Ey Osmanlı geri gel!
Kermil
Dağı'nda, köyden az büyük Zichron Yaakov adında bir sevimli kasaba vardır.
Şimdi şarapları ve Fransız restoranlarıyla tanınan bu yer 1. Dünya Savaşı'nda
İngiliz yanlısı bir Siyonist casus şebekesi olan NILI'nin ini idi. Şebeke
üyeleri öndegelen Siyonist göçmenler ve Osmanlı vatandaşı olan bu kişiler
Mısır'daki İngiliz ordusu ile ilişki kurup onlara Türk kuvvetlerinin konum ve
harekat bilgilerini sızdırarak sonuçta imparatorluğun yenilgisini hazırladılar.
İlişkili oldukları kişilerden biri Haim Weizman'dı. O, isteksiz İngilizlerden
zorla Balfour Deklarasyonu'nu koparacak ve Yahudi Devleti'nin ilk cumhurbaşkanı
olacaktı.
Bugüne dek NILI İsrail'de saygıyla anıldı. Okul çocukları onun
müzesine götürülerek onlara Yahudilerin ancak Yahudilere sadık olacağı
öğretildi; eğer bu sadakat için gerekiyorsa herhangi bir güce ihanet edilebilirdi.
Onların
ülkeleri Osmanlıya ihanet için iyi bir nedeni vardı; çünkü eğer imparatorluk
yaşasaydı, ne Yahudi Devleti denen canavar, ne tecrit duvarı ardına sürülen
milyonlarca toprağın yerlisi, ne aynı derecede ezilmiş ve gecekondulara
doldurulmuş göçmen işçiler ve karşılarında malikaneler içinde birkaç zengin
Yahudi olmayacaktı. Aynı şekilde çaresiz bir Irak'a ABD saldırısı ve sonuçta
yüzbinlerce ölü ve acı hiç olmayacaktı, çünkü Irak o güçlü imparatorluğun
parçası olacaktı.
İmparatorluğun
yıkılışından sade Ortadoğu çekmedi. NATO uçakları asla Belgrad'ı da
bombalayamazdı, eğer imparatorluk bizimle olaydı. Hatta ilk ayrılan eyalet
Yunanistan'ın şimdi Euro tarafından ekonomisi mahvedilmiş ve zengin
Kuzeylilerin otelcisi haline getirilmezdi. Onun da, Rumların, İskenderiye'den
İstanbul'a dek imparatorluğun kalburüstü ahalisi olduğu günleri özlemek için
iyi bir nedeni var.
İmparatorluk
kurucu unsur olan Türklere Avrupa hayrandı ve onlardan korkuyordu, oysa şimdi
onlar da Frankfurt ve Londra'nın çöpçü-bulaşıkçıları için işlerinde istenmeyen
rakipler.
Şimdi
kimi Türk liderler AB'ye girmek hülyalarıyla kendilerini avuturken, belki de
artık imparatorluğu geri getirmeyi düşünmeye başlamamızın tam sırası. Aslında
imparatorluk çok büyük ve etkisiz olduğundan yıkılmadı: En görkemli
zamanlarında bile Brezilya ya da Rusya'dan küçüktü. O yıkıldı, çünkü toy yerel
elitler zehirli ulusçuluk meyvasından yediler; bunu onlara Batılı lafazanlık
üstadları sunmuştu.
Avrupa'nın
icadı olan ulusçuluk, muhtemelen Ortaçağ'ın kara veba salgınından daha çok
insan öldürdü. Dahası, o imparatorluğa makul bir seçenek de sunamadı. Oysa
orada düzinelerle kavim, kabile barış içinde birlikte yaşıyordu. Kopan
ülkelerin hiçbiri başarılı bir devlet kuramadı. Ve Batılı yırtıcılar, giderek
daha ve daha da küçük gruplar arasına kavga ekmeye devam ettiler, şimdi Türkiye
ve Irak'taki Kürt hadiselerinde görüldüğü gibi. Nasır ve Baas Pan-Arabizmi, Bin
Ladin İslamcılığı, Ziya Gökalp ve Halide Edip Pantürkizminin hepsi de Batı'nın
ilerleyişini durduracak güvenilir bir ideoloji oluşturmakta aynı başarısızlığa
uğradılar.
Belki
Batılı kardeşlerin kitabından kendimize bir yaprak ödünç almalıyız. AB ile
Avrupa, bin yıl önce çökmüş Şarlman imparatorluğunu yeniden kurdu; bizim
İmparatorluğumuz ise hala insanların zihninde, görkemli saraylarda, kalelerde,
camilerde ve kiliselerde dipdiri. Tekrar kurulan imparatorluğumuz tüm Bizans
sonrası kazanımları kucaklamalı: Türkiye'nin, Ortadoğu'nun, Balkanların, Rusya,
Ukrayna ve Orta Asya Türki cumhuriyetlerinin birlikte parlak bir geleceği var.
