna karşısında bulunan da, o göz içinde gizlenmiştir. Sen aynadaki aksini görürsün. Allâh o gözün nuru, göz bebeğidir. Allâh bu gözle, o göz bebeği olan nuru... Bu gözle kendi kendini görür. Bu işin aslına iyice bakarsan, anlarsın ki, gören de O’dur, göz de O, görünen de... Cihan insan olmuştur, insan da cihan. Bundan daha temiz, daha güzel bir beyan, bir anlatış da olamaz. Sen cihanı baştan başa bir ayna gibi gör. Her zerrede yüzlerce güneş parlamadadır.” Bir başka şair de Cenab-ı Hakk’a niyazda bulunurken diyor ki: “Öz hüsnünü kılmaya temaşa, Bir ayna yaptın ismi eşya!” (Allâh’ım sen kendi güzelliğini seyretmek için, bütün varlıkları, bütün yarattıklarını kendine ayna yaptın.) • Bilgisizliğimizden ötürü; “Şüphe yok ki, benim, ben!” diyen bir başka bilgi baş gösterir meydana çıkar.543 543 Bu beyitte 28. Kasas Sûresi’nin şu mealdeki 30. ayetine işaret var: “Ey Musa, ben âlemlerin Rabbi olan Allâh’ım!” • “Âdem’e secde ediniz!” diye ses gelip duruyor. Bir an için olsun kendi hakîkatinizi gören siz Âdem değil misiniz?544 544 Bu beyitte Bakara Sûresi’nin 30-36. ayetlerine işaret var. 2265 • Bu ses, meleklerin gözlerindeki şaşılığı giderdi de, yeryüzü onlara lacivert gökyüzünün aynı göründü.545 545Âdem gizli bir hazîne idi. Melekler şaşılıklarından ötürü, onun hakîkatini göremiyorlardı. Şaşılık zail olunca Âdem’in hakîkatini gördüler ve ona secde etiler. Taiye Kasîdesi’nin 476. beytinin manası şöyle: “Ve ben kendi içimde benim tecellî aynama secde edenleri gördüm. Kat’î olarak bildim ki; ben kendisine secde ettiğim Âdem’in ta kendisiyim.” • Bu ses; “Allâh’tan başka ilah yoktur!” dedi de, her şey yok oldu. Ancak, Allâh var olmakla, vahdet açılıp saçıldı. • O dostun, o doğru yolu bulmuş sevgilinin kulağımızı çekmesi zamanı geldi.546 546 Şerhlerde bu beyitte geçen “dost”u çeşitli yönden görenler var: Bir kısmı “Bu dost Hüsameddin Çelebi’dir.” diyor, bazısı; “Peygamber Efendimizdir” diyor. Ankaravî hazretleri; “Dosttan murad Allâh’tır.” diye yazıyor. Nicholson ise, dostu insan-ı kâmil olarak kabul ediyor.

