ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın 
ellerini bir tutsam ölsem 
böyle uzak seslenmese 
ben bir şehre geldiğim vakit 
o başka bir şehre gitmese 
otelleri bomboş bulmasam 
içlenip buzlu bir kadeh gibi 
buğulanıp buğulanıp durmasam 
ne olur sabaha karşı rıhtımda 
çocuklar pia'yı görseler 
bana haber salsalar bilsem 
içimi büsbütün yıldızlar basar 
bir hançer gibi çıkıp giderdim 
ben bir şehre geldiğim vakit 
o başka bir şehre gitmese 
singapur yolunda demeseler 
bana bunu yapmasalar yorgunum 
üstelik parasızım pasaportsuzum 
ne olur sabaha karşı rıhtımda 
seslendiğini duysam pia'nın 
sırtında yoksul bir yağmurluk 
çocuk gözleri büyük büyük 
üşümüş ürpermiş soluk 
ellerini tutabilsem pia'nın 
ölsem eksiksiz ölürdüm
Attila İLHAN
Destina
Dün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım
Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana
Destina
Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için
Yaşamımın gizini vereceğim sana
Lale Müldür
İsmini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım
Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana
Destina
Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için
Yaşamımın gizini vereceğim sana
Lale Müldür
Elveda
Deyirem sefası bitdi ömrümün,
İndi dağ çıhıram, düze elveda.
Göze duman çökür, başa gar yağır,
Bahara elveda, yaza elveda.
Aşgına her zaman mügaddes dedin.
Günler elden gedir, sen teles dedin.
Çohu istemedin, aza bes dedin,
Dedim, çoh yoh ise, aza elveda.
İndi öz kökünden üzülen menem.
Özge budaglara düzülen menem.
İndi ne sen, sensen, ne de men, menem.
Biz ki, biz değildik, bize elveda.
Bahtiyar, derinde sızlayıp yaran.
Seni keçmişine bağlar her zaman.
Zulmet üreğini işıglandıran,
Yoluna şam tutan göze elveda.
Bahtiyar Vahapzade
İndi dağ çıhıram, düze elveda.
Göze duman çökür, başa gar yağır,
Bahara elveda, yaza elveda.
Aşgına her zaman mügaddes dedin.
Günler elden gedir, sen teles dedin.
Çohu istemedin, aza bes dedin,
Dedim, çoh yoh ise, aza elveda.
İndi öz kökünden üzülen menem.
Özge budaglara düzülen menem.
İndi ne sen, sensen, ne de men, menem.
Biz ki, biz değildik, bize elveda.
Bahtiyar, derinde sızlayıp yaran.
Seni keçmişine bağlar her zaman.
Zulmet üreğini işıglandıran,
Yoluna şam tutan göze elveda.
Bahtiyar Vahapzade
Kuşlar Yıkanır Sesimde
tuz basılmış yaralarıma inat 
pervaneyim ışığında
ey hayat
devrik bir sultanın
kahreden kederi
yanmış yıkılmış
saray öreni
değil artık yüreğim
zinciri kopart
ay çapında bir dul gecede
sular uyurken uyandım
dudağımda çiy
gül yaprağında kan
dizginleri yağmura dolanan
doru taydı zaman
gömdüm ölülerimi
bir kızıl gülün dibine
sorgucum Anka tüyü
saltanatım gül
böğürtlen mevsimi
kuşlar yıkanır sesimde
Perihan BAYKAL
pervaneyim ışığında
ey hayat
devrik bir sultanın
kahreden kederi
yanmış yıkılmış
saray öreni
değil artık yüreğim
zinciri kopart
ay çapında bir dul gecede
sular uyurken uyandım
dudağımda çiy
gül yaprağında kan
dizginleri yağmura dolanan
doru taydı zaman
gömdüm ölülerimi
bir kızıl gülün dibine
sorgucum Anka tüyü
saltanatım gül
böğürtlen mevsimi
kuşlar yıkanır sesimde
Perihan BAYKAL
Ölmek Konusunda
Ha üç gün önce, ha beş gün sonra.
Geldiğin gibi gidişin.
Nereye gittiyse anan, baban,
Peşinden kardeşin.