Bizans'ın
iki parlak varisi Rusya ve Osmanlı İmparatorlukları, yüzlerce yıl birbiriyle
savaştılar. ama aynı şey, Batı Roma'nın varisleri Fransızlar ve Almanlar için
de doğru. Eğer Batının ezeli düşmanları birleşiyorsa bu niye Doğu'da da olmasın?
Bu
yaz Rusya ve Ukrayna'yı gezdiğimde, Ruslar ve Türkler (ya da Rus tabiriyle
Tatarlar arasında çok benzerlik gördüm. "Bir Rusu hamamda keseleyin,
altından Türk çıkar," Churchill'in purosundan derin bir duman çekerken
söylediği söz. "Tersi de doğru," der büyük Rus tarihçisi ve Rus
Doğuculuğunun babası Leon Gumilev. Gerçekten Rusya Müslüman Türkler ve Ortodoks
Slavların ortak ülkesi olarak doğdu. Gumilev Batılı "Tatar (Türk)
boyunduruğu" efsanesini yıktı ve Moskova devletini Cengiz evladı
Altınordu'nun varisi ilan etti. "Rusya cesur Türklerle birliği sayesinde
yenilmezdir," diyen Gumilev, Batı'yı Rus kimliğine en büyük tehdit gördü.
Milli
Bolşevik lider ve ünlü yazar Edward Limonov geçenlerde yazdığı yazıda Rusya
için "Alman kaplamalı Türkiye" dedi. Ruslar halen
"şarovari"yi (şalvar) çok sever, ki aynısı Anadolu köylüsü ve eski
Osmanlının giyimidir. Aynı Türkler gibi çömelir, bağdaş kurarlar der Limonov.
Rusların Türklere bu yakınlık hissi Avrupa'nın Türk kuşkusundan çok farklıdır.
Sinemada da bunun etkisi görülür: Yeni Rus süper prodüksiyonu "Türk
Gambiti" Plevne'deki Rus-Türk savaşını, Hollywood'un (Amerikan
düşmanlarına, ç.n.) takındığı ırkçı tavırdan çok farklı sergiler ve Gazi Osman
Paşa'yı bir kahraman olarak gösterir.
Türk-Slav
beraberliği çok gerilere gider. Ukrayna'nın kuzeyinde eski Rus prensliklerinin
başkentleri Novgorod, Çernigov ve Kiev'i ziyaret ettim. Bu şehirlerin Rus
beyleri Türk prensesleriyle, steplerin kızlarıyla evlenmişler ve Türk
savaşçıları, onların saray heyetlerinin hep bir parçası olmuş. 12. y.y.dan kalma
bir Rus destanında Novgorod Prensi İgor Türk steplerine akın yapar, ama
yenilgiye uğrar. Onu esir eden Konçak Han, onu kızıyla evlendirir ve Novgorod'a
dönerler. Rus soylularının önemli bölümü hala Türk adları taşır,
"Lolita"nın yazarı Nabokov ya da 2. Nikola zamanının en zengin prensi
Yussupov gibi.
Son
çıkan kitabı "Avrasya Senfonisi"nde St. Petersburg'lu yazar van
Zaichik küremizin bu bölümü için farklı bir kurgusal tarih yazar: Eğer Türk
Altınordu İmparatorluğu'nun hakanı bilge Sertak Han (Aziz Aleksandr Nevski onun
arkadaşıdır) kendisine düzenlenen suikastten kurtulsa ve Ruslarla Türkler
müreffeh bir devlette birlikte yaşamaya devam etselerdi ne olurdu?
Van Zaichik
devam eden imparatorluğa "Ordus" (orj: Hordus) der.
"Ordus", "Ordu" ve "Rus" kelimelerinin bir
bileşenidir. Avrasya'nın çok daha geniş bölgelerine yayılmıştır. Hordus'ta
modernlik gelenek ve dinle buluşur; aile kurumu ayaktadır; tektük zengin
kapitalistler varsa da sınırsız servet birikimi hoşgörülmez.
"İşbirliği
(imece) yapıyor, bencilliğimize engel oluyoruz", Ordus'un sloganıdır; bu
Doğu'nun modelidir. Camiler ve kiliseler çok sayıdadır; vatandaşlar ise birlik
içinde yaşar. Bu farklı dünya seçeneği Ruslar için o kadar çekici olmuştur ki,
caddelerde, tamponlarında "Xochu v Hordus" ("Ordus'ta yaşamak
istiyorum") yazan kaç araba gördüm.
Bu arada Ordus'un bir de Kudüs
"vilayet"i (orijinal kelime, ç.n.) vardır. Hitler Almanyası'ndan
kaçan birçok Yahudi buraya sığınır (evet bu farklı dünyada da Hitler Almanyası
vardır), ama burada yerli halkla eşit vatandaşlar olarak yaşarlar.
Yeni
ve parlak Rus tarihçisi Fomenko "heretik" bir tarih seçeneği sunar :
Onun dünyasında bir büyük devlet ya da "İmparatorluk" hep vardır ve
Boğaz kıyısındaki şehir onun doğal başkentidir. Geçmişte böyle olsun ya da
olmasın, gelecekte böyledir.