Highlight (yellow) - Location 37433

Sanki her gece bedenleri terk edip giden ruhlara Cenab-ı Hakk; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormada, ruhlar da; “Evet, Rabbimizsin!” diye cevap vermede. 2298 • Her gece uykuya varınca, benim tedbirim, bilgim, hünerim, her şeyim batan bir gemi gibi denizin sularına gömülür. • Ne ben kalırım, ne hünerim, ne de bilgim kalır. Bedenim ise hiç bir şeyden haberi olmayan bir leş gibi yerlere serilir. 2300 • O yüce pâdişah, her gece seher vaktine kadar ruhlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormada; ruhlar da “Evet, Rabbimizsin.” diye cevap vermede.552 552 A’râf Sûresi ’nin 172. ayetine işaret vardır. Bu ayeti çeşitli şekilde tefsir edenler var. Mirsadü’l-İbâd adlı eserin sahibi Şeyh Necmeddin Razî hazretlerinin bu ayeti açıklamasını hulasa olarak arzetmek istiyorum: “Ruh âleminde bütün insanların ruhları, Hakk’ın ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ sorusunu duydular. Ve hepsi de; ‘Evet’ cevabını verdiler. Fakat ruhların daha yaratılışta tabiatlarının çeşitli oluşundan ötürü, Hakk’ın ayette bahsedilen sorusuna verdikleri ikrarı, karakterleri ve kabiliyetlerine göre değişik oldu. Şöyle ki: Sâbikûn nebî ve velîlerin ruhları, sevgi ateşi ile, candan iştiyakla ‘Evet’ dediler. ‘Seni seviyoruz. Sana candan kulluk ediyoruz. Rabbimiz!’ diye cevap verdiler. Ashabı meymene (=gerçek iman sahipleri) iman dili ile ‘Evet’ dediler. ‘Kulluk ettiğimiz tek varlık sensin Rabbimiz!’. Ashabı meş’eme (=Hakk’a bağlı olmayan riyakarlar) gönülleri öfke ile dolu, gözleri ilahî ihtişama perdeli olan günahkarlar da, istemeyerek, esirler gibi zoraki ‘Evet’ dediler.” İşte dünyada imansız olan, kötülükler yaparak yaşayan insanların ruhları bunlardır. A’raf Sûresi’nin 172. ayetinin meali şöyle: “Rabbin âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini çıkarıp da, onları nefislerine karşı şahid tutarak; ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ diye buyurduğu vakit; ‘Evet, Rabbimizsin, şahid olduk’ demişlerdi. Bu şahit tutuşumuzun sebebi, kıyamet günü; ‘Bizim bundan haberimiz yoktu!’ dememeniz içindi.” 506 • Fakat; “Evet, Rabbimizsin.” diyen ve Allâh’a ikrar veren kullar nerede? Sanki herkesi sel götürmüş, yahut da hepsini bir timsah yemiş, hepsi de ölmüş gitmiş. • Sabah vakti, gece karanlıklarının kınından parlak kılıcını çekince; • Ve doğu güneşi, geceyi ortadan kaldırınca, karanlıklar timsahı bedenlerini meydana çıkarır. • Biz de, o timsahın midesinden Yunus gibi çıkarız. Renk, koku dünyasına yayılırız. Yine günlük hayat başlar.553 553 Yûnus (a.s.) bir peygamberdir. Kur’an’da bir çok yerde adı geçer. Ayrıca bir Sûrenin de adı Yûnus’dur. Yûnus’u bir balık yutmuştu. Balığın karnında üç gün kaldıktan sonra tesbihle meşgul olduğu için kurtuldu. 2305 • Halk da Yûnus gibi, kendilerini yutan gecenin karnında Allâh’ı tesbîh ettiler de, o yüzden rahatladılar. • İnsanların her biri, seher vakti, gece balığının karnından çıkınca der ki:554 554 Hz. Mevlana Dîvanı Kebîr’de seher vaktine dair şu beyti söylemiş: “Bir çok seher vakitleri, müminin ibadet evinden içeri girer de; ‘Ben mutluluk yıldızıyım, ne istersen benden iste! Muradını vereyim’ der.” Ma’rifetname sahibi de seher vaktinden bahsederken; “Ref eder dildar vechinden nikahın vakti subh, Anı seyreyler o kim hüşyâr olur vakti seher.” (Sevgili yüzünden peçeyi, örtüyü seher vaktinde kaldırır. Uyanık olan onu seyreder.) diye yazmıştır.

Highlight (blue) - Location 37953

Yıldız; kumlu çölde de yol gösterir, denizde de. Gözünü yıldızdan, yani mürşitten ayırma; kılavuz odur! 2645 • Gözünü onun yüzünden ayırma! Onunla bahse girişme; ona itiraz edip yoldan toz kaldırma! • Çünkü yıldız, tozla gizlenir, görünmez olur! Gözle görmek, sürçen dilden daha iyidir! • İlahî vahye mazhar olan o eşsiz varlık, söylediği zaman yoldan toz kalkmaz; bilakis o mübarek sözleri ile tozlar yatışır!578 578 Tozlar, müritlerde bulunan benlik, insanı Hakk yolundan alıkoyan günahları göstermektedir. Yukarıda geçen yıldız; gerçek dost, kâmil insanın sembolüdür. Nasıl yıldızlar çölde de, denizde de insanlara yol gösterir, kılavuzluk ederse, mürşit de yolunu şaşırmış günahkarlara yol göstermektedir.

Highlight (yellow) - Location 38332

“İnin!” ilahî emri, canı, bu aşağı ve kirli yeryüzüne indirdi, düşürdü. Bu düşüş, kadınların aybaşlarında kirlendikleri gibi onu kirlendirdi de, bu yüzden namazdan, Hakk’a ulaşmaktan alıkoydu.609 609 Burada, Bakara Sûresi’nin 36. ayetine işaret var. 2935 • Ey dostlar! Bu dertten kendinizi kurtarın; bu kirliliklerden, bu dedikodulardan çekinin; heva ve hevesinize, nefsanî arzunuza uymaktan kaçının! Çünkü nefsin isteklerine uymak, erkeğin hayız görmesidir!

Highlight (yellow) - Location 38452

Allâh bir erkeğe kadın huyu verirse, o erkek kadınlaşır, erkeklerle dü şer kalkar! • Bir kadına da erkek huyu verirse, kadın, erkek gibi olur; kadın arar, sevicilik eder! • Hakk sana Cebrail’in sıfatlarını ihsan ederse, kuş yavrusu gibi havalarda kanat çırpar, yol ararsın! • Yeryüzünden vazgeçer de, hep göklere bakarsın, gözlerini havaya açarsın! Artık yeryüzüne yabancı kesilirsin, gökyüzüne âşık olursun! • Hakk sana eşeklik sıfatları verirse, yüz kanadın bile olsa, göklere yükselemezsin; gelir, ahıra konarsın! 3007 • Güzel huyu, her şeyden üstün tut; güzel huylularla düş kalk! Gülyağına dikkat et; gülle beraber olduğu için gül gibi kokmaktadır!618

Highlight (yellow) - Location 38785

Hakk, niyaz ehline, kendisine çok yalvaran yakaran kullarına bir çok maddî ve manevî ihsanlarda bulunduğu gibi, bir de ayrıca onlara uzun bir ömür lütfeder!

