Kayıtlar

Haziran, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Unadikum

Size sesleniyorum! Ellerinizi tutuyorum sımsıkı Bastığınız yerleri öpüyor Ve diyorum ki: Sizin için feda olayım! Gözlerimin ışığını sunuyor, Sıcacık kalbimi veriyorum Dipdiri bir felaket Sizin felaketinizden bana düşen Vatanıma ihanet etmedim Omzum dik Karşı durdum zalimlere Yetim, çıplak, yalınayak! Kanımı avuçlarımda taşıdım Yok ettirmedim inançlarımı Mezarlarını önden gidenlerin ve üzerindeki yeşil otları bile Korudum!

Küller ve Kar

Küller ve Kar Bu anda bana gelirsen, dakikaların saat olur, saatlerin gün, ve günlerin bir ömür olur. Fillerin Prensesine... Tam bir yıl önce kayboldum. O gün bir mektup aldım. Beni fillerle yaşamımın başladığı yere geri çağırıyordu Lütfen aramızda bir yıldır süren sessizlik için beni bağışla. Bu mektup sessizliği kırdı. Sana yazacağım 365 mektubun ilki. herbir sessizlik günü için bir tane. Asla bu mektuplardaki kendimden fazlası olmayacağım. Bunlar benim kuş yolu haritalarım. ve bunlar doğru olacağını bildiklerimin hepsi. Herşeyi hatırlayacaksın. Herşey öncesi gibi olacak. Zamanın başlangıçında, gökyüzü uçan fillerle doluydu. Her gece gökyüzünde aynı yere yatıyorlardı. Ve bir gözleri açık hayal kuruyorlardı. Eğer gece yukarıdaki yıldızlara bakarsanız... bir gözleri açık uyuyan fillerin ışıldayan gözlerini görürsünüz. En iyisi bizi izlemeye devam edin. Evim yandığından beri ayı daha net görüyorum. İçime düşen tüm cennetlere bakıyorum. Ellerimle tuttuğum cennetler gördüm, fakat bıraktım

Islak Çeltikler'e

benim bir sevincim var yüzün artık akşam bir çocuğun gülüşünü görüyorsun nereye baksam kıyımız uzak ve kuytuda ellerimiz sanki yok ellerimiz yok ama senin ellerini bir tutsam bazı çocuklar doğar bilirim bazı çocuklar doğmaz doğmayan çocuklar için bilmem ne yapsam ey çavlan. bitmeyen temmuz güneşi. ey aslan silkin. sakla harmanını. çocuğunu sakla ey aslan. suya kaptır kendini ellerin sanki yok bir güzel günde mızıkalarla bir alanda dursam sen yoksun gazeteler yok geçmişin razı değil bilmem ki doğmayan çocukları ben mi doğsam Turgut UYAR

Uzun yağmurlardan sonra

Sen yağmurlu günlere yakışırsın Yollar çeker uzak dağlar çeker uzak evler Islanan yapraklar gibi yüzün ışır Işırsa beni unutma Alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün Kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra bir gün Bir yer sızlar yanar içinde büsbütün Her şeye rağmen ellerin üşür Üşürse beni unutma Yeni dostlar yeni rüzgârlar gelir geçer Yosun muydum kaya mıydım nasıl unuttular Kahredersin başın önüne düşer Düşerse beni unutma Gülten AKIN

Bir Tereddütün Şiiri

bir pazar yorgunuyum sevgili günce yazılı olmuşum dün gece sosyalden ve dinden sahici sanat çalışmışım, dolmuşum ta boğazıma büyük müzik, uzun roman, mutlak kibirle deri değiştirmişim beşiktaş’a geçerken alelacele bugün pazar, bugünpazar gazeteleri alıp basıyorum yaralara ekleriyle küçükkentsoyluya bir kalıp ezine balkonda begonya güzeldir vesaire vapurların biteviye geçtiğini bilmek hem şu yönde mutlupazar dondurmaları eriyor balıkları büyüyor duyuyor musun ey günce lirikler şarlayarak iniyorum ilk durakta patates baskı kızlar da iniyor usta rimeller, sivilceler, pozitif enerjiler iniyor başımda beğendiğim dizelerimden bir ayla çıkarken geçirivermişim üstüme kentli bir sıkıntı büyüğünden üstelik, dökümlü duruyor çekirdek aileler hafta içini çitiliyor bungunluğu, taksitleri, ortanca kızın karasevdasını sahile götürmeli çocukları, insanlar benzemeli birbirine uzaktan geçen gemiler ilk gençlik yıllarım demeli baba sigara dumanından bir mask suratında yaşlanıyorum, çünkü korkuyorum diye s