Avrasya'da
hakimiyet kavgaları vermek yerine Türkler, Slavlar, Araplar (ve küçük
komşuları) güçlerini birleştirebilir, Konstantiniye'yi (İstanbul bu ismin
farklı okunuşudur) ortak başkent ve imparatorluk hükümeti payitahtı yapabilir. Konstantiniye
bizim Brüksel, New York ve Pekin'e cevabımız olabilir. Yüzyıllar sürmüş
hakimiyet kavgaları Avrasya'da nice savaşlar çıkarmış iken, birlik tüm
istekleri tatmin edebilir:
Ruslar da Türkleri oradan çıkarmadan İstanbul'u
başkent edinebilirler; Türkler ise Kırım ya da Taşkent'le komşu olur,
Yakutistan'ın uzak elmas madenleri ve Pravoslav Türklerinin diyarları, tek bir
Rusla savaşmadan elde edilir. Ortadoğu birkez daha, hep ait olduğu Avrasya'ya
dahil edilir; Washington'dan, Londra'dan, Brüksel'den gelecek emirlere boyun
eğmez. Çok uzak bir yer olmaktan çıkan Türkiye Bağdat'la Kiev'den, Belgrat ve
Kahire'den, Vladivostok ve Ankara'dan gelenlerin buluşma yeri olur.
Bir
kez daha çift başlı kartalı Doğu uygarlığımızın, Ortodoks ve Müslümanların
birliğinin sembolü olarak yükseltelim, hükümdarımıza iki ünvanı, İslam halifesi
ve Ortodoksların imparatoru sıfatını verelim, küçük milliyetçilikleri geçmişe
gömelim ve tarihte yepyeni bir çağ başlatalım. Bu Doğu Milletler Topluluğu
(Commonwealth), Doğu Roma'nın, Bizans'ın Rus ve Osmanlı imparatorluklarının bu
varisi devasa maddi ve manevi kaynaklara hakim olacak, bir süpergüç olacak,
Birleşik Avrupa, ABD ve Çin'in karşısına çıkacaktır.
Bu
Milletler Topluluğu hem manevi hem maddi amaçlarla birleşecektir. Doğu ve Batı
metafizik temellerde bölünmüştür. Batıda Mammon (Para Tanrısı) galip gelmiştir.
Batı iştaha korkunç bir imanı, bireyci başarıya dizginlenemez hırsı,
alabildiğince tüketme hak hatta görevini kabul etmiştir.
Dayanışmaya,
"insanın mutlak özgürlüğü" adı altında egoizmi tercih etmiştir. O
kadını erkeğe benzetmeye çalışarak yoketmiş, erkeği kadınla rekabete sokup
yoketmiştir. Tanrı'yı reddetmiştir, kiliseleri bomboştur, şehirleri iş
merkezlerinin etrafına kuruludur; bizimkiler ise bilgi, sanat ve duanın etrafına
kurulu.
Doğu
daha Hıristiyan kalmıştır; bence İslam Ortodoks Hıristiyanlıktan, Jean
Calvin'in Kalvinist Protestanlığının olduğundan daha uzak değildir. Doğu
Mammon'u reddeder, çünki biz Tanrı'ya inanırız; bizce manevi ihtiyaçlar
maddeden önce gelir, hiçbirimiz Hz. İsa'yı reddetmeyiz. Kadınlara saygı
gösteririz, çünkü Hz. Meryem'i reddetmeyiz. Doğu hala tabiatı sever, ahlaksız
zenginliği kötüler, emeğe saygı duyar, uyumu başarının üstünde tutar. Adam gibi
erkekleri ve hanım gibi kadınları severiz, çünkü gelenek ve aileye saygılıyız.
Batı
göçebe bir uygarlık düşler; burası aile ve topraktan kopuk atomize bireylerin
bir açık toplumudur. Doğu illetler Topluluğu'nda biz başka yönde ilerleyeceğiz.
Göçü zorlaştırıp sermaye hareketini teşvik edeceğiz. Özerklik taraftarıyız;
çünkü özerk iradeler kendi yerel ihtiyaç ve isteklerini daha iyi bilirler.
Batı
özel mülkiyetin kutsallığını savundu. Biz de o küçük iken ona saygılıyız, ama
aşırısını reddediyoruz. Biz süper zenginlere ağır vergi koyacağız, gerekirse
malını millileştirecek, şirin bir Anadolu ya da Sibirya köyüne yeniden eğitime
göndereceğiz. Milli kaynaklar özelleştirilmeyecek, yabancılara toprak satışı
yasaklanacak, köylüler toprağından edilmeyecek. Kenti değil köyü teşvik
edeceğiz.
Batı
özel hayatın her alanına müdahale ederken biz Doğu'nun kadim özgürlüklerini
savunacağız. Komşularımıza çok iyi dost olacağız; ama bunu istemezlerse de
yaman düşman olacağız.
Bu
hayal, Avrupalı Kuzey Amerikalı ve Çinli süpergüçlerin vatanlarımızı
sömürgeleştirmesine karşı tek çıkış yoludur. Yoksa sömürgeleşme devam eder.
İsrael A. Shamir
Yorumlar