Highlight (orange) - Location 38797

Ekmek yemeye, su içmeye iştahın kalmasa bile, o ikisi olmaksızın da, Hakk sana tertemiz manevî bir rızık verir! • Semizliğin gitti, zayıfladınsa üzülme; Hakk, sana o zayıflıkta da. Ötelerden gizli bir semizlik ihsan eder, kuvvet verir! • Çünkü Cenab-ı Hakk periyi güzel koku ile besler; kokuyu periye gıda etmiştir! Meleğe can gıdası veren de O’dur!637 637 Cenab-ı Hakk, perilere güzel kokulardan gıda ve kuvvet ihsan eder; her meleğe de can kuvvetini verir! Bu sebepledir ki melekler, Cenab-ı Hakk’ı tesbih ederlerken, manen beslenirler, gıdalanırlar, kuvvet bulurlar. 3170 • Can nedir ki, sen ona güveniyorsun, ona dayanıyorsun? Korkma; Allâh, seni can ile değil, kendi aşkı ile diriltir, canlandırır! • Sen, O’ndan aşk iste, aşk hayatı iste; can isteme! Sen O’ndan, ruhanî gıda iste, ekmek isteme! Yani, sen, Allâh’tan hayvanî ruh isteme; ekmek, bu bedenin gıdasıdır, hayvanî ruhun rızkıdır; ilahî aşk ise canın rızkıdır! Ten rızkını istemekten can rızkını istemek elbette daha iyidir!

Highlight (pink) - Location 38839

Bütün hayaller, düşünceler deredeki suya vurmuş akisler gibidir; gözlerini ovuşturup dikkatle bakarsan, görürsün ki hep O’dur!641 641 Mevlana bir rubaîsinde aynen şunları söylemiştir: “Bağda binlerce ay yüzlü güzeller, güller, misk kokulu menekşeler vardır; dereler içinde akıp giden sular var! Bütün bunların hepsi de bir bahane; aslında yalnız O, yalnız O vardır!”

Highlight (blue) - Location 38843

Kamil insan 3187 • Onu, can olarak gör; ona; “can beyi” de! Onu beden, cisim olarak görme; onu, öz bil, iç olarak tanı; onu, etten ve kemikten ibaret sanma! • İnsana, lanetlenmiş İblis’in gözü ile bakma; onun aslı, sadece topraktır sanma!

Highlight (yellow) - Location 39041

Su kabı sakanın elinde olmasaydı, kendiliğinden nasıl dolar, boşalırdı? 3332 nakşedenin • Nakışlar, resimler ister haberleri olsun, ister olmasın, hepsi de onları, yapanın elinden çıkar! • Cenab-ı Hakk, anbean yarattıklarının düşünce sayfasına birşeyler yazar ve yazdıklarından bir kısmını siler! • Bazen hiddeti, öfkeyi getirir, rızayı, hoşnutluğu giderir; cimriliği yollar, cömertliği uzaklaştırır! 3335 • Aklım, fikrim, zihnim akşam sabah bir an dahi bu yapıp silmeden halî değildir!656 656Kâinatı ve bütün varlıkları yaratan Hâlık; nakışlar gibi, resimler gibi, bütün yarattıklarının gönüllerine, düşünce sayfalarına her an birşeyler yazar, her an yazdıklarını siler, yok eder. Mesela öfkeyi, aklımıza getirir, rızayı giderir; cimriliği getirir, cömertliği uzaklaştırır. Aklım ve fikrim bu yapıp silmelerden halî değildir! Böylece Cenab-ı Hakk, dilediğini mahveder, dilediğini de varlık sahasına getirir. 13’üncü Ra’d Sûresi’nin şu mealdeki 39’uncu ayeti bu hakîkate işaret etmektedir: “Allâh dilediği hükmü kaldırır ve yerinde bırakır veya değiştirir! Bütün kitapların esası, O’nun emrindedir!” (13/39) • Testici testi ile uğraşır; onu yoğurur, şekil verir, yapar! Testi, yapıcısı olmadan, hiç kendi kendine genişler, uzar mı? • Tahta, dülgerin eline sığınmıştır, ona tabî olmuştur! Öyle olmasaydı kesilir miydi, başka tahtaya eklenir miydi? • Elbise; bir terzinin eline geçmeden, kendi kendine nasıl biçilir, nasıl dikilirdi? • Ey akıllı kişi; su kabı sakanın elinde olmasaydı, kendiliğinden nasıl dolar, nasıl boşalırdı? 3340 • Sen de; her an, her nefeste dolmadasın, boşalmadasın! Şu halde, ey bilge; o eşsiz, o büyük yaratıcının san’at elindesin! • Bir gün olur da gözündeki perde kalkar, sır bağı çözülürse, san’atın, san’atkarın elinde halden hale girmekte olduğunu anlarsın! 580 • Eğer gözün varsa, bir bak da gör! Fakat, kendi gözünle bak; ahmağın gözüyle bakma! • Kulağın varsa, kendi kulağınla işit, kendi kulağınla duy! Ne diye sersemlerin, ahmakların kulaklarına kapılıyorsun; onların kulakları ile duyuyorsun? • Taklide kapılmadan bakmayı, kendine huy, adet edin; kendi aklını koru, onu düşün!