Bir yaprak dökümüdür dört yandan.
Bir dostun, seninle ağlamış gülmüş,
Bir sabah gazeteyi açarsın ki:
Ölmüş!
Daha dün gibidir hepsi.
Evlendiğin gün çekilmiş resim.
Mesutsun bak, çoluk çocuğunla.
Geçti kaç mevsim...
Gençtin, dinçtin... hepsi bir zamanlar.
Nerende şimdi ağrın, sızın?
Yatakta mı, yavaş yavaş
Ya sokakta ansızın?
Birkaç bahar, bir o kadar kış.
Ömürdür; uzun, kısa.
Ne ise göreceğin;
Kısmet ne kadarsa.
Hangi yılsa o, hangi ayın hangi günü,
Saati çalınca, gelince sıran.
Nasıl yaşadıysa habersiz,
Nasıl öldüyse bunca insan...
Ziya Osman SABA
Geldiğin gibi gidişin.
Nereye gittiyse anan, baban,
Peşinden kardeşin.
Bir yaprak dökümüdür dört yandan.
Bir dostun, seninle ağlamış gülmüş,
Bir sabah gazeteyi açarsın ki:
Ölmüş!
Daha dün gibidir hepsi.
Evlendiğin gün çekilmiş resim.
Mesutsun bak, çoluk çocuğunla.
Geçti kaç mevsim...
Gençtin, dinçtin... hepsi bir zamanlar.
Nerende şimdi ağrın, sızın?
Yatakta mı, yavaş yavaş
Ya sokakta ansızın?
Birkaç bahar, bir o kadar kış.
Ömürdür; uzun, kısa.
Ne ise göreceğin;
Kısmet ne kadarsa.
Hangi yılsa o, hangi ayın hangi günü,
Saati çalınca, gelince sıran.
Nasıl yaşadıysa habersiz,
Nasıl öldüyse bunca insan...
Ziya Osman SABA
Kriz Zamanında Naat
Kriz Zamanında Naat
Krizya prizmasından seyrediyorum mor Gabriel’i
Menekşeler bu prizmada kırılıyor
Kızıl zihinde kırık her şey kırık
Herkes hummalı ve zamanlar garip
ama böyle olması gerekiyor diyor Siyah Kalem
“çünkü ancak yıkılan evde haine vardır”
Ego kırılacak
Beden kırılacak
Kalp kırılacak
Her şey kış ışığı gibi kırılacaktır ki
Yeni bir başlangıç olsun
Postnişinler öğleden sonrası oturmalarında
Üzerlerine yağacak 120 elmas yağmurunu bekliyorlar
Ameliyat masası üzerinde
Garp sürgünü, Şark sürgünü
Türkiye’nin kızıl kalbi açık
Çünkü kalp ince saydam
Bir cisimdir bunu anlayamadılar
Bak her şey kırılıyor sen
mai bakışın için, Logos,
son lötüs ağacının ötesinde
iç çekerken melek
 
Sat bir kalp kırılıyor
Senin sözün için
Gece kuğuyla yolculuk eden O’na
O’nunla vakit geçiren O’na
Bir kedi kırılıyor ağzında
Senin yakut mührün
arketipik ahmet
“Mim’siz Ahmed’sin sen”
Swahili dilinde kırılıyorum
Arkalarını döner dönmez
Satıyorlar beni
Lahor’da kırık bir sitar gibi
Hastayım, hırkanı at üzerime
Ya Muhammed
Lale Müldür
Krizya prizmasından seyrediyorum mor Gabriel’i
Menekşeler bu prizmada kırılıyor
Kızıl zihinde kırık her şey kırık
Herkes hummalı ve zamanlar garip
ama böyle olması gerekiyor diyor Siyah Kalem
“çünkü ancak yıkılan evde haine vardır”
Ego kırılacak
Beden kırılacak
Kalp kırılacak
Her şey kış ışığı gibi kırılacaktır ki
Yeni bir başlangıç olsun
Postnişinler öğleden sonrası oturmalarında
Üzerlerine yağacak 120 elmas yağmurunu bekliyorlar
Ameliyat masası üzerinde
Garp sürgünü, Şark sürgünü
Türkiye’nin kızıl kalbi açık
Çünkü kalp ince saydam
Bir cisimdir bunu anlayamadılar
Bak her şey kırılıyor sen
mai bakışın için, Logos,
son lötüs ağacının ötesinde
iç çekerken melek
Sat bir kalp kırılıyor
Senin sözün için
Gece kuğuyla yolculuk eden O’na
O’nunla vakit geçiren O’na
Bir kedi kırılıyor ağzında
Senin yakut mührün
arketipik ahmet
“Mim’siz Ahmed’sin sen”
Swahili dilinde kırılıyorum
Arkalarını döner dönmez
Satıyorlar beni
Lahor’da kırık bir sitar gibi
Hastayım, hırkanı at üzerime
Ya Muhammed
Lale Müldür
Susuzluk'a
sen beni hazırlama sakın sen de bana gel 
ölmüş ölü olmuş hüseyne hasana gel.