Yeniden

Anladım bir yeryüzü sürgünü olduğumu yeniden Neresinden tutacağımı bilemediğim bu hayat hoyrat insanların tornasında eğilen, bükülen Acıyla, elemle herkesin birbirini ve beni yemesini seyreden, yeniden ve yeniden... Anladım iflâh olmaz biri olduğumu, yeniden Beynime çevrilmiş silah, göğsüme dayanmış hançer, kalbime sokulmuş dinamit; binbir söz, binbir yüz Anladım, ağaçta kızaran elma, tarlada büyüyen buğday, saksıda yeşil fesleğen, rüzgârla savrulan yaprak, tepelerde dönen kartal, anladım anladım Anladım görür görmez 'işte bencileyin bir adam' der, Celâl Usta Saçma bir dünyada hayatın anlamını arayan 'Herşeyin ama herşeyin bir anlamı ' olduğunu bilen, bildiren ruh marangozu Alnımın ortasındaki o derin çizgiden kendi çizgisine anlam taşıyan Anladım, hayatın kıyısında, yalnız, kendince, bilge Alnının ortasında derin çizgiyle... Anladım, insanlar insanları öldürebilir, ciğerlerini sökebilir, çarmıha gerebilir, kazığa oturtabilir, çiğ çiğ yiyebilir Ben kusarım. Bütün ölenle

Biz

Ve biz, Biz yaşamı sınırsız severiz Ve İki şehid arasında raks ederiz Onların arasında menekşeler için, minare ve palmiye ağaçları dikeriz Biz yaşamı sınırsız severiz İpek böceğinden bir tel çalarak gökyüzüne çiçek deseni öreriz Ve kaçış için bahçenin kapılarını aralarız Ki yasemin çiçekleri tüm caddeyi kaplasın Güzel bir gün gibi, Yaşamı sınırsız severiz Nerede olursak olalım geçtiğimiz yere bitkiler diker Ve ölülerimizi yerden kaldırırız Ve rengin ıssızlığında Uzakları okşarız Uzaklar Toza, toprağa karşı bir at’ın çığlığını soluk yaparız kendimize İsimlerimizi taştan, taşa kazırız Ah, ey aydınlık Aydınlık sun Geceye azcık ışık sun. Biz Yaşamı sınırsız seviyoruz… Mahmud DERVİŞ

Leyla

Günlerden bir özge bir gün müdür Yaprak dökümü müdür gizemli neylerin Dağlar Leyla albenisiyle mi donanmıştır Bulutların doluktuğu Bunlar sözcük müdür yoksa tuz ırmağı mı Roma’ya yakınılan ben miyim Bir gün Her gün gelen meleğin gelmeyeceğini Bilen ben miyim İlenen Leyla mıdır Leyla mıdır (kötürüm bir yel eser ıraklardan Üçgenlerin eşliğinde Unutulur olay özellikleri Şems’in öğütleri erir ufukta Doğuda batar güneş) Kötürüm bir yel eser ıraklardan Çağlar alınyazımı tartışır Karanlığı tırmalar karanlık bilgeler Evren bir savaş alanıdır Aşkı eline dolayan bir dize yürür üstüme Bir kent mecnunu keser yollarımı Leyla’yı sorar ( ölüm şarkısını çalar gizemli neyler Düşer – bu bir ölüm düşüşüdür – çılgın hüseyniler Bağlanır bir aksak hicazda Şevki Bey’in kolları Doğuda batar güneş ) Leyla bir özge can mıdır Can içinde can mıdır Bir adam anlattılar leyla’yı avuçlarında gizliyormuş Bir adam koynunda taşıyormuş onu Onları kıskanmak mıdır leyla’ya giden yol Ağlasak bağışlar mı Nasıl ölünür uğrunda

Bırakıp Gittin Beni

bırakıp gittin beni bütün kapılarda bütün çöllerde tek başıma kodun şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim vardığım hiç bir yerde değildin sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç bana bakıp görmediğin için ben yokken içini çektiğin için ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen Luis Aragon