Highlight (yellow) - Location 39212

Şeytana, iman incisini kaptırma! 3462• Canın bedenden ayrılışı sırasında şeytan, iman incisine tellal kesilir! • Ahmak; imanını, o dar zamanda acele bir ibrik suya satar! • Halbuki o görünen, su ibriği değildir; bir hayaldir! Şeytanın maksadı, su vermek değildir; kişiyi imanından etmektir! 3465 • Sen; şimdi sağlam iken, sağlığın ve neşen yerinde iken, zayıf düşmemişken bile, birçok gerçek, değerli şeyleri, hakikatleri, dini, imanı bir hayal için, şu dünya zevkleri için verip duruyorsun! • Çocuk gibi, her an, iman madenindeki kıymetli inciyi satıyor, yerine ceviz alıyorsun! • O sıkışık zamanda, o ölüm döşeğinde, o ecel gününün hastalığında halin böyle olursa, bu hal görülmemiş, şaşılacak bir hal değildir! • Hayalinde bir suret, bir şekil belirmiştir; sen, onu gerçek sanıp beğenmişsin! Halbuki, bu cevize benzeyen hayalin içi boştur, çürümüştür! • O hayal; başlangıçta bedir halindeki ay gibidir; fakat, sonunda erir, tükenir, hilale döner. Yani; dünya malı insana önce parlak görülür, sonra yok olmaya mahkumdur! 3470 • Bu dünya hayatının sonunu önceden görebilseydin, onun sonradan seni üzecek aldanışına kapılmazdın, ondan kurtulurdun! • Ey hakîkati arayan kişi! Dünya; içi kof, çürümüş bir ceviz gibidir! Onu pek denemeye, imtihana kalkışma; onu uzaktan seyret! • Allâh’ın sevdiği kullarının gözüne çektiği sürme ne biçim bir sürmedir ki, onun yüzünden can, yüzlerce perde arkasındaki hakîkati, gerçeği görür! 3475 • Kâinatın en büyüğünün ve bütün varlıkların en iyisinin, yani Peygamber Efendimiz’in mübarek gözü, dünyanın sonunu çok iyi görmüş de; “Dünya bir leştir; ancak köpekler ona isteklidir!” diye buyurmuştu.

Highlight (yellow) - Location 39559

O bir sufîdir; vecde gelmiş, hırkasını çıkarıp atmıştır! O, bir daha o hırkayı alır mı? • Bir sufînin ilahî vecd içinde attığı, düşürdüğü hırkayı geri alması; ‘Ben bu hale aldanmışım, pişman olmuşum!’ manasına gelir. • Bu, adeta; ‘Dostum, o hırkayı bana geri ver!’ demek; ‘Ulaştığım vecd, manevî zevk bu hırkaya değmez!’ demektir. • Âşık, bu düşünceden uzaktır; âşık, böyle bir fikre kapılmaz! Eğer o âşıkın aklına böyle şeyler gelirse, toprak başına olsun!.. • Aşk, yüzlerce beden hırkasına değer! Bu hırka, giyilen cansız hırka değildir! Bu hırka diri olan, duygusu, aklı bulunan yüzlerce beden hırkasıdır!

Highlight (yellow) - Location 39720

İnsan, her zaman yoksulluk duygusu içinde yaşamalıdır; güzel, gösterişli, pahalı elbiseler giymemelidir! Çünkü, yoksulluğa sabretmekten kurtulunca benliğe kapılır, baş köşeye geçmek ister! 4795 • İnsan, güçsüz olmalıdır; yumruğu kuvvetli, tırnağı sivri olursa, ne din düşünür, ne de doğruluk! • İnsanın belalar içinde olması daha iyidir! Çünkü, insanda bulunan nefs-i emmare, Allâh’ın verdiği nimetlere karşı nankördür; insanın yolunu şaşırtır, sapıklığa düşürür!