elleri koku dağıtırdı nasıl bir koku
suya gel kana gel bir yeni hasana gel.
o öldü çünkü bir gülü tutmuştu bilmeden
sen istersen her gün gel her sene gel.
gel beyazlıkları elle türlü kokuları biç
günler karardığında davran hep sana gel.
ne yap yap hazırla kendini anladın mı
ne yap yap meselâ ısıtıp dökündüğün sularla bile bana gel.
hatırlanmış bir gül ben de hatırlarım kolaydır
ölmüş mü ölmemiş mi hüseyne hasana gel.
hüseyin de öldü ölür hasan da öldü ölür
ölen ve dirilen o bitmez insana gel.
Turgut Uyar
ölmüş ölü olmuş hüseyne hasana gel.
elleri koku dağıtırdı nasıl bir koku
suya gel kana gel bir yeni hasana gel.
o öldü çünkü bir gülü tutmuştu bilmeden
sen istersen her gün gel her sene gel.
gel beyazlıkları elle türlü kokuları biç
günler karardığında davran hep sana gel.
ne yap yap hazırla kendini anladın mı
ne yap yap meselâ ısıtıp dökündüğün sularla bile bana gel.
hatırlanmış bir gül ben de hatırlarım kolaydır
ölmüş mü ölmemiş mi hüseyne hasana gel.
hüseyin de öldü ölür hasan da öldü ölür
ölen ve dirilen o bitmez insana gel.
Turgut Uyar
Sonbahar Yitiminin Ezgisi
Bak ben bir çocuktan çıktım haylaz sarışın
Yüzümü güneşe tuttum, aykırı bir çocuktum
Buğday başakları arasından dünyaya gülümseyen
Bir sonbahar yüzümü yağmurda eskittim
Aynaları öptürdüm, aynaları dünyaya tuttum
Kuşlar uçuştular içinden dört bir yana
Ey sonbahar! Yaprak yaprak savruluşun büyüsü
Sevgilerimi sıcak sakla, acılarımı dağıt git
Bak ben bir çocuktum sarışın kiraz küpeli
Suçum yok sendelediysem bir aşk yangınıyla
Çünkü ölümdü ayrılıktı yalnızlıktı
Kalbin akan sesiyle daha yeni tanıştım
Bak ben başak kadar çocuktum ablası olmayan
Şiir çektim ayrılıklarla gölgelenmiş aşklardan
Uyanıp her gece uykudan denize açıldım.
Ah denize gömseydim denize gömseydim
Av şarkılarımı, ayrılıklarla biten aşklarımı
Ay bütün gece dizlerimde kanadığı zaman
Bak ben okuldan kaçtım üstüm başım kırağı
Kıskandım kuşların ulaşamadığı başı dumanlı dağları
Günlerdir kendime yakıştırdım, kuşlar yağdı şakaklarıma
Sonra yürüdüm her duvara bir pencere açarak
Yürüdüm dilimin ucunda yaprak döken bir türkü
Ahmet Ada
Yüzümü güneşe tuttum, aykırı bir çocuktum
Buğday başakları arasından dünyaya gülümseyen
Bir sonbahar yüzümü yağmurda eskittim
Aynaları öptürdüm, aynaları dünyaya tuttum
Kuşlar uçuştular içinden dört bir yana
Ey sonbahar! Yaprak yaprak savruluşun büyüsü
Sevgilerimi sıcak sakla, acılarımı dağıt git
Bak ben bir çocuktum sarışın kiraz küpeli
Suçum yok sendelediysem bir aşk yangınıyla
Çünkü ölümdü ayrılıktı yalnızlıktı
Kalbin akan sesiyle daha yeni tanıştım
Bak ben başak kadar çocuktum ablası olmayan
Şiir çektim ayrılıklarla gölgelenmiş aşklardan
Uyanıp her gece uykudan denize açıldım.