Highlight (yellow) - Location 39756

Çocuklar; analarının, babalarının gözlerinin nurudur! Bu yüzdendir ki, onların sevgi ile dolu bakışları anaları, babaları besler! 3586 • Babanın bir ağaca benzeyen bedeni, oğlunun iki gözünden geçen gizli bir yoldan su alır, onunla beslenir! • Oğulun gözlerinden kaynağını alan bu su, hızla ananın ve babanın gönül bahçelerine doğru akar gider! • Çocuklarının göz çeşmelerinden durmadan akıp gelen bu su ile ananın, babanın gönül bahçeleri yeşerir, tazelenir! • Göz çeşmeleri kaynağı hastalanıp kötüleşirse, babanın beden ağacının dalları kurur, yaprakları dökülür! 3590 • Yaprakları dökülen, kuruyan ağaç; oğullarından su almadığını, bu sebeple bu hale düştü günü sızlanarak söyler durur! • Ey gaflete dalan kişiler! Sizin ruhunuzla bitişik olan nice böyle gizli yollar vardır! • Gökten, yerden nice sular çektin, nice gıdalar aldın da bedenin semirdi, gelişti! • Ey gafil! Sen, bedenini, tenini cihanın cüzlerinden çalmışsın; parça parça şundan bundan bir şeyler elde etmişsin! • Bedenine, canına yeryüzünden, gökyüzünden, güneşten parçalar yamanmıştır, dikilmiştir! • Zanneder misin ki, bütün bunları karşılıksız, bedava elde ettin? Şu, bu verdiklerini senden bir daha geri almayacaklar mı sanıyorsun? • Çalınan malı insanda bırakmazlar; hırsızı, darağacının dibine kadar takip ederler! Yani, insan mezara girince, bedende bulunan çalınmış maddeler yağma edilir; kurtlar, böcekler ölünün etine saldırırlar! Cesedin gübrelediği topraktan biten otları hayvanlar yer; onun bedenini meydana getiren hava, su, toprak, hararet gibi dört unsur, verdiklerini ondan geri alırlar! • Sana verilenler iğretidir; geri alınmayacakmış gibi onların üstüne titremen doğru değildir! Onları nasıl olsa senden alacaklardır!

Highlight (yellow) - Location 39892

• Bir sebebe el atsan dahi ona pek güvenmemelisin! Çünkü, altında nice afetler gizlidir! Bu afetlerden en büyüğü; sebepleri yaratandan gafil olmak ve sebebi esas alarak gerçek sebepleri yaratanı düşünmemektir!692 692 Hz. Pîr Mevlana, bir beytinde şöyle buyuruyor: “Sebepleri yaratanı, sebeplerin müsebbibini bulurum ümidi ile ben, sebepler kervanının yolunu kestim!” • İşte bu tedbir ve ihtiyat, bu çekinme; “Allâh izin verirse!” demenin sırrıdır! Çünkü bu kazâ ve kader, insana eşeği keçi gösterir!693 693 Kehf Sûresi’nin şu ayetlerinde; “Allâh izin verirse!” denmesi emredilmektedir. “Hiç bir şey için; ‘Bunu yarın yapacağım!’ deme; ancak; ‘Allâh dilerse yapacağım!’ de!” (Kehf Sûresi , 2324) İbn-i Ataullah hazretleri elHikemü’l-Ata’iyye adlı kitabında; “Gafil bir kimse sabahlayınca; ‘Bugün ne yapacağım?’ diye düşünür. Akıllı kişi ise; ‘Allâhu Teâlâ bana ne yapacaktır?’ diye düşünür!” buyuruyor. • İnsan, maddeten güçlü kuvvetli de olsa, kazâ ve kader onun gözünü bağlayınca, şaşı olur da eşek gözüne keçi görünür! • Bir şeyi, insana olduğundan başka gösteren Hakk olunca, gönülleri, düşünceleri değiştiren kimdir? 3695 • Sen; gaflete düşer de kuyuyu latîf bir ev gibi görürsün; tuzağı da güzel bir yem sanırsın! 619 • Bu, şüphecilik değildir; bu, Hakk’ın değiştirmesidir! Böylece Cenab-ı Hakk, hakîkatlerin nerede olduğunu gösterir! • Hakîkatleri inkar eden kişi, tamamıyla bir hayale kapılmıştır, hayal peşinde koşmaktadır! • Fakat, o demez ki; “Her şeyi hayal sanan da bir hayal olabilir mi? Gözünü ovuştur da öyle bak!”694 694 İnâdiyye ve Hasbâniyye diye adlandırılan şüphecilere göre; dünyada gördüğümüz bütün varlıklar, çöllerde su gibi görünen seraba benzemektedir; her şey sadece bir hayalden ibarettir!

Highlight (orange) - Location 40021

Bize doğru yolu gösterdikleri için, peygamberlerin üstümüzde çok hakları vardır! 3770 • Peygamberler, bize işin sonunu önceden haber vererek doğru yolu gösterdikleri için üstümüzde çok hakları vardır. • Ektiğin tohumdan, dikenden başka bir şey çıkmaz! Yalnız dünya için çalışır, dünya için yaşarsan, ötelere yol bulamazsın! 624 • “Tohumu benden al ki, mahsul versin; benim kanadımla uç ki, ötelere yol bulasın!” Her nebî ümmetine, her velî de kendisine uyana böyle söyler! • Sen; onun olmamasına imkan bulunmadığını, mutlaka var olduğunu bilmezsin ama, sonunda da; “Gerçekten varmış!” dersin. • Sensin ama, şu senin malik olduğun sen değilsin! Çünkü bu senlik, sonunda senden ayrılacak, çıkıp gidecektir! 3775 • Sonraki senliğin seni uyandırıp seni geldiğin yere kavuşturmak, gerçek varlığına ulaştırmak için sana gelmiştir! • Sende, senden başka bir “sen” gizli; ne olduğunu anlayan, gerçek varlığı görebilen kişiye kul olayım!

Highlight (yellow) - Location 40235

Birini medhetse, aslında Yûsuf’u medhetmiş olurdu. Birinden şikayet etse, onun ayrılığından şikayet etmiş olurdu. • Yüzbinlerce şeyin adını ansa, onun maksadı, Yûsuf idi; isteği de Yûsuf idi. • Acıkınca, onun adını anınca, o adla doyardı; onun kadehi ile sarhoş olurdu. 634 4035 • Susuzluğu bile, onun adını anınca geçerdi; Yûsuf’un adı, ona bir iç şerbeti, batın şerbeti olmuştu. • Bir derdi olsa, o yüce adı anınca, derdi derhal geçerdi.

Highlight (yellow) - Location 40313

Gönül; şimşek gibi, yol azığı almadan, hiç bir şeye binmeden, batıdan doğuya kadar gider! • Nitekim, akşam güneş battıktan sonra gece gelince, insanlar uykuya daldıkları zaman, onların duyguları uykuda iken de şehirleri dolaşır durur! • Arif de hoşça bir halde oturduğu yerden, gizli bir yoldan yüzlerce dünyayı gezer durur! • Arif oturduğu yerden böyle bir gezinti yapmadı ise, bir çok dünyaları dolaşmadı ise, ötelerden gelen haberler kimden geliyor, nerden geliyor? • Ötelerden gelen bu haberlerde, bu gerçek rivayetlerde yüzbinlerce pîr, ittifak halindedir, aynı şeyi haber vermektedir! 4135 • Bu mana gözü ile görülmüş şeylerde, zanla elde edilen bilgilerde olduğu gibi, ayrılık yok; hem de bir tane bile ayrılık gayrılık yok!

Highlight (pink) - Location 40378

O’ndan başka bir yerden, başka bir kimseden bir şey ummayasın diye Cenab-ı Hakk, senin gönlüne bir korku düşürdü. • Umduğun, arzu ettiğin şeyi sana faydalı gösterir, sonra o arzu ettiğin şeyi sana başka bir kimse vasıtasıyla lütfeder! 4190 • Ey umduğuna sıkıca bağlanan kişi! “Ben, bu yüce ümit ağacından meyve yiyeceğim!” diyen! • Orada umduğundan sana bir fayda gelmez ama, o ihsan başka bir yerden gelir, çatar! • Şaşılacak şey şudur ki; Cenab-ı Hakk umduğunu o taraftan vermeyi dilemiyordu da, o ümidi sana ne diye verdi? • Gönlün şaşırsın kalsın, hayrete düşsün diye, bir san’at göstermek, bir hikmeti belirtmek için verdi! • Ey fayda dileyen kişi! “Muradım acaba nereden olacak; muradıma nereden, nasıl ulaşacağım?” diye gönlünü hayrete düşürmen için verdi! 4195 • “Kendi aczini, zavallılığını, kendi bilgisizliğini anlayasın da, gizli âleme inancın artsın.” diye verdi. • “Bu ümitten ne meydana gelecek.” diye verdi! • Rızkını terzi olarak kazanmak istersen; “Terzilikle geçinir, yaşarım!” diye düşünürsen, • Derken, kuyumcu olur çıkarsın; rızkını kuyumculuktan kazanırsın! Halbuki bu kuyumculuk, aklının ucundan bile geçmiyordu, vehminden çok uzaklarda idi. • Mademki o rızık o taraftan gelmeyecekti, peki, neden terzi olmak istedin? 641 4200 • Bu hal, Cenab-ı Hakk’ın akıl ermez, nadir bir hikmeti yüzündendir; Allâh, bu hali ezelde yazmıştı! • Bir de; aklın fikrin şaşırsın diye, tamamıyla hikmetine hayran olup kalasın diye, bu böyle oldu! • Bu çalışıp çabalama, bu gayret yüzünden mi, sevgili ile buluşurum; yoksa şu bedenle ilgisi olmayan bir yol tutma sebebiyle mi bu iş oldu? • “Ben bu yola düşmekle muradıma ererim.” de diyemem; “Çalışır çabalarım; bakalım, nereden kapı açılacak!” der dururum. • Başı kesilmiş kuş, her tarafa düşer, çırpınır. Can; bedenden ne tarafta (sağında mı, solunda mı?) kurtulursa, o tarafa yığılır kalır! 4205 • Ben de, ya bu çıkış muradıma ererim, yahut burçlarla süslenmiş olan gökyüzünde, başka bir burçtan muradıma kavuşurum!

Highlight (yellow) - Location 40411

Mirasa konan da, o malın kadrini kıymetini bilmez! Çünkü, onu kolay buldu; ter dökmeden, çalışıp çabalamadan elde etti. O mal için, pek o kadar zahmete katlanmadı! 642 • Ey insan! Sen de, Hakk’ın lütuf ve ihsanına mirasçı oldun! Hakk sana bu canı bedava verdi de, o yüzden canının kadrini kıymetini bilmiyor, miras yiyen gibi onu harcayıp duruyorsun!

Highlight (yellow) - Location 40503

Peygamber Efendimiz; “Mümin uda benzer; içi boş olunca feryada başlar!” diye buyurmuştur. 4212 • Elinden her bir şey çıkıp gidince, bir belaya, bir felakete uğrayınca kul; “Ya Rabbi, ya Rabbi!” diyerek Cenab-ı Hakk’ı anmaya; “Beni kurtar!” demeye başlar. • Peygamber Efendimiz; “Mümin ud çalgısına benzer; içi boş olunca, feryad ve figana başlar!” diye buyurmuştur.714 714 Bu beyite, şu mealdeki hadîs aynen alınmıştır: “Mümin uda benzer; karnı boş olunca feryada gelir, güzel sesler çıkarır!” Arif bir şairimiz de şöyle yazmış: “Ney gibi karnını boş tut da, inle, feryad et; kamış kalem gibi içini boşalt da, sırlar söyle, sırlar yaz!” • İçi dolu olunca, çalgıcı, çalgısını elinden atar. Sen de, O’nun elinde bir çalgısın; sakın dolu olma! O’nun elinden gelen zarar da, acı da hoştur, tatlıdır! 4215 • İçin boş olsun da, O’nun iki parmağının arasında hoş bir hale gel! Çünkü mekan âlemi, mekansızlık âleminin şarabından sarhoştur!715 715 Şu mealde bir hadîs vardır: “Müminin kalbi, Cenab-ı Hakk’ın parmakları arasındadır; ona istediği şekli verir!” Mevlana bu beyitte, bu hadîse işaret ederek şunu demek istiyor: Sen, O’nun elinde bir çalgı gibisin! Sakın dolma; için boş olsun ki, güzel sesler çıkarasın! Hakk’ın eli, tamamıyla manevî bir anlam taşır. O’nun mızrabı ile sana vuruşundan, yani seni kederlere, ıztıraplara, üzüntülere uğratmasından sakın şikayet etme! Çünkü, O’nun vuruşu can yakıcı da olsa, hoştur, tatlıdır! O’nun elinde inlemek, feryad etmek O’nun sevdiği kullarının nasibidir. Çünkü bir hadîste Peygamber Efendimiz (s.a.v.), acı çekenlere, dertlilere müjdeli haberler vermiştir: “Allâh, kulunu sevince, feryadını, inlemelerini, yalvarmalarını duymak için onu kederlere, iniltilere, belalara düşürür!” 647 • Ağladın, inledin de azgınlığın, isyanın geçti gitti! Gözlerinden yaşlar boşandı. Gözlerinin yaşları, imanını kuvvetlendirdi, din ekinini suladı.

Highlight (yellow) - Location 40523

Müminin duasının geç kabul edilmesinin sebebi. 4217 • Nice hulus sahibi kişiler vardır ki; ağlayarak, sızlayarak içten yaptıkları dualar, ta göklere kadar yükselir! • Günahların iniltilerinden çıkan, sevgi ve iştiyakla dolu olan gönüllerinin pişmanlık duyguları gökyüzünün ta üstüne kadar yükselir! • Bunun üzerine, melekler Cenab-ı Hakk’a yalvarırlar; “Ey her duayı kabul eden, ey kendisine sığınılan yüce varlık!” derler. 4220 • “Mümin kulun yalvarıp yakarıyor; Sen’den başka güvenecek, dayanacak bir varlık bilmiyor, tanımıyor! • Sen, Sen’i tanımayanlara, Sana yabancı olanlara bile ihsanlarda bulunursun; her dilek sahibi, dileğini Sen’den diler!” • Cenab-ı Hakk, meleklere buyurur ki: “Mümin kulumun dileğini vermede gecikmem, onu suçlu ve hor gördüğümden değildir! Onun dileğini geciktirme mde, ona bir lütuf ve yardım vardır; ona yarar vardır! • İhtiyacı, o kulumu gafletten uyandırdı; Ben’i düşünmezken, Ben’i hatırlamazken, ihtiyaç onu aldı, saçından tuttu, çeke çeke Bana, Ben’im huzuruma getirdi. • Onun ihtiyacını giderir, duasını kabul edersem, Ben’i unutur da döner, çocuklar gibi oyuna dalar! 4225 • Gönülden ve candan yalvararak, kalbi kırık, gönlü yaralı, içi yanarak, ağlayarak inleyerek; ‘Ey yardımı dilenen Allâhım!’ diye sızlanıyor, yakarıyor ama; • Onun inlemesi, sızlanması, “Ya Rabbi, ya Rabbi!” diye seslenmesi, derdini dökmesi, sırlarını söylemesi Bana hoş geliyor. • Yalvararak, dil dökerek, başından geçenleri anlatarak, kendini haklı gösterecek her çeşit çareye başvurarak aklınca beni kandırmaya, inandırmaya çalışıyor. • Dudu kuşlarını, bülbülleri güzel sesleri yüzünden kafese korlar! • Fakat, kuzgun ile baykuşu kim, ne vakit kafese kor? Böyle bir şey hiç görülmemiş ve işitilmemiştir! 648 1240 • Güzellerden hoşlanan ekmekçinin yanına iki kişi gelse, birisi ihtiyar olsa, birisi de genç ve güzel olsa, • İkisi de ekmek almak istese, ekmekçi hemen bir ekmek alır ve ihtiyara; ‘Al şu ekmeği!’ der. • Boyu posu, yüzü gözü güzel olan müşteriye ise, hemen ekmek vermez, onu bekletir. • Ona der ki: ‘Birazcık otur, rahat et; evde taze ekmek pişiriyorlar.’ • O sıcak ekmek gelince de, ona yine; ‘Biraz daha otur!’ der. ‘Evden biraz sonra helva da gelecek!’ 4235 • Böyle bahanelerle onu geciktirdikçe geciktirir; onu oyalar, gizli bir yoldan onu avlar. • ‘Ey dünya güzeli!’ der. ‘Seninle bir işim var; birazcık bekle!’“ • İşte; müminlerin, iyi olsun, kötü olsun; dualarının hemen kabul edilmemeleri bu yüzdendir; gerçekten de bunu böyle bil!