Ah denize gömseydim denize gömseydim
Av şarkılarımı, ayrılıklarla biten aşklarımı
Ay bütün gece dizlerimde kanadığı zaman
Bak ben okuldan kaçtım üstüm başım kırağı
Kıskandım kuşların ulaşamadığı başı dumanlı dağları
Günlerdir kendime yakıştırdım, kuşlar yağdı şakaklarıma
Sonra yürüdüm her duvara bir pencere açarak
Yürüdüm dilimin ucunda yaprak döken bir türkü
Ahmet Ada
Meryem
Yine de son şansımı kullanmak
istemezdim saçlarının uğultulu hançeri
karşısında.. Sokaklarının tuzunu
kalbimin şaşkın ve sitemkâr
ipine bulamazdım..
Belki de dilimi felç
etmez, çehremden bu kadar
ürpermez, sesimde tozlanan bütün
şüphe belirtilerini ateşli ihtimal
seanslarına yormazdım..
Şehirde senin adın şiddetlense, şâyla
büyüse, kimsenin bilmediği puslu
haberlere koyu bir gül
süsü vermezdim..
Sen yine de bu soğuk, bu
yaban, bu çiğnenmiş çaresizliği iki
dudağının arasından sızdır
ma! Ve günün birinde yanılıp
da, mâzînin o me'yus yaralarına sakın kucak aç
ma!. Hem nasıl olsa, yıllar sonra
her mâsum hatırlayışın
rûhunu sıyıran içli, buruk
bir tadı kalacaktır aynalarda..
Hançerendeki tufan
işaretini biraz ertelesen oy
sa, takvimleri rendele
sen, hayat bir süre
hüsrana uğrasa... ve ellerine üşüşen meçhûl
hakikatı benim yitirişlerim
için perdelesen.. Sancılı
bahçelerde dilek-şart
kipiyle serinlemez, camların uçuk
eczasıyla meczup suların yatağından
uyanmaz, ve yalnız bana
zaptedilmiş senfonik susuşunu siyahın emanet
köpüğüne banmazdım..
Olsun. Yine de sen başlat, nâdim
olmuş bu sefil sözlere târizlerin ilk
âni hücumunu... Hor ve hakîr
gör, dünyaya bulaşan ay
gibi masun
bir hicâb meleğinin muhayyelât
rindinde yaptığı tahribatı..
Ama sana gözlerim
kadar yakın
bir bulutun hecesi olmayı
becerebilecek provaya geç
kalışımı bağışla! Bu yüzden gece
savaşlarıyla yüzüm
arasında ıslanan mesafeyi
kalbinle buluşturmam
i m k â n s ı z . . .
Sen bana unutulmuş
adaların o masmavi mührünü
vaadet! Parmaklarını dalgın
hâline beni inandır..
Benzim borç
lanıyor, bak:
Beniçocuket!.
B a h t s ı z ı m işte,
ömrüm
k ı r ı l a c a k . .
İhsan DENİZ
istemezdim saçlarının uğultulu hançeri
karşısında.. Sokaklarının tuzunu
kalbimin şaşkın ve sitemkâr
ipine bulamazdım..
Belki de dilimi felç
etmez, çehremden bu kadar
ürpermez, sesimde tozlanan bütün
şüphe belirtilerini ateşli ihtimal
seanslarına yormazdım..
Şehirde senin adın şiddetlense, şâyla
büyüse, kimsenin bilmediği puslu
haberlere koyu bir gül
süsü vermezdim..