Highlight (yellow) - Location 40885

Büyük ve eşsiz san’atkar, bir avuç toprağı alır, diker, söker, çeşitli şekillere sokar; sonra tutar, hepsini yine toprak eder! • Hindli, Türk, Rum, Habeşli; hepsi de mezarların derinliklerinde aynı renge boyanmış, sessizce yatmaktadırlar!729

Highlight (yellow) - Location 40922

Çocuğun yüzlerce yaramazlığı vardır; kavgayı sever, huysuzdur; herkesle bozuşur! Allâh’a şükret ki, hile bilmez; gücü kuvveti yoktur! 665 • Fakat, insanlar için hayırsız ve belalı kişiler, şu edepsiz çocuklara benzeyen yaşlılardan, kocaman bebeklerden eyvahlar olsun!.. Onlar; kendilerini koruyan, kötülüklerden alıkoyan kişilere düşman kesilmişlerdir, onların başlarına bela olmuşlardır! Peygamberlere, velîlere saldıranların arasında çocuklar yoktur! • Silah ile bilgisizlik bir kişide toplanırsa, o kişi, zulümle dünyayı yakar bir Firavun kesilir! • Ey fakir, yoksul kişi! Fakirliğin yüzünden sen. Firavunluktan, kâfirlikten kurtuldun; bu yüzden Allâh’a şükret! 4725 • Şükret ki, mazlumsun; zalim değilsin! Firavunluktan da eman bulmuşsun; her fitneden, her kötülükten de!731

Highlight (yellow) - Location 41075

Cenab-ı Hakk buyurdu ki: “Ben; Eyyûb’a da, bedenine düşen kurtları bir baba gibi sevme duygusu verdim! Bir baba gibi onları sever, onlara zarar vermezdi. Yarasının cerahatleri içinde kaynaşan küçük kurtlar yaradan kurtulup yere düşünce, Eyyûb onları yerden alıyor, tekrar yarasının içine koyuyordu. • Hz. Eyyûb’un yarasında kaynaşan kurtlara da, evladın babasını sevmesi gibi, ona karşı bir sevgi verdim; onu, babaları gibi severlerdi. İşte sana Hakk’ın kudreti, işte sana Cenab-ı Hakk’ın hikmeti! • Analara, analık sevgisini de Ben öğrettim! Benim, gönüllerde uyandırdığım lütuf ve sevgi nasıl olur, sen onu düşün!”

Highlight (yellow) - Location 41141

• Kör bir kişinin rehbere uyup gitmesi, elbette yalnız gitmesinden daha iyidir; rehberle gidişte bir ayıp varsa, bunda yüz ayıp var! • Sivrisinekten kaçıyor, akrebe gidiyorsun; ıslaklıktan çekiniyor, denize dalıyorsun! 4111 • Yûsuf gibi, bir iç sıkıntından kaçıyor; “Yiyelim, içelim, gezelim, oynayalım!” diye kuyuya düşüyorsun! • Sen, Yûsuf gibi, bir gezinti yüzünden kuyuya düşüyorsun ama; ona olan yardım, sana nereden gelecek? 675 • Onun bu gezintisi, babasının müsaadesiyle olmasaydı, kıyamete kadar kuyunun dibinde kalırdı; kuyudan çıkamazdı! • Babası; “Onun gönlü hoş olsun!” diye ona izin verdi. “Mademki gönlün gezmek istiyor, haydi git; hayırlı olsun!” dedi.

Highlight (yellow) - Location 41273

Testideki suyu denizden ayırma, denizden uzak tutma ki, içindeki tatlı su kokmasın, içilmez bir hale gelmesin! Yani; canımız testideki su gibi olduğundan, onu vahdet denizinden uzak tutarsan perişan olur! • Çünkü, büyük sulardan yardım görmeyen, kendisine su katılmayan durgun su hoş olmaz; güzel rengi de gider, güzel kokusu da, güzel tadı da gider, bozulur!

Abdullah Kargılı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fena ve Beka

Ortaasya ve Balkanlarda dini gruplar

Ebu Nasr Serrâc et-Tûsî'nin el-Lümâ'sında Tasavvuf, Tevhid, Marifet ve Makamlar