Sen yine de bu soğuk, bu
yaban, bu çiğnenmiş çaresizliği iki
dudağının arasından sızdır
ma! Ve günün birinde yanılıp
da, mâzînin o me'yus yaralarına sakın kucak aç
ma!. Hem nasıl olsa, yıllar sonra
her mâsum hatırlayışın
rûhunu sıyıran içli, buruk
bir tadı kalacaktır aynalarda..
Hançerendeki tufan
işaretini biraz ertelesen oy
sa, takvimleri rendele
sen, hayat bir süre
hüsrana uğrasa... ve ellerine üşüşen meçhûl
hakikatı benim yitirişlerim
için perdelesen.. Sancılı
bahçelerde dilek-şart
kipiyle serinlemez, camların uçuk
eczasıyla meczup suların yatağından
uyanmaz, ve yalnız bana
zaptedilmiş senfonik susuşunu siyahın emanet
köpüğüne banmazdım..
Olsun. Yine de sen başlat, nâdim
olmuş bu sefil sözlere târizlerin ilk
âni hücumunu... Hor ve hakîr
gör, dünyaya bulaşan ay
gibi masun
bir hicâb meleğinin muhayyelât
rindinde yaptığı tahribatı..
Ama sana gözlerim
kadar yakın
bir bulutun hecesi olmayı
becerebilecek provaya geç
kalışımı bağışla! Bu yüzden gece
savaşlarıyla yüzüm
arasında ıslanan mesafeyi
kalbinle buluşturmam
i m k â n s ı z . . .
Sen bana unutulmuş
adaların o masmavi mührünü
vaadet! Parmaklarını dalgın
hâline beni inandır..
Benzim borç
lanıyor, bak:
Beniçocuket!.
B a h t s ı z ı m işte,
ömrüm
k ı r ı l a c a k . .
İhsan DENİZ
Dağlarda Ateşler Yandıkça
Oda karanlık
Odadan dışarı çık
Şehir karanlık
Şehirden dışarı çık
Korkma
Yürü bir hayli yürü
Gördün mü
Dağlar başladı artık.
Korkun dağılır rüzgarda
Bekle biraz
Dağlarda ateşler yandıkça
Karanlıktan korkulmaz.
Dağlar karanlık
Dağlara yukarı çık
Korkma
Yürü bir hayli yürü
Az daha yukarı çık
Birbirinden uzakta
Gördün mü
Ateşler parladı artık.
Şimdi dağlar kaldı yine ardında
Odan yendi karanlığı, ölümü
Dağlarda ateşler yandıkça
Karanlıktan korkulmazmış, gördün mü?
BEHÇET NECATİGİL
Odadan dışarı çık
Şehir karanlık
Şehirden dışarı çık
Korkma
Yürü bir hayli yürü
Gördün mü
Dağlar başladı artık.
Korkun dağılır rüzgarda
Bekle biraz
Dağlarda ateşler yandıkça
Karanlıktan korkulmaz.
Dağlar karanlık
Dağlara yukarı çık
Korkma
Yürü bir hayli yürü
Az daha yukarı çık
Birbirinden uzakta
Gördün mü
Ateşler parladı artık.
Şimdi dağlar kaldı yine ardında
Odan yendi karanlığı, ölümü
Dağlarda ateşler yandıkça
Karanlıktan korkulmazmış, gördün mü?
BEHÇET NECATİGİL
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Bir Azizin ardından
Bastığı yeri bile incitmek istemeyen, çevresine ikram eden, insanların dertleriyle ilgilenen, hayvanları gözetip kollayan hal ehli,...
- 
Balkanlar ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerindeki müslümanların etkilendiği radikal dini akımlar iki kategoride toplanabilir. Birinci ola...
 - 
Fena, yok olmak, silinmek, zeval bulmak anlamına gelir. Istılahta fena, başlangıcı ve sonu olan şey için kullanılır. Nitekim Allah mah...
 - 
Tasavvuf’un ilimler içerisindeki yeri İlimler çeşitlidir. Din ilmi de üç türlüdür. Kuran ilmi, sünnet ilmi, iman